Birçok insan, Darwin'in evrim teorisini, sadece biyolojinin bir konusu olarak düşünür ve teoriye inansın veya inanmasın, üzerinde neden fazlaca durulduğunun önemini bilmez. Ancak evrim teorisinin iddiası biyolojiden sosyolojiye, politikadan felsefe ve tarihe kadar birçok alanı etkilemiştir. Çünkü evrim teorisi canlıların yaratılmadıklarını ve tesadüfler sonucunda oluştuklarını iddia eder ve bu iddiası özellikle ateist ve materyalist felsefe ve dünya görüşüne temel teşkil etmiştir. Bilimsel hiçbir delili olmamasına, hatta bilimsel verilerin evrimin kesinlikle gerçekleşemeyeceğini ispat etmiş olmasına rağmen, Darwinizm'in geniş bir kitle tarafından kabul edilerek propagandasının yapılmasının altında yatan neden budur.
Bu açıdan bakıldığında Darwinizm'in sadece bilimi ilgilendiren herhangi bir teori olmadığı, aksine 19. ve 20. yüzyılda dünyaya sıkıntı ve felaket getiren birçok ideolojiyi güçlendirip teşvik ettiği görülmektedir. Bu yazıda da konu edileceği gibi, emperyalizm de, Darwinizm'den güç bulmuş ve birçok milletin ve ırkın sömürülmesine, aşağılanmasına, katledilmesine, barbarlıklara sözde bilimsel bir meşruiyet kazandırmıştır.
İnsanın Kökeni ve "Orman Kanunları"
Darwin, teorisinin insan hakkındaki kısmını, 1871 yılında yayınlanan İnsanın Türeyişi adlı kitabında açıkladı. Bu kitapta, insanın maymunlarla ortak bir atadan geldiklerini öne sürüyordu.Ancak Darwin'in ilginç bir düşüncesi vardı. Ona göre bazı ırklar, diğer insanlara göre daha çok evrimleşmiş ve ilerlemişlerdi. Bazı ırklar ise, neredeyse hala maymunlarla aynı düzeydeydi.
Darwin'in teorisinin ikinci bir önemli yönü daha vardı. Darwin, canlıların ve insanların gelişimini "yaşam mücadelesi" kavramına dayandırıyordu. Ona göre, doğada acımasız bir yaşam mücadelesi, daimi bir çatışma vardı. Güçlüler her zaman güçsüzleri alt ediyor ve gelişme de bu sayede mümkün oluyordu.
Darwin, bu yaşam mücadelesi kavramının insan ırkları arasında da geçerli olduğunu öne sürdü. Türlerin Kökeni kitabına koyduğu altbaşlık bile, onun insanlığa ırkçı bir açıdan baktığını gösteriyordu: "Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon ve Yaşam Mücadelesinde Kayırılmış Irkların Korunması Yoluyla".
Darwin'e göre kayırılmış ırklar, Avrupalı beyaz adamdı. Asyalı ya da Afrikalı ırklar ise, yaşam mücadelesinde geri kalmışlardı. Darwin daha ileri gidiyor ve bu ırkların bu mücadeleyi tamamen kaybedeceklerini ileri sürüyordu:
Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da. kuşkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek. Bu sayede ortada şu anki Avrupalı ırklardan bile daha medeni olan ırklar ve şu anki zencilerden, Avustralya yerlilerinden ve gorillerden bile daha geride olan babun türü maymunlar kalacaktır. 1
Bu kehanetlerinden de anlaşıldığı gibi, Darwin tam bir ırkçıydı. Avrupalı beyaz adamın, dünyanın diğer ırklarından üstün olduğunu ve onları zaman içinde köleleştirip yok edeceklerini düşünüyordu.
Darwin'in teorisi, kendine çok elverişli bir zemin buldu. Çünkü o dönemde Avrupalı beyaz adam, tam da böyle bir teorinin kendi suçlarını meşrulaştırmasını bekliyordu.
Darwinizm'in meşrulaştırdığı sömürgecilik
Avrupalı ülkeler, 16. yüzyıldan itibaren dünyanın başka coğrafyalarını sömürgeleştirmeye başladılar. İlk sömürgeciler, Kristof Kolomb'un öncülüğünde Amerika kıtasına ayak basan İspanyollardı. İspanyollar, Amerika kıtasının güneyini kısa bir süre içinde ele geçirdiler. Burada yaşayan ve temelde barışçı bir tabiata sahip olan yerlileri köleleştirdiler.
Zorla çalıştırdıkları bu insanları kıtadaki zengin altın ve gümüş yataklarını yağmalamak için kullandılar. Kendilerine karşı direnenleri ise katliamdan geçirdiler.İspanyolların ardından Portekizliler, Hollandalılar ve sonra da İngilizler sömürgecilik yarışına katıldılar. 19. yüzyıla gelindiğinde İngiltere dünyanın en büyük sömürge imparatorluğunu kurmuş durumdaydı. Hindistan'dan Latin Amerika'ya kadar uzanan dev bir coğrafyanın tüm doğal kaynakları, İngiliz İmparatorluğu tarafından sömürülüyordu. "Beyaz adam", kendi çıkarı için dünyayı yağmalıyordu.
Ama elbette bu sömürgeci ülkeler "yağmacı" olarak görülmek ve tarihe öyle yazılmak istemiyorlardı. Bu nedenle yaptıkları işi haklı gibi gösterecek bir açıklama aradılar.Bu açıklama, sömürülen insanları "ilkel insanlar", hatta "hayvanımsı canlılar" gibi gösterebilmekti.
Bu iddia, sömürgeciliğin henüz doğuş aşamasında, Kristof Kolomb'un Amerika yolculuklarında ortaya atılmıştı. İddiaya göre, Amerikalı yerliler gerçek birer insan değil, gelişmiş bir hayvan türüydü. Bu nedenle de İspanyol sömürgecilerin hizmetine koşulabilirlerdi.
Ancak sömürgecilerin bu iddiası fazla taraftar toplamadı. Çünkü o dönemde Avrupa'da, tüm insanların Allah tarafından eşit olarak yaratıldıkları ve hepsinin tek bir atadan, Hz. Adem'den geldikleri gerçeği yaygın bir kabul görüyordu.
Oysa 19. yüzyıla gelindiğinde durum değişti. Materyalist felsefenin yayılmasıyla birlikte, Allah'ın tüm insanları eşit olarak yarattığı gerçeği de göz ardı edilmeye başlandı. Bu, aynı zamanda ırkçılığın da doğuşu oldu.Amerikalı bilim adamı James Ferguson, yaratılışın reddedilmesi ile ırkçılığın yükselişi arasındaki bu bağlantıyı şöyle açıklar:
19. yüzyıl Avrupasında gelişen yeni antropoloji, insanın kökeni hakkındaki iki zıt düşünce ekolünün savaş alanı haline geldi. Bunların daha eski ve köklü olanı, "tek kökenlilik"ti. Bu görüş, tüm insanoğlunun, renk ve özellik farkı olmadan, doğrudan Hz. Adem'in soyundan geldiği ve Allah'ın tek bir fiili ile yaratıldığı inancına dayanıyordu.. Ancak bu dönemde "çok kökenlilik" olarak bilinen ve dini inanca karşı koyuştan doğan rakip bir teori gelişti. Çok kökenlilik, farklı insan ırklarının farklı kökenleri olduğunu savunuyordu. 2
"Farklı insan ırklarının farklı kökenleri olduğu" iddiasının, yani ırkçılığın sözde bilimsel temeli ise, Darwin'in evrim teorisiydi.Hintli antropolog Lalita P. Vidyarthi, bu gerçeği şöyle açıklar:
Darwin'in ortaya attığı 'en güçlülerin hayatta kalması' düşüncesi, insanoğlunun kültürel bir evrim sürecinden geçtiğine ve en üst kademenin Beyaz Adam'ın medeniyeti olduğuna inanan sosyal bilimciler tarafından coşkuyla karşılandı. Bunun bir sonucu olarak, 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Batılı bilim adamlarının çok büyük bir kısmı ırkçılığı şiddetle benimsediler.3
Darwin ırkçılığı bu şekilde destekleyerek, Avrupa'nın sömürgeci düzenine büyük bir destek sağlamış oluyordu. Kraliçe Viktorya'nın adıyla anılan Viktorya Dönemi İngilteresi, aradığı sözde bilimsel zemini Darwinizm'de buldu.
Darwin'in Türk Düşmanlığına Verdiği Destek
İngiliz sömürgeciliğinin 19. yüzyılın sonlarında kendisine seçtiği en önemli hedef, Osmanlı İmparatorluğu'ydu. Devlet-i Ali Osmaniye, o dönemde Yemen'den Bosna-Hersek'e kadar uzanan dev bir coğrafyanın hakimiydi. Ancak asırlardır barış, huzur ve istikrar içinde yönettiği bu coğrafyayı kontrol etmekte zorlanıyordu. Hıristiyan azınlıklar bağımsızlık amacıyla ayaklanıyor, Rusya gibi büyük askeri güçler de Osmanlı'yı tehdit ediyordu.
Osmanlı'yı tehdit eden güçler arasına, yüzyılın son çeyreğinde İngiltere ve Fransa da katıldı. Özellikle İngiltere, Osmanlı'nın güney eyaletlerine göz dikti. 1878'de imzalanan Berlin Anlaşması, Avrupa'nın sömürgeci güçlerinin Osmanlı'yı paylaşma kararlarının bir ifadesiydi. Beş yıl sonra, 1882'de, İngiltere bir Osmanlı toprağı olan Mısır'ı işgal etti. İngiliz sömürgeciliği, daha sonra da Osmanlı'nın Ortadoğu'daki eyaletlerini ele geçirme planlarına girişti.İngiltere bu emperyalist politikalarını her zaman olduğu gibi, ırkçılığa dayandırıyordu. İngiliz hükümeti, kasıtlı olarak, Osmanlı'yı ve özellikle Osmanlı'nın asli unsuru olan Türk Milletini sözde "geri" bir millet olarak göstermeye çalışıyordu.
İngiliz Başbakanı William E. Gladstone, açıkça "Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu'da yok etmeliyiz" diyordu.Bu ve benzeri sözler, İngiliz hükümeti tarafından onyıllar boyunca Osmanlı'ya yönelik bir propaganda malzemesi olarak kullanıldı. İngiltere, Türk Milletini, Avrupalı ileri ırklara boyun eğmesi gereken sözde geri bir ırk olarak göstermeye çalıştı.Bu propagandanın sözde bilimsel dayanağı ise Charles Darwin'di!...
Darwin'in Türk Milleti hakkındaki yorumları, 1888 yılında yayınlanan "The Life and Letters of Charles Darwin" adlı kitapta yer alıyordu. Darwin, doğal seleksiyonun "geri ırkları" eleyerek medeniyetin gelişmesine katkıda bulunduğunu öne sürüyor ve sonra da Türk Milleti hakkında aynen şunları söylüyordu:
"Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, Türkler tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı, ama artık bugün Avrupa'nın Türkler tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor.Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde Türk barbarlığına karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, bu tür aşağı ırkların çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini (yok edileceğini) görüyorum." 4
Darwin'in bu hezeyanı, İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma politikasına destek vermek için yazılmış bir propaganda malzemesiydi. Nitekim bu propaganda malzemesi etkili oldu. Darwin'in "Türk Milleti yakında yok olacaktır, bu evrimin kanunudur" anlamına gelen sözü, İngilizlerin Türk düşmanı propaganda kampanyalarına sözde bilimsel bir destek verdi.
İngiltere'nin Darwin'in kehanetini gerçekleştirme hevesi, asıl olarak I. Dünya Savaşı'nda hayata geçti. 1914'de başlayan bu büyük savaş, bir yanda Almanya ve Avusturya-Macaristan, diğer yanda ise İngiltere-Fransa-Rusya ittifaklarının arasındaki çıkar çatışmalarından doğmuştu.
Ancak savaşın içindeki en önemli hesaplardan biri, Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma ve paylaşma hedefiydi.İngiltere, iki ayrı yönden Osmanlı İmparatorluğu'na saldırdı. Birinci yön, Osmanlı'nın Ortadoğu'daki topraklarını ele geçirmek amacıyla açılan kanal, Filistin ve Irak cepheleriydi. İkinci yön ise, I. Dünya Savaşı'nın en kanlı muharebelerinden birinin yaşandığı Çanakkale cephesi oldu. Çanakkale'deki Türk ordusu, İngilizlerin başını çektiği düşman kuvvetlerine direnmek için 250 bin şehit vererek kahramanca çarpıştı. İngilizler ise, sözde "aşağı ırk" olarak gördükleri Türklere karşı savaşmak üzere, kendi askerlerinden çok, Hintli askerleri ya da Avusturalya, Yeni Zelanda gibi sömürgelerinden devşirdikleri ANZAK birliklerini göndermişlerdi.
Darwin'in Türk düşmanlığının yankıları, I. Dünya Savaşı'nın ardından da devam etti. Bugün Avrupa'daki soydaşlarımıza karşı haince saldırılar düzenleyen Avrupalı neo-Nazi grupları, hala Darwin'in Türk milleti hakkındaki hezeyanlarından ilham alıyorlar. Bu Türk düşmanı ırkçı grupların internet sayfalarında, Darwin'in Türkler hakkındaki sözleri yer alıyor.
Darwinizm'in destek verdiği tek ideoloji emperyalizm de değildir. Hitler, Mao, Stalin, Lenin gibi milyonlarca insanın katledilmesinden, sefalet içinde yaşamaya mahkum edilmesinden sorumlu olan liderlerin hepsi, koyu birer Darwinisttiler. Günümüzde, Darwinizm'in tüm insanlığa yönelik zararları tüm şiddetiyle, farklı alanlarda devam etmektedir. Milletleri ayakta tutan milli ve manevi değerleri kökünden koparmayı hedefleyen materyalizmin bilindiği gibi tek dayanağı Darwinizm'dir. Bu nedenle, Darwinizm'i savunanların, bir daha tarafsız ve sağduyulu bir bakışla bakarak, bilimsel olarak hiçbir ispatı bulunmayan bu teorinin, tüm insanlığa getirdiği yıkım ve felaketleri görmeleri gerekir. Aksi takdirde, yakın bir gelecekte, böyle bir ideolojinin ve batıl bir inancın savunucularından olmanın utancını yaşayacaklardır.
DİPNOTLAR
1. Charles Darwin, The Descent of Man, 2. baskı, New York, A L. Burt Co., 1874, s. 178
2. James Ferguson, "The Laboratory of Racism", New Scientist, vol. 103, 27 Eylül 1984, s. 18
3. (Lalita Prasad Vidyarthi. Racism, Science and Pseudo-Science. Unesco, France, Vendôme, 1983. s. 54)
4. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Vol.I, 1888. New York D. Appleton and Company, s.285-286