Müminler yaptıkları iyiliklerin karşılığını yalnızca herşeyin tek ve gerçek sahibi Yüce Allah (cc)`tan beklerler. Hiçbir zaman karşı tarafın övgüsünü almak, rızasını kazanmak ya da herhangi bir menfaat elde etmek için güzel bir tavırda bulunmazlar. Asıl amaç hep Allah (cc)`ın hoşnutluğunu kazanmaktır. İnsanın yaptığı işi, Allah (cc)'ın rızası, rahmeti ve cenneti dışında herhangi bir karşılık umarak yapmasıysa, ihlası kırıp, kişiyi samimiyetsizliğe sürükler. Allah (cc)'ın rızasını kazanma çabası dışında, insanlardan maddi ve manevi menfaatler bekleyerek yapılan bir iyilik insana ahirette fayda yerine zarar getirir.
Müminler yapılan bir iyiliğin ardından gelebilecek eziyet veren ya da minnet altında bırakan her tavırdan titizlikle kaçınırlar. Dünyadaki maddi manevi herşeyin gerçek sahibinin Yüce Allah (cc) olduğunu kesin olarak bilir, her zaman bu bilinçle hareket ederler. Bir kişiye iyilik yaparken asla karşı tarafa rahatsızlık verebilecek bir tavırda bulunmaz, ince düşünceli davranırlar. Herşeyden önce asıl olarak kendilerinin iyilik yapmaya ihtiyaçları olduğunu bilirler. Zira yaptıkları iyiliklerin, gösterdikleri güzel ahlakın, kendilerini Yüce Rabbimiz`e yaklaştıracağını, ahirette ecir vesilesi olacağını umar, tüm bunları ibadet olarak yaparlar. Yoksullara, düşkünlere destek olurken, onlara sezdirmeden yardımda ve hizmette bulunmaya özen gösterirler. Tevazu ve merhametle yapılan güzel bir tavır ve yardım, karşı tarafta hem rahatlık hem de iyiliği yapan kişiye karşı sevgi ve saygı oluşturur. Yüce Allah (cc) Kuran`da şöyle buyurmaktadır:
"Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır."(Bakara Suresi, 262-263)
Değerli İslam büyüğü İbni Arabi Hazretleri de bu konuyla ilgili Marifet ve Hikmet adlı eserinde bu konuyu şöyle hatırlatmaktadır:
"Söz hastalıklarından biri de insanın yaptığı iyiliği başa kakmasıdır. İyilik yaptığı şahsa iyiliğini başa kakma suretiyle söylemesidir. İyiliği başa kakma ise, bir eziyettir. Bunun ilacı şudur: Bu kötü durum insanın başına gelince, nimetleri veren Allah bunun karşılığını boşa çıkarır. Hiç kuşkusuz Allah Teala bu tür bir ameli iptal eder. Nitekim şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler. Malını gösteriş için infak eden gerçekte Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kimseler gibi, başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle yaptığınız hayırlarınızı iptal etmeyin, boşa çıkarmayın" (Bakara Suresi, 264). İyiliği başa kakmaktan daha büyük bir eziyet var mıdır? Çünkü bu nefsi bir eziyettir. Bunun ilacı ise, insanın elinde bulunan imkanları, Allah'ın ilminde ne ise o şekilde kendisine bir nimet olarak verildiğini ve bu iyiliklerin, bu nimetlerin ancak bir emanet olarak kendi elinde bulunduğunu, onların gerçek sahibini henüz tanımadığını idrak etmektedir. O nimetleri, işin aslında Allah'ın belirlediği kimselere vermek suretiyle elinden çıkardığı zaman, işte ancak o zaman, o emanetin gerçek sahibini tanımış olur. Emaneti ehline teslim etmiş olduğu için de Allah'a şükreder. Kim bu görüşle, bu düşünceyle iyilik yaparsa, ondan asla eziyet doğmaz." (Marifet ve Hikmet, İbni Arabi, s.158, İz Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 1997, Türkçesi: Mahmut Kanık)
İman edenlerin her zaman şu gerçeğin bilincinde olmaları çok önemlidir: insan dünya hayatında yaptıklarının karşılığını ancak ve ancak Allah (cc)'tan beklemelidir. Niyetine, sonsuz rahmet sahibi Yüce Allah (cc)'ın rızası dışında birşey katmadan yaptığı ibadetler kişiye büyük bir ecir ve sevap kazandırabilir. Yaptığı güzel bir hareketi, kimsenin değil sadece Yüce Rabbimiz`in bilmesi bir mümin için kesinlikle yeterlidir. Kuran`da peygamberlerin bu yöndeki üstün ahlakı, ihlası ve Yüce Rabbimiz`e gönülden yönelişleri şöyle haber verilmiştir:
"(Hz. Hud) Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?" (Hud Suresi, 51)