ADNAN OKTAR’IN AHİ TV (KIRŞEHİR) RÖPORTAJI (15 Temmuz 2008)
SUNUCU: ... Harun Yahya ya da müstear isim olarak Adnan Oktar olarak kendi ağzınızdan hayat hikayenizi ve faaliyetleriniz hakkında bize bilgi verir misiniz. ADNAN OKTAR: İnşaAllah. Harun Yahya, iki mübarek peygamberin, iki mübarek yardımcısı olan peygamberler biliyorsunuz. Ben de Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ve onun sahabelerinin, onun yolunda giden mübarek insanların naciz bir gölgesi, bir talebesi olarak o şerefi hatırlatması için, o güzel isimleri hatırlatması için o ismi uygun buldum. Her seferinde de içim açılıyor zaten duydukça peygamber ismi olduğu için çok seviniyorum. Harun Yahya eserleri öncelikle iman hakikatlerini hedef alan, iman hakikatlerinin önemine dikkat çeken eserlerdir. Çünkü insanlara bir teklif getirmeden önce onların imanını güçlendirilmesi çok önemlidir. Çok güçlü bir imana sahip olmaları önemlidir. Güçlü iman için de iman hakikatleri çok önemlidir. Yani yaratılıştaki Allah’ın harikaları. Allah, “Düşünmezler mi, akletmezler mi” der Kur’an’da sık sık –şeytandan Allah’a sığınırım- . Bu konu mübarek, büyük alim, üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri tarafından çok ehemmiyetle dile getirilmiş bir konudur. Çok çok önemli bir konudur. Yani mesela Türk milleti imanlı bir millettir. İmanlı olmanın güzel etkilerini her yerde görüyoruz ama bu onların iman hakikatlerine ağırlık vermeleri, Allah’ın sanatını her yerde görmeleri ve çile ehli olmaları sebebiyledir. Bizim milletimiz çile ehlidir. Çileyle yetişmiştir, zorluklarla yetişmiştir. Dolayısı ile her türlü güzellikte, Allah’ın sanatını gören, Allah’ın sevgisini her yerde, her şeyde tadan güzel bir millettir. Başka millet olsa bu kadar dış saldırıya asla cevap veremezdi, dayanamazdı, ayakta duramazdı. Komünizm döneminde kale gibi dimdik ayakta durdu. Başka bir ülke olsa yerle bir olurdu, iç savaş da çıkabilirdi. Hep mutedil kalmışlardır ama bu, işte iman hakikatlerinin faydasıyla, imanlı olmalarıyla sağlanmıştır. Fakat tabii asıl büyük tehlike, Müslümanlar karşısındaki deccali güç, deccaliyetin dini Darwinizm’dir. Darwinizm büyük puttur Hz. İbrahim devrindeki gibi. Hz. İbrahim bütün putları kırmıştır, biliyorsunuz. Bir tek o büyük putu bırakmış, boynuna da baltayı asmıştır. Bunu kim kırdı dendiğinde Hz. İbrahim “büyük put kırdı” demiştir. –şeytandan Allah’a sığınırım- Biz de şimdi küçük putları esas almıyoruz. Çünkü küçük putların hiçbir önemi yok. Onlar yok olup gitti. Asıl büyük put. Biz de Darwinizmin acizliğini ve güçsüzlüğünü insanlara göstertiyoruz. Yani ne kadara zavallı bir teori olduğunu, ne kadar güçsüz bir teori olduğunu, çünkü o zamanki putperestler de gene –şeytandan Allah’a sığınırım- onun, o putun öyle bir gücü olmadığını içlerinden geçiriyorlar zaten. Şimdi Darwinistler de tesadüfün hiç bir şeyi yaratamayacağını çok iyi biliyorlardır. Mesela burada konuşuyoruz karşı karşıya. Çok net, renkli olarak siz beni görüyorsunuz beyninizin içinde. Ben de sizi çok net, renkli olarak beynimin içinde görüyorum ve o kadar harika görüyorum ki sanki sizle ben aynı yerde olduğumuz halde beynimin içinde ayrıymışız gibi görülüyoruz. Sanki benden uzaktaymışsınız gibi görünüyor. Halbuki beynimin içindesiniz. O kadar net, o kadar kaliteli bir derinlikte yaratılıyor. En kaliteli televizyon da olmaz bu. Adamcağızlara gidiyoruz, soruyoruz bu nasıl oldu? dediğimizde; çamurlu su vardı diyorlar. Şimşekler çaktı, yağmurlar yağdı, orada proteinler oluştu. Sonra hücre oldu. Hücreden kol bacak çıktı. Sonra da böyle geldik karşılıklı konuşmaya başladık. Sonra da bu çamur, çamurlu su kendisi hakkında araştırma yapan bir güce dönüşüyor. Yani çamurlu sudan öyle bir canlı çıkıyor ki, kendini mikroskopun altına koyuyor, mikroskop yapıyor bu canlı. Şuuru olmayan bir çamur ama, dikkat edin bak. Gözü görmüyor, gözü görmeyen bir varlık, gözü görür hale geliyor, çamurdaki atomlar. Çamurdaki atomlar duymuyor oldukları halde, sağır oldukları halde duyar hale geliyorlar. Ve bu varlıklar, bu meydana gelen varlık, kendine mikroskop yapıyor, teknik aletler yapıyor. Ve kendini araştırıyor. Yahu diyor, ben nasıl daha önce çamurken ve şuursuz olarak atomların tesadüfi karşılaşmaları sonucunda nasıl meydana geldim, bir araştırayım diyor. Şimdi bunu 5 yaşında çocuğa anlatsanız yani böyle bir rüyayı andıran ama kabusu andıran bir rüyaya hiçbir şekilde inanmaz. Ama koskoca profesörler inanıyor. Biz de diyoruz ki, kardeşim madem böyle düşünüyorsunuz -Allah size hidayet versin- peki o zaman yerin altına bakalım. Yani Allah bize bunun ispatını fotoğraf belge gibi kayalara yazmış. Bütün yeraltındaki kaya katmanlarında geçmiş canlıların çok detaylı adeta fotokopisi gibi fosilleri duruyor. Kaç tane? 100 milyon adet. 100 milyonuna baktığımızda, 100 milyonunda da hiç bir değişiklik olmadığını görüyoruz. Yani canlılar aynı şekilde kalmış. Ya türleri tükenmiş canlılar var. Zamanla bunlar, mesela panda ayısı da şu an soyu tükenmek üzere. Tükendiğinde biz bunu resimlerde göreceğiz veyahut fosillerinden anlayacağız. 100 milyon fosili adamların karşısına koyuyoruz, evrim geçirmediğinin ispatı olarak. Buna karşı arkadaş diyoruz, kardeşim, bize senin iddianı ispat edecek bir tane bize fosil göstert. Hatta sana 10 trilyon da, bir yerden, eşten dosttan bulup getiririz. Para da vereceğiz. Bir veya iki tane fosil göstert, bir ara fosil. Adam yok diyor. Şimdi böyle teori olur mu? Protein tesadüfen olabilir mi? diyoruz, olamaz diyor. Nasıl oldu? diyoruz, bir mucize oldu diyor. Tesadüfen hücre olabilir mi? Diyoruz, olamaz diyor. O nasıl oldu? O da mucize ile oldu diyor. Peki tesadüfen hücre çoğalıp ondan böyle göz, kulak, optik cihazlar böyle oluşabilir mi? Diyoruz. O da tesadüfen oldu ve fakat mucize şeklinde oldu diyor. Kardeşim bu kadar mucizenin hepsini Allah yarattı desen olmuyor mu? Atomlara tek tek tek ilahlık vereceğine, yani katrilyonlarca atoma ayrı ayrı, teker teker, kör, sağır, dilsiz olan, düşünemeyen atomlara ilahlık vereceğine, bir tane İlah’a, tek bir İlah’a inansan, bunu Allah yarattı desen ne oluyor? Katrilyonlarca puta inanıyor, ama Allah’a inanamıyor. Atom yarattı diyebiliyor. Atom neyi yaratsın? Yani çamurlu suyun içinde oluşan batak ortam, içine biz farz edelim, onların dediği gibi protein tozlarını da doldursak, yani protein zaten tesadüfen meydana gelemiyor. Fakat biz hazır olarak koyalım. Bulamaç olarak, protein tozları satılıyor bodyciler için. Ben onlardan 10 kutu onlara alayım. Koyalım bir yere. Doldurup bulamaç yapalım, bekle de bekle hiç birşey olmaz.
.....
ADNAN OKTAR: Hiç birşey olmaz ondan. Yani istediğin kadar beklersin. Yani babadan oğula, dededen oğula beklesinler. Yani dünyanın ömrü 10 trilyon sene olsa, 10 trilyon sene o varilin içine dolduralım onu, o protein tozlarını, sulandıralım. İsterse kaynatsınlar, isterse ılık su koysunlar. Babadan oğula, dededen dedeye devam etsinler. Ama 10 trilyon sene diyorum. Bak, yani hiç birşey çıkmaz. Bunu da biliyorlar. Şimdi biz bunları anlatmaya çalışıyoruz yani o putu ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Put ortadan kalkınca tabii tevhit inancı, Allah’ın varlığı ve birliği, gün gibi ortaya çıkıyor. Bu paniğin nedeni de o. Mesela, Fransa’da akıl almaz bir panik oldu. 150 yıllık Fransız kültürünü, Marksist kültürü, materyalist, ateist, Darwinist kültürü bir kaç gecenin içinde –Allah’a şükür- yerle bir ettik. Bunu nereden öğrendik? Bütün Fransız gazetelerinden. Gazeteler “Fransız tarihine yapılmış en büyük saldırı.” Diyor. Yani Fransa böyle bir saldırı tarihinde görmedi, diyor. “Gece baskını”, “Atom Bombası etkisi”. Yani bunlar ne demek? Yani bu teori bitti demektir. Diğer ülkelerde de bu böyle oldu. Allah’a şükür, şimdi Sarkozy’e bakıyoruz. Tam dindar üslup. Allah’tan bahsediyor, Allah inancının öneminden bahsediyor, ahiretten bahsediyor. Tony Blair, İngiliz Başkan, sosyalistti biliyorsunuz, Başbakan. Sosyalist Tony Blair şimdi tam bir dindar oldu. Allah, ahiret inancı, meleklere inanç. Gece gündüz bunları anlatıyor, şimdi Kur’an da okuyorum diyor. Kur’an’ı anlamaya çalışıyorum, geceleri Kur’an’a vakit ayırıyorum, okuyorum diyor. Bunlar tabii durduk yere olmadı. Elinden putunu alırsan bir insanın, mecburen inşaAllah, Allah’ın izni ile tevhit inancına döner. Gidişat güzel. Memlekette gidişat da güzel, Türkiye’de gidişat da güzel. İnşaAllah hayırlara doğru gidiyoruz. Her şey en güzel mecraya doğru akıp gidiyor. İnşaAllah.