Pek çok insan Hindistan’da kızıl tehdidin neden olduğu büyük katliam ve dehşetten habersiz. Haber başlıklarına göz atarken bile acımasızlığı fark edebilirsiniz ve Maocu terörün en acımasız vahşetle insanların hayatlarını nasıl cehenneme çevirdiğini görebilirsiniz. Kochi’de tekrarlayan Maocu saldırılar, Kerala’nın Wayanad bölgesinde hükümete ait bir otele yapılan saldırı, Orissa’da bir demiryoluna yapılan bombalı saldırı, Kerala’nın Kannur bölgesindeki bir taş ocağına yapılan saldırı, yolcu otobüslerinin kaçırılması, Odisha’daki Maoculara ait büyük silah depolarının ortaya çıkarılması, Maocuların Obama’nın ziyaretine karşılık protesto olarak tren yollarını havaya uçurmaları, C’garh sınırında Maocu faaliyetlerdeki artış ve Bihar’da etkisi azalan Maocu şiddet bu dinmeyen çatışmayı ortaya koyan haberlerden sadece birkaçı.
Bu durumun nedenini anlamak için Hindistan’ın başına bela olan Naksalit hareketini tanımak gerekiyor.
Naksalitler aşırı sol kanatta yer alırlar ve adlarını 1967’de ilk kez ayaklandıkları Batı Bengal eyaletinde bulunan Naksalbari kasabasından alırlar. Aynı kesimi temsil eden Hindistan Komünist Partisi (Maocu) 2004 yılında Hindistan Komünist Partisi (CPI) (Marksist-Leninist),İnsanların Savaşı ve Maocu Komünist Merkez’in birleşmesiyle ortaya çıktı.
Hindistan’da komünist parti tarafından uygulanan Maocu terör, başlangıcından itibaren 10.000 kişinin ölümüne ve 150.000 kişinin yer değiştirmesine yol açan vahşi bir şiddete neden olmuştur [1]. Bu Maocu isyancılar yani Naksalitler en çok Hindistan’ın merkezinde aktiftirler ve genellikle güneyde Andhra Pradesh’i içine alan Kızıl Koridor olarak bilinen bölgeden, doğusundaki Batı Bengal’e kadar dehşet saçarlar. Hindistan’daki 28 eyaletin 21’inde varlık gösteriyorlar ve Al Jazeera’de yer alan bir habere göre, “Hindistan hükümeti Naksalit etkisinin yaklaşık 92.000 km2lik bir alana yayıldığını belirtmektedir ki bu kabaca ülkenin üçte biri demektir”. [3]
Maocu teröristler, polisin, siyasi figürlerin ve toprak sahiplerinin hedef alınarak öldürülmesi, hapishane baskınları, cephane depolarının yağmalanması ve patlayıcıların ele geçirilmesi, enerji trafolarının yıkılması, suikast girişimleri, polis memurlarının ve sıradan köylülerin kaçırılması gibi çeşitli vahşi eylemlerle insanları dehşete düşürürler. Bazı durumlarda Maocular sözde “düşmanlarını” kendi ilan ettikleri halk mahkemelerine çıkarırlar. Halka açık mahkeme şovları yaparlar ve kafa kesme ve şüpheli muhbirleri kurşuna dizme gibi ağır cezalar uygularlar. Bu vahşilik nedeniyle pek çok resmi görevli Maocuların hakimiyetindeki bölgelere atanmak istememektedir. Dahası İçişleri Bakanlığının Bilgi Edinme Hakkı Yasası çerçevesinde edinilen bilgiye göre geçtiğimiz 10 yıl içinde Hindistan Komünist Partisi (Maocular) gelişmiş silahların kullanımı ve gerilla savaşı konusunda eğitim alan çekirdek kadrosundaki 40.000 kişi için 489 kadar eğitim kampı kurmuştur.
Aynı bir bedene yayılan bulaşıcı bir hastalık gibi Maocular “Bölgesel Bürolar” şeklinde bir örgütsel yapı kurmuşlardır ve bunları Hindistan’da koordineli politik ve askeri seferberlik için belirli mıntıka ve eyalet seviyesinde yetki alanlarına bölmüşlerdir. Bu planlı yayılma, şehir hayatına sızmak için şehirlerde daha fazla gerilla üsleri kurmaya doğru sistematik hareket ettiklerini göstermektedir [4]. Yoğun nüfuslu bölgelere odaklanarak ideolojik propaganda ile endüstriyel işçi sınıfını, ticari sendikaları, örgütlenmemiş işgücünü, işçi sendikalarını, gençlik ve öğrenci birliklerini, entelektüelleri ve sivil toplum kuruşlarını kazanmak için uzun-vadeli bir strateji izlerler. Başka bir deyişle Maocular kırsal bölgelere yönetimi devralacak aydın kadrolar atamak için kentsel bölgelere yönelirler; bu eğitimli terörist gruplar aracılığıyla cephe örgütlerinin yanı sıra medya, sosyal aktivistler ve insan hakları aktivistlerini de yine kendi amaçları doğrultusunda harekete geçirmeye çalışırlar.
Açıktır ki Hindistan Komünist Partisi’nin (Maocu) isyan kışkırtıcılığı yaptığı tek yer Hindistan değildir.
Silahlı mücadelenin kendilerine beklenen sonucu getirmeyeceğini fark etmişler ve bunun için uluslararası bir gündem belirlemişlerdir. Uluslararası platformda tanınmanın evrensel kabul getireceği düşüncesiyle, sürekli göz önünde olarak ve propaganda yöntemleri kullanarak eylemlerini bir üst seviyeye geçirme çabasına girişmişlerdir.
Maocu terörün sadece Hindistan halkı için bir tehdit olmadığı açıktır. Şiddet kullanmak ve kan dökmek, kanlı bir devrim gerçekleştirmek için her türlü kanunsuz yola başvurarak halka korku salmak tüm bölgeyi parçalamaktadır. Bu Maocu ayaklanmanın etkisini ortadan kaldırmak için, güvenlik güçleri operasyonları, güç konuşlandırma ve istihbarat faaliyetlerini arttırma gibi yöntemler de sonuç vermemektedir.
Terörist ideolojiye karşı insanlara şiddet ve kan akıtmanın yanlışlığını telkin edecek entelektüel bir çaba gereklidir. Maocu terörün tüm gündemini biçimlendiren temel yanlış, insanları bir hayvan türü olarak kabul eden evrim teorisi tarafından öne sürülen Sosyal Darwinizm silahıdır. Mao’nun komünizme karşı gelenleri hayvan olarak görmesine neden olan bu Darwinist dünya görüşü, Harvard Üniversitesi’nden James Reeve Pusey’in Çin ve Charles Darwin adlı kitabında şöyle vurgulanır:
“Mao Tse-Tung kızgın bir anında (1964) ‘tüm şeytanların yok edileceğine’ yemin etti. Kısmen geleneksel mübalağa ile kısmen “Sosyal Darwinist” realizmi ile düşmanlarını insanlıktan çıkardı. Anarşistler gibi, sağcıları yok olmayı hak eden evrimsel bir başarısızlık olarak görüyordu. İnsanların düşmanları insan değildiler ve insan olarak muamele edilmeyi hak etmiyorlardı”[5].
İşte bu nedenle Maocular insanların hayvan gibi yaşadıkları ve davrandıkları bir dünya inşa etmek için uğraşırlar. Bu çarpık düşünceye göre muhalif olanlar hayvan gibi muamele göreceklerdir ve acımasızca işkence edilebilir, sömürülebilir ve yok edilebilirler. İnsan toplumunun ancak bu vahşet politikalarının uygulanmasıyla gelişebileceğine inananlar kıyım ve acımasızlığı sözde bir tür gelişim olarak görürler. Kuşkusuz bu en çarpık, en tehlikeli düşünce şeklidir. Bu tehlikenin kavranması Hindistan’daki Maocu teröre karşı çıkan herkes için büyük önem taşımaktadır.
Darwin ve Darwinizme dayalı toplum modelleri kaçınılmaz olarak yıkıma yol açacak modellerdir. Diğer yandan Allah’ın insanlığa emrettiği ve Kuran’da vahyettiği sevgi ve merhamet gibi ahlaki değerler daima barış ve huzur getirecektir.
[1] http://www.uni-heidelberg.de/md/awi/professuren/intwipol/india.pdf
[2] http://blogs.reuters.com/india/2013/05/29/who-are-indias-maoists-and-why-they-are-in-the-news/
[3] Al Jazeera , “Q&A: The Maoists of India The decades-old insurgency is a major internal threat facing the world's largest democracy”, 24th October 2011
[4] http://www.ipcs.org/pdf_file/issue/RP27-Kujur-Naxal.pdf
[5] James Reeve Pusey, China and Charles Darwin, p. 455 (emphasis added)