Irak'ta intihar saldırıları: 12 ölü... Pakistan’da intihar saldırısı: 5 ölü... Afganistan’da intihar saldırısı 12'si polis, 46 ölü… Bu ve benzeri türde haberler son zamanlarda dünya basınında sık sık yer alıyor... Ayrıca istatistikler de intihar eylemlerinin istikrarlı bir biçimde arttığını gösteriyor.
Dünyadaki siyasi amaçlı intihar eylemleri 1980’lerde ortaya çıktı. Lübnan’da iç savaş sırasında Hizbullah’ın gerçekleştirdiği intihar saldırıları bu tür eylemlerin ilk örnekleri. 1980’lerin başından 21. yüzyılın başına kadar tüm dünyada yaklaşık 200 intihar saldırısı gerçekleşti. Fakat intihar saldırılarındaki esas gözle görülür artış, 2000’li yılların başında oldu ve son 30 yılda 3500’ün üzerinde saldırı gerçekleşti. Nitekim sadece 2013 yılında, on sekiz ülkede 291 intihar saldırısında yaklaşık 3.100 kişi hayatını kaybetti. Bu rakam bir önceki yıla (230 intihar saldırısı) oranla, saldırıların sayısında %25 artış olduğunu gösteriyor.
Bu tarihlerde gerçekleşen intihar saldırılarının büyük çoğunluğu Müslüman ülkelerde yaşandı. Orta Doğu ülkeleri, özellikle de Irak yaklaşık on yıldır saldırıların yüksek düzeyde olduğu ülkelerin başında geliyor... Afganistan, Pakistan, Suriye, Lübnan, Arap Baharı’nın yaşandığı Tunus, Libya, Afrika’da Somali, Mali ve Nijerya, intihar saldırılarının gerçekleştiği diğer Müslüman ülkeler…
Peki, intihar saldırılarındaki bu artışın sebebi nedir? Bu ülkelerin siyasi bakımdan gösterdikleri istikrarsızlık, bu sorunun öncelikli cevabı olabilir. Saldırıların genelde yabancı ordular tarafından işgal edilen ülkelerde gerçekleştirildiği düşünülse de, bu tarz intihar eylemlerinin sadece %32’si yabancı bir ordunun bulunduğu ülkelerde meydana geliyor. Diğer %68’lik oran, kendi vatandaşlarına, yani masum halka yönelik... Irak ve Suriye gibi iç savaşın yaşandığı ülkelerde mezhep ve etnik gerginlikler veya Mısır gibi ülkelerde milliyetçi laik güçlerle İslami gruplar arasındaki mücadele, bu intihar saldırılarının sebepleri arasında... İntihar saldırılarında restoranlar, marketler ve camiler, toplu taşıma araçları, yani sivil halkın bulunduğu ortamlar hedef olarak seçiliyor. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar kısacası masum halk bu eylemlerin odak noktası oluyor. Bu eylemleri gerçekleştiren kişilere “Neden fikirlerini kabul ettirmek için böyle bir yolu seçtin?” diye sorulsa, yanlış bilgilerle eğitildikleri ve affetmeye, barışa, sevgiye dayanan gerçek Kuran ahlakını bilmedikleri için, bunu sözde İslam adına yaptıklarını söyleyeceklerdir.
İslam hakkında yanlış bilgilere sahip olan bazı kişiler, ırk, din, dil ayrımı gözetmeksizin tüm dünyada barışı tesis etmeyi hedefleyen İslam dininin intihar saldırılarına izin verdiği yönünde son derece hatalı açıklamalarda bulunmuşlardır. Oysa başka insanları öldürmek gibi insanın kendini öldürmesi de İslam'a aykırıdır. Allah, "Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin." (Nisa Suresi, 29) ayetiyle intiharı açıkça haram kılmıştır. Bir insanın, her ne sebepten olursa olsun, kendisini öldürmesi İslam'a göre yasaktır. Bir başka ayette de Allah bir insanın kendisini de bir başkasını öldürmesinin İslam dinine gore haram olduğunu şöyle bildirmiştir:
“Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilah'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır.” (Furkan Suresi, 68)
İntihar etmek, dolayısıyla intihar saldırısında bulunmak -ve bu saldırıyla birlikte masum insanların hayatına da son vermek- İslam ahlakına kesinlikle aykırıdır. Bu nedenle de Allah'a iman ettiğini ve Kuran ayetlerine uyduğunu söyleyen bir kişinin böyle bir girişimde bulunması kesinlikle mümkün değildir. Bu, ancak dini çok yanlış tanıyan, gerçek Kuran ahlakından habersiz, aklını ve vicdanını kullanmayan, dinsiz ideolojilerin etkisinde kalmış, nefret ve intikam duygusuyla beyni yıkanmış kimselerin yapabilecekleri bir girişimdir ve her insan böyle bir eyleme karşı çıkmalıdır.
İntihar bombacıları ise, gerçekleştirdikleri bu eylemleri sözde Kuran’a dayandırdıklarını iddia eder ve kendilerini de İslam adına faydalı bir şey yaptıklarına inandırırlar. Oysa ki bu eylemleriyle Kuran hükümlerine tamamen ters düşmekte; İslam’a, kendilerine, halklarına ve toplumlara çok büyük zararlar vermektedirler.
Allah Kuran’da Müslümanların, tüm dünyada iyiliği egemen kılıp, kötülükleri sona erdirmek için çaba göstermelerini farz kılmıştır. Ancak bunun için Kuran’da Müslümanlara gösterilen yöntem ‘savaşmak’ değildir. Tam tersine, kötülüğe iyilikle karşılık vererek; sevgiyi, şefkati, hoşgörüyü, sabrı ilke edinerek insanları iyiliğe teşvik etmek gerektiği anlatılmıştır. Müslümanlar dünyada huzur, esenlik, barış ve hoşgörü hakim olarak kadar, tüm insanlığa bu yönde çağrı yapmakla ve bunun için bir ‘fikri mücadele’ yapmakla yükümlüdürler. Yani Müslümanların mücadelesi ‘fikirleri anlatmakla’ olur, kan dökerek, öldürerek, bombalayarak ya da öldürmeyi teşvik ederek değil. Nitekim gerçek Kuran ahlakını bilen tüm Müslümanlar da bu gerçeğin farkındadır ve Kuran ahlakını dünyaya bu şekilde anlatmaktadırlar. Teknolojinin tüm imkanlarını kullanarak, kitaplarla, dergilerle, filmlerle, konferanslarla insanlara İslam’daki güzel ahlakı anlatıp dünyayı barışa çağırmaktadırlar.
Kuran ahlakında nefret, lanet okuma, kin ve terörün yeri asla yoktur. İntihar bombacılarının, masum ya da suçlu olsun, hiçbir insana karşı hain saldırılar düzenlemesi İslam’da asla kabul edilmez. Bu tarz eylemler yaparak bunları İslam adına yaptığını iddia eden kişiler ise, gerçekte Kuran dışı hurafeler ve yanlış yorumlarla hareket eden, gerçek Müslümanlığı bilmeyen cahil ve bağnaz kimselerdir.
Allah Kuran'da kan dökücülüğü, düşmanlığı, zulmü, sevgisizliği, acımasızlığı, vicdansızlığı, şefkatsizliği Kuran'la bağdaştırmaya kalkan, Allah adına insanları aldatmaya çalışan bu zihniyetteki kişileri şöyle tanıtmaktadır:
“Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini Kitab'a doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o Kitap’tan değildir. "Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler.” (Al-i İmran Suresi, 78)
Rabbimiz Bakara Suresi'nin 208. ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” İslam kelimesinin kökü, Arapça “silm” kelimesinden türemiştir. Sözlükteki karşılığı barış, barışa girmek, boyun eğmek, buyruğa uymak, doğrudan ayrılmamak, Allah’ın hükmüne razı olmak, kardeşlik gibi anlamlar içerir.
Adını ‘sevgi, barış ve kardeşlik’ anlamlarına gelen bir kelimeden adını İslam dininin hükümleri de, elbette ki bu kavramları savunmaktadır. Nitekim Kuran’da yer alan tüm hükümler sevgi ve barış üzerine kurulmuştur. Ayette şöyle buyrulur:
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir.” (Nahl Suresi, 125)
Bu ayette de dikkat çekildiği gibi, insanları İslam dinin hoşgörüsüne ve koruyuculuğuna davet etmek farzdır. Allah’ın “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır” sözleriyle bildirdiği gibi, Müslümanların İslam adına yapacakları bu mücadeleleri de, ancak bu şekilde sadece ‘güzel sözle’ olabilir.
Adnan Oktar'ın Al Quds'da yayınlanan yazısı: