Kıbrıs’taki İngiliz Üslerinde Neler Oluyor?
ucgen

Kıbrıs’taki İngiliz Üslerinde Neler Oluyor?

45379

Kıbrıs denince çoğu insanın aklına hemen tatil mekanlarıyla ünlü, Akdeniz’in gözde turizm merkezi gelir. Oysa Kıbrıs’ı Kıbrıs yapan, adanın Ortadoğu’daki stratejik konumudur. İngiltere’nin 1878’den 1960’a kadar adayı egemenliği altında tutması; o tarihten bu yana ise askeri üsleri ile adadaki varlığını sürdürmesi işte bu nedenle. Bu üslerin İngiltere için vazgeçilmez bir öneme sahip olmasının, Ortadoğu ülkelerine hava harekatı imkanı sağlamasının ötesinde bir sebebi var: İstihbarat faaliyetleri.

Ağrotur ve Dikelya askeri üsleri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti toprakları dışında, tamamen Birleşik Krallık’a ait bölgelerdir. Ada üzerinde toplam yüzde üç gibi küçük bir alandan ibaret. Ancak bu küçük alanın, tüm dünyayı ilgilendiren gelişmelerin merkezinde olduğu 2013 yılından sonra anlaşıldı. Bilgisayar uzmanı, Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) eski bir çalışanı Edward Snowden tarafından basın ve medyaya sızdırılan belgeler istihbarat tarihi açısından bir dönüm noktası oldu. Dünya böylece Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin kapalı kapıları arkasında neler döndüğünün ilk defa farkına vardı. Bu, en üst seviyede bir istihbaratçının BBC’ye söylediği gibi, İngiliz istihbaratı için tüm zamanların en büyük felaketiydi.

İngiliz gizli servisinin (GCHQ) dünya üzerindeki en önemli üç merkezinden birisi halen Kıbrıs’ta: Adanın doğu tarafındaki üssün içinde yer alan Ayios Nikolaos istihbarat istasyonu. Bu istasyonu diğerlerinden farklı kılan bir faaliyeti var. Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri kaynaklı her türlü haberleşmeyi gizlice dinlemek ve kayıt altına almak. İddialara göre, emailler, telefon konuşmaları, mesajlar, sosyal medya hesapları, internet trafiği, şifreler, kısacası tüm haberleşme ve iletişim, kullanıcıların bilgisi ve izni olmaksızın gizlice toplanıyor.

Doğu Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerinin haberleşmesi büyük oranda Akdeniz altından giden fiber optik kablolar ile sağlanıyor. Aktarılan bilgilere göre, GCHQ Kıbrıs istasyonunun yaptığı işte bu telekomünikasyon kabloları üzerinden giden tüm bilgiyi dinlemek ve depolamak. Yine iddialara göre,  sadece kabloları değil, uydu sistemleri ile yapılan iletişimi de adadaki özel casus antenlerini kullanarak dinliyor. Söz konusu dinleme faaliyetleri ile toplanan muazzam bilgi insanın kavrama sınırlarını zorlar mahiyette.

Dünyanın en stratejik ve en zorlu bölgesi ile ilgili istihbaratın Amerikan NSA değil de, GCHQ kanalıyla toplanması dikkat çekici kuşkusuz. Bilindiği üzere Ortadoğu coğrafyası neredeyse 200 yıldır İngiliz gizli servisinin uzmanlık alanı. Ne var ki gündeme gelen iddialardan anlaşılan, bu olağan bir istihbarat toplama faaliyeti değil. Çünkü GCHQ terörle mücadele adı altında, bölgedeki devlet başkanlarından yöneticilere, işadamlarına, sıradan vatandaşlara kadar herkesi gizlice dinliyor, bilgilerini topluyor; askeri, siyasi, idari, ticari, ekonomik, sosyal, kısacası her türlü bilgi.

Şaşırtıcı diğer bir konu, böylesi kanunsuz ve hukuksuz uygulamaların AB üyesi bir ada üzerinde gerçekleşmesi. Ancak Kıbrıs’daki İngiliz üslerinin hukuki statüsü yargı denetiminden kurtulmalarını sağlıyor. Bunlar, “Egemen İngiliz Üsleri”, AB hakimiyet alanı dışında ve İngiliz Denizaşırı Toprakları’nın bir parçası. Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı’na bağlı ama özerk bir yönetim sistemine ve kendine özgü kanunlara sahip. Kısacası, üslerin kanuni veya kanunsuz olmasına bakmaksızın her türlü yetkisi var ama hiçbir sorumluluğu yok.

Ortaya çıkan bilgilere göre, Kıbrıs’taki dinleme skandalı aslında kod adı “Tempora” olan, 1.25 milyar dolar bütçeli çok gizli bir programın parçası. Snowden’in ifşa ettiği dosyalardan gün ışığına çıktığı gibi, Tempora GCHQ tarafından 2008’de geliştirilen bir bilgisayar programı. Başlıca iki amacı var: “İnternete Hükmetmek” (“Mastering the Internet”) ve “Küresel Telekom Değerlendirmesi” (“Global Telecoms Exploitation”). Diğer bir ifadeyle tüm internet ve telefon iletişimini gizlice dinlemek.

İngiltere Kıbrıs’taki üsleri vasıtasıyla elde ettiği gizli bilgileri ABD ile paylaşıyor. Ancak iki ülke arasındaki istihbarat işbirliği, sanıldığı gibi, tarafların eşit kazanç sağladıkları bir ortaklık değil. ABD’den ziyade İngiltere’nin çıkarlarına hizmet etmek üzere tasarlanmış bir sistem. GCHQ eski başkanı David Omand’ın ifadesi iki ülke arasındaki istihbarat bağının gerçek yüzünü açığa vuruyor: “Bizde beyin, onlarda para var. Bu çok iyi işleyen bir işbirliği.”

GCHQ’nun her şeyi gizlice dinlemesi ve kaydetmesi terörle mücadelenin kesinlikle gerekçesi olamaz. Bu bilgiler İngiliz Derin Devleti veya kötü niyetli ajanların ellerinde rahatlıkla suistimal edilebilir. Geçmişte çok sayıda örneğini gördüğümüz gibi. Provokasyon, propaganda, yanlış yönlendirme, darbeler, devrimler, savaşlar, suikastler, yasadışı gizli operasyonlar hemen akla gelen bazı ihtimaller. Tüm bunlar göz ardı edilmemesi gereken büyük tehlikeler, bilhassa Ortadoğu’da.

Şüphesiz, teröre karşı ülkesinin ve vatandaşlarının güvenliğini sağlamak her ülkenin en doğal hakkı. Yasal yoldan istihbarat, izleme ve gözetleme faaliyetleri de bunun önemli bir parçası. Ancak bunu yaparken izlenen yöntemlerin demokrasi ilkeleriyle, insan hak ve özgürlükleriyle, temel değerlerle ve kanunlarla çatışmaması ve her şeyden önemlisi daha çok çatışma için değil barışın inşası ve korunması için kullanılması şart. İstihbarat kötü niyetli kişilerin elinde daha çok acı yaşanması için değil, samimi ve dürüst insanların elinde kötülüğe karşı mücadele için kullanılan bir güç olmalı. 

Adnan Oktar'ın Pravda'da yayınlanan makalesi:

http://www.pravdareport.com/opinion/columnists/14-07-2017/138170-british_cyprus-0/

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER