Bugün özellikle Batı dünyasında yaygın biçimde kullanılan "Radikal İslam" kavramı, İslam'ın ve Kuran'ın özüne bütünüyle aykırı bir anlayış olarak 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıktı. İslam inanç ve düşüncesinin şiddet, ayaklanma ve devrim gibi yöntemlerle hakim edilmesi ve toplumlara benimsetilmesi şeklindeki çarpık zihniyeti savunan bir kısım yazar ve ideologlar bu kavramın doğmasında ön ayak oldu.
1979 Sovyetlerin Afganistan'ı işgali döneminde kurulan El Kaide ve benzeri örgütler "Radikal İslam" kavramının dünya çapında tanınmasına yol açtı. 1990 Körfez Savaşı sonrasında ortaya çıkan ve 2000'li yıllarda Irak ve Afganistan savaşları süresince giderek güçlenen selefi akımların bir kısmı da bu zihniyeti sahiplendi.
9/11 saldırılarından günümüze uzanan, yakın tarihte de IŞİD ve benzeri selefi örgütlerin terör eylemleriyle hafızalara kazınan bu süreç, "radikal terör" ve "İslami terör" gibi kavramları doğurdu. Bugün ise, bu sürecin bir sonucu olarak radikalizm ve terör kavramları, bazı kişiler tarafından son derece haksız bir biçimde, İslam dini ve dindar Müslümanlarla özdeşleştirilmeye çalışılıyor.
Oysa, tarihi ve sosyolojik açıdan incelediğimizde "radikal", "radikalizm" gibi kavramların İslam'la bağdaştırılmadan çok daha önce ortaya çıktıklarını görürüz.
Britannica Ansiklopedisi, "radikal" kavramının politik olarak ilk defa 1797'da İngiliz Parlamentosundaki Whig grubuna bağlı milletvekili Charles James Fox tarafından ortaya atıldığını belirtir. Bunu takiben "radikalizm", her türlü politik fikir, düşünce sistemi, inanç ya da ideolojinin baskı, şiddet ve terör yöntemleri kullanılarak, mevcut sistemi devrim yoluyla kökünden yıkmak suretiyle hakim kılınmasını hedefleyen zihniyeti tanımlamada kullanıldı.
Görüldüğü gibi radikalizm, fikir, düşünce ve inançların içeriğinden çok bunların zorla kabul ettirilmesiyle ilgili zorba bir ideolojik yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, aşırı solcu politik görüşleri demokratik yollarla değil de kanlı bir komünist devrimle hakim kılma, aşırı sağcı, milliyetçi fikirleri parlamenter sistem içinde savunmak yerine diktacı faşist yöntemlerle insanlara kabul ettirme çabaları hep radikalizm örnekleridir.
Aynı şekilde dini bir inancı veya yaşam biçimini empoze etmek, dini idealleri hayata geçirmek için baskı, şiddet, terör ve savaş yolunu benimsemek doğrudan radikalizmdir.
Oysa, semavi dinler özünde sevgi, barış, kardeşlik, fedakarlık, yardımlaşma gibi ortak ve kutsal değerleri öğütlerler. Ancak bu dinlerin bazı mensupları, sonradan radikalizmin tuzağına düşerler.
Kelime anlamı dahi barış ve esenlik anlamına gelen "İslam"ın, radikalizm gibi vahşi ve korkunç bir zihniyetle birlikte anılması gerçekte çok büyük bir yanlış ve çelişkidir. Zira, İslam'ın yegane geçerli kaynağı olan Kuran'da radikalizme hiçbir dayanak bulmak mümkün değildir. Tam aksine, Kuran ayetleri inanç ve düşünce özgürlüğünü günümüz modern toplumlarında olduğundan bile daha ileri düzeyde savunmaktadır. Kur'an çok net olarak Islam'da zorlama olmadığını belirtir [2:256] ve bir başkasının dinine karışmaya hiç bir şekilde izin vermez. [109:4-6]
Kur'an'ın şahsi inançlarına gösterdiği saygı, her türlü inanç özgürlüğünü en özlü biçimde ifade ederken bugünkü modern laik düşüncenin de temel mantığını vurgular.
Baskı, şiddet, terör şöyle dursun, inanç ve ibadetlere müdahale konusunda en küçük bir zorlama dahi yapılamayacağı Kuran'da kesin bir üslupla bildirilir. Kur'an, inananlara sadece hatırlatıcı olduklarını, zorlayıcı olmadıklarını anımsatır [88:21-22;50:45]
Ancak bugün, İslam dünyasının büyük bölümünde insanlar, bilmeden de olsa Kuran'ı terk etmişler ve onun yerine Kuran’ın ruhuna ve hükümlerine bütünüyle aykırı, bağnaz bir din modelini yaşamaya başlamışlardır. Eski kabile kültürlerinden ve atalarından miras alarak sürdürdükleri örf, adet ve geleneklerini, alim olarak gördükleri çeşitli samimiyetsiz hocaların Kuran'a aykırı yorum ve izahlarını, haksız yere Peygamberimize isnat edilen uydurma rivayetleri ve sayısız hurafeyi İslamiyet sanarak benimseyip uygulamaktadırlar.
Allah'ın Kuran'daki, "tek bir masum insanı öldürmeyi tüm insanları öldürmekle eşit tutan" (Maide Suresi, 32) hükmüne rağmen, İslam adına bir intihar bombacısı haline gelmek, söz konusu topluluğun Kuran’dan uzak yaşadığının delillerinden biridir. Bu zihniyetteki bir kişinin kendisiyle birlikte onlarca masumu katlederek cennete girmeyi umma çelişkisinin kaynağı da, yine Kuran'dan uzak olan bu bağnaz din anlayışıdır.
İşte tüm bu sebeplerle, Kuran'dan uzak olan ve dolayısıyla cehaletle iç içe yaşayan toplumların küresel sömürü düzeni tarafından radikalizme sürüklenmesi, her türlü provokasyon, manipülasyon ve "siyasi dizayna" alet edilmesi hiç de zor olmamaktadır. Bu kişiler, sömürü düzenini elinde tutan bir kısım kitlelerin elinde, ne yaptıklarını bilmeden dünyanın yeniden dizaynında birer piyon olarak kullanılmaktadırlar.
Sonuçta radikalizm, hiçbir İlahi dinin özünde ve temelinde olmayan, hatta bu özden tümüyle uzak olan bağnaz yapılara kolaylıkla monte edilebilen sapkın bir zihniyettir. İslam coğrafyasında bağnazlıkla yoğrulmuş kitleleri içine düştükleri beladan çekip çıkarmanın, hem onları hem de tüm dünyayı radikalizm ve terörün pençesinden kurtarmanın yegane yolu o insanları İslam'ın özüne, yani Kuran'a döndürmektir. Bu da askeri operasyonlarla değil ancak çok geniş çaplı ve kapsamlı bir eğitim seferberliği sayesinde mümkün olacaktır.
Adnan Oktar'ın Kashmir Reader & Riyadh Vision'da yayınlanan makalesi:
http://kashmirreader.com/2017/07/16/radicalism-islam-two-diametrically-opposite-concepts/
http://www.riyadhvision.com.sa/2017/07/18/radicalism-and-islam-two-diametrically-opposite-concepts/