Marco Polo 700 yıl kadar önce Çin’in ürünlerini İpek Yolu ile İtalya’ya getirirken küresel ekonominin öncülüğünü yapıyordu. O zamandan bu yana ülkeler arası ticaretin gelişimi ile ekonomideki küreselleşme hızla yaygınlaştı. Artık günümüzde bir firmanın, bulunduğu ülke dışında başka bir ülkede üretim yapması ve ürünlerini üçüncü ülkelerde satışa sunması hiç de şaşırtıcı değil.
Küresel ekonomi bu kadar yaygınlaşınca ülke politikalarını, devletler arası ilişkileri, uluslararası hukuku ve toplumsal dinamikleri de etkiler hale geldi. Peki dünya çapında bu derece geniş etkiler doğuran ekonomik küreselleşme insanlara refah sağladı mı?
Bu soruya küreselleşme taraftarlarının ve karşıtlarının cevapları farklı oldu. Liberal ekonomik anlayışı savunanlar piyasalardaki rekabet ve kar hedefinin dünyadaki kaynakların en verimli şekilde dağılmasını sağlayacağını savundular. Onlara göre ekonomik küreselleşme refah seviyesini arttırmak için bir fırsattı. Çünkü ekonomik küreselleşmenin en büyük avantajı oyunun kazananlarla kazananlar arasında olmasaydı. Bir diğer iddiaları ise küreselleşmenin zengini daha zengin fakiri de daha az fakir yapacağıydı.
Küreselleşmecilerin bu iddiası şöyle bir varsayıma dayanıyordu: Büyük sermayeli bir firma, üretim için işçilik maliyetleri daha düşük olan az gelişmiş ülkeleri tercih edecekti. Bu sayede az gelişmiş ülkelerin kronik sorunu olan işsizlik de ortadan kalkacaktı. İşsizliğin azaldığı bu ülke zamanla gelişmeye başlayacaktı. Kağıt üstünde oldukça makul görünse de gerçek tablo iyimser değildi.
Birçok çok uluslu, küresel çapta popülaritesi olan markalaşmış şirket ucuz iş gücü sağlamak amacıyla, taşeronlar vasıtasıyla Çin, Endonezya, Fildişi Sahilleri gibi ülkelerde üretim yaptı. Ancak iddia edilenin aksine üreticiler bu ülkelerdeki mevcut koşulların daha da kötüleşmesine neden oldular.
Jeff Ballinger isimli aktivist 1991 yılında Endonezya'da dünyanın en ünlü spor ayakkabı markalarından birinin çalışanlarına düşük ücret ve kötü çalışma koşulları sunduğunu belgelediği bir rapor yayınladı. Rapora göre firmanın taşeronları Endonezya'nın asgari ücretinden daha düşük bir ücretle çalıştırarak istismar ediyorlardı.[i] Spor firması da bu sayede karına kar katıyordu. Üstelik, Endonezya’da spor ayakkabıların üretiminde çocuk işçiler de kullanılıyordu. Dahası, bir dikiş hatası yüzünden fabrikada çalışmakta olan kadınlar görevliler tarafından ayakkabılarla dövülüyor ve bu cezalandırma rutin haline getiriliyordu.[ii]
Ekonomik küreselleşmede yaşanan suistimal örneklerinden biri de Fildişi Sahilleri’nde gözlemlenmişti. Ailelerinden kaçırılarak ya da bizzat aileleri tarafından satılarak çocuk istismarcılarının eline düşen çocukların topladığı kakaolar ile dünyanın en ünlü gıda markasına çikolatalar üretildi. Üstelik 15 yaşından küçük çocuklar, gıda şirketinin çocuk işçiliğini sona erdirmeyi taahhüt etmesinden bu yana on yıl geçmesine karşın çalıştırılmaya devam edildi.[iii]
Küreselleşen ekonomi, sömürücü zihniyet tarafından yönetildiği her devirde az gelişmiş ülkeler için refah değil sorun kaynağı olmuştur. Bu konuda başka örnekler de vermek mümkün... İngiliz The Guardian Gazetesi’nde Nisan 2017’de yayınlanan Afrika’daki uluslararası tütün firmaları ile ilgili “Tehditler, zorbalık, davalar: tütün endüstrisinin Afrika pazarındaki kirli savaşı” başlıklı haberde dünyanın en büyük tütün firmasının sekiz Afrika ülkesinde sigara içmeyi önleme amacıyla düzenlenmiş mevzuatın uygulanmasını durdurmak veya hafifletmek amacıyla tehdit ve zorbalık içeren yöntemler kullandığı anlatılıyor.[iv] İngiliz The Independent Gazetesi ise dev tütün firmalarının Afrika’daki faaliyetlerini şöyle anlatıyor:
Tütün firmaları gelişmekte olan ülkelerdeki gevşek piyasa kurallarından faydalanarak avantaj sağlıyor. Saldırgan şekilde sigara kullanımını gençler arasında özendirirken, avukatlar, lobi grupları ve dikkatlice seçilmiş istatistikleri kullanarak Batı’daki endüstriyi ezmeye teşebbüs eden hükümetleri sindiriyorlar.[v]
Benzer olumsuzlukları Afrika’da faaliyet gösteren uluslararası madencilik firmalarında görmek de mümkün. Bu firmalar, büyük gelirler sağlamalarına karşın devlete çok az vergi ödüyor.[vi] Çalışanlarının büyük bölümünü kendi ülkelerinden istihdam ediyor, kullanacakları mal ve hizmetlerin büyük bölümünü yine ülkelerinden satın alıyor.[vii] Dolayısıyla, o devletin ekonomisine, istihdam sektörüne neredeyse hiçbir katkıda bulunmadığı gibi, ülke halkına ait trilyon dolarlık doğal zenginlikleri çok gülünç bedellerle kendi servetine katıyor. O zenginliklerin gerçek sahipleri ise her geçen gün daha da fakirleşiyor. Açık bir sömürü düzeni tüm dünyanın gözleri önünde insanları ezmeye devam ediyor.
Elbette karşımıza çıkan bu olumsuz örneklerle ilgili küreselleşen ekonomi kavramını tek başına suçlayamayız. Ülkelerin uluslararası ticaret hacimlerinin, üretimin, devletler arası karşılıklı yatırım ve istihdam kapasitelerinin artırılması, toplumların atıl işgücü potansiyelinin ekonomiye kazandırılması küresel ekonominin tüm insanlığın fayda ve refahına sunabileceği imkanlar. Ama görülen o ki bu avantajlardan faydalanabilmek için dürüst ve güvenilir yöneticiler, sömürü ve suistimale izin vermeyecek bir uluslararası hukuk düzeni olmazsa olmaz faktörler.
Adnan Oktar'ın Cape Argus (Güney Afrika) ve Indian Muslim Observer'da (Hindistan) yayınlanan makalesi:
http://indianmuslimobserver.com/2018/02/01/economic-globalization-doesnt-bring-prosperity-everyone/
https://www.iol.co.za/capeargus/opinion/economic-globalisationa-code-for-exploitation-12689447