Yaşayan fosiller, evrim teorisinin ``kademeli gelişim iddiası``nı son derece çarpıcı şekilde yalanlayan kanıtlardır. Bu fosillere ``yaşayan fosil`` ismi verilmesinin sebebi, yüz milyonlarca yıllık yaşlarına karşın, günümüzde yaşayan örnekleriyle tamamen aynı olmalarıdır. Karıncalardan ağaçlara, yarasalardan köpek balıklarına kadar çok çeşitli türlere ait yaşayan fosiller mevcuttur. Bu yaşayan fosillerden biri de evrimciler tarafından uzun yıllar ara-geçiş formu aldatmacasına sözde kanıt olarak kullanılan Coelacanth`tır. (www.yasayanfosiller.com)
Coelacanth Yanılgısı
Evrimcilere göre hayat ilk önce suda başladı ve iki milyon yıl boyunca da suda devam etti. Daha sonra bir gün sözde ilk gelişmiş hayvanlar olan balıklar, kendilerini karaya doğru atmaya başladılar ve nasıl olduysa yüzgeç yerine ayaklara, solungaç yerine de ciğerlere sahip oldular! Evrimciler, anatomik olarak imkansız olan bu değişimi destekleyebilmek içinse Coelacanthların fosil kayıtlarına sarıldılar.
``Canlıların sudan karaya geçişi`` tezlerine delil arayan evrimci biyologlar, Coelacanthların fosillerinden yola çıkarak, akıldışı iddialar ortaya attılar. İlkel (tam işlev görmeyen) bir akciğer bulunduğunu ileri sürdüler. Bu, pek çok bilimsel kaynakta anlatılıyor, hatta Coelacanth`ı denizden karaya çıkarken gösteren çizimler yayınlanıyordu. 1938 yılına kadar birçok evrimci zoolog bu canlının, gövdesindeki iki adet çiftli yüzgeci kullanarak deniz tabanında yürüdüğünü ve deniz-kara hayvanları arasında bir geçiş formu olduğunu varsayıyordu. Evrimciler bu iddialarına dayanak olarak ellerinde bulunan Coelacanth fosillerinin yüzgeçlerindeki kemikli yapıları gösteriyorlardı.
Ancak 22 Aralık 1938`de Hint Okyanusu`nda yaşanan bir gelişme bu ara tür iddiasını tamamen çürüttü. Yetmiş milyon yıl önce soyu tükenmiş bir ara geçiş formu olarak tanıtılan Coelacanth ailesinin Latimeria türüne ait canlı bir üyesi, okyanusun açıklarında ele geçti! Kuşkusuz Coelacanth`ın ``kanlı-canlı`` bir örneğinin bulunması, evrimciler açısından büyük bir şoktu. Üstelik en az 70 milyon yıl önce ortadan kalktığı düşünülen bu canlı türü üzerinde yapılan incelemeler, Coelacanthların 400 milyon yıldır hiçbir değişikliğe uğramadıklarını gösteriyordu. İlerleyen yıllarda (başta 1939`te Chalumnea Nehri açıklarında ve Madagaskar kıyılarında, 1952 ve 1953`te Komor Adaları`nda olmak üzere) başka bölgelerde de sözde ``nesli tükenmiş`` 200`den fazla Coelacanth yakalandı.
Evrimci Çevrelerde Yankı Uyandıran Gelişme
Evrimcilerin yaşadıkları asıl büyük şok, balığın anatomisinin incelenmesiyle ortaya çıkan sonuçlardı. Çünkü Coelacanth`ın canlısı, evrimcilerin hayvanın fosiline dayanarak yaptıkları taraflı yorumların tümünü yalanlıyordu. Coelacanth, evrimcilerin iddialarının aksine karaya çıkmak üzere olan yarı balık yarı amfibiyen özellikleri gösteren bir canlı değildi. Hatta 180 m. derinliğin üzerine hemen hemen hiç çıkmayan bir dip balığı idi. Dahası, yaşayan Coelacanthlar ile 400 milyon yıllık fosil örnekleri arasında hiçbir fark yoktu. Canlı, hiçbir ``evrim`` geçirmemişti. (www.evrimmasali.com)
Bu balıkların yakalanmasıyla beraber evrimci bilim adamlarının o güne kadar hayali yorumlar yapmakta ne kadar ileri gidebilecekleri de anlaşılmış oldu. Coelacanthlar iddia edildiği gibi ne ilkel bir akciğere, ne de büyük bir beyne sahiptiler. Evrimci araştırmacıların ilkel akciğer olduğunu düşündükleri yapı, balığın vücudunda bulunan bir yağ kesesinden başka bir şey değildi. Ayrıca iddia edilenin tersine balık büyük bir beyin hacmine de sahip değildi, balığın büyük bir kafatası içinde ufak bir beyni vardı.
Bunun üzerine, Coelacanth`ın evrimci yayınlardaki popülaritesi bir anda yok oldu. Francis Hitching bu durumu şöyle açıklıyor:
Eski formlarından hiçbir farklılık sergilemeyen, doğal deniz ortamına tam adapte olmuş ve karaya çıkmaya hiç eğilim göstermeyen birkaç düzine Coelacanth ele geçirilince, bu tür, derhal ara-geçiş formu olarak gösterildiği ders kitaplarından çıkarıldı. ( Jacques Millot, ``The Coelacanth``, The Scientific American, Aralık 1955, Sayı 193, s. 39)
Böylece balıklar ve amfibiyenler arasındaki tek ciddi sayılabilecek ara form iddiası da ``geçersiz`` hale geldi.
Geçen ``400 Milyon Yıl``a Rağmen Değişmeyen Canlı
Coelacanth`ın 400 milyon yıl boyunca hiçbir değişim izi göstermemesi ve bu ilk yapısını 400 milyon yıllık dönemde meydana geldiği belirlenen kıta hareketlerine rağmen koruması, evrimcileri asılsız iddiaları karşısında tamamen çaresiz bırakmıştır. Focus dergisinde bu konuda şunlar yazılmaktadır:
Bilimsel verilere göre, günümüzden yaklaşık 250 milyon yıl önce, tüm kıtalar birleşikti. Pangea adı verilen bu büyük kara parçasını tek ve dev bir okyanus çevreliyordu. Yaklaşık 125 milyon yıl önce, kıtaların yer değiştirmesi sonucunda, Hint Okyanusu açıldı. Günümüzde, Coelacanthların doğal ortamlarının önemli bir parçasını oluşturan Hint Okyanusu`ndaki volkanik mağaralar da kıta hareketlerinin etkisiyle ortaya çıktı. İşte tüm bu verilerin ışığında önemli bir gerçek daha karşımıza çıkıyor. Yaklaşık 400 milyon yıldan beri var olan bu hayvanların, doğal ortamlarında meydana gelen bunca değişikliğe rağmen değişmediği gerçeği! (Focus, Nisan 2003)
Focus dergisinde vurgulandığı üzere tam 400 milyon yıllık dönemde Coelacanth`da hiçbir değişiklik yaşanmaması, canlılığın evrimle ortaya çıktığı ve canlılarda sürekli bir evrim olduğu tezini bir kez daha çürütmüştür . Dahası Coelacanth, evrim teorisinin hayali bir geçişle birbirine bağladığı deniz ve kara canlıları arasındaki derin uçurumu da ortaya çıkarmaktadır.
Darwinizm Artık Dünyayı Aldatamıyor
Yaşanan gelişmeler sonucunda Darwinist bilim adamları, artık sudan karaya çıkış hikayesi için Coelacanth isimli fosili kullanamamaktadır.
Canlısı bulunana kadar Darwinist propagandaya malzeme olan Coelacanthlar, Darwinistlerin 150 yıldır kendilerine yöntem olarak seçtikleri yanlış bilgilendirme ve sahtekarlık örneklerinden yalnızca biridir. Coelacanthla ilgili bu gelişmelerin gösterdiği gerçek, çok zengin, birbirinden tamamen farklı canlı türlerini yoktan var eden, yeryüzünü canlılık için elverişli kılan üstün bir güce, sonsuz bir ilme, yaratma gücüne sahip olan Yüce Allah`ın varlığının delillerinden sadece bir tanesidir. Bir ayette şöyle buyrulur:
``Göklerde ve yerde bulunanlar O`nundur; hepsi O`na ``gönülden boyun eğmiş`` bulunuyorlar. Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O`dur; bu O`na göre pek kolaydır…`` (Rum Suresi, 26-27)