Birleşmiş Millletler’in düzenlediği dinler arası diyalog konferansına katılan ülkeler, dini kullanarak gerçekleştirilen teröre ve masum sivillere yönelik öldürücü ve yaralayıcı her tür şiddete itiraz ettiklerini açıkladılar.
80 ülke ortak yayınladıkları bir deklarasyonda “her dinin azınlıklarına yönelik hoşgörüsüzlük, ayırımcılık, nefret ve taciz dolu beyanlara yönelik” ciddi örnekler karşısındaki endişelerini dile getirdiler.
Söz konusu deklerasyon, milletler arasında diyaloğu teşvik ediyor ve farklı dinlere ve kültürlere yönelik anlayış ve saygı çağrısında bulunuyor.
Konferansla ilgili düşüncelerini “Kral Abdullah’ın bu girişimi dinler, kültürler ve medeniyetler arasında diyalog ihtiyacının daha önce hiç olmadığı kadar gerekli olduğu bir zamana denk geldi. Şimdi önümüzdeki zorlu hedefimiz duyduğumuz bu güçlü ve olumlu kelimelerin ötesine geçebilmek.” şeklinde dile getiren BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın sponsorluğu ile başlatılan ve Başkan Bush, Pakistan ve Afganistan liderleri ile İsrail’in Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere pek çok ülke liderini NewYork’ta tek bir salonda biraraya getiren iki günlük konferansın sonunda bu deklerasyonu okudu.
Konferanstaki konuşmacıların çoğu dini aşırılıkta bulunanların aleyhinde konuşurken, din konusunda hoşgörü ve özgürlüğü de savundular.
Söz konusu konferansa katılan ABD Başkanı Bush, “Allah’ın bizi barış içinde yaşamaya ve Allah"ın adını kullanarak şiddet ve cinayeti meşru göstermeye çalışan herkese karşı çıkmaya çağırdığına inanıyoruz (Allah"ı tenzih ederiz).” şeklindeki konuşmasında ayrıca “din özgürlüğünü korumanın ve barışı teşvik etmenin en iyi yollarından birinin demokrasiyi geliştirmek olduğunu” da ifade etti.
“Fikirlerini açıklamakta özgür olan insanlar, düşmanlık ideolojilerine meydan okuyabilirler” diyen Bush sözlerine şöyle devam etti; “Dini inançlarını savunabilir ve kendilerini kötü sonlara vardıracak yollara sürükleyenlere seslerini yükseltebilirler. Çocuklarına daha umut dolu bir alternatif sunarak, aşırılık içinde bulunanların himayesine düşmelerine engel olabilirler.”
Shimon Peres de, Suudi Arabistan Kralı’nın, Arap-İsrail çatışmasını bitirmek için başlattığı bu girişimin, ayrıca Orta Doğu’da bulunan tüm ülkelerin barış içinde yaşayabileceği umudunu doğurduğunu açıkladı.
İngiltere Başbakanı Gordon Brown ise, Orta Doğu’da barış olmasının önemini vurgulayarak İsrail devleti ile yanyana bir Filistin devleti kurulmasının ancak “iyi niyetle elde edilebileceğini” dile getirdi.
Ayrıca deklerasyonda “Katılımcı devletler, bütün dinlerin barış, adalet ve eşitlik konusundaki taahhütü ile direkt çelişen; masum insanların öldürülmesine, terör, şiddet ve zor kullanma eylemlerini meşru göstermeye çalışacak şekilde dinin kullanılmasına itiraz ettiklerini teyit etmişlerdir.” şeklinde ilan edildi.
Pakistan Devlet Başkanı Asif Ali Zardari de, dünya liderlerini, karşılıklı diyolog ve hoşgörü çerçevesinde aşırılığa karşı çıkan ılımlı İslami prensipleri desteklemeye çağırdı. Zardari, tüm ülkeleri, “ herhangi bir dine karşı insanları kışkırtmayı hedefleyen kin içerikli hiç bir konuşmanın kabul edilmediği ve kişinin inancını temel alan adaletsizlik ve ayrımcılığın önüne geçildiği” uluslararası bir gündemin ardında birleşmeye teşvik etti.
Kuşkusuz ki Birleşmiş Milletler’in, dinler arası diyaloğu teşvik ederek, farklı dinlere mensup ülkelerin liderlerini aynı çatı altında bir araya getirmesi, anlaşmazlıkların ve şiddetin ölçüsüzce yaşandığı bir dünyada son derece güzel bir gelişmedir.