Suriye meselesinin altı yıldır dünya gündeminde yer aldığı bilinen bir gerçek. Birleşmiş Milletler bünyesi altında 2012'den beri barış görüşmeleri yapılmış olsa da beklenen somut çözümler elde edilebilmiş değil. Yakın dönemde, Türkiye'nin Rusya ve İran'la yakınlaşmasıyla bu kanlı çatışmayı sona erdirebilecek yeni umut verici adımlar atıldı. Son görüşmelerin sonuçları da Kazakistan'ın başkentinde 23-24 Ocak'ta gerçekleştirilen Astana Barış görüşmeleriyle alındı.
Diplomasinin önemi
Türkiye-Suriye sınırında Rus jet uçağının düşürülmesi olayını takiben neredeyse bir sene boyunca Rusya-Türkiye ilişkilerinde zor günler yaşandı. Rusya ile ilişkileri normalleştirme yönünde atılan adımlar neticesinde, her iki ülke askeri, ticari ve enerji anlaşmaları konusunda kısa süre içerisinde önemli gelişmeler kaydetti. Bunlardan en önemlisi Suriye'deki iç savaşı sonlandırmak için yapılan açık ve gizli olarak gerçekleştirilen ikili görüşmelerdi. Uluslararası areneda yerini almaya hazırlanan İran, yeni kurulmuş olan bu ittifakı güçlendirme konusundaki iyi niyetini göstermek adına bu görüşmelere tam desteğini verdi. İlk olarak Halep'te insani yardımdan mahrum kalan sivil halkın tahliye edilmesini başarıyla gerçekleştirdiler. Üçlü ittifak, Suriye sorununu çözmek için ilk resmi görüşmelerini 20 Aralık 2016'da Moskova'da gerçekleştirmişti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin izniyle gerçekleştirilen bu Moskova mutabakatıyla, 2016'nın son günü itibariyle Suriye'de kapsayıcı bir ateşkes sağlanmış ve siyasi adımlar atılmaya başlanmıştır. Bir sonraki adım ise bu taslağın uygulamasını kalıcı hale getirmek ve barış görüşmelerini kesintiye uğratmaksızın devam ettirmek olacaktır.
Astana görüşmelerini diğerlerinden ayırd eden nedir?
Astana barış görüşmeleri, Suriye'deki çatışmayı sonlandırmak ve bir anlaşmaya varmak için silahlı muhalif grupları, Suriye rejimi, İran, Rusya ve Türkiye'yi ilk defa aynı masada toplamasıyla mükemmel bir başarıydı. Sadece siyasi muhalifleri görmeye alışık olduğumuz bu gibi toplantılarda, silahlı muhaliflerin de yer alması kayda değer bir gelişmeydi. Tarafların önündeki kartlarda "hükümet" veya "muhalefet" yerine "Suriye Arap Cumhuriyeti" yazması oldukça dikkat çekiciydi. Türkiye, Ankara'da gerçekleştirdiği bir seri görüşmeler sonucu muhalif grupları masaya getirmeye ikna etmişti. Astana görüşmelerine katılmayan gruplar da 31 Aralık ateşkes kararına bağlı kalıyorlardı. Görüşmelerin temel amacı, ateşkes süresini olabildiğince uzatmak ve bu süre zarfında iç savaşı sonlandıracak çözümler bulmaktı. Görüşmelerde PYD'ye yer verilmemesi, hem Türkiye ve Birleşmiş Milletler'in terör listesinde olan PKK'nın bir kolu olması bakımından, hem de güya Kürtlerin temsilcileri oldukları iddialarının meşruiyet kazanmasının engellenmesi açısından önemliydi. Bilindiği gibi PYD'nin Kürtler üzerindeki etkisi sadece silahlı güç aracılığıyla baskı kurmaktan ibarettir.
Taraflar barış görüşmeleri hakkında neler söylediler?
Astana görüşmelerine Birleşmiş Milletler de görülür bir destek sağladı. BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura görüşmeleri, "İran, Rusya, Türkiye ve Birleşmiş Milletler delegelerinin ve Astana’daki Amerikan Büyükelçisi George Krol'un bulunduğu bir toplantıda ‘hem silahlı grupların temsilcileri hem Suriye hükümeti’nin bir araya getirildiği görülmemiş bir organizasyon” sözleriyle takdir etti.
Kazakistan’ın başkentinde iki gün boyunca Suriye krizini ele alan toplantının başarısını Suriye Arap Cumhuriyeti'nin Birleşmiş Milletler nezdindeki daimi temsilcisi Beşer El Caferi de bir basın toplantısında şu sözlerle dile getirdi: "İnanıyoruz ki Astana toplantısı belli bir süre için düşmanlıkların sona erdirilmesi hedefine ulaşmıştır. Bu durum Suriyelilerin birbirleriyle diyaloğa geçmesinin önünü açacaktır."
Astana görüşmelerinin sonuçları
Astana görüşmeleri tüm tarafların Suriye barışına bağlılığını garanti altına alacak ve ateşkes ihlallerini önleyecek üçlü bir denetleme mekanizmanın duyurulmasıyla sona erdi. Üç garantör ülke de, Suriye krizinin askeri değil siyasi yöntemlerle çözümlenebileceğine inandıklarını ifade ettiler. 8 Şubat'ta Cenevre’de yapılacak görüşmelere silahlı muhalif grupların da katılmaları yönündeki görüşlerini beyan ettiler. Ayrıca Suriye'nin demokratik bir ülke olarak egemenliğini, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü koruyacaklarına dair and içtiler. Staffan de Mistura “zamanın bir başka ateşkes sürecini sonlandırma zamanı olmadığını”, uluslararası toplumun tüm bireylerinin bir araya gelerek bu siyasi müzakere sürecini desteklemeleri gerektiğini ifade etti. Rusya'nın Astana toplantısındaki temsilci heyeti başkanı Aleksandr Lavrentiev ise, ateşkesi gözlemleyecek üçlü operasyon grubunun Şubat ayında aktif olarak göreve başlayacağını belirtti.
Suriye'nin geleceği
Uzun süren bir iç savaşın ardından Suriye'nin tekrar ayakları üzerinde durabilmesini sağlamak bölge için çok önemlidir. Esad'ın görevde kalıp kalmaması ancak Suriye vatandaşlarının demokratik seçimlerle karar verebilecekleri bir durum olmalıdır. Bunun için, hiçkimseye ve düşünceye baskı yapmayan geçici bir teknokrat hükümet kurulması akılcı olacaktır. Bu hükümet tüm İslam mezheplerini, Hristiyanları, Musevileri ve hatta inançsızları kucaklayak liberal bir yapıda olmalıdır. Yeni Suriye, silahlardan, bombalardan arınmış olarak tamamen Suriyeli vatandaşların konrolüne bırakılmalıdır.
Bölgede barış nasıl sağlanır
Tek gecede bir barış antlaşmasının sağlanacağına inanmak hatalı olacaktır. Örneğin, 1. Dünya Savaşında, Kore Savaşından sonra resmi bir antlaşma olmadan kalıcı antlaşma neredeyse 2 sene sonra imzalanmıştı. Bosna savaşında Dayton antlaşmasını imzalamak aylar almıştı. Ancak Türkiye, Rusya ve İran bu kadar kısa zamanda önemli sonuçlar elde edebilmek için çok yoğun çaba sarf etti ve başarıya ulaştılar. Bölgedeki bu vahşete son vermede ne kadar kararlı olduklarını dile getirirlerken, bazı siyasiler ve medya kuruluşları da atılan somut adımları sabote eder şekilde bu barış görüşmelerini boş ve olumsuz girişimler olarak gösteriyorlar. Ne var ki böylesine önemli bir görevi üstlenen söz konusu ülkeler hiç bir şekilde provokasyonlara gelmeyeceklerdir. Bu sürece dahil olmuş tüm taraflar büyük bir sınavdan geçmektedir. Bu süreci sonuçlandırma konusunda asla geri adım atmamalı, işbirliğini devam ettirmelidirler. Güçlü bir kararlılıkla, Türkiye, Rusya ve İran ittifakı Irak ve Yemen gibi kriz yaşayan diğer ülkelere de barışı getirebilecek güçtedir.
Adnan Oktar'ın The Jakarta Post'ta yayınlanan makalesi: