Kadın-erkek ayrımcılığı geri kalmış ülkeler kadar gelişmiş ülkelerde de hala çok büyük bir sorun ve daha da önemlisi bu sorunun kabullenilmişliği...
Birçok toplumda kadınlar erkeklerin adeta gölgesi gibi kabul ediliyor üstelik bu garip algı, eğitimli-eğitimsiz ayrımı olmaksızın dünya genelinde yerleşmiş durumda.
Cinsiyet ayrımcılığı genel olarak toplumda kadınların temel hizmetlerden yoksun olması, erkeklerle eşit olmayan koşullarda yaşaması, şiddete uğraması, siyasette ve çalışma yaşamında düşük oranlarda temsil edilmesi biçiminde tanımlanıyor.
Bu ise kadınların sosyal hayattan tamamen dışlanması demek. Bu eşitsizliğin değişmesi için erkeklerin olduğu kadar kadınların da sorumluluk üstlenmesi ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması için ortaklaşa çalışılması gerekiyor.
Bunun için de yapılması gereken hiç kuşkusuz ki demagojik anlatımların terk edilerek dünya çapında eğitim imkanlarının artırılması ve temelde eşitliğin, sevginin, insan olmanın öneminin hatırlatılması. Özellikle İslam ülkelerindeki kadınların kendilerinin bile kabullendiği ayrımcılığın yok edilmesi için yapılması gereken ise Kuran’daki din ahlakının anlatılmasıdır.
Kadını yarım gören zihniyete karşılık Asr-ı Saadet ahlakı
Allah, insanları eşit yaratmıştır. Üstünlük, ayetlerde ve Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde de buyrulduğu gibi ancak iyi huy ve güzel davranışlara yani takvaya göredir. Bağnaz düşünceye sahip insanların yanılgılarına göre ise kadın sözde eksik, yarım akıllı, hatta lanetli ve mutlaka kontrol altında tutulması gereken bir varlıktır.
Bu batıl zihniyet tarafından kadın kimi zaman öyle bir tehlike olarak görülür ki, var olmaları bile tehdit gibi algılanır, o yüzden eve kapatılmaları sözde en güzel çözüm olarak düşünülür. Bazıları bunu da yeterli bulmaz, aklın mantığın sınırlarını zorlayacak öneriler bile getirirler. Öyle ki kadının evden dışarısını görebileceği pencereler, ufak delikler dahi kapatılmalı, dış dünya ile tüm bağı kesilmelidir.
Kadınlara yönelik bu gibi katı tutumların çok büyük bir bölümü, kaynağını Peygamberimiz (sav)’e ait olmayan hadislerden ve bazı sözde alimlerin Kuran’a uymayan fetvalarından almaktadır. İşte bu durum, İslam dünyasının bir kısmını yüzyıllar boyunca karanlığa mahkum etmiştir.
Oysa Asr-ı Saadet döneminde kadınlar ve erkekler, sosyal hayatın her safhasında birlikte yer almışlardı. Kadın sahabe arasında tüccarlar, doktorlar, şairler vardı. Özellikle Medine’ye hicretin ardından, kadın sahabe de yeni İslam toplumunun kuruluşu aşamasında çok büyük hizmetler ve fedakarlıklar göstermişlerdi.
Efendimiz (sav) kadınların erkeklerle eşitliğini vurgulamış, hatta kadınların pek çok konuda daha önde olmasını teşvik etmiş ve kadınların eğitimine de büyük önem vermiştir. Kadınlar mescide gelip Efendimiz (sav)’in sohbetlerini dinlemiş, bayram namazlarına katılmışlardır.
Asr-ı Saadet döneminde kadınlara böylesine değer verilirken günümüzde, özellikle de İslam ülkelerinde yaşananların bunun tam tersi olması düşündürücüdür.
İslam ülkelerindeki kadınların durumu
Günümüz İslam ülkelerinin büyük bölümünde kadınlar sosyal hayattan tamamen dışlanmış durumdalar. Örneğin Suudi Arabistan’da kadınların oy verme ve aday olma hakkı yok, araba kullanmaları dahi yasak. Kütüphanelere giremiyorlar, ancak bir erkek onlar adına kütüphaneden kitap alabiliyor, hatta kadınların birçoğu kimlik kartına bile sahip değil.
Yemen geleneklerine göre bir kadın herhangi bir nedenle hapse düşerse ailesi onu reddediyor ve maddi manevi tüm ilişkileri kesiliyor. Orada da kadınların araba kullanmaları ve oy vermeleri yasak.
Cezayir’in büyük bölümünde kadınlar sadece tek gözlerinin görülebildiği bir tür çarşaf giyiyorlar.
Pakistan’ın Hayber Pahtunhva eyaletinde kadınların yanlarında bir erkek olmadan alışverişe çıkmaları yasak. Bunun nedeni ise kadınların erkeklerin dikkatini dağıtacakları endişesi.
Afganistan’da kızların eğitimini engellemek amacıyla okullar yakılıyor, kız öğrenciler, öğretmenler saldırılara maruz kalıyor, öldürülüyor. Sokaklarda kızların okula gitmesini önlemek için tehditkar el ilanları dağıtılıyor. Afgan kadınlarının yaklaşık yüzde 90’ı okuma yazma bilmiyor. Kadınların mülkiyet ve miras hakkı anayasal koruma altında değil.
Ürdün, Tunus gibi bazı ülkelerde diğerlerine göre kadın hakları konusunda büyük ilerlemeler söz konusudur.
Dünya çapında yapılan çalışmalarla, cinsiyet ayrımcılığı sosyolojik, psikolojik ve daha birçok yönden inceleniyor, raporlar, istatistikler hazırlanıyor, durumun vahameti gözler önüne seriliyor ancak bu yöntemlerle sonucun değişmediği ve bundan sonra da değişmeyeceği açık.
Özellikle İslam ülkelerindeki kadınlara düşük statüde gibi davranılmasının önüne geçilmesi için yapılması gereken hiç kuşkusuz ki ciddi bir eğitimdir. Hem kadınların hem de erkeklerin Kuran ahlakıyla, eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi kesin çözüm olacaktır.
Sayın Adnan Oktar'ın Jordan Times'da yayınlanan makalesi: