Mezarınızdan Bu Dünyadaki Hayatınıza Hiç Bakıyor musunuz?
Milyonlarca insan düşünün, bu dünyaya yapayalnız, hiçbir şeyleri olmadan gözlerini açıyorlar. Ve hepsi aynı çıkmaz sokağın önünde tek başına duruyor, bakıyor, bakıyor ama yolun sonunu bir türlü göremiyorlar. Çıkmaz bir sokağın başında durup da yolun sonunu göremez mi insan? Ama göremiyor, fark edemiyor ve bir türlü kavrayamıyorlar. O çıkmaz yolun sonunda milyonlarca insan için bekleyen ölüm var ve ölümün ardından herkesin girmesi için hazırlanmış mezarlar. Bu mezarlar o insanların çürümüş bedenlerinin evleri olacak. Herkes dünyadaki kısacık ömrünü bırakıp, adeta hiç yaşamamış gibi bu dünya hayatını arkasında bırakacak...
Yaşam bir göz çarpması gibi geçip gidiyor, bir bakıyorsun yirmilerindesin, bir bakıyorsun kırklarında. Bir de bakıyorsun ki ölümün kıyısında... Günler hızla geçip tükenirken ölüm vakti insanın hiç de kendisine kondurmadığı bir anda gelip çatıyor, insan yapayalnız, tek başına, kimsesiz, bütün tanıdıklarını, dostlarını geride bırakıp mezarın altına konuyor. İster dünyanın en zengini olsun, ister dünyanın en ünlü sanatçılarından biri olsun, ister dünya çapında ünlü bir bilim adamı olsun, ister bu dünyada hanları, sarayları, köşkleri olsun, bu gerçek hiçbir zaman değişmiyor. İnsan mutlaka ölüm gününde kendisinin canını alacak meleklerle buluşuyor, onlara tam bir teslimiyetle teslim oluyor ve zavallı, çürümeye hazırlanan bedeni mezara konuyor. Altmış ya da yetmiş yıl müthiş bir koşturmaca ile geçirilen ömür, en nihayetinde tükenip mezarda son buluyor.
Peki Bu İnsanın Mezarından Dünyadaki Hayatına Bir An İçin Baktığını Düşünelim, Ne Görecek?
Bir de bakacak ki o çok değer verdiği, özenerek her köşesini dayayıp döşediği evinde şu anda başkaları oturuyor. Evinin salonunu başka insanların resimleri süslüyor. Çok beğenerek aldığı kıyafetlerini, arabasını, mücevherlerini şu anda başkaları kullanıyor. Eşyaları dağıtılmış, ona ait neredeyse hiçbir şey kalmamış.
Yine bütün bir ömür boyu emek vererek kurduğu, her gün saatler boyu çalıştığı işyerinde şu anda başkaları harıl harıl çalışıyor. Onlara uzanıp ölümün çok yakın olduğunu, dünya hayatının geçiciliğini anlatmak istiyor, ama ağzından tek bir kelime bile çıkmıyor. O şimdi yalnızca başka bir boyuttan dünyadaki hayatını seyrediyor. İşyerindeki insanlar hep birlikte gülüyorlar, toplantı yapıyorlar, kimi dostlarıyla yemek yiyor, kimi para kazanma derdinde sürekli mücadele ediyor. Dünyadakiler böyle dalmış oyalanıyorken mezardaki insan biliyor ki bunların hepsi boş. İnsan öbür tarafa tek bir mendil bile götüremiyor. İsterse dünyada büyük bir servet yığıp biriktirsin, altınları bankalara yatırsın, borsada hisseler biriktirsin, hepsi boş. Bu dünyadan hiçbir şey ama hiçbir şey ahiret hayatına götürülemiyor.
Aynı insan mezarından bir de dünyadaki ailesine, evlatlarına ve dostlarına bakıyor. Kimisinin ölüm döşeğinde olduğunu, kimisinin çok yaşlanıp hastalıklarla mücadele ettiğini, kimisinin de çoktan yanı başındaki mezarda yerini aldığını görüyor. Birlikte geçirdikleri koskoca bir ömür son bulmuş, birlikte yemişler, içmişler, sohbetler etmişler, birlikte çalışıp birlikte günlerini tüketmişler, ama şimdi çevresine bakıyor ve onlardan hiçbirisini yanında göremiyor. Tek başına, yapayalnız mezarda yatarken yanında yalnızca Allah’ı buluyor. Allah En’am Suresi’nde bu durumu şöyle haber verir:
Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) ‘teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)’ Bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (En’am Suresi, 94)
Mezarından Dünyadaki Hayatına Bakan İnsan Eğer Ömrü Boyunca İman Etmediyse, kendisini yaratan Allah’a, Rabbimize dönüp yönelmediyse, ibadetlerden yüz çevirip şeytanın peşinden sürüklendiyse işte o anda müthiş bir pişmanlık içindedir. Dünyada yaptığı onca kibir, onca enaniyet, onca büyüklenme şimdi yerini tam anlamıyla acizliğe, zavallılığa ve çaresizliğe bırakmıştır. O çok değer verdiği bedeni tüm güzelliğini yitirmiş, yaşlanmış ve küçücük bir mezarın içine sıkışmıştır. Dünyada mal yığıp biriktirme uğruna çektiği o kadar zorluk, sıkıntı, bunları elde etmek uğruna insanların rızasını gözetmesi, kimi zaman da doğrularından ödün vermesi ona hiçbir yarar sağlamamıştır, bütün çabaları boşa gitmiştir ve ölüm anında elinde avucunda hiçbir şey yoktur. Dünyadaki yersiz çabasının karşılığı ise cehennem hayatıdır:
Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur’an’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah’tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azap vardır. (En’am Suresi, 70)
Unutmayın ki milyonlarca kör, sağır ve yolun sonunu göremeyen insanın arasında son derece şuurlu yaşayan, yolun sonunda kendisini bekleyen mezarın ve sonsuz hayatın farkında olan insanlar da var. Onların sayılarının çok az olması ve fark edilemiyor olmaları sizi sakın yanıltmasın. Onlar imanla ve akılla hareket ediyor, bu dünya hayatını terk edip ahiret için yaşıyorlar. Gelin her nerede olursanız olun, siz de bu hayırlı, imanlı, onurlu ve takva insanların arasına katılın. Ve onlarla aynı kapılardan girip Adn cennetlerinde ağırlanmayı umun. Allah’ın güzel selamıyla ve bağışlamasıyla sonsuz ahiret hayatını kazanmanın onurunu ve mutluluğunu yaşayın.
Mezarından Dünyadaki Hayatına Bakan İnsanın Pişmanlıkları
Şimdi mezarından dünyadaki hayatına bakan insan şöyle demez mi: “Rabbim ben ne kadar akılsızmışım, nasıl da dünyaya dalmışım. Nasıl hiç düşünmeden, Senin yarattığın nimetleri göremeden ve şükretmeden oyuna, eğlenceye dalıp şeytanın peşinden sürüklenmişim. Bana gönderdiğin Kuran’ı bir kere bile merak edip açmamışım, benim için gönderdiğin binlerce ayetten yüz çevirmişim. Bakıyorum da şu an dünyada o kadar değer verdiğim, bana her konuda yardımcı olan dostlarımdan biri bile yanımda yok, evlatlarım, eşim, kardeşlerim yok. Yalnızca yanımda Sen varsın Rabbim. Bu eğlenceli, göz boyayıcı, oyalayıcı dünyanın sonu sonsuz cennet ve cehennemmiş. Ama ben bunu görememişim, asıl hayat ölümle birlikte başlarmış, ama ben bunu fark edememişim.”
Ve inkar eden bu insan sözlerine şöyle devam etmez mi; “Şu anda duyduğum pişmanlığı tarif etmem mümkün değil, Rabbim beni geri gönder, salihlerden olayım, Senin razı olduğun kullarından olayım!” Tabi ki böyle söyleyecek ancak pişmanlığı hiçbir fayda vermeyecektir:
Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: “Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim” diyecek. (Nebe Suresi, 40)
Onlar, yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve onların yardımcıları yoktur.
(Al-i İmran Suresi, 22)
İnsan Bu Dünyaya Neden Gelmiştir?
Biz bu dünyaya en iyi okulları bitirip en iyi mevkilere gelip, ticaretle uğraşıp, paraları yığıp rahat rahat evlerimizde oturmak için gelmedik. Yaratılış amacımız bu değil. Bu dünyaya gözlerimizi açmamızın nedeni bu değil. Bu dünyaya Allah’a kul olmaya geldik, iman etmeye ve kalplerimizi Allah sevgisiyle doldurmaya geldik. Sabah akşam Rabbimiz’i yüceltmeye, O’nun ismini zikretmeye geldik. Şu sayılı günlerimizi, gecelerimizi salih amellerle doldurmaya geldik. Malımızı, mülkümüzü, gençliğimizi, güzelliğimizi Allah yolunda kullanmaya geldik. İmanlı nesiller yetiştirmeye, kalbi Allah sevgisiyle dopdolu dostlar edinmeye geldik. Allah için yaşamaya ve son nefesimizi de Allah aşkıyla vermeye geldik.
De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (En’am Suresi, 162)
Tüm Hayatını İman Ederek Geçiren İnsan da Mezarından Dünyadaki Hayatına Bakar
Tüm hayatını iman ederek geçiren ve dünyadaki hayatına mezarından bakan biri için sonsuz nimetlerle dolu muhteşem güzellikte bir cennet hazırlanmıştır. Dünya hayatında Allah için harcadıklarını, mallarını, mülklerini en güzeliyle cennette bulur. Eğer eşi, ailesi, dostları da iman ettiyse şimdi hepsi yanında karşılıklı tahtlarla gülüp eğlenmektedir. Tüm hayatlarını Allah rızası için geçiren kişiler, cennette hiç ummadıkları güzelliklerle karşılaşırken ve nimete boğulurken iman etmeyenler ise tek bir damla suya muhtaç olacaktır.
Akılla, imanla ve şuurla geçirilen bir ömrün sonu cennet, akılsızlıkla, imansızlıkla, şuursuzca geçirilen bir ömrün sonu da cehennemdir. Kimse bu gerçeği mezara geldiğinde öğrenenlerden olmasın, kimse geri dönülmez ölüm kapısından geçtiğinde bu gerçeği anlamasın...
Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır. (Mü’minun Suresi, 102 - 103)
Nefsinin Peşine Düşen Kişiyi Bekleyen Hayat
Dünya hayatı çok ama çok kısadır, adeta bir göz çarpması gibi gelip geçer. Bu büyülü hayata gözlerini açan insan eğer iman etmemişse, kendisini yaratan Rabbimizin farkında değilse, işte o zaman çok büyük bir oyalanma içine sürüklenir. Önemli işlere girer, en iyi üniversiteyi bitirir, üne, şöhrete kavuşur, bağlar, bahçeler yapar, evler, köşkler kurar. Onların içini göz alıcı mobilyalarla, marka kıyafetlerle süsler. Altını, gümüşü, paraları kasalarda biriktirir. Kendisi gibi arkadaşlar, dostlar edinir, evlatlar yetiştirir. Gözünün gördüğü, elinin ulaşabildiği hiçbir şeyi kendinden esirgemez. Bir yandan malları biriktirirken, bir yandan da gönlünü eğlendirir. Gece gündüz demeden, bu hayatın bir de sonu olduğunu hiç düşünmeden...
Çok ilginçtir ki bu çıkmaz yol aslında hiç de kolay bir yol değildir. Nefsinin peşine düşmüş milyonlarca genç bu çetrefilli yolda yavaş yavaş gençliğini, güzelliğini kaybeder, Bedeni yıllar geçtikçe çöker, güzelliğinden eser kalmaz. Çok büyük bir mücadele ile kariyer sahibi olur, paraya kavuşur. Malı, mülkü yığar, ama yaşlandıkça yaşlanır. Bir süre sonra öyle bir an gelir ki o güzel, ihtişamlı kıyafetleri giyse de bir şey fark etmez. Yaşlı bedeni artık ilaçlarla ayakta durmaktadır. Ne güzelliğinden eser kalmıştır, ne çekiciliğinden, ne de sağlığından. Ünü, şöhreti adeta esen bir rüzgar gibi uçup gider. Yeni nesiller onun ne ismini bilir, ne eserlerini. Bu arada artık o da çıkmaz yolun sonuna gelmiştir. Yaptığı bunca işlere, bunca verdiği emeklere bakar ki hepsi boşmuş, yaşadığı hayat adeta bir rüyaymış, sabah filizlenen hayat akşam vakti solup kuruyan bir çer çöp olmuş...
Allah ayetlerinde dünya hayatını birçok örnekle tarif etmiş, çekici olabildiğini ama aslında geçici olduğunu hatırlatmıştır. Asıl varılacak gerçek yurdun ise ahiret olduğunu bizlere haber vermiştir:
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)
Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (En’am Suresi, 32)
Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? Allah’a ve O’nun Resulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda mücadele edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz. (Saff Suresi, 10-11)