“6 Ağustos 1945’te yaşananları çok iyi hatırlıyorum. Okulda camdan dışarıyı seyrediyordum. Ben de küçük bir çocuktum, ama 4 metrelik bir “küçük çocuğun” hayatımı tamamıyla değiştireceğinden habersizdim.”
Bu satırlar 69 yıl önceki atom bombası dehşetini yaşamış ve zorlukla hayatta kalmış olan bir çocuğun hayatından alıntılar.
“Küçük çocuk” olarak bahsedilen ise İngilizce “Little Boy” ismi verilmiş olan, zırhlı çelikten bir silindirin içine 64 kg’a yakın zenginleştirilmiş uranyum yerleştirilerek üretilmiş olan bir bomba.
Güneşin enerjisine sahip olduğu söylenen bu atom bombası 9400 metre yükseklikten Hiroşima’nın üzerine bırakıldı. Ortaya çıkan muazzam enerji kilometrelerce karelik bir alanı anında yaktı, dümdüz hale getirdi ve canlı olan her şeyi oluşturduğu radyoaktif etkiyle tahrip etti. Bombalamanın ardından oluşan dumanlar Hiroşima'nın yaklaşık 3000 km üzerine kadar ulaştı.
Bomba ilk patladığı anda 80 bin kişi öldü ve 140 bin kişi de yaralandı. Bombalamanın ardından oluşan yaralanmalar ve radyasyonun etkileri nedeniyle 1950 yılına kadar 60 bin kişi daha hayatını kaybetti. Bu Japon şehrindeki 90 bin binadan 60 bini ise o anda yerle bir oldu. Japonya tam anlamıyla bir yıkıma uğramıştı.
Bombanın patlatılmasından sonra yaşananlar ise çok daha ürkütücüydü. İlk birkaç saniye içinde insanlar adeta karbon yığınlarına dönüştüler, ölümcül sıcaklık bütün vücut dokularını yakarak yok etti. Bombanın atıldığı 250 metrelik alanda hayatta kalan yoktu ve herşey adeta buharlaşmış gibiydi. Öyle ki bazı yerlerde az önce insanların ve cisimlerin bulunduğu sadece arkalarında bıraktıkları izlerden anlaşılıyordu. Kimi bir merdivende otururken yakalanmıştı bombaya, kimi bisikletinde giderken, kimi ekmek alırken, kimi ise okulunun bahçesinde oynarken.
Bu öylesine büyük bir sıcaklıktı ki, granit gibi dayanıklı taşlar, çelik yapılar ve camlar bile yandı, geriye binalardan neredeyse hiçbirşey kalmadı. Çocukların defterleri, oyuncakları, ağaçlar, hayvanlar, evler, yollar herşey alevlere büründü ve saniyeler içinde yok oldu.
Patlamadan kurtulanların durumu ise çok daha dehşet vericiydi. Dev ateş topundan yayılan ışık öldürücü yanıklara sebep oldu. Üzerlerindeki bütün eşyaları ve kıyafetleri alev alan ama buna rağmen hayatta kalan çok az sayıdaki insan o günleri hala dehşet içinde hatırlıyor ve anlatıyor.
Bombanın atılması için %85’i sivil insanlardan oluşan bir şehir seçilmişti. Amerika ve Japonya arasındaki savaşta ABD 100 binden fazla askerini kaybetmişti, Japonya’nın kaybı ise 1 milyonu aşmıştı. Japonya Hiroşima’daki vahim duruma rağmen savaşmaya devam etme kararı verdi ve ABD 3 gün sonra Nagazaki kentine 2. bir bomba daha attı. Bu bombayla birlikte 40 bin kişi daha öldü ve Japonya 1 hafta sonra teslim oldu ve kanlı savaş bitti.
ABD, atom bombalarını Japonya'nın Pearl Harbor Limanı'na yaptığı baskının intikamını almak ve İkinci Dünya Savaşı'na son vermek için kullandığını açıkladı. Peki bir savaşı bitirmek için böylesine muazzam kayıpların yaşanması mı gerekiyor? Tabi ki gerekmiyor. Tarihten ders almak ve bu dehşet ortamını bir daha yaşatmamak elimizde. Bunun için ilk yapılması gereken ortak bir karar alınarak silahlanma yarışına bir son verilmesi.
Bugün hala resmi olarak 8 ülkenin nükleer silah yaptığı, buna karşılık Türkiye'nin de aralarında olduğu çok sayıda ülkede ise nükleer silahların bulunduğu biliniyor. Dünya çapındaki silahlanmanın boyutunun daha iyi anlaşılması için şöyle bir kıyaslama yapalım:
Dünya Gayri Safi Milli Hâsılası 70 trilyon dolar. Bunun 2.8 trilyon dolarlık kısmı ise her yıl silah sanayine ve askeri harcamalara gidiyor.
Listenin ilk sırasında 600 milyar 400 milyon dolar ile ABD var. ABD’yi, 112 milyar 200 milyon dolar ile Çin takip ediyor. Rusya 68 milyar 200 milyon dolar ile üçüncü sırada.
Bu listenin oldukça dikkat çekici bir yönü var. Üst sıralardaki ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri. Yani, dünya barışını ve silahsızlanmayı sağlamak için kurulan bir örgütün daimi üyeleri…
Akıl almaz boyutlara ulaşmış olan silahlanma yarışı kaçınılmaz olarak çok acı sonuçlar doğuruyor. Savaşlardaki en büyük zararı hiç kuşkusuz ki masum çocuklar ve kadınlar görüyor. Son birkaç yılda 2 milyondan fazla çocuk savaş bölgesinde hayatını kaybetti. Milyonlarcası savaş nedeniyle kalıcı olarak sakatlandı. 12 milyondan fazla çocuk güvenlik nedeniyle evlerinden ayrıldı. Bunların üçte biri mülteci kamplarında yaşıyor.
Oysa bu durumu hemen değiştirmek mümkün. Silahlanmaya ayrılan bütçeyle bütün dünyadaki sefalet birkaç yıl içinde tamamen ortadan kaldırılabilir. Her yıl silah sanayine, askeri harcamalara giden yaklaşık 3 trilyon doların açlığın, yoksulluğun önlenmesinde kullanılması bu sorunu tamamen yok edecektir. Yeni nükleer silah teknolojileri için ayrılan milyarlarca dolar, sağlık alanında yeni teknik ve cihazların geliştirilmesinde ya da hastalıkları ortadan kaldıracak ilaçların keşfinde kullanılsa dünya çok daha güzel, herkesin rahat ettiği bir yer haline gelecektir.
Silahların sustuğu, katliamların ve acıların yaşanmadığı bir dünya oluşturmak mümkün. Böyle bir dünya için yapmamız gereken her fırsatı kullanarak barışın önemini, sevginin gerekliliğini anlatmak. Unutmayalım ki dünyada herkese yetecek kadar kaynak var, bunları doğru kullanmak bizim elimizde.
Adnan Oktar'ın MBC Times'da yayınlanan makalesi:
http://www.mbctimes.com/english/how-a-little-boy-changed-the-world-forever