Geçtiğimiz haftalarda Kıbrıs konusu tekrar Türkiye gündeminin en üst sıralarına yerleşti. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Rum Lider Glafkos Klarides arasında yapılan yüzyüze görüşmelerin, Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell'in Türkiye ziyaretiyle aynı zamanlara denk gelmesi, bu ziyareti daha da önemli hale getirdi. Denktaş ile Klerides 4 Aralık 2001 tarihinde, 4 yıl aradan sonra ilk kez yüzyüze görüştüler ve bu görüşmede çok önemli bir gelişme yaşandı. Tarafların 15 Ocak'ta "soruna kapsamlı bir çözüm bulana kadar görüşmelere devam etme" kararıyla yeniden biraraya gelecekleri ilan edildi. Gerek Kuzey Kıbrıs Türkleri gerekse Güney Kıbrıs'ta yaşayan Rumlar, bu görüşme fırsatının çok iyi değerlendirilmesini umut ediyorlar.
Kıbrıs konusu 1960 yılından itibaren Türkiye'nin ve dünyanın gündeminde sık sık yer alıyor. O tarihte kurulan ortak cumhuriyet ve bu yapı içerisinde Türk nüfusa karşı uygulanan siyaset, 1974 yılında Türkiye'nin gerçekleştirdiği Barış Harekatı ile sonuçlanmıştı. Bunun hemen akabinde ise, Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştu. Bu tarihten sonra dünya siyasetinde Kıbrıs sorununun bir çözüme kavuşturulması için pek çok plan ortaya kondu. 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. 1990 yılındaki Güvenlik Konseyi kararıyla iki bölgeli federasyon önerildi. 1997 yılına gelindiğinde ise konfederasyon fikri öne sürüldü. Günümüzde ise Kıbrıs Rum kesiminin Avrupa Birliği'ne kabul edilmesi ihtimali nedeniyle Kıbrıs sorunu daha yoğun olarak gündemde.
Sorun yeniden gündemde
Bugüne kadar Kıbrıs konusunda çözüm olarak gündeme getirilen önerilerde Türk tarafının çekinceleri, "eşit ortaklığa sahip olamamak" üzerinde yoğunlaşıyordu. Bu çekinceler bugün de devam ediyor. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın, New York'ta yapılması planlanan görüşmelere katılmak istememesinin altında da aynı sebepler yatıyordu. Cumhurbaşkanı Denktaş bu hususta görüşmeler için ortak zemin oluşmadığını, Rumların Kıbrıs Türk halkını AB'ye girme yolunda eşit ve ortak görmediklerini ifade ediyordu.
Türkiye'nin ve Kıbrıs Türk tarafının görüşü, Ada üzerinde iki halkın yaşadığı ve Türk tarafının Rumlara bağlı bir azınlık olmadığı yönünde. Bu durumda iki tarafın da dünya siyasetinde eşit olarak temsil edilebilmeleri gerekiyor.
Türkiye ile Kıbrıs arasında tarihsel bağlar
Kıbrıs, tarih boyunca sırasıyla, Hitit, Mısır, Fenike, Asur, Pers, Bizans, Ceneviz, Venedik, Osmanlı İmparatorluğu ve İngiltere tarafından ele geçirilmiştir. Bizans döneminde, Bizans'ın resmi dil olarak Yunanca'yı ve din olarak da Ortodoks Hristiyanlığı benimsetmesi sonucunda Ada halkı, kendisini Rum olarak görmeye başlamıştır. Ada'ya Türk nüfusun girmesi ise, Kıbrıs'ın 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirilmesiyle başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda ele geçirilen toprakların tümü "vatan toprağı" sayılıyordu. Kıbrıs'ın fethinden sonra Ada'nın nüfusunu oluşturan iki halk; Rumlar ve Türkler barış içinde yaşamışlardı. Bu barış havası 19. yüzyıla kadar sürmüştür. Bu yüzyıl içinde İmparatorluk sınırları dahilindeki birçok bölgeyi ve en şiddetli olarak Balkanları etkisine alan milliyetçilik hareketleri, Kıbrıslı Rumları da etkilemiştir. Bu tarihten itibaren Kıbrıslı Rumlar Osmanlı hakimiyetinden çıkarak, bağımsızlığını kazanan Yunanistan'la birleşmek istemişlerdir. Böylece günümüze kadar gelen Kıbrıs sorunu ortaya çıkmıştır.
Bugünkü Kıbrıs
20 Temmuz 1974 Barış Harekatı neticesinde yapılan toplumlararası görüşmelerin çıkmaza girmesiyle, KKTC 15 Kasım 1983 yılında bağımsızlığını ilân etti. Toplam yüzölçümü 3.335 km2 olan Kıbrıs Adası'nın yüzölçümünün %35'i KKTC'ye aittir.
Başkenti Lefkoşa olan KKTC'nin diğer önemli şehirleri Gazimagosa, Girne ve Güzelyurt'tur. Yeşil Ada olarak bütün dünyaca tanınan Kıbrıs Adası'nın kuzeyinde yer alan KKTC'inde tarım ve ormancılık faaliyetlerine özel önem verilmektedir. Ülkenin %57'si tarım arazisidir.
Ülkenin kıt su kaynakları göz önünde bulundurularak modern sulama sistemleri kurulmuş, kısıtlı su kaynakları en rasyonel şekilde kullanılmaya çalışılmıştır.
Sanayi fazla gelişmemiş olmakla birlikte gıda, inşaat ve giyim dallarında oldukça önemli gelişmeler sağlanmıştır. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler şeklinde sanayi kurulmuş, 1995 yılında imalat sanayinde tesis sayısı 726'ya çıkmış istihdam edilen kişi sayısı ise 11.382'ye yükselmiştir. Lefkoşe, Gazimagosa ve Girne'de organize sanayi bölgeleri kurulmuştur. Ayrıca Gazimagosa'da kurulan serbest liman ile bu bölgede şu anda 22 işletme çimento ve deri paketleme, araç bakım ve onarımı, konfeksiyon imalatı ve transit ticaret sahalarında faaliyet gösterilmektedir. Elektrik enerjisi üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak seviyeye gelmiştir. Kuzey Kıbrıs tarihi ve turistik yerleri ve temiz çevresi ile turizmde her yıl gelişen bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ada, Türkiye için neden önemli ?
Kurtuluş Savaşı yıllarında Misak-ı Milli sınırları içinde Kıbrıs da bulunuyordu. Ancak bu tarihte Kıbrıs artık İngiliz egemenliğine geçmiş ve Türkiye Ada üzerinde herhangi bir hak talep edemeyeceğini belirtmişti. Bu nedenle, Türkiye 2. Dünya Savaşı yıllarına kadar Kıbrıs konusundaki gelişmeleri uzaktan izleyebildi.
1821 yılında Yunanistan'da isyanın başlamasından sonra, Kıbrıs'taki milliyetçi Rumların başını çeken Kilise, bir isyan hazırlığına girişir. Fakat dönemin Osmanlı valisi bu isyan planlarını öğrenerek, isyancıların bir kısmını idam eder ve diğerlerini sürgüne gönderir. Bu kişiler 1821 yılı sonlarında Roma'da toplanarak ilk Enosis bildirisini yayınlarlar. Tüm Hıristiyan Krallarına çağrıda bulunarak, Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı için yardımcı olmalarını isterler. 1878'de Osmanlı Devleti, Rusya'ya karşı diplomatik desteğin bedeli olarak Kıbrıs'ı İngiltere'nin "geçici yönetimi"ne bırakır.
Ada'yı Osmanlı hükümetinden kiralayan İngiltere, 1914 yılında Osmanlı Devleti'nin 1.Dünya Savaşı'na katılmasından yararlanarak, Kıbrıs'ı ilhak eder. Bu yönetim devri, Kıbrıs Rumları arasında Enosis'in gerçekleşeceğine dair umutları artırır. Hatta bu durum, 1915 yılında İngiltere'nin Kıbrıs'ı Yunanistan'a teklif etmesiyle daha da somutlaşır.
Neticede, 1571'den 1914'e kadar, neredeyse 4 asır Türk hakimiyetinde kalan Kıbrıs, bir takım oldu-bittilerle elden çıkar; Kıbrıs ve Kıbrıs Türkleri'nin hayatında yeni bir dönem başlar.
Bu dönem Türkiye'nin NATO'ya girdiği yıllarda (1952) Kıbrıs'ın da Yunanistan'a bağlanma girişimleriyle sonuçlandı. 1950-55 yılları arasında Türkiye'nin Kıbrıs politikası, İngiltere yönetiminin korunması, bu statüde değişiklik olacaksa Türkiye'nin de söz sahibi olması gerektiği yönünde şekillenmiştir. 1958-60 yılları arasında ABD ve İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında Kıbrıs'ın taksim edilmesi fikrini gündeme getirmiştir. Türkiye o dönemde İngiltere'nin Ada'da askeri ve siyasal varlığını Türklerin bir güvencesi olarak görmekteydi. Diğer yandan Rumların arasında İngiltere karşıtı haraketlerin artması İngiltere'nin Kıbrıs politikasında değişikliklere yol açtı. İngiltere, Türkiye'nin Ada politikasında söz sahibi olmasını desteklemeye başladı. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Türkler ve Rumlar görünürde eşit statülerde devlet yönetiminde rol oynamışlardır. Yunan kökenli terör örgütlerinin Kıbrıs Türkleri'nin güvenliğini tehdit etmesi üzerine 1960-74 yılları arasında Türkiye'nin Kıbrıs politikası, Ada'daki soydaşlarımızı "garantör devlet sıfatı" ile korumak olarak belirlenmiştir.
1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte daha önce dile getirilen Kıbrıs'ın taksimi konusu fiilen gerçekleştirilmiş olur. Türkiye'nin Kıbrıs'a askeri müdahalesi sonrası Kıbrıs Rum toplumu ve Yunanistan, konuyu sürekli milletlerarası platformlara taşımışlardır. Zaman zaman başarılı olan bu Rum-Yunan taktiği karşısında Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumu, bir yandan, iki taraflı iki toplumlu bir federasyon fikrini savunurken diğer yandan da uluslararası siyasi temayüllere veya Kıbrıslı Rumların çeşitli adımlarına göre yeni siyasi kararlar aldılar. Bu kapsamda Kıbrıs Özerk Türk Yönetimi, önce Kıbrıs Türk Federe Devleti ve arkasından da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne dönüştü. Son zamanlarda Kıbrıs Rum halkının Avrupa Birliği'yle birleşme yönünde almış olduğu kararlar konuya yepyeni bir boyut kazandıracak mahiyettedir.
Kıbrıs Rum Bölgesi'nin AB'ne üye olması, bir taraftan Yunanistan açısından Enosis'in gerçekleşmesi anlamına gelmekte iken; diğer taraftan Kıbrıs sorununun taraflarından birisinin birleşik Avrupa devletleri arasında yer alacağı manasındadır. Böyle bir gelişmeye seyirci ve sessiz kalamayacağını açıklayan Türkiye ve KKTC, bu durumun gerçekleşmesi halinde Kıbrıs Türk Bölgesi'nin de Türkiye ile birleşeceğini ve bütünleşeceğini ilan etmişlerdir.