Bugün Birleşmiş Milletler Günü... BM’nin 24 Ekim 1945 tarihinde resmen kuruluşunun 70. yıldönümü.
Bundan 70 sene önce, II. Dünya Savaşı’nın galibi olan ülkeler, yaklaşık 70 milyon insanın yaşamına mal olan bu felaketin bir daha yaşanmaması için uluslararası barışı ve güvenliği güçlendirecek bir ortak metin oluşturma arayışına girdiler. 1945’te Malta’da uzlaşılan temel ilkeler daha sonra San Fransisco’da Birleşmiş Milletler Anlaşması’na dönüştü. Aralarında Türkiye’nin de olduğu kurucu ülkelerin bunu imzalamasının ardından Birleşmiş Milletler 24 Ekim 1945 tarihinde kurulmuş oldu.
BM o tarihten bu yana sayısız uluslararası soruna el attı, kiminde başarılı oldu kiminde başarısız. Bugünden geriye bakıp artıları eksileri ortaya koyarak genel bir muhasebe yaptığımızda BM’nin temelde doğru ve yararlı bir proje olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Kimileri BM’nin hatalarını ve zararlarını öne çıkararak BM sistemini yıkıcı şekilde eleştirse de, aksayan yanları düzelterek bu organın uluslararası barışa katkısını artırmak daha akılcı bir yaklaşım olacaktır.
BM sistemini iyileştirmek için yapılması gerekenlerin başında Güvenlik Konseyi kararlarının yargı denetimine açılması geliyor. Bilindiği gibi Güvenlik Konseyi BM’nin temel karar organı. 15 üye ülkenin oluşturduğu bu organ barış ve güvenliği ilgilendiren her konuda dünyadaki 193 ülke adına çok önemli kararlar alıyor ve uyguluyor.
Herhangi bir ülkeye karşı askeri güç kullanılması veya ona ekonomik yaptırımlar uygulanması benzeri önemli sonuçlar doğuran kararlar alma yetkisi hep Güvenlik Konseyi’nde. Bunu yaparken de Güvenlik Konseyi, BM Anlaşması’nın maddelerini ve kavramlarını dilediği gibi yorumlama, bölgesel ve uluslararası hadiseleri istediği şekilde isimlendirme hakkına sahip.
Üstelik BM Anlaşması’nın 25. maddesi gereğince GK kararları bağlayıcı özellikte. Öyle ki diğer üye ülkelerin de GK kararlarını aynen kabul etme ve uygulama mecburiyeti var. Mesela Türk hukuk sistemi açısından Konsey kararları kanun hükmünde kabul ediliyor ve bunların Anayasa’ya aykırılığı öne sürülemiyor.
Konsey’in sahip olduğu bu geniş takdir yetkisi, kimi zaman daimi üyelerin çıkarlarını korumak aracına dönüşebiliyor ve uluslararası sorunların bizzat çıkış noktası haline gelebiliyor.
Örneğin ABD’nin talepleri doğrultusunda 2001 yılında (terör örgütü yöneticilerini teslim etmediği iddiasıyla) Afganistan’a karşı, 2003 yılında da (nükleer bomba ürettiği iddiasıyla) Irak’a karşı askeri güç kullanımına izin veren Konsey kararları uluslararası hukuk açısından son derece tartışmalı olup, sayısız çatışmaların, iç savaşların, terör örgütlerinin, katliamların önünü açmıştır. Bu örnekleri sınırsız sayıda artırmak mümkündür.
O nedenle, geniş bir takdir yetkisine sahip olan, ülkeler aleyhine yaptırım kararları veren ve milyonlarca insanın yaşamlarını etkileyebilen Güvenlik Konseyi’nin bir denetime tabi olması şarttır.
Nitekim Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın 24/2. maddesi “Güvenlik Konseyi bu görevleri yerine getirirken BM’in amaç ve ilkelerine uygun hareket eder” diyerek ona BM’nin amaç ve ilkelerine uygun hareket etme görevi yüklemiş ve Konsey’in takdir yetkisinin sınırlarını çizmiştir. Bu sınırların korunmasının ancak bir denetimle sağlanabileceği açıktır.
Ne var ki BM Anlaşması’nda Konsey’in kararlarını denetlemeye açıkça izin veren bir madde mevcut değildir. Konsey, hukukun en üst kurallarını (soykırım yasağı, işkence yasağı, ırk ayrımı yasağı, kölecilik yasağı, kuvvet kullanma yasağı) çiğnese bile bunu düzeltebilecek bir yargı yolu Anlaşma’da sarahaten tanımlanmamıştır.
Ancak bununla beraber BM Anlaşması’nda Güvenlik Konseyi kararlarının hukuki denetimini yasaklayan herhangi bir madde de tanımlanmamıştır. O nedenle “yasaklanmayan her şey hukuka uygundur” kuralı gereğince böyle bir denetimin tesisinde BM Anlaşması’na herhangi bir aykırılık yoktur.
Bu amaçla bakıldığında, Anlaşma’nın 96. maddesinde, Güvenlik Konseyi kararlarının, BM’nin yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı eliyle denetlenmesine imkan sağlayacak çok uygun bir hüküm bulunmaktadır. Madde aynen şöyledir:
“Genel Kurul ya da Güvenlik Konseyi herhangi bir hukuksal sorun konusunda Uluslararası Adalet Divanı’ndan görüş isteyebilir.”
Uluslararası Adalet Divanı BM’in 6 organından biridir. 15 yargıçtan oluşan bağımsız bir mahkeme olan Divan, anlaşmazlıklarını hukuki yollarla çözmek isteyen ülkelerin davalarına bakar.
BM Anlaşması’nın yukarıda belirtilen 96. maddesi Divan’a hukuki mütalaa hazırlama görevini de yüklemiştir ki BM Genel Kurulu, Konsey kararlarıyla ilgili olarak Divan’dan mütalaa alarak söz konusu GK kararının hukuki denetimini yaptırabilir.
Konsey bir karar yayınladığında Genel Kurul bu konuda Anlaşma’nın 96. maddesine dayanarak Divan’dan görüş isteyebilir. Divan da Konsey kararının BM Anlaşması’ndaki ilke ve amaçlara, emredici hukuk kurallarına, uluslararası hukuka uygunluğunu denetleyebilir.
Uygulamada bunun örnekleri de vardır. Uluslararası Adalet Divanı önüne gelen çeşitli davalarda zaman zaman GK kararlarını ele almış ve bunların hukukiliği konusunda değerlendirmeler yapmıştır.
Divan’ın 96. madde kapsamında verdiği mütalaalar bağlayıcı olmadığı için, bunların Konsey kararlarını iptal etmesi mümkün değildir. Ancak bununla birlikte Divan’ın mütalaaları, Konsey kararlarının hukuki meşruiyeti konusunda uluslararası topluluğa yol göstereceği ve tüm ülkelerin o kararla ilgili tutumlarını etkileyeceği için, Konsey karar alırken şüphesiz ki çok daha sorumlu, hukuki ve adil davranmak zorunda kalacaktır. O nedenle Konsey’in özellikle yaptırım kararlarının Divan’ın danışma görüşleriyle hukuki denetimden geçirilmesinin rutin hale getirilmesinde büyük yarar vardır.
Sonuç olarak, Güvenlik Konseyi kararlarına karşı yargı yolunun açılmasının uluslararası barışa önemli katkılar sağlayacağı tartışmasızdır. BM Anlaşması’nın böyle bir denetime açıkça izin verir hale getirilmesi elbette çok iyi ve adaletli olacaktır. Ama şu anki dengelere göre şimdilik mümkün görünmeyen bu değişiklik yapılana kadar BM Anlaşması’nın 96. maddesinde gösterilen yolun kullanılması mümkündür ve gereklidir.
Adnan Oktar'ın EKurd Daily'de yayınlanan makalesi: