Suriye’de 3 yıldır devam eden iç savaş gündeme geldiğinde, muhalif cephenin nasıl komplike bir yapısı olduğunu artık herkes biliyor. Fakat rejim güçleri söz konusu olduğunda bunların tümünün tek bir adı var, Esad. Peki gerçekten Esad gitse, Suriye’de kavga biter mi?
Kavramada güçlük çekilen konuları bilinç altında basite indirgemek, gruplamak, genelleme yapmak insanların doğasında vardır. Genellemeler ise zaman içinde gerçeği örten bir pus oluşturabilir. Suriye güçleri konusunda da benzer bir örneği görmekteyiz. Arap Baharı denilen demokrasi arayışı hareketinin başlangıcından itibaren gördüğümüz örnekler birçok kişide her ülkede benzer bir yolun görüleceği fikrini oluşturdu. Fakat Tunus’taki Bin Ali rejimi, Mısır’daki Mübarek rejimi, Yemen’deki Salih rejimi ve Libya’daki Kaddafi rejiminin ortak bir özelliği vardı. Bu rejimler, tek bir diktatörün inisiyatifi ile devletlerin yönetildiği sistemlerdi ve bu diktatör devrildiği veya çekilmeyi kabul ettiği anda rejim değişikliği mümkün oldu.
Fakat Suriye rejimi, uzun yıllardır bundan farklı bir özellik taşımaktadır. Suriye rejimi, çok daha geniş çapta etkiye sahip bir Baas sistemine oturur. Ve Suriye içinde ve dışında Baas ideolojisinin tamamen ortadan kalkmaması için hala direnen azınlıklar arasında sosyal bir tabana sahiptir. Bu tabanı militan sol fikirli bazı gerilla grupları, Baas partisi mensupları ile Şangay Paktı’nın Orta Doğu temsilcileri ideolojik olarak sürekli beslerler. Baas ideolojisi ve Baas tabanının gücü, Esad’ın kişisel gücünün çok üstündedir. Hafız Esad’ın 30 yıllık hükümranlığından bile önce 20 yıl boyunca Suriye’yi Baas partisi yönetmiştir. Baas networkleri Suriye içinde tüm cemaatlerden ve aşiretlerden daha güçlüdür. Rejim ideolojisi halkın içine de öylesine karışmış durumdadır ki ülkedeki her şeyi derinden çekip çeviriyor denilebilir. Hafız Esad’ın kurduğu Şebbiha örgütü de, 10.000 civarındaki üyesiyle bir yandan toplu cinayetler işlerken bir yandan da rejim tarafından kolaylıkla yalanlanabilir bir yapıdadır. Bugün halihazırda Suriye’de şahit olduğumuz mücadele ise, Suriye Baas’ının muhaliflere karşı mücadelesi değil, masum sivillerin arada kaldığı bir ülkede, Baas ideolojisini ayakta tutmak isteyen Rusya, Çin, İran ile muhaliflerinin mücadelesidir.
Tek adam zihniyeti ile yönetilen diktatörlüklerin ayaklanmalarla yıkılması hep daha kolay olmuştur. Hatta bunun örneğini birbirine komşu Nikaragua ve El Salvador’da da görmüştük. Anastasio Somoza’nın başını çektiği Nikaragua, 1979 yılında ayaklanmalara kısa sürede teslim olurken, komünist ideolojinin tabana daha geniş yayıldığı El Salvador’da aynı sonuç oluşmamıştı; cunta muhaliflere güçlü şekilde direndi. 12 yıl süren kanlı iç savaş 70.000 kişiden fazla can aldı. Nihayet 1992 yılında hükümetin muhaliflerle imzaladığı barış anlaşması ile savaş dönemi sona erdiğinde, ülke aynı şu an Suriye’de olduğu gibi tanınmaz haldeydi.
15 yıl süren ve 200.000 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan Lübnan iç savaşı da aynı şekilde ideolojik zeminde anlaşamayan ve ideolojik sebeplerle güçlenerek devam eden bir örnekti. Nitekim sonunda da tarafların anlaşması ile değil, Amerika’nın Beyrut’a çıkartma yapmasıyla sonuçlandı.
Peki Ortadoğu Arap ülkelerinde faaliyet gösteren, bu bölgedeki Arap devletlerini bir tek Arap milleti halinde birleştirmeyi ve sosyalist fikirleri yaymayı gaye edinen Baas rejimi nasıl değişir? Pan Arabizm ile komünizmi birleştiren bir ideoloji olan Baas ideolojisi materyalist felsefeye dayanır ve ortadan kaldırılması için sistematik, güçlü, akılcı ve imani çalışma gerektirir. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından oluşan boşlukta kendine gelişecek yer bulan ve koloni yönetimleri altında hızla yayılan materyalist Baas ideolojisini ortadan kaldırmak aslında top tüfek değil barışçıl yollar gerektirir. Suriye’de devletin başında Beşar Esad’ın görünmesi sadece sembolik. Suriye’de yaşananlar asıl olarak Suriye Baas derin devletinin talimatlarının yerine getirilmesinden başka bir şey değil. Esad da şu an Baas komünist derin devlet yapılanmasının elinde adeta esir konumunda. Dolayısıyla Esad’ın iktidarı bırakması ile sorun çözülmeyecektir.
Bu kesin sonuç verecek olan çözüm yoluna gereken önemin verilmemesi ise hayret vericidir. Akılcı ve samimi bakıldığında ortaya çıkan, karışıklıklara karşı en net ve kesin çözümü ise dinlememektedirler. Anti-materyalist eğitimin gerekliliği fikri, karşılarına hazır olarak konulmuş son derece değerli ve çok büyük öneme sahip bir çözüm yoludur. Böyle bir çözüm yolunu kullanmamak, böylesine güçlü bir fikre direnmek ve ardından ise aciz ve başarısız yöntemlerle, politik manevralarla çözüm arıyor gibi görünmek büyük bir samimiyetsizlik olur.
Sayın Adnan Oktar'ın Arab Times'da yayınlanan makalesi