Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) onu bina etti. Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi. (Naziat Suresi, 27-28)
Bu ve benzeri birçok ayetten anlaşıldığı gibi gökyüzünü Allah yaratmış ve bir düzen içine sokmuştur. Günümüz bilimi de, Kuran ile paralel bir biçimde, evrenin büyük bir düzene sahip şekilde yaratılmış olduğunu söylemektedir. Bu konuda bilim adamlarınca geliştirilmiş çeşitli teoriler vardır. Ancak bunlardan en sağlam temellere sahip olanı Büyük Patlama (Big Bang) teorisidir. Bugün, evrenin durağan olmadığını, sürekli genişlediğini biliyoruz. Bu genişlemenin bilim çevreleri tarafından gözlemlenerek kanıtlanması da Büyük Patlama teorisinin en önemli delillerinden birini teşkil eder.
Evren genişlediğine göre, bu genişlemenin başladığı bir anın olması gereklidir. Yani zamanda geriye doğru gittiğimizi düşünürsek, evrenin de buna paralel olarak küçüldüğünü görürüz. Sonuçta ulaşacağımız nokta, evrenin "tekillik" adı verilen matematiksel bir noktaya kadar küçülmesidir. Bu noktayı bazı bilim adamları "kozmik yumurta" olarak da isimlendirmektedir. İçinde yaşadığımız evrene ait tüm madde ve enerji, hatta zaman dahi bu kozmik yumurtanın içinde bulunmaktadır. Şimdi düşünelim. Tekillik ya da diğer bir değişle kozmik yumurtanın öncesinde ne vardı? Bu madde nasıl ortaya çıktı? Burada açık bir "yoktan varoluş" görmekteyiz. Büyük Patlama'dan önceki bu dönem evrenin, uzayın, zamanın olmadığı, herşeyin "yok" olduğu dönemdi. Büyük Patlama ile evren "yok" iken "var" olmaya başlamıştır. Bu noktada ulaştığımız en önemli sonuçlardan biri, evreni üstün bir gücün bilinçli olarak yarattığı ve yine bilinçli müdahaleler sonucunda ona büyük bir düzen kazandırdığı gerçeğidir.
Rastgele Bir Big Bang Evreni Yaratabilir mi?
Buraya kadar gördüklerimiz, evrenin bir başlangıcı olduğunu, yani sonsuzdan beri var olmadığını, aksine belirli bir anda yaratıldığını göstermektedir. Kısacası evren yoktan var olmuştur. Sadece bu nokta bile, Allah'ın varlığının önemli delillerinden birisidir.
Oysa bu açık gerçeği bile inkar edenler vardır. Evrenin bir yaratıcının yaratmasıyla oluştuğunu inkar edebilmenin tek yolu ise onun kendiliğinden, bilinçsiz bir şekilde tesadüfler sonucu var olduğunu varsaymaktır. Bu düşünceye göre evren yaratılmamış, kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Büyük Patlama'nın başlangıcından şimdiki zamana kadar olan süre, sözde bir evrim sürecidir. Büyük Patlama'yla atomlar oluşmuş, atomlardan yıldızlar ve gezegenler kendi kendilerine meydana gelmiştir. Bu gezegenlerden uygun şartların oluştuğu bir tanesinde, birtakım kimyasal ve biyolojik olaylar sonucu, uzun süren bir süreç içinde bizlerin de içinde bulunduğumuz canlı varlıklar nasıl olduysa türemiş ve bunlar kendilerini oluşturan evreni incelemeye başlamışlardır.
Sanki çok kolay bir şekilde gerçekleşmiş gibi anlatılan bu süreç, aslında hiç de anlatıldığı kadar basit ve bir Yaratıcı'nın kontrolü olmadan gerçekleşebilecek bir olay değildir. Büyük Patlama sırasında atomların oluşumundan yıldızların ortaya çıkışına, atomun içindeki hassas dengelerden dev galaksilere kadar tüm evren çok büyük bir düzen içinde bulunurlar. Kısacası, evrenin yaratılışının temelinde ve evrende meydana gelen herhangi bir olayda kesinlikle şansa veya tesadüflere yer yoktur. Her an, her yerde bilinçli bir müdahale, üstün bir akıl ve bir düzen hakimdir.
Bizlerin "fizik kuralları" veya bazen "doğa kanunu" olarak nitelendirdiğimiz herşey de aslında bu düzenin en açık bir kanıtını oluşturur. Bu kurallar olmadan evrenin ve içindekilerin hiçbir şekilde var olmaları mümkün değildir. Örneğin, maddenin en küçük yapıtaşlarından olan atomun içinde inanılmaz, muazzam bir denge vardır. Evrenin varlığını sağlayan ve bilinen tüm fizik kurallarının işlemesini sağlayan dört temel kuvvet, atomun içinde gizlidir. Elektronlar kendilerine ayrılmış yörüngelerde, çekirdekteki proton ve nötronların etrafında dönerler. Bu, tek başına incelendiğinde bile muazzam bir olaydır. Çekirdekte ise aynı yüke sahip olan protonlar, dört temel kuvvetten bir tanesi olan "güçlü çekirdeksel kuvvet" tarafından birarada tutulurlar. Böylece en küçük atomda bile inanılması güç bir denge sağlanmış olur.
Eğer evren Büyük Patlama'nın ardından kendi haline bırakılmış olsaydı, bir "patlamanın" doğal sonucu olarak büyük bir kaos, karmaşa ve tahribat ortaya çıkardı. Oysa en küçük atomdan en büyük galaksiye kadar tüm madde son derece hassas bir düzenlilik içinde hareket etmektedir. Gökyüzündeki yıldızlar gelişigüzel yerlere dağılmamışlar, galaksi adı verilen gruplar oluşturmuşlardır. Evrendeki tüm madde, dolayısıyla galaksiler homojen bir biçimde uzaya yerleşmişlerdir. Tüm atomlar evrenin her köşesinde aynı dizilime ve yapıya sahip olmuşlardır. Fizik kuralları evrenin her noktasında aynı şekilde işlemekte, en küçük bir düzensizlik gözlemlenmemektedir.
Elbette ki sayısız hassas denge evrenin her noktasında hüküm sürmektedir. Bu sayısız dengelerin herhangi birinde, en ufak bir oynama olması ise şimdikinden tümüyle farklı ve canlı hayatının olmasına imkan vermeyecek bir evrenin var olmasına sebebiyet verir. Diğer bir deyişle evrenimiz, dünyadaki canlı hayatının varolabilmesi, daha da ötesi bu varlığını güven içinde sürdürebilmesi için çok çok hassas bir biçimde "ayarlanmış"tır.
Birinin bile "şans eseri" olması mümkün değilken, henüz keşfedilmiş olanlarının sayısı binleri bulan bu dengeler bizlere üstün kudret sahibi bir Yaratıcı'nın da varlığını göstermektedir. "Bu dengeler nasıl ortaya çıktı?" ya da "hangi irade evreni insan yaşamına uygun olarak düzenledi?" gibi sorularla incelendiğinde bu dengeler bizleri Allah'ın yaratışına ulaştırır. Allah evreni büyük bir akıl ve güçle yaratmış ve dünyayı da insanın yaşamı için özel olarak hazırlamıştır. Bundan habersiz bir hayat süren pek çok insan olduğu ise Kuran'da şöyle haber verilir:
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Mümin Suresi, 57)
Yine Kuran, burada örneği verilen insanların tam tersi anlayışta insanlar olduğunu da duyurur. Ayetlere göre bu insanlar evreni gözlemleyerek burada gördüklerini Allah'a bir yakınlaşma vesilesi olarak kullanmaktadırlar:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 191)