ALMANYA'DA DİN KARŞITI KAMPANYA : "KULTURKAMPF"
|
Bundan 150 yıl önce Avrupa'da Almanya diye bir ülke yoktu. Bugünkü Almanya'nın topraklarında pek çok prenslik hüküm sürüyordu. Bunların en büyüğü ise, bugünkü Almanya'nın doğu kısmını ve Polonya'nın büyük bölümünü kaplayan Prusya idi. Prusya 1860'larda diğer Alman devletçiklerini kendine katmaya başladı ve 1871'de birleşik Alman İmparatorluğu'nu kurdu. Bu yeni devletin hakimi ise Prusya Başbakanı ve Almanya Şansölyesi Otto von Bismarck'tı.
Bismarck özellikle dış politika yönünde başarılı bir devlet adamıydı. Ama iç politikada aynı başarıyı gösteremeyecekti. Bunun nedenlerinde biri, "Ulusal Liberaller" olarak bilinen ve aynı Fransa'daki "antiklerikler" gibi din aleyhtarı bir politikayı savunan "aydınlar" zümresiydi. Ulusal Liberaller Almanya'nın birliğinin sağlamlaşması için, halkın diğer tüm aidiyet duygularından kurtarılması gerektiğini düşünüyorlar, buna en büyük engel olarak da nüfusun üçte birini oluşturan Katoliklerin Papa'ya olan bağlılığını gösteriyorlardı. Ulusal Liberaller'in teşvikiyle Bismarck, ülkesindeki Katoliklere karşı bir kampanya başlattı. "Kulturkampf", yani "kültürsavaşı" olarak anılan bu kampanya, "Almanların zihinlerini kontrol etme mücadelesi" olarak da tarif ediliyordu.
Kulturkampf sırasında Almanya'nın özellikle güneyinde yaşayan Katolikler önemli baskılarla karşılaştılar.
1872 yılında çıkarılan bir yasa ile ülkedeki tüm Cizvit rahipleri bir gecede sürüldü ve sahip oldukları kurumlara el kondu. 1873 yılında çıkarılan "Mayıs yasaları" ile, devlet hizmetinde çalışan tüm rahipler işten atıldı, evlilik ve eğitim konularında Kilise'nin herhangi bir uygulamada bulunması yasaklandı ve Kiliselerdeki vaazlara sınırlandırmalar getirildi. Bazı başpiskoposlar tutuklandı, tam 1300 kilise rahipsiz kaldı.
Ama tüm bu uygulamalar ülkedeki Katoliklerin yönetime daha fazla tepki duymasına neden olunca, Kulturkampf da yumuşamaya çalıştı. Bismarck, kendisini bu kampanyaya sürükleyen "Ulusal Liberaller"in telkinlerini göz ardı ederek Kulturkampf'ı aşama aşama geri çekti ve sonunda da tamamen lağv etti. Tüm bu kampanyanın sonucu, Almanya'daki dindar Katoliklere baskı yapılması ve ülkenin toplumsal huzurunun bozulmasından başka bir şey olmadı. Bugün çoğu tarihçinin kabul ettiği gibi, Kulturkampf, Almanya'nın toplumsal huzurunu parçalayan bir "fiyasko"ydu. Dahası Kulturkampf dalgası, Almanya'dan sonra Avusturya, İsviçre, Belçika, Hollanda gibi ülkelere de sıçradı ve bu ülkelerde de büyük bir toplumsal gerilime neden oldu.
İşin ilginç yanı, Bismarck'ı bu politikaya sürükleyen "aydınlar" zümresinin masonik kimliğiydi. The Catholic Encyclopedia, bu konuda şunları yazıyor:
"Masonlar kuşkusuz Prusya'nın Almanya'nın lider devleti haline gelmesini sağlayan hareketin ilerlemesini sağladılar, Prusya'yı "dini tutuculuğa", "bağnazlığa" ve "Papa baskısına" karşı "modern evrimin temsilcisi ve koruyucusu" olarak kabul ediyorlardı. Aynı zamanda Kulturkampf'ı da onlar başlattılar. Bu çatışmanın en önde gelen ajitatörü, ünlü bir hukuki danışman ve mason olan Büyük Üstad Bluntschli idi. Bluntschli aynı zamanda İsviçre'deki Kulturkampf'ı da kışkırttı... Alman masonları, ulusun tüm yaşamında Masonik prensiplere uygun ve büyük bir etki elde etmek için yorulmak bilmeyen çabalar ortaya koydular, ve böylece daimi ve sessiz bir "Kulturkampf"ı ayakta tuttular. Kullandıkları temel araçlar, halk kütüphaneleri, konferanslar, benzer dernek ve kurumlar üzerindeki etkileri, gerektiğinde yeni kurumların oluşturulması olarak sayılabilir; bu yollarda Masonik ruh tüm ulusa yayılmıştır. "
Yani Kulturkampf Bismarck tarafından resmen durdurulmasına rağmen masonlar tarafından fiilen sürdürülmüş, bu amaçla topluma yönelik din karşıtı bir propaganda daimi olarak sürdürülmüştür. Alman toplumunu dinden uzaklaştırmak için yürütülen bu savaşın en acı meyveleri ise 1920'lerde ortaya çıkmıştır: Alman milletini Hıristiyanlık öncesi pagan kültürüne döndürmeyi hedefleyen Naziler giderek güçlenmiş ve 1933 yılında iktidarı ele geçirmişlerdir. Naziler'in en önemli icraatlarından biri ise, dini otoritelere karşı ikinci bir "Kulturkampf" başlatmak olmuştur. Amerikalı yorumcu Elbridge Colby, "Naziler'in Katolik Kilisesi'ne karşı yeni bir Kulturkampf başlatarak rahipleri hapsettiklerini veya görevden aldıklarını ve 1870'lerdeki ilk Kulturkampf'dan daha da ileri giderek Protestan kiliselerine de baskı yaptıklarını" belirtmektedir.
Kısacası Alman masonlarının başlattığı "toplumu dinden uzaklaştırma" hareketi, tarihin en kanlı diktatörlüklerinden biri olan Nazi İmparatorluğu'nun yolunu açmış, dünya bu yüzden 55 milyon insanın hayatına mal olan II. Dünya Savaşı'na sürüklenmiştiri.
İtalya'da Din Karşıtı Mücadele
|
Masonluğun din karşıtı faaliyetinin belirgin olduğu bir diğer ülke ise İtalya idi.
İtalya toprakları üzerinde, 1870 yılına dek, çok sayıda küçük devlet vardı. Feodalizm döneminin kalıntıları sayılabilecek olan bu küçük devletlerin en önemlilerinden biri ise, merkezi Roma'da bulunan ve Orta İtalya'nın büyük bölümünü kontrol eden Papa Devleti idi. Fransız masonluğunun bir uzantısı olarak kurulan ve 19. yüzyılın başından itibaren İtalya'da etkin olan masonlar ise, Papa Devleti'ni yıkmak ve İtalya'nın genelinde Kilise otoritesini yok etmek için uğraştılar. The Roman Catholic Church and the Craft (Roma Katolik Kilisesi ve Masonluk) adlı kitabın yazarı, üstad mason Alec Mellor'a göre, "19. yüzyılın ortasından sonra İtalyan siyasetinin bir numaralı faaliyeti olan Papa'yla mücadele, doğrudan localar tarafından yönetildi".
Masonluk, İtalya'daki din karşıtı mücadelesine kendi kontrolü altında kurulan bir başka gizli dernek aracılığıyla başladı. Derneğin adı "Karbonari"ydi.
İlk kez 19. yüzyıl başında Napoli'de faaliyeti duyulan bu derneğin ismi "kömür işçileri"nden geliyordu. Masonların "duvar işçiliği" kavramını kullanmaları ve sembollerle ifade etmeleri gibi, Karbonari derneği de kömür işçiliği kavramını benimsemişti. Ama derneğin bundan daha farklı amaçları vardı kuşkusuz. Dernek üyeleri, önce İtalya'da ardından da Fransa'da siyasi bir program yürütmeyi, Kilise etkisini yok etmeyi, yeni bir yönetim kurmayı ve tüm toplumsal kurumları sekülerleştirmeyi hedefliyordu.
Masonluğun Karbonari ile bağlantısı ise aşikardı. Masonlar Karbonari derneklerine otomatik olarak üye oluyor, hem de derneğe girdikleri anda "üstad" derecesi kazanıyorlardı. (Oysa diğer Karbonari üyelerinin bu dereceye gelmesi uzun bir süreçten sonra mümkün oluyordu.) Nitekim Consalvi and Pacca adlı iki kardinal, 15 Ağustos 1814'de yayınladıkları Kilise bildirisiyle, Masonluk ve Karbonari'yi birlikte hedef alıp, sosyo-politik karışıklık ve din düşmanlığı organize etmekle suçladı.
Karbonari üyelerinin düzenledikleri siyasi cinayetler ve silahlı ayaklanmalar ise bu suçlamayı haklı çıkaracak nitelikteydi. 25 Haziran 1817'de Macerate bölgesinde çıkan silahlı ayaklanma, Karbonari tarafından örgütlenmişti. Ama Papa Devleti'nin güvenlik güçleri tarafından bastırıldı. Karbonari, 1820'de İspanya'da ve Napoli'de, 1821'de ise Piyemonte'deki Kilise ve düzen karşıtı devrimci ayaklanmaların da organizatörüydü.
Karbonari'nin masonlar tarafından kurulmuş ve masonluk paralelinde faaliyet göstermiş devrimci bir örgüt olduğu, ansiklopedik kaynaklar tarafından dahi kabul edilen bir gerçektir. Örgüt, Fransa'da 1830'daki Temmuz Devrimi'nden sonra zayıflamış ve giderek kaybolmuştur. İtalya'da ise Guiseppe Mazzini adlı bir devrimcinin kurduğu "Genç İtalya" örgütü ile birleşmiştir.
Mazzini, uzun yıllar boyu Papa Devleti'ne ve Kilise'ye karşı yürüttüğü mücadele ile sonunda İtalyan Birliği'ni kuracak olan yüksek dereceli bir masondur. Kendisine destek olan diğer iki ünlü masonla, yani Guiseppe Garibaldi ve Count di Cavour'la birlikte, 1870 yılında İtalyan Birliği'ni kurmuş ve Papa Devleti'ni bugünkü Vatikan'ın sınırlarına sıkıştırmıştır. O tarihten sonra da İtalya, Mussolini'nin 1920'lerdeki faşist diktasına zemin hazırlayacak bir "dinden uzaklaşma" sürecine girmiştir.
Kısacası Mazzini, Garibaldi ve Cavour'un, Avrupa'daki din karşıtı mücadelede önemli bir görev üstlenen üç önemli lider olduğunu söyleyebiliriz. Mazzini, sadece siyasi bir lider olarak değil, aynı zamanda bir ideolog olarak da din karşıtı savaşta rol oynamıştır. Ortaya attığı "her ulusa bir devlet" sloganı, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu gibi çok uluslu imparatorlukların yıkılmasına sebebiyet verecek olan azınlık isyanlarının ateşleyicisi olmuştur. Mazzini'nin bu sloganı, insanları "din kardeşliği" düşüncesinden uzaklaştırarak, soy nedeniyle birbirleriyle çatışmaya iten, "öfkeli soy koruyuculuğu"na (Fetih Suresi, 26) sürükleyen bir çağrıdır.
Bu çağrının sahiplerinin birer mason, hem de çok üst düzey birer mason olması kuşkusuz anlamlı bir tablodur. 10.000 Famous Freemasons (10.000 Ünlü Mason) adlı loca yayınında bildirildiğine göre, Mazzini uzun yıllar süren masonik yükselişinin ardından, 1867'de İtalyan Grand Orient Büyük Üstadı seçilmiştir. 1949'da Roma'ya dikilen Mazzini heykelinin açılışında yer alan 3.000 mason da bu büyük üstadlarını minnetle anmıştır. Mazzini'nin sağ kolu olan Garibaldi ise, 33. dereceye 1863'te İtalya Süprem Konseyi'nde ulaşmış, 1864'de ise İtalya Büyük Üstadı seçilmiş bir masondur. Amerika'da da bu büyük üstadın anısına, New York "vadi"sine 542. numarayla bağlı "Garibaldi" adlı bir loca bulunmaktadır.