Her ortamda ve durumda Müslümanın merhamet, şefkat üslubunu asla bırakmaması, halim olması Kuran’ın hükmüdür ve Yüce Allah’ın en çok dikkat çektiği ahlak özelliklerinden biridir.
Halim, yumuşak huylu kişiler için kullanılan bir ifadedir. Ancak “halim olmak” bazı kişiler tarafından “sessiz olma, hakkını aramaktan aciz olma” şeklinde oldukça yanlış bir biçimde algılanır. Bu nedenle yumuşak huylu olan bir kimsenin pasif, çekingen, ezik karakterli biri olduğu zannedilebilir. Ancak bu çok yanlış bir düşüncedir. Çünkü değerli peygamberlerimizin ve müminlerin sahip oldukları halim olma özelliği, iman edenlere ve mazlumlara karşı gösterilen şefkatli, merhametli ve ince düşünceli ahlakın kaynağıdır ve müminlerin genel özelliklerinden biridir.
1 Halim Olmak Merhametli Olmayı Gerektirir
“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Al-i İmran Suresi, 159) ayetinde bildirildiği gibi, müminler hem birbirlerine hem de tüm insanlara karşı merhametli bir tavır gösterirler. Her şeyden önce bu şekilde Yüce Allah’ın bir emrini yerine getirmiş olurlar. Allah’a olan sevgileri, güvenleri ve O’nun rızasını kazanmak için gösterdikleri bu ahlak, samimi bir sevgi, şefkat ve merhamet olarak müminlere de yansır. Bu dostluk ve kardeşlik anlayışı içerisinde gerek birbirlerine gerekse insanlara sıkıntı verecek her türlü etkiyi ortadan kaldırmaya, ferahlık, rahatlık ve huzur sağlayıcı ortamlar oluşturmaya çalışırlar. Herkesin Allah’ın yarattığı aciz kullar olduğunu, bu nedenle de her zaman için hata yapmaya, yanılmaya, unutmaya açık olduğunu bilirler. Bundan dolayı da eğer gerekli bir durum olursa hiçbir zaman bir kızgınlığa ya da merhametsizliğe kapılmadan şefkatli bir üslup kullanarak birbirlerini doğruya davet ederler.
Hz. İbrahim (a.s.) Yumuşak Huylu Bir Kuldu
Merhamet sahibi yumuşak huylu şefkatli sevgi dolu ve bağışlayıcı olmak Allah’ın Kuran ayetlerinde övdüğü mümin özelliklerindendir. Rabbimiz ayetlerinde Hz. İbrahim (a.s.)’ın da yumuşak huylu olduğunu haber vermektedir:
“... Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.” (Tevbe Suresi, 114)
“Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah’a) yönelen biriydi.” (Hud Suresi, 75)
İman edenler Rabbimiz’e duydukları coşkulu sevginin bir tecellisi olarak, Allah’ın razı olacağı gibi bir kul olmak ve ayetlerde bildirilen güzel ahlaka sahip olmak için gönülden bir çaba sarf ederler.
Yüce Allah’ın müminleri uyardığı, “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53) ayetinin hükmü gereği bir Müslüman hiçbir zaman tartışmacı bir üslup kullanmaz. Çünkü aksi tarzda bir davranışın Yüce Allah’ın beğenmediği, razı olmadığı bir tavır olduğunu bilir. Bu nedenle insanlara karşı daima halim bir tavır gösterir. Bir anlık gafletle oluşabilecek bir tartışma ortamına bile fırsat vermeden daima alttan alarak, Müslümanlara en yakışacak olgun tavrı gösterir ve insanlara daima örnek olur.
İnsanlara din ahlakını tebliğ ederken Kuran ahlakını yaşamaya davet ederken bazı insanların tartışmacı ve kavgacı üsluplarına yine Yüce Allah’ın, “O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman “Selam” derler.” (Furkan Suresi, 63) ayetinde emrettiği gibi en güzel davranış biçimiyle karşılık verir ve yalnızca hatırlatmakla emrolunduklarını, tartışmanın şeytandan olduğunu belirtirler. Bu tavırları karşılarındaki kişi nasıl bir ahlakta olursa olsun müminlerin daima şefkatli, adil ve sevgi dolu olduklarının, şeytanın tavrından her olay ve durum karşısında uzak durduklarının en güzel örneğidir. Müminlerin bu halim ahlakı aynı Hz. Musa (a.s.)’ın Firavun’a tebliğinde gösterdiği ahlak gibidir. Hz. Musa (a.s.) da, Yüce Allah’ın “Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar.” (Taha Suresi, 44) emri gereği Firavun’a tebliğ yaparken ılımlı bir üslup kullanmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde yumuşak huylu, merhametli ve şefkatli olmanın çok sık üzerinde durmuştur:
2 Rıfk (yumuşaklık, mülayimlik) bir şeye girdi mi, onu mutlaka tezyin eder, bir seyden de çıkarıldı mı, onu mutlaka kusurlu kılar. (Kütüb-i Sitte, Prof. Dr. İbrahim Canan, cilt 7, s. 292)
2 Kalbinin yumuşamasını sever misin? Yetime merhamet et, onun başını okşa ve ona yediğinden yedir. Kalbin yumuşar. (Ramuz El-Ehadis, Musannif Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Mütercim: Abdülaziz Bekkine, cilt 1, 11-9)
2 Merhamet edin, merhamet olunasınız. Af edin, af olunasınız... (Ramuz El-Ehadis, Musannif Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Mütercim: Abdülaziz Bekkine, 1. cilt, 70-10)
2 Allah refikdir (merhametli ve şefkatli), rıfkı sever ve rıfka mukabil (karşılık) verdiğini başka hiçbir şeyle vermez. (Kütüb-i Sitte, Prof. Dr. İbrahim Canan, 7. cilt, s. 293)
Allah Kuran’da diğer peygamberlerin de bu üstün vasıflara sahip olduklarını haber verir. Örneğin Medyen halkına elçi olarak gönderilen Hz. Şuayb (a.s.) için kavminin Kuran’da “... Sen gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın” (Hud Suresi, 87) dediği bildirilir.
Evrendeki tüm güzellikleri yaratan, güzelliğin ve mükemmelliğin esas sahibi olan Allah’tır. İnsana zevk veren her detay, Allah’ın üstün güzelliğinin, yarattığı varlıklardaki tecellisidir. Ruhun bu güzelliklerden heyecan duymasını ve sürekli güzel olanı aramasını sağlayan ise, Rabbimiz’in insanı yaratırken onun ruhuna ilham ettiği sevgi duyarlılığıdır. Diğer insanlardaki takdir edilecek mümin özelliklerini fark etmek ve bunlara daha güzeliyle karşılık vermek gibi, insanı diğer canlılardan ayıran pek çok üstün ahlaki özellik, sevmeye ve sevilmeye olan bu duyarlılıkla şekillenir.
İnsanın ruhundaki bu sevme ve sevilme eğilimi, halim karakterli insanlarda diğer insanlara göre çok daha güçlüdür. Çünkü halim karakterli insanlar varlıklardaki sevilmeye layık özellikleri detaylı olarak teşhis edebilirler ve bu özellikler onların ruhuna derin bir zevk verir. Sevgi, şefkat ve coşku meydana getiren yönleri göremeyen ya da bunlara kayıtsız kalan kişiler ise daha donuk ve katı bir ruh hali içindedirler. Diğer bir deyişle, insandaki sevgi duyarlılığı, insanın ruh hali ve yaşadığı ahlak ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla sevgiyi algılama ve yaşama şekli, insanın samimi olarak iman etmesine ve imanın getirdiği birer nimet olan güzel huylu, şefkatli, merhametli, akıllı ve güvenilir olmasına vesile olur.
Nefsinin sonsuz isteklerine aldanmayarak daima vicdanının sesini dinleyen bir Müslüman, halim bir karaktere sahip olur ve bu karakter insanlara karşı fedakâr ve ince düşünceli davranmayı gerektirir. Halim olmanın kazandırdığı bu ince düşünce, kendi ihtiyaçlarından önce sevdiklerininkini düşünen derin bir sevgi ve düşkünlük şeklinde kendini gösterir. Kuran’da, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile birlikte Mekke’den göç eden Muhacirler ile Medine’de onlara yardım eden müminler (Ensar) arasındaki bu fedakarlık ve ince düşünce şöyle bildirilir:
“Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. “ (Haşr Suresi, 9)
Ayette haber verildiği gibi ince düşünceli bir mümin kendi haklarından feragat ederek önceliği her zaman diğer mümin kardeşlerine verir, onların isteklerini daha önemli ve acil görür. Kendininkilerden daha üstün tutar. Bu ahlak seviyesi imanın, teslimiyetin ve Kuran’da emredilen kardeşlik duygusunun en yüksek hallerindendir.
Müminlerin birbirlerine ve çevresindekilere karşı gösterdikleri halim ve tartışmadan uzak tutumları inkâr edenlere karşı pasif ve sessiz kalmaları anlamına gelmez. Çünkü müminler şahit oldukları, duydukları, hatta dolaylı yoldan haberdar oldukları zulme yönelik hiçbir harekete karşı duyarsız kalamazlar. Kuran ahlakından kaynaklanan merhametleri onları her türlü zulme karşı çözüm getiren bir tavır almaya, tüm mazlumların hakkını korumaya, onlar için fikri bir mücadele sürdürmeye yöneltir. Karşılarındaki her kim olursa olsun yapılan zulmü engelleme konusunda kararlı davranırlar. Bu durumun Yüce Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve Kuran ahlakını uygulamak için değerli bir fırsat olduğunu düşünürler. Yapılan eziyetlere ve haksızlıklara sessiz kalmanın Yüce Allah’ın emirlerine karşı gelmek olduğunu bilirler. Çünkü Yüce Allah’ın bu konudaki emri kesindir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75)