Güçlü olanın doğal şartlarda tehlikelerden korunarak hayatta kalması, zayıf olanların ise ortam şartlarına ve tehlikelere yenik düşerek elenmesi mantığıdır.
Darwinistler bunu organ ve yapılara indirirler. Mutasyonların oluştuğunu ve mutasyonlar sonucunda faydalı bir yapı ortaya çıktıysa bunun olasılıklar dahilinde diğer başarısız yapılara göre doğal olarak seçileceğini ve bu seçilimler sonucunda doğru yapılarla doğru organların oluşacağını iddia ederler.
Tesadüf iddiasını bu konuda reddederler. “Mutasyonlar tesadüfi gerçekleşir ama buradaki faydalı sonucu doğal seleksiyon seçer” derler. Pek çok olasılık arasından en faydalı olanı ayırt eder mantığıyla mantıklı bir şey oluyormuş izlenimi vermeye çalışırlar.
Canlıya fayda getiren, mevcut yapıyı geliştiren herhangi bir mutasyon gerçekleşmesi imkansızdır. Mutasyonların %99’u zararlı, %1’i etkisizdir. Fayda getiren bir mutasyon GÖZLEMLENMEMİŞTİR. Dolayısıyla “doğal seleksiyonun faydalı mutasyonlara göre bir seçim yapabilmesi” imkansızdır.
Doğal seleksiyon bilinçli bir mekanizma değildir. Gerçekleşen mutasyonlar arasında en doğrusunu seçebilme gibi bir bilinci yoktur.
Doğal seleksiyon ile en faydalı yapı seçilmiş olsa bile, bu durum hiçbir şekilde o canlıya yepyeni bir yapı ekleyemeyecektir. Hızlı koşan zebralar hayatta kalır, zayıf olanlar av olur, fakat bu durum hiçbir zaman zebraları kaplanlara dönüştürmez.
Doğal seleksiyonun seçim yaparak önceden belirlenmiş bir plana göre hareket etmesi imkansızdır. Bu doğal seleksiyonda bilinç olduğunu iddia etmektir. Şuursuz rastgele gerçekleşen olaylarda bilincin olduğunu iddia etmek ciddi bir mantık hezimetidir. Fakat Darwinistler, tesadüf iddialarının küçük düşürücü etkisinden kurtulabilmek için, doğal seleksiyonda bir bilinç olduğu izlenimi vermeye çalışmakta ve insanları aldatmaktadırlar.
Darwinistlerin iddiasına göre, doğal seleksiyon, ortada hiçbir şey yokken göz gibi bir organı planlamalı, onun bütün özelliklerini önceden bilmeli ve bir plan dahilinde HİÇ HATA YAPMADAN en doğru aşamaları en doğru şekilde yerine getirmelidir. Ortaya gören bir göz çıkana kadar hiç hata yapmadan belli bir plan dahilinde hareket etmelidir. Ardı arkasına mükemmel yapılar meydana getirmeli, görüntüyü gören bir beyin var etmeli ve gördüklerini algılayabilecek bir şuur var etmelidir. Ve bunların tümünü aynı anda yapmalıdır. Elbette, şursuz atomların bunu yapabilmeleri imkansızdır. Fakat Darwinistlerin ısrarla savundukları şey tam olarak budur.
Teorimle ilgili güçlükler ve itirazlar şöyle sınıflandırılabilir: ... İkincisi; örneğin yapısı ve alışkanlıkları bakımından yarasa olan bir hayvan, çok farklı yapısı ve alışkanlıkları olan başka bir hayvanın değişiklik geçirmesiyle oluşabilir mi? Doğal seleksiyonun bir yandan zürafanın sinek kovmaya yarayan kuyruğu gibi pek az önemli bir organ ve öte yandan, göz gibi şaşılası bir organ türetebildiğine inanabilir miyiz? Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s.186
Kuşları, balıkları, çiçekleri vb. göz kamaştırıcı güzelliği salt doğal seleksiyona borçlu olduğumuza inanmakta güçlük çekiyorum. Dahası, insan bilinci öyle bir düzeneğin ürünü olabilir mi? Nasıl olur da tüm uygarlık nimetlerinin yaratıcısı olan insan beyni; Sokrates, Leonardo da Vinci, Shakespeare, Newton ve Einstein gibileri ölümsüzleştiren yaratıcılık "yaşam savaşımı" denen orman yasasının bize bir armağanı olsun? J. Hawkes, "Nine Tentalizing Mysteries Of Nature," New York Times, no.33, 1957
Hiç kimse bugüne kadar doğal seleksiyon mekanizmaları yoluyla yeni bir tür üretemedi. Hiç kimse böyle birşeyin yakınına bile yaklaşamamıştır. Colin Patterson, "Cladistics", BBC, Brian Leek ile Röportaj, Peter Franz, 4 Mart 1982
Günümüzde eğitimli insanlar, Darwin'in gelişigüzel mutasyonlar artı doğal seleksiyonun sihirli formülü sayesinde tüm sorulara cevap bulduğuna inanmayı sürdürmektedirler. Rastgele mutasyonların konu dışı kaldığı ve doğal seleksiyonun bir kısır döngü mantığı haline geldiği gerçeğinden oldukça habersiz bir şekilde. Arthur Koestler, Janus : A Summing Up, Vintage Books, 1978, s. 185
J. Huxley ve diğer biyologların evrimin doğal seleksiyon mekanizması aracılığı ile işlediği teorisi, demografik gerçeklerin, genotiplerin bölgesel dalgalanmasının ve coğrafi dağılımların bir gözleminden başka birşey değildir. Çoğunlukla ele alınan türler on binlerce sene hiç değişmeden kalmaktadır. Koşullara bağlı olarak meydana gelen dalgalanmalar, genlerin önceden değişmesiyle beraber ele alındığında evrime delil olarak kullanılamaz; bunun en güzel delili de milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramayan yaşayan fosillerdir. (Pierre Paul Grassé, Evolution On Living Organisms: Evidence for a New Theory of Information, Academic Press, Ocak 1978)