Gogonasus bir kayıp halka değildir, kusursuz yaratılış sergileyen bir balıktır
ucgen

Gogonasus bir kayıp halka değildir, kusursuz yaratılış sergileyen bir balıktır

35345

Hürriyet gazetesinin 20 Ekim 2006 tarihli sayısında “380 milyon yıllık kayıp halka bulundu” başlıklı bir haber yayınlandı. Yazıda, paleontolog John Long tarafından Avustralya"da bulunan Gogonasus isimli balık fosili konu ediliyordu. Gogonasus, yüzgeçlerinde kemikli yapılara ve kafatasında da nefes almasını sağlayan geniş bir deliğe sahipti. Long, bu fosilin anatomisine dayanarak Gogonasus"un sudan karaya geçiş senaryosunda bir kayıp halkayı temsil ettiğini iddia ediyordu.

Gogonasus bir kayıp halka değildir, kusursuz yaratılış sergileyen bir balıktır

Hürriyet gazetesinin 20 Ekim 2006 tarihli sayısında “380 milyon yıllık kayıp halka bulundu” başlıklı bir haber yayınlandı. Yazıda, paleontolog John Long tarafından Avustralya"da bulunan Gogonasus isimli balık fosili konu ediliyordu. Gogonasus, yüzgeçlerinde kemikli yapılara ve kafatasında da nefes almasını sağlayan geniş bir deliğe sahipti. Long, bu fosilin anatomisine dayanarak Gogonasus"un sudan karaya geçiş senaryosunda bir kayıp halkayı temsil ettiğini iddia ediyordu.

Gogonasus"un anatomisinin detaylarına geçmeden önce önemle belirtmek gerekir ki, sudan karaya geçiş iddiası, bilimsel olmayan bir masaldan ibarettir. Bu iddianın kanıtlanabilmesi için evrimcilerin, kara ve deniz omurgalıları arasında var olduğunu iddia ettikleri sözde bağlantıyı sağlayan kayıp halkaları bulmaları gerekmektedir. Bu zorunluluğun farkında olan ancak istedikleri delili yaklaşık 1,5 asırdır bulamayan evrimci bilim adamları jeolojik katmanlarda buldukları bazı balık fosillerini kendi istedikleri gibi yorumlamaktadırlar. Gogonasus gibi balık fosillerindeki çeşitli anatomik yapılar hakkında spekülasyonlar yaparak, bunları ara geçiş formu gibi lanse etmektedirler. Oysa yaptıkları spekülasyonun hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur. Canlı fosillerinde ön plana çıkan anatomik yapılar, canlıların hiçbir ara form özelliği taşımadıklarını kesin olarak ilan etmektedir. Konuyla ilgili en belirgin örnek, yıllar boyunca sudan karaya geçişin en büyük delili gösterilerek propaganda malzemesi yapılan, fosil üzerindeki anatomik yapılar evrimciler tarafından aldatıcı şekilde yorumlanan fakat daha sonra canlı örneği ele geçirilmiş olan Coelacanth"dır. Ele geçirilen canlı örneğin denizlerin 500 m kadar derinlerinde yaşayan kusursuz özelliklere sahip bir dip balığı olduğu anlaşılmış ve bu gerçek, Darwinistlerin Coelacanth üzerine kurguladıkları tüm sudan karaya geçiş senaryolarına büyük bir darbe vurmuştur. (Konuyla ilgili detaylı bilgileri buradan okuyabilirsiniz.)

Darwinistlerin sudan karaya geçiş iddialarındaki en büyük çelişki ise, deniz canlıları ile kara omurgalıları arasındaki derin anatomik farklılıklardır. Balıklar, suyun kaldırma gücü sayesinde ağırlıklarını taşıyacak güçlü bir iskelete ihtiyaç duymazlar. İskeletleri hafiftir ve nispeten sade yapıdadır. Buna karşın bir kara omurgalısı, ağırlığını taşıyacak sağlam yapıda ve kompleks bir iskelete sahiptir. Ayrıca kara omurgalıları, balıklardan farklı olarak, sıcaklığın düzenlenmesi ve suyun kullanımı için (böbrek gibi son derece kompleks bir organı kapsayan) bir iç sisteme sahiptir. Balıklarda olduğu gibi solungaçlarla değil, akciğerlerle solunum yaparlar. (Deniz canlıları ile kara omurgalıları arasındaki anatomik farklılıklarla ilgili detayları buradan okuyabilirsiniz.) Dolayısıyla bur canlının, anatomik olarak kendisinden son derece farklı başka bir canlıya sayasız ve gerçekleşmesi imkansız değişiklikler sonucunda evrimleşmesi, hem mantığa uymamaktadır hem de bilimsel olarak olanaksızdır.

Hayvanların beden yapısında, belli parçaların belli bir işlevi yerine getirecek şekilde düzenlenmiş olduğu, bu organizasyonun henüz moleküler seviyede dahi olağanüstü bir komplekslik barındırdığı göz önüne alındığında, canlıların üstün güç ve akıl sahibi bir Yaratıcı tarafından var edildikleri gerçeği ortaya çıkar. Hiç şüphesiz bu Yaratıcı, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin Rabbi olan Yüce Allah"tır.

İlk Spekülasyon Malzemesi: Kafatasındaki Solungaç Boşluğu

Tamamen senaryolar üzerine kurulu evrim teorisinin sudan karaya geçiş masalına malzeme yapılmak istenen Gogonasus, karada yaşamla ilgisi olmayan, eksiksiz bir balık türüdür. Nitekim fosili ele geçiren Nature dergisi yazarlarından John Long "Bu, kesinlikle bir balık. Solungaçları var, suda yüzüyor ve yüzgeçleri de var," sözleriyle bunu kendisinin de kabul ettiğini açıkça belirtmektedir.

Buna rağmen Gogonasus medyada oldukça geniş şekilde konu edilmiş ve Darwinistler tarafından hayali bir ara geçiş malzemesi olarak kullanılmıştır. Bunun nedeni, Gogonasus üzerinde tespit edilmiş olan ve diğer canlılarla benzerlik gösteren çeşitli yapıların bulunmasıdır. Bu durum, söz konusu fosilin mozaik bir canlıya ait olduğunu göstermektedir. (Mozaik canlılar, farklı canlı gruplarına ait özellikleri barındıran canlılardır. Konuyla ilgili detaylı bilgileri buradan okuyabilirsiniz.) Ancak her ne kadar evrimciler bu benzerlikleri kullanmak isteseler de, mozaik canlılar hiçbir şekilde evrime delil teşkil etmemektedirler.

Darwinistler, söz konusu mozaik canlının iki özelliğinden yola çıkarak çeşitli propaganda yöntemlerine başvurmuşlardır. Bunlardan birincisi balığın kafatasının üzerinde solungaçlara açılan bir deliktir. Bu yapı, Darwinistler tarafından "günümüz modern kara canlılarının orta kulağının gelişmekte olan ilk hali" olarak yorumlanmıştır. Darwinistlerin buradaki gerekçeleri ise, Gogonasus"ta çene eklemini kafatasına bağlayan solungaç kısmına ait kemiğin normalden daha kalın olmasıdır.

Söz konusu anatomi evrim adına bilimsel anlamda hiçbir delil sağlamadığı gibi, canlının tüm özellikleri ile tam bir balık olduğu gerçeği, bu kalın boşluğun balığın kendi anatomisine ait bir özellik olduğunu göstermektedir. Nitekim söz konusu iddia, yalnızca birkaç evrimci bilim adamının yaptıkları spekülasyondan ibarettir ve diğer evrimci bilim adamları tarafından yalanlanmaktadır. Chicago Üniversitesi"nden organizma biyolojisi ve anatomisi profesörü Michael LaBarberi, iddiayı ortaya atan Brusseau ve Ahlberg"in tanımladıkları yapı konusunda şüphe içinde olduğunu belirtmektedir. LaBarberi; Brusseau ve Ahlberg"in fikri için, "söz konusu iddia, bu soy için tam anlamıyla yeni ve örneksiz olan bir yapı üzerine yapılmış bir yoruma dayanmaktadır," açıklamasını yapmıştır.1

İkinci Spekülasyon Malzemesi: Yüzgeçler

Gogonasus"un yüzgeçleri de Darwinistler tarafından farklı ve aldatıcı şekilde yorumlanmış ve konuyu duyuran Nature makalesi söz konusu yüzgeçleri "Tiktaalik"in durumuna yaklaşmakta olan" yapılar olarak tanımlamıştır. (Tiktaalik Roseae Kanada"nın kutup bölgesinde bulunan ve yaşı 385 milyon yıl olan bir balık fosilidir. Evrimcilerin taraflı yorumları ile canlı üzerindeki mozaik özellikler, canlının sudan karaya geçiş örneği olarak tanıtılmasına neden olmuştur. Oysa Tiktaalik Roseae suda yaşayan son derece kompleks özelliklere sahip bir balıktır. Konuyla ilgili detayları buradan okuyabilirsiniz.)

Darwinistlerin Gogonasus ile ilgili söz konusu iddiaları da büyük bir mantık ve delil boşluğu sunmaktadır. Tiktaalik"in bir ara form olduğunu savunan Jennifer A. Clack ve Per Erik Ahlberg bile, Gogonasus"un yüzgeçleri ile ilgili olarak şu yorumu yapmışlardır:

"Bu iki kemik, fonksiyon ve hareket sırası bakımından tetrapod parmaklarıyla bir miktar benzerlik taşımaktadır. Ama yine de daha çok yüzgeç bileşenlerine sahiptir. Bunlarla, örneğin Acanthostega (soyu tükenmiş bir tetrapod) parmakları arasında çok büyük bir morfolojik ayrılık vardır. Eğer parmaklar bu kemiklerden evrimleşmişse, bu sürecin bir hayli yeni gelişim değişimlerini içermesi gerekmektedir. Buradaki çıkarım ise, fonksiyonun morfolojiden önce değişmiş olduğudur."2

Kuşkusuz böyle bir durumun oluşması imkansızdır. Canlının tümüyle yüzgeç özellikleri gösteren yapısının, yalnızca Darwinistlerin zorlama benzetme ve çıkarımlarına uyum göstermesi için sayısız değişikliklere maruz kaldığını ve dahası morfolojik yapıdan önce parmak fonksiyonlarının oluştuğunu iddia etmek, elbette hiçbir mantığa uymayacaktır. Nitekim, bir kısım evrimciler de bu iddiayı kabul etmemektedirler.

Dahası, moleküler biyolog Michael Denton"un belirttiği gibi, "herhangi bir organizmanın biyolojisinin %90"ı yumuşak dokularda yatmaktadır. Bunlara da fosiller yoluyla ulaşılamaz." 3 Darwinistlerin iddia ettikleri şekilde solunum organının kulağa, yüzgecin bacaklara dönüşümü gibi hayali dönüşümler ise, büyük ölçüde kemik yapılarından çok yumuşak dokuların varlığını gerektirir. Dolayısıyla evrimcilerin söz konusu iddiaları bilimsel hiçbir delil taşımamaktadır.

Sonuç:

Son bir buçuk yüzyıldır, evrimcilerin en büyük beklentileri gerçekleştirilen kazılarda bir ara form örneği bulabilmek olmuştur. Ancak yapılan araştırmalar evrimcilere tek bir ara geçiş formu örneği bile vermezken, kompleks özelliklere sahip eksiksiz, kusursuz canlı örnekleri sunmuştur. Bu gerçek ile karşı karşıya olan Darwinistlerin, Darwinizm dinine ideolojik bağlılıkları nedeniyle yapabildikleri tek şey, artık ele geçen kusursuz fosiller üzerinde yorum yapmak ve bunları, ellerinde hiçbir delil olmamasına rağmen ara form örneği olarak tanıtabilmek olmuştur.

Ancak bu çabalar evrimcilere hiçbir sonuç sağlamamakta, hatta gösterilen sahte deliller bazı evrimci bilim adamları tarafından bile yalanlanmaktadır. Ele geçirilen ve hayali evrim ağacını alt üst eden mükemmel balık örneğinin Darwinistleri rahatsız ettiği açıktır. Hürriyet gazetesine, bu rahatsızlığı hisseden çeşitli evrimcilerin söz konusu spekülasyonlarına alet olmamasını ve doğru ve bilimsel delilleri okuyucularına sunmasını tavsiye ediyoruz.

Not: Bu yazı, aynı zamanda aşağıdaki haberlere de cevabımızdır:

Cumhuriyet Bilim Teknik, 3 Kasım 2006, “Yüzgeçten kollara geçişte bir kayıp halka bulundu”.
Evrensel, 24 Ekim 2006, Omurgalı evrimindeki kayıp ipucu bulundu.

1) http://www.creationontheweb.com/content/view/4730
2) Ahlberg, P.A. and Clack, J.A., A firm step from water to land,  Nature 440:747–749, 2006
3) Denton, M., Evolution: A Theory in Crisis, Adler & Adler, Chevy Chase, MD, p. 177, 1985.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER