ADNAN OKTAR'IN A9 TV, KAHRAMANMARAŞ AKSU TV VE KAÇKAR TV’DEKİ CANLI SOHBETİ
(21 NİSAN 2011; 22:00)
“Selamun Aleykum. Sabah güneşini kıskandıracak kadar güzel doğan Sayın Muhammed Adnan Hocamız.” Güneş kıskanmaz, gıpta eder, maşaAllah, inşaAllah. Biz de güneşe gıpta ediyoruz, inşaAllah. “Bizim güneşimizsiniz, sizinle git gide daha çok aydınlanıyoruz, inşaAllah. Hocam bu ayeti birçok kere açıkladınız biliyorum ama "tekrarda fayda vardır" demiştiniz. Rica etsem "Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin" (Maide Suresi, 51) ayetini tekrar açıklar mısınız? Teşekkür ederim, canım Hocam. Ellerinizden çok çok öperim. Murat Barış Coşkun.” “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin.” (Maide Suresi, 51)
“Maide Suresi, 51. Daha nereden geliyor, 49. Daha da geriye geldiğimizde, Maide Suresi 44. Ayetin siyak ve sibakı çok önemlidir; akışı. Başlangıcından itibaren bakmak lazım ayete. Tam o anda değil de. Ayet bir konuyu anlatır, anlatır, anlatır, anlatır, son noktayı orada koyar bazen veyahut yine devam eder. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Gerçek şu ki, Biz Tevrat’ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik.” Demek ki insanların hidayetine sebep oluyor Tevrat ve bir nur. Hak kısımlarının özelliği budur. “Tevrat diye bir kitap yok” diyemeyiz şu an, Tevrat var. Tahrif olmuş kısımlar geçersizdir ama geçerli olan kısımları hidayet ve nurdur.
“Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın Kitabı’nı korumakla görevli kılındıklarından,” Tevrat’ı korumakla görevli kılındıklarından, “ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, Ben’den korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın.” Bakın, insanlardan korkmak haram, Allah’tan korkmak gerekiyor, Kuran’ın bir hükmü bu. “Ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın.” Kuran’ın hükümlerini değiştirmeyin, yerine hurafeler koymayın, Allah’ın hükmüne karşı put inançlar çıkarmayın.
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafir olanlardır.” Kuran ahlakına uymadığınızda, Kuran’a göre hareket etmediğinizde küfür içinde olursunuz diyor Allah. 46. ayet; “Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik.” Bakın, yanlarında Tevrat var, Tevrat duruyor; yani Tevrat diye bir kitap var, duruyor. “Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik.” Hak kısımlarını doğrulayıcı ama, geçersiz kısmını değil. “Ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan,” tasdik eden, Tevrat’ın hükmünü tasdik eden, doğru kısımlarını tasdik eden, “ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik.” Neymiş İncil? Yol gösterici ve öğütmüş. Neymiş başka? Hidayet ve nurmuş.
Bakın, İncil’in dört özelliği: Bir, hidayet, hidayet verici olması; iki, nur olması; üç, öğüt olması; dört, yol gösterici olması. Demek ki İncil denen bir kitap var. Neresi geçerli? Hak olan kısımları. Batıl olan kısımları geçerli mi? Değil. Hak olan kısımlarını biz ayırdık, kitap haline getirdik. “İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler.” İncil’e göre hareket etsinler, İncil sahipleri diyor Allah. “Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasık olanlardır.” Yani İncil’in hak kısımlarıyla hükmetsinler diyor Allah, yapmazlarsa fasık olurlar diyor. Çünkü İncil’in hak kısmı ile Kuran tam mutabıktır. Peygamberimiz (s.a.v)’e söylüyor Allah; “Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı,” Tevrat ve İncil’i doğrulayıcı, “ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik.” Kuran neymiş aynı zamanda? Tevrat ve İncil’in doğruluğuna bir şahit, böyle bir kitabın var olduğunu söylüyor Allah ve gözetleyici. Yanlış olan kısımları ve doğru olan kısımları birbirinden ayırt edici. “…olarak “Kitab’ (Kuran’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet.” Kuran’la hükmet.
“Ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma.” Yobazların uydurma ve hurafelerine, sahtekarların çıkardığı put inançlara uyma. “Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık.” “Her birinize ayrı bir yol, bir mensek, bir yol kıldık” diyor Allah. Mesela, Hıristiyanlara Hıristiyanlık, Musevilere Musevilik olmuş, değil mi? Önce Musevilik dini geliyor, sonra Hıristiyanlık geliyor. Museviler ne yapıyorlar? Hıristiyanlık gelince, Hıristiyanlığa uyuyorlar. Hıristiyanlıktan sonra ne geliyor? Müslümanlık geliyor. Ne yapıyor Hıristiyanlar? Müslümanlığa uyuyor. Her yeni gelen şeriata insanlar uyuyorlar. Daha önce ne var? Hz. Nuh (a.s) var, Hz. Nuh (a.s)’a uyuyorlar. Hz. Nuh (a.s)’dan sonra kime uyuyorlar? Hz. İbrahim (a.s)’a uyuyorlar. Kalmıyorlar yani, Hz. Nuh (a.s)’da kalmıyorlar, Hz. İbrahim (a.s)’a uyuyorlar, yani onun getirdiği kitaba uyuyorlar.
“Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız.” Yani sürekli şeriatlar gelmiştir, sürekli hükümler gelmiştir, bu sizi denemek içindir diyor Allah. Bir renk, bir güzellik olarak böyle yaratmış Allah. “Artık hayırlarda yarışınız.” 49. ayette; “Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma” diyor Allah, yine. “Kuran’la hükmet” diyor. “Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar?” diyor Cenab-ı Allah, yobazlara. O devirde de var yobazlar; aynı, klasik yobaz. “Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar?” Hurafe, pis şeyler, milletin tiksindiği yobaz düşünceler var ya, aynısı Peygamberimiz (s.a.v) zamanında da var. Yobazlar Peygamberimiz (s.a.v)’e baskı yapıyorlar; “bunları dine koy, bunlar da dinin içerisinde olsun” diyorlar. Peygamberimiz (s.a.v) de şiddetle kabul etmiyor.
“Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?” “Kuran’a uyun” diyor Allah. Yobazlar, “tamam Kuran’a uyalım, bir de ilave yobazlık da olsun, ne mahsuru var?” diyor. “Eğer onlara uyacak olursan, az da olsa uyacak olursan, sana dünyanın da, ahiretinde azabını en şiddetli şekilde tattırırım” diyor Cenab-ı Allah. Hatta bir ayette de, “az da olsa uyacaktın” diyor, “az da olsa meyledecektin” diyor, değil mi? “Cenab-ı Allah seni korudu” diyor. Yanlış aklımda kalmadıysa; mealen, yaklaşık, manası bu şekilde. “Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se,” dinsiz olursa, mürted olursa, “Allah (yerine) Kendisi'nin onları sevdiği, onların da Kendisi'ni sevdiği,” Türk Milleti’ne bakıyor bu ayet; bu çok önemli, Türk Milleti anlatılıyor; “Allah (yerine) Kendisi’nin onları sevdiği, onların da Kendisi’ni sevdiği mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü',” Türk Milleti’nin özelliği bu, “'ve onurlu,' Allah yolunda cihad eden,” Osmanlı dönemi hep cihattır, hep cihat, “ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir.” Bir kavim getirir.
“Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir.” Bakın, Mehdiyet de yine Türk Milleti’ne nasip oluyor. Mehdilik görevi de Türk Milleti’ne nasip, inşaAllah. “Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse.” Bakın, Allah’ı, Resulü’nü ve Müslümanları dost ve veli edinirse. “Hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.” “Hizbullahtır” diyor Allah, Allah hizbidir. Şeddesiz 2007 şeddeli 2055; tam dünya hakimiyetinin olacağı aralık, inşaAllah. Şimdi bak, başlıyor ayet açıklamaya; “Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kafirleri dostlar (veliler) edinmeyin.” Ayette ne diyor bakın, 51. ayette; “Ey iman edenler Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.” Şimdi 51. ayet bu, 57. ayete geçiyoruz, açıklıyor; “Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi,” İslam’ı, “alay ve oyun (konusu) edinenleri”. Bakın, saygılı olanları değil; dine, mukaddesata saygılı, inançlarına karşı saygılı olanları değil; dine, inanca karşı saygısı olmayıp, “alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kafirleri dostlar (veliler) edinmeyin.” Şimdi bakın, ayet şerh etmiş burada. Demek ki kendi halinde, dinimize saygılı bir Hıristiyan, bir Musevi bu hüküm içerisinde değil. Onlarla evleniliyor, onların yemeği yeniyor, onlara misafirliği gidiliyor, onlarla ticaret yapılıyor, inşaAllah. Ama yönetici kılamazsın tabii, başına vali yapamazsın, başbakan yapamazsın. Çünkü inancın ile çelişir, senin inancınla onun inancı çelişecektir, uygulama bambaşka bir şey olur, değil mi? Kendi inancından biri olması lazım.
“Dostlar (veliler) edinmeyin. Ve eğer inanıyorsanız, Allah'tan korkup-sakının.” Bir Hıristiyan’a, bir Musevi’ye sırf Hıristiyan ve Musevi diye düşman olun, onunla aradaki bağları, kökleri koparın anlamında bir ayet değil. Çünkü diğer ayetler bunu açıklıyor. Bakın, diyor ki Allah; “Ehl-i Kitap’ın yemeği size helal kılındı.” Şimdi, bu ne demek? Biz evine gideceğiz, yemeğini yiyeceğiz. Düşman olduğumuz adamın yemeğini nasıl yiyeceğiz? Bakın, olayı netleştiren bir ayet daha var. Diyor ki Allah; “Ehl-i Kitap’tan hanımlarla, Musevi ve Hıristiyan hanım alıp evlenmeniz size helal.” Şimdi, ne diyor; “falanca hanım, ben sizi aşkla seviyorum, çok beğeniyorum, evlenmek istiyorum” diyor, haber gönderiyor babasıyla, anasıyla; evleniyor. Ne diyor eşine? “Aşkım,” “sevgilim,” “bir tanem” diyor, değil mi? “Dostuz” diyor, bağrına basıyor. Aynı yatakta yatıyorlar, bütün ömürleri beraber geçiyor. Ehl-i Kitap değil mi onlar? Şimdi yanlış mı bu? Doğru. Dinle alay ediyor mu bu kadın? Etmiyor, dinine saygılı. Adam da onun dinine saygılı. Öyle olunca sorun yok. Ama yönetici kılamazsın. Ayrı bir hüküm olarak yönetici kılamazsın. Zaten olmaz, adam “ben Hıristiyan’ım” diyor, bambaşka bir inançta olacaktır, nasıl yönetsin o seni? Senin inancını bilmez ki sana ona göre davransın. Bu makul zaten, böyle olması lazım. Ama ayetin hükmü burada çok açık görülüyor.
Mesela, diyor ki Allah; “Onlar, siz birbirinizi namaza çağırdığınızda onu alay ve oyun (konusu) edinirler.” Şimdi burada bunu dost edinemezsin tabii ki; adam dinine saldırıyor, buğz edersin ona. Ben öyle adamla konuşmam, dava ederim, mahkemeye veririm. Nasıl alay eder, oyun oynar, değil mi? “Bu, gerçekten onların akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır.” Şeytandan Allah’a sığınırım. “De ki: "Ey Kitap Ehli,"” onlara hitap edin, “yalnızca Allah'a, bize indirilene ve önceden indirilene inanmamız,” “biz Tevrat’a ve İncil’e de inanıyoruz” diyor Müslümanlar, değil mi? Kuran’a inanıyoruz. “Ve sizin çoğunuzun fasıklar olmanız,” zaten dininizin hükmünü yapmamanız, “nedeniyle mi bizden hoşlanmıyorsunuz?” “Bu tavrınız nedir?” diyor. Dost edinilmeyen bir insanla nasıl konuşulacağını da Allah gösteriyor. Alay eden, fasık olan bir Hıristiyan’ın; fasık olan, fısk içinde olan bir Musevi’ye nasıl cevap vereceğimizi anlatıyor Allah.
Bakın, adamlara nasıl hitap etmeye devam ediyoruz? Dinle alay ediyor ve dini oyun konusu ediniyor ama bunlar. 60. ayet: “De ki: "Allah Katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır."” Bakın, “Müslüman buğzunu bu şekilde açıklasın” diyor Allah. “Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı,” maymun ve domuz hükmünde, hatta “daha da aşağılıktır” diyor. Dinle aday edilmez, dinle alay eden küfre girer. Küfür içinde olan adamla, dinine hakaret eden adamla sen dost olabilir misin? Olmayacağın açık. Ama dinine saygılıysa sorun yok. Müşrik de mesela, adamın müşrik olması bizi ilgilendirmez, dinde zorlama yok.
Ama dinimize saldırırsa, hakaret ederse, kendimizi koruruz; hukuk, kanun ölçüsünde koruruz. Ama müşrik dinimize saygılıysa ne yapıyoruz? Ayet var, Kuran ayeti var; adamı tehlikeli bölgeden alıyoruz askeri kuvvetle; can tehlikesini, mal tehlikesini göze alarak. Canımızı verme ihtimali var, malımızın alınması ihtimali var, buna rağmen adamları güvenlikle alıp, güvenlikli bir bölgeye kadar götürüyoruz. Can ve mal emniyetini sağlıyoruz, görevimiz bitiyor. Çünkü dinimize saygılı, oyun ve eğlence konusu edinmiyor, konu bu.