CFR Başkanı Richard Haass, “Küresel sistemde karmaşa çağı” başlığıyla yazdığı makalesinde, dünya tarihinde artık yeni bir döneme girildiğinden ve bu yeni dönemin zorluklarından bahsetmiş. Haass, yeni dönemde değişen güç dengeleriyle dünyadaki karışıklıkların daha da artacağı, hatta Ortadoğu’nun bir ‘Otuz Yıl Savaşı’nın ilk safhasına girdiği öngörüsünde bulunmuş. Terör başta olmak üzere, salgın hastalıklar, uyuşturucu, sera gazı emisyonu gibi küresel sorunların çözümüne yönelik girişimlerin yetersizliğinden yakınmış.
Rusya ve Putin’e de özel yer ayırdığı yazısında, Rusya’nın politikalarını Batı tarafından algılandığı şekilde dile getirmiş ama yalnızlaştırılmaya çalışılan Rusya’nın buna tepki verme olasılığı üzerinde pek durmamış.
CFR Başkanı Haass, “Ortadoğu’da hoşgörüsüzlüğün ve uzlaşma eksikliğinin olması. Aşırıcılığın yükselişini önlemek veya bu tür akımlara ortaya çıktıkları anda/noktada mücadele etmek adına gayret göstermemek...” tespitinde de bulunmuş. Bu yazının en hayati kısmı. Haas’ın bu tespitleri elbette kıymetli, ancak çözümün ne olacağını da ortaya koymak gerekir. Haass’ın bazı tespitleri ve endişe ettiği noktalar üzerinde çözüm önerileri sunabilir, bunların hayata derhal geçmesini el birlik sağlayabiliriz.
HAYATA GEÇİRİLMESİ GEREKEN EN ACİL KONU “SEVGİ POLİTİKALARI”
Haass, Ortadoğu’daki kargaşanın bir yandan ABD’nin dış politikasındaki etkisizliğinden kaynaklandığını dile getirirken, aynı zamanda yanlış politikalar sonucu gerilim ve çatışmaların tırmandığı tespitinde bulunmuş. Bu çok doğru ve önemli bir tespit. Devamında belirttiği sonuç da çok doğru, "Tüm bunlar, ABD'nin itibar ve güvenilirliğine dair yaygın bir şüphe oluşmasına neden oldu. Sonuç olarak birçok hükümet ve diğer unsur bağımsız hareket etmeye başladı."
Elbette bu bizim isteyeceğimiz bir sonuç değil. ABD’nin doğru politikalarla, yani sevgi politikalarıyla dünya halklarını kucaklamasını ve yeniden itibara, güvene kavuşmasını canı gönülden isteriz. Amerika gibi samimi, dindar ve sevecen insanlardan oluşan güçlü bir ülkenin dünya üzerinde barış ve demokrasiyi hakim kılmak istemesi çok güzel. Ancak bunu yapmak isterken neredeyse 150 yıldır ısrarla devam ettirilen ve girilen tüm mücadelelerden yenilgiyle çıkılmasına neden olan “Şiddeti şiddetle bitirme” yanlışına artık bir son verilmeli.
Kamboçya, Laos, Vietnam, Kore, Afganistan, Irak, Pakistan Somali, Libya, Güney Amerika ülkeleri, Afrika ülkeleri... Amerika şiddet kullanarak sorunları çözmeye çalıştığı tüm ülkelerde hem binlerce kayıp verdi, hem de o ülkelerden geri çekilirken elde etmeyi umduğu şeylerin hiçbirisini gerçekleştiremedi.
Hatta tam aksine her savaş, işgal ve şiddet geride kat kat artan bir öfke seline sebebiyet verdi. Her askeri operasyon daha fazla Amerikan karşıtlığına sebep oldu. Olmaya da devam ediyor. Bu operasyonlarda kısmi başarı gibi görülen veriler elde edilebilir. Mesela IŞİD’in, El Kaide’nin bundan önceki liderlerinin etkisiz hale getirilmesi gibi. Peki bu sözde başarılar radikalizmi önlemeye yetti mi? Hayır. Tam aksine radikal örgütler bugün hem daha yaygın bir coğrafya da faaliyet gösteriyorlar hem de hiç olmadıkları kadar güçlendiler. Zira terör, liderlerinin veya örgüt mensuplarının öldürülmesiyle değil, zihinlerinin değiştirilmesiyle son bulacak bir olgu.
İstatistikler ABD’nin sadece Afganistan ve Irak’ta yaklaşık 7 trilyon dolar harcadığını, yani her gün milyonlarca doların sonuç çıkmayan bir mücadelede heba edildiğini ortaya koyuyor.
Sevgi ruhunda şiddetle çözüm yok. Şiddet ve silah asla bir çözüm değil. Yeni üretilen silahlar sonuçta radikal unsurların da eline geçmeye başlıyor. Bir süre sonra Kuzey Kore gibi komünist şiddet yanlısı çok tehlikeli rejimler de nükleer silaha sahip olmaya başlıyor. Kuzey Kore tehlikesini gidermenin yolu da, onu silahlanmaya sevk eden köhne komünist felsefesini ilmen çökertmek.
Yanlış ve sapkın ideolojilerin fikirle, ilimle, eğitim seferberliğiyle sağlanacak ikna yöntemleriyle kökten çözülmesi, silah/güvenlik sanayine harcanan trilyon dolarların sağlığa, sanata, eğitime, dünyayı cennet gibi yapmaya harcanması demek.
Amerika’nın artık şiddetle, bombayla değil de sevgiyle, merhametle meseleleri halletme üzerinde durması lazım. Amerika İncil ve Kuran’daki sevgi ruhuna uymuş olsa bütün ülkeler Amerika’ya çok sevgi duyar. Ortadoğu başta olmak üzere dine göre hayatını şekillendirmiş coğrafyalar da bu sevgi politikaları karşısında fevkalade yumuşar.
AŞIRICILIK FİKRİ MÜCADELEYLE ÖNLENİR
ABD Başkanı Barack Obama’nın, BM Genel Kurulu'nda söylediği, "IŞİD'in ideolojisi çökertilirse yok olacaktır" sözü, doğru politikaya atılan ilk adım. Bundan sonra yapılması gereken de yanlış ideolojinin tam tanımlanması ve buna karşılık ortaya konulacak ilmi eğitim seferberliğinin organizasyonunun yapılması olmalı. Sayın Haass’ın “Ortadoğu’da aşırıcılığın önlenmesi gerekir” tespitine merhem olacak çözüm de bu. İslam adına ortaya çıkan, ancak İslam’ın gerçek kaynağı olan Kuran’la çelişen hurafe kaynaklardan beslenen aşırıcı akımları fikren mağlup etmenin tek metodu, o grupların karşısına silahla değil Kuran’la çıkmaktır. Kuran’a inandığını söyleyen insanlara Kuran’la yaklaşmak gerekir. (Bu konuda daha önceki yazılarımdan biri
http://www.harunyahya.com/en/Articles/191075/ISIS-cannot-be-destroyed-through-military-operations-Terror-will-only-cease-with-the-collapse-of-its-ideology
MENA Bölgesi başta olmak üzere Afrika’da, Asya’da da savaş, çatışma ve insan hakları ihlallerinin önümüzdeki birkaç yıl içinde çok daha fazla artacağı görülüyor ancak bu uzun süreli olmayacaktır. Özellikle Ortadoğu konusunda Haass’ın belirttiği gibi 30 yıl değil, 3 yıl daha bölge yoğun şiddete sahne olacak. Bunun ardından ise IŞİD’in saf Kuran’a dayalı eğitim seferberliğiyle şiddeti terk edeceğine dünya şahit olacak. Eğer bu yapılmazsa şiddet ve savaşların 30 yıl süreceğini düşünmek dahi yanlış olur. Çünkü şiddet eken şiddet biçer ve bu şiddet kıyamete kadar bitmez.
21. yüzyıl 200-300 yıl önceki dünya şartlarıyla kıyaslanarak yorumlanabilecek bir çağ değil. Teknoloji, nüfus, iletişim, internet, insani değerlerin kabulü, ortak uluslararası hukuk ve bilimsel gelişmeler açısından bakıldığında günümüz döneminin tarihte bilginin en hızlı paylaşıldığını görüyoruz. Bu nimetleri kullanmak ve insanları doğru bilgilerle eğitmek de bizlerin elinde. Bu çok kolay. Amerika’nın buna gücü var, Türkiye’nin de bu konuda derin tecrübesi, bilgisi ve birikimi var.
Dünya artık güç dengelerinin savaştığı, reelpolitik insaniyetsizliği ile sevgisizlik içinde boğulduğu ortamdan çıkarılmalı. Bu ortam süper güçlere de büyük zarar veriyor. ABD gibi süper bir güç dahi sürekli terör alarmı altında yaşıyor, ekonomiler bozuluyor, yeryüzüne gerginlik, kin ve nefret hakim oluyor.
Sevgi politikalarının en kısa zamanda hayata geçirileceği, sevgiyle hareket edilmesini öğütleyen sevgi öğretmenlerinin dinleneceği bir çağa geldik. İsa Mesih’in havarilerine telkin ettiği o içli sevginin ve tevazu ruhunun dünyaya hakim olacağı çağa yaklaştık. İnsanların iman coşkusuyla vicdanlarını ortaya çıkaracağı, ve toplumların sevgi ve demokrasiye en saf haliyle yaşayacağı bir Altın Çağ’ın arifesindeyiz.
Adnan Oktar'ın Daily Mail & Opinion Maker'da yayınlanan makalesi:
http://www.opinion-maker.org/2014/11/the-global-system-can-be-changed-into-a-call-for-love/
http://dailymailnews.com/2014/11/19/global-system-can-be-changed-into-a-call-for-love/