Müminlerin Sevgi Bağı Zulmü Ortadan Kaldıran Kalkandır
- Müslümanlar niçin birbirlerini severler?
- Müslümanların birbirlerine olan sevgilerinin ölçüsü nedir?
- Sayın Adnan Oktar Allah’tan bir nimet olan sevgi anlayışını nasıl tarif etmiştir?
Müslümanların önemli özelliklerinden biri, Allah’ı, Allah'ın elçilerini, peygamberlerini ve Allah'ın rızasına uyan tüm Müslümanları çok sevmeleridir. Kuran'da müminler arasındaki bu sevgi ve dostluk bağı şöyle bildirilmektedir:
“Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku- ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren müminlerdir.” (Maide Suresi, 55)
www.derinAllahsevgisi.imanisiteler.com
Müslümanların Birbirlerine Olan Sevgileri, Allah’a Olan Derin Aşk ve Sevgilerinin Tecellisidir
Müslümanların birbirlerine olan sevgilerinin asıl kaynağı, Allah'a olan derin sevgileridir. Dünya hayatındaki amaçları Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak olan müminler tüm hayatlarını Allah için yaşarlar. Kuran'da
"De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır." (Enam Suresi, 162) ayetiyle bildirildiği gibi, yaptıkları her işte, gösterdikleri her tavırda Allah'ın rızasını kazanmayı hedeflerler. Sahip oldukları her şeyi Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya adayan müminlerin sevgileri de yine ancak Allah içindir.
Allah'ı tüm sıfatlarıyla tanıyan, O'nun gücüne ve büyüklüğüne her an şahit olan, rahmetini, sevgisini ve şefkatini tüm yaşamı boyunca hisseden bir müminin Allah sevgisi, hiçbir sevgiyle kıyaslanmayacak kadar güçlüdür. Müminlere karşı olan sevgileri de, Allah sevgisine dayandığı için aynı şekilde güçlü ve derindir. İman edenlerle yaşadıkları dostluğun, ahirette sonsuza dek süreceğini bilmeleri de bu sevgilerini güçlü ve daimi kılan bir başka nedendir. Allah, Kuran'da müminlerin bu sevgi duyarlılığına Hz. Yahya (a.s.)'ın ahlakını örnek vermiştir:
“(Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki:) "Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut." Daha çocuk iken ona hikmet verdik. KATIMIZDAN ONA BİR SEVGİ DUYARLILIĞI VE TEMİZLİK (DE VERDİK). O, ÇOK TAKVA SAHİBİ BİRİYDİ.” (Meryem Suresi, 12-13)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde müminlerin birbirlerine olan sevgilerinin Allah rızası için olduğunu şöyle hatırlatmıştır:
Hz. Ebû Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir (sevmemektir)." (Kütüb-i Sitte, 10. cilt, s.140; Ebû Dâvud, Sünnet 3, 4599)
"İman bağlarının en sağlamı Allah için dostluk, Allah için düşmanlık, Allah için sevgidir." (Kütüb-i Sitte, 10. cilt, s.141)
Allah'ı çok seven, Allah'tan korkan, O'nun kendisinden hoşnut olması için samimi bir gayret gösteren müminler, dünyaya güzellik kazandıran hayırlı insanlardır. Bu üstün ahlakları dolayısıyla Allah'ın yarattıklarını da sever, onlara karşı şefkat ve merhamet duyar, onları korumak, onlara hayır ve güzellik getirmek isterler.
Allah, müminlerin kalplerindeki imanlarından, Allah korkularından kaynaklanan bu güzel sevgiye ve Rabbimiz'e olan içten bağlılıklarına karşılık, onları sevginin ve sadakatin en güzel mekanı olan cennetle ödüllendireceğini müjdelemiştir.
Kuran Sevginin Temelini İşler
Rabbimiz Kuran’da kullarına sadece sevme emrini vermez, aynı zamanda sevginin zemininin nasıl oluşacağını, tüm detaylarıyla anlatır. Örneğin bir insanın başka bir insanı sevmesinin temellerinin sabır, fedakarlık, cömertlik, dikkat, doğru sözlü olmak, cesur olmak, koruyuculuk, başkalarını kendinden daha çok düşünmek olduğunu bildirir. Allah Kuran’da bu sevgiye şöyle dikkat çeker:
“Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret eden (mümin)leri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Haşr Suresi, 9)
Bu ayette bildirildiği gibi ince düşünce, fedakarlık, sabır gibi özellikler sevginin en belirgin göstergelerindendir. Egoist, bencil, affedici ve sabırlı olmayan kişiler gerçek sevgiden tamamen uzaktırlar. Kendi yarattığı kullarının davranış ve tavırlarını diğer bir deyişle psikolojisini elbette kusursuz olarak bilen Rabbimiz insanların sevgisiz ve Kuran ahlakına uygun olmayan yönlerini de Kuran’da çok detaylı olarak açıklar ve bu özelliklerin Müslümanlar tarafından teşhis edilmesini kolaylaştırır.
Kuran’da Allah sevgiye emek ve dikkat verilmesi, özen gösterilmesi gerektiğini bildirir. Sevginin tıpkı bir çiçek gibi korunması gerektiğine dikkat çeker. Allah’ın Kuran’da anlattığı gerçek sevgiyi bilmeyen bazı insanlar ise sevginin fiziksel görünüşle bağlantılı olduğunu, insanın güzel olursa sevilebileceğini zannederler. Oysa insanın anatomik yapısı et, yağ, kemik ve kandan oluşur. Dolayısıyla Allah’ın estetik yaratma sanatının eseri olan deri olmazsa insanın beğenilecek bir yönü kalmaz. Zaten sevgilerini maddeye yönelten insanlar da bu görüntüyü asla sevmezler. İşte bu noktada müminlerin birbirlerine duydukları gerçek sevginin temeli ortaya çıkar. Çünkü müminler insanları yalnızca dış görünüşleri için değil, asıl olarak ruhlarında yaşattıkları güzel ahlak için severler, güzel ahlak özelliklerine ise Kuran ahlakına göre yaşayan ve Allah rızasını gözeten müminler sahiptir. Bu nedenle MÜSLÜMANLAR, MÜSLÜMANLARI SEVERLER. MÜSLÜMANLAR ARASINDA DA EN TAKVA, EN SAMİMİ GÖRDÜKLERİ İNSANI EN ÇOK SEVERLER. ÇÜNKÜ KURAN’A GÖRE SEVGİ TAKVAYA GÖREDİR, MÜSLÜMANLAR ALLAH RIZASINI EN ÇOK GÖRDÜKLERİ KİŞİYİ EN ÇOK SEVERLER. Ayette bu gerçek şöyle bildirilir:
“İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi.” (Bakara Suresi, 165)
Allah'ın sevdiği ve hoşnut olduğu kullarına vadettiği cennet, gerçek sevginin, dostluğun ve yakınlığın sonsuza kadar büyük bir coşku ile yaşanacağı olağanüstü güzellikte bir yerdir. Allah'ın Kuran'da cennet hayatına dair verdiği haberlerde hep neşe, arkadaşlık, sevgi, muhabbet, güzel söz ve huzurdan bahsedilmektedir. Sevgi ve dostluğu engelleyecek her şey cennetteki insanlardan uzak tutulmuştur.
Allah Müslümanlar Arasında Güçlü Bir Sevgi Yaratmıştır
Müslümanlar arasında yaşanan sevgi, imana dayalı samimiyetin sonucunda doğal olarak oluşan bir sevgidir. Hiçbir çıkara dayanmaz; müminler yalnızca Allah'ın rızası için birbirlerini severler. Bu samimi sevgi beraberinde yüksek bir tevazu anlayışını da getirir. Sevgi ve tevazu bir arada yaşandığında ise Müslümanlar arasında çok güçlü bir bağlılık meydana gelir.
Müminlerin Allah'ın tecellisi olarak görüp en çok sevgilerini yönelttikleri varlıklar mümin kardeşleridir. "Mü'minler ancak kardeştirler..." (Hucurat Suresi, 10) ayetiyle Rabbimiz, Müslümanların birbirlerinin kardeşleri olduğunu bildirmiştir. Bu nedenle Müslümanlar arasındaki ilişki, aynı öz kardeşler arasında olduğu gibi, derin sevgiye dayalı, birbirini koruyucu ve kollayıcıdır.
Allah'ı çok seven, Allah'tan korkan, O'nun kendisinden hoşnut olması için samimi bir gayret gösteren her Müslümanın kalbine Allah bir nimet olarak sevgi verir. Rabbimiz müminler arasındaki güçlü sevgiyi yaratanın Yüce Zatı olduğunu şöyle haber verir:
“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96)
Bu kişiler Allah'ı çok sevdiklerinden, Allah'ın yarattıklarını da severler, onlara karşı şefkat ve merhamet duyarlar, onları korumak, onlara hayır ve güzellik getirmek isterler. İşte Allah dünyanın en hayırlı, en üstün ahlaklı kulları olan müminlere şu şekilde müjde vermektedir:
“De ki: "Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiç bir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği artırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.” (Şura Suresi, 23)
Müslümanların Dünyada da Birbirlerini Sevmeleri Cennet Ahlakıdır
Müslümanların birbirlerine duydukları sevgi bağının küçük bir toplulukla sınırlı kalması Kuran ahlakına uygun değildir. Bu sevgi bağının tüm mezhep ve cemaatleri, hatta bütün İslam dünyasını kaplaması gerekir. Cemaat ve mezhepler arasında bir soğukluğun olması hatta çatışmaların yaşanması Allah’ın beğenmediği bir davranıştır. Tüm Müslümanlar cennete girmeyi umut etmekte ve bunun için salih amellerde bulunmaya gayret sarf etmektedirler. Ancak cennete girebilmek için öncelikle birbirlerini sevmeleri gerekir. Çünkü cennette bütün Müslümanlar tek bir kardeş topluluğudur ve ayetlerde Müslümanların orada birbirlerini tanıdıkları, birbirlerinin sofralarına gittikleri, birbirleriyle konuştukları, arkadaş oldukları ve birbirlerini sevdikleri bildirilmiştir:
“Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde; Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden, Birazı da sonrakilerden. 'Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı yaslanmışlardır.” (Vakıa Suresi 12-16)
Müminler arasındaki kardeşlik, derin sevgi ve bağlılığın cennetin de özelliklerinden biri olduğu bir başka ayette de şöyle bildirilir.
"Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar." (Hicr Suresi, 47)
Müslümanlar cennette tek bir topluluktur, gruplaşma ya da birbirini sevmeyen cemaat ve gruplar yoktur ve herkes kardeştir. Ayetlerde bildirilen cennetteki bu modelin dünyada da benimsenmesi ve uygulanması farzdır. Çünkü Allah ayette Müslümanları mutlaka birbirlerine çok düşkün olmaları ve aralarında ciddi bir sevgi bağı bulunması konusunda uyarmış ve bunu beğendiğine dikkat çekmiştir:
“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever.” (Saf Suresi, 4)
İslam Dünyasındaki Farklılıklar Müslümanların Birbirlerini Sevmesine Engel Değildir
İslam dünyasında farklı kültürler, gelenekler ve anlayışlar olması son derece doğaldır. Önemli olan, bu farklılıkların inanç birliği altında, çoğulcu bir dayanışma içinde toplanmasının sağlanmasıdır. Görüş, düşünce ve uygulama farklılıkları her toplum içinde karşılaşılan olağan durumlardır. İslam ahlakının gereği, tüm farklılıklara rağmen Müslümanların, birbirlerinin kardeşleri oldukları gerçeğini unutmamalarıdır. Irkı, dili, vatanı, mezhebi ne olursa olsun tüm Müslümanlar kardeştirler. Bu nedenle İslam dünyası içindeki farklılıklar birer zenginlik olarak değerlendirilmeli, bunlar, Müslümanların birbirleri ile çekişmesine neden olan, onları ana konulardan uzaklaştırıp, acil ve önemli sorunlara tedbir alınmasını engelleyen çatışma ve ayrılık nedenlerine dönüşmemelidir.
İman edenler, Allah rızası için birbirlerini sevmelerinin verdiği güç ile büyük bir manevi kuvvet oluştururlar. Bir ayette "… (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249) sözleriyle bildirildiği gibi, kalplerindeki iman ile az sayıda bile olsalar, manen, büyük zorluklara ve güçlüklere karşı galip gelecek bir şevk ve irade kazanmış olurlar. Gösterdikleri güzel ahlaktan dolayı Allah'ın yardımını ve desteğini kazanmış olurlar. Allah'ın "… eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz." (Al-i İmran Suresi, 139) ayetiyle bildirdiği gibi, kimsenin birbirine düşüremediği, gücünü kıramadığı manevi bir kuvvet oluştururlar.
Günümüzde Hz. Mehdi (a.s.) Müslümanların Birbirlerini Sevmelerine ve Birlik Olmalarına Vesile Olacak, Yaşayan İnsanlar İçinde En Takva Kişi Olması Sebebiyle Herkes Onu Çok Sevecektir
Hz. Mehdi (a.s.)'ın ortaya çıkışından önceki dönemde, Kuran ahlakından uzaklaşılmasından dolayı insanlar arasında sevginin, hoşgörünün, şefkat ve merhametin azalacağı Peygamberimiz (s.a.v.)'in hadislerinde haber verilmiştir. Bu durum ancak Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle ortadan kalkacaktır. Hz. Mehdi (a.s.)’ın en önemli özelliklerinden biri, “Allah'a ve O’nun tecellilerine karşı duyduğu derin sevgi ve muhabbet” olacak; dünya çapında, insanların da birbirlerini çok sevmelerine vesile olacaktır.
Bu amaçla Hz. Mehdi (a.s.) her sözüyle, her tavrıyla tüm düşmanlık, kin ve öfke nedenlerini ortadan kaldırıp barışa, hoşgörüye, birlik ve beraberliğe çağıracaktır. İnsanlar, Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle yepyeni bir bakış açısı kazanacak ve “gerçek sevgi”yi öğrenip yaşayacaklardır.
Nitekim hadislerde Allah'ın Hz. Mehdi (a.s.)'ın ruhunda yarattığı yoğun sevgi ve şefkatin, dünyanın her köşesine etki edeceği ve çok hayırlı bir dönem olacağı, herkesin de Hz Mehdi (a.s.)’ı çok seveceği hadislerde şu şekilde ifade edilmiştir:
İmam-ı zaman (Hz. Mehdi (as))'ın bereketiyle İNSANLARIN KALPLERİ KARŞILIKLI SEVGİ VE BİRLİKLE DOLACAKTIR. (Bihar-ul Envar, cilt 53, sayfa 187; Mikyaal al-makaarem, cilt 1, sayfa 52)
(Hz. Mehdi (as) zamanında) SEVGİ VE ŞEFKAT DÜNYANIN KÖŞE BUCAK HER YERİNE HAKİM OLACAKTIR. (İkbal'ul-a'mal sayfa 507; Bihar-ul Envar, cilt 21, sayfa 312)
Böylece YER VE GÖK SAKİNLERİ ONDAN (HZ. MEHDİ (AS)) RAZI OLDUKLARI GİBİ, HAVADAKİ KUŞLAR, ORMANDAKİ YIRTICI HAYVANLAR, DENİZDEKİ BALIKLAR BİLE MEMNUNLUK DUYACAKLARDIR. Ümmeti Muhammed'den (s.a.v.) memnun olmadık hiç kimse kalmayacaktır. Hatta, 'ihtiyacı olan yok mu?' diye tellal bağırtacak; 'İhtiyacımız yoktur' cevabı verilecektir. (Medineli Allame Muhammed b. Resul el-Hüseyni el-Berzenci, Pamuk Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 163)
… O ZAMAN, YER VE GÖK EHLİ, BÜTÜN YABANİ HAYVANLAR, KUŞLAR, HATTA DENİZDEKİ BALIKLAR BİLE ONUN (Hz. Mehdi’nin) HİLAFETİYLE (manevi liderliğiyle) SEVİNECEKLERDİR… (El Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 31)
Allah'ın sevdikleri, müminlerin de sevdiğidir; Allah'a dost olan, müminlere de dosttur; Allah kimden razı ise, müminler de ondan razıdır; Allah'ı seven, Allah'ın sevdiği kullarını da sever. Allah yolunda olan salih müminler, Allah'ın en sevdiği kullarındandırlar. Bu nedenle müminler birbirlerini çok severler ve birbirlerine çok düşkündürler. Kuran'ın birçok ayetinde müminlerin birbirlerine olan sevgilerinden, bağlılıklarından, merhametlerinden ve düşkünlüklerinden bahsedilmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:
“Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” (Al-i İmran Suresi, 103)
Sayın Adnan Oktar Anlatıyor: “Sevgi Allah’ın Verdiği Bir Nurdur”
“Sevgiye sınır konmaz, “az sevelim” denmez. Sevebilecek en yüksek noktada severiz, çünkü sevgi müthiş zevkli bir şeydir, büyük bir nimettir. Tecellisi olarak seviyoruz, Allah’tan müstakil olarak sevmiyoruz. Ama müstakil sevmeye kalkarsa o şirk olur. Allah’ın tecellisi olarak severse zaten o zaman Allah sevginin lezzetini verir. Sevginin ruhu şiddetli sarsan bir güzelliği vardır, onu alırsın o zaman. Ama şirk koşarsan kavrulur o, etin kemiğin içinde gezinirsin, et kemik, hiçbir şey olmaz etten kemikten. Ama öbür türlü Allah’ın Cemal isminin tecellisini görürsün, o aşkın, o güzelliğini, o derin tatlılığını, derin hazzını yaşarsın, yaşatır Cenab-ı Allah, Allah’ın tecellisine niyetle. Yok, ben kendi kafama göre seveceğim dersen, zaten onlar dikkat ederseniz hiç sevemiyorlar, sevgiyi bilemiyorlar. Sevgiyi insanların bilememesinin nedeni budur. Allah onların kalplerine sevgi vermiyor, sevgiden haz duyamıyorlar, lezzet alamıyorlar, zoraki sevmeye çalışıyorlar onu da beceremiyorlar, taklit yapıyorlar. Filmlerde taklit yapmaya kalkıyorlar, tiyatroda taklit yapmaya çalışıyorlar, romanda taklit yapmaya çalışıyorlar. Taklitle sevgi olmaz, istediği kadar uğraşsın yapamaz. Sevgi Allah’ın verdiği bir nurdur, özel bir güçtür, özel bir kudrettir. Farz edelim, şekerin bir tadı var, Allah adama şeker tadı vermiyorsa, şekerin tadını alamaz o, istediği kadar şeker yesin. O diyor ki, şeker ne kadar güzel, bal gibi. Aldığın tat ne? Acı tat alıyorsun. Niye bal gibi diyorsun? Özenti olsun, güya seviyor görünmek için. Sevgide Allah Müslümanlara özel bir haz verir, onlara mahsus, Allah’ın tecellisi olarak sevenlere...” (Sayın Adnan Oktar`ın 18 Mayıs 2011 tarihli A9 Tv, Samsun Aks Tv ve Tv Kayseri röportajından)
Bediüzzaman Said Nursi Müminler Arasındaki Sevgi Bağının Güçlü Olmasını Çok Hikmetli Bir Biçimde Açıklamıştır:
… Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez (eleştirmez), dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını tamamlar, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine yardım eder; yoksa o vücud-u insanın (insan bedeninin) hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkarane uğraşmaz, birbirinin önüne geçmeye çalışmaz, birbirinin kusurunu görerek eleştirmek suretiyle şevkini kırıp yılgınlığa uğratmaz. Belki bütün meziyetleriyle, birbirinin hareketini genel amaca yönlendirmek için yardım ederler, hakiki bir dayanışma ve bir birlik ile yaratılış gayelerine doğru yürürler. Eğer zerre miktar bir saldırı, bir zorbalık karışsa; o fabrikayı karıştıracak, neticesiz meyvesiz bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak... (Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema, s. 668-669)