İstisnasız her Ocak ayında dünya gündeminde öne çıkar, Dünya Ekonomik Forumu. Tüm gözler İsviçre’nin Davos kasabasında yapılan zirveye çevrilir. İki bini aşkın katılımcının dört gün boyunca büyük kısmını kapalı kapılar arkasında yaptıkları toplantılar ve aldıkları kararlar merak konusu olur. Bu merak haksız da sayılmaz aslında. Devlet liderleri, politikacılar, çok uluslu dev şirketlerin üst düzey yöneticileri, uluslararası sermayeyi kontrol eden bankacılar ve finansörler, dünyaca ünlü iş adamları ve şöhretlerin bir araya geldiği düşünülürse; üstelik “küresel sorunları konuşmak ve dünyayı daha iyi hale getirmek” iddiasıyla.
Davos’un çok farklı ülkeler, sektörler ve kesimlere mensup katılımcılar listesi ve üye profilinin çeşitliliği ilk bakışta aldatıcı olabilir. İsviçre Alpleri’nde buluşan bu “seçkinler”in içinde, aslında ortak değerlere ve düşünce sistemine sahip kimi “elitler” var. Dünya ekonomisine büyük ölçüde yön veren isimlerden oluşan bu kişiler, toplantıların hem beyni hem de bel kemiği konumundalar. Onları en iyi tanımlayan terim, tanınmış siyaset bilimci Samuel Huntington’ın ilk defa ifade ettiği gibi, “Davos Adamı”.
Dünyada şu an yaşanan ekonomik sorunların asıl kaynağı aslında bu Davos Adamları. Bunun nedenlerine girmeden önce Davos Adamı’nın nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu anlatalım.
Davos Adamı, kendisini belirli bir vatana bağlı hissetmeyen, kendisini tamamen uluslararası hatta uluslarüstü gören bir insan. Milli sınırları “engel”, milli hükümetleri ise “geçmişin kalıntıları” olarak değerlendiren bir insan. Çok uluslu kurumsal şirketlerin liderliğindeki küresel kapitalizmin dünya için en ideal model olduğuna yürekten inanıyor. Milli hükümetlerin kapitalizmin küresel operasyonlarını kolaylaştırmaktan başka bir işe yaramadığını düşünüyor. Ona göre, ne pahasına olursa olsun küreselleşmeyi zorlamak gerekli.
Davos Adamı elindeki gücü ve maddi imkanları kullanarak, kendi amacı doğrultusunda dünyayı yeniden şekillendirmek istiyor şüphesiz. Ne var ki bunu yaparken, sadece uluslararası sermayenin çıkarlarını dikkate alıyor, milyarlarca fakir insanın ihtiyaçlarını ise göz ardı ediyor. Böylece dünyadaki sefalete, yıkıma ve acılara bilerek veya bilmeyerek zemin hazırlıyor. 1990’larda ve 2000’li yılların başında onları “dünyanın yeni efendileri” veya “küresel ekonominin efendileri” olarak takdim edenler dahi, Amerika’dan başlayarak tüm dünya ekonomisini etkileyen ekonomik çöküş sonrası, onların başarısızlığının açık seçik farkında.
Doğrusu, Davos Adamı’nın ekonomi modeli dünyaya refah, huzur, mutluluk getirmedi. Beklenmedik bir şekilde başlayan küresel kriz aralıksız devam ediyor. Harcanan onlarca trilyon dolara rağmen dünya ekonomisi bir türlü durgunluktan kurtulamıyor. Bazı Batılı ülkeler bile iflasın eşiğinde. Bugün dünya üzerinde korkunç bir eşitsizlik ve adaletsizlik hakim. Dünya nüfusunun yüzde biri geri kalan yüzde doksan dokuzdan daha çok mal varlığına sahip. Bir tarafta gücü ve zenginliği elinde tutan Davos Adamı’nın doymak bilmez para tutkusu, bencilliği, sevgisizliği ve duyarsızlığı; diğer tarafta ise açlık ve sefalet içinde yaşayan yüz milyonlarca insanın perişanlığı...
Davos Adamı zengin, güçlü, zeki, hırslı, iyi eğitimli, kariyer, makam ve itibar sahibi, bunda şüphe yok. Ancak bu özellikleri onu toplum, dünya ve insanlık için yararlı bir insan kılmıyor. Zira materyalist felsefenin ve vahşi kapitalizmin katı, sevgisiz ve merhametsiz ruhunun etkisi altında. Bu nedenle insani, ahlaki, milli, manevi ve mukaddes değerlerini büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Sevgi, fedakarlık, merhamet, erdem ve vicdan artık onun için bir anlam ifade etmiyor. Dahası, kibiri ve büyüklük hissi gerçekleri görmesini imkansız hale getiriyor; kendi düşüncelerinin, kendi modelinin doğruluğuna ve kusursuzluğuna inancı tam. Kendisini dünyanın merkezi olarak görüyor, dünyaya liderlik etmek için var olduğuna inanıyor.
Davos Adamı’nın bir diğer yanılgısı, çareyi vahşi kapitalist sistem içinde araması. Ekonomik verilere bakıldığında, çözüme yönelik yeni uygulamaların yeni sorunlar getirdiği anlaşılıyor. Davos Adamı ve temsil ettiği şirketler daha da zenginleşirken, yoksullar daha da yoksullaşıyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, insan hakları ve çevre sorunları, bunlara bağlı sosyal, siyasi ve ekonomik problemler gitgide artıyor.
Hatalarında ısrar ettikleri takdirde, Davos Adamları bindikleri dalı keserek, tüm dünya ile birlikte kendilerini de felakete sürükleyecekler. Kendileri, aileleri ve sevdiklerini fakir ve çaresizlerin yerine koymalı, onların her gün yaşadıkları zorlukları hissetmeye çalışmalılar. Böylelikle onlara katı, soğuk ve küçümseyici tavırlarla değil; sevgi, şefkat ve merhamet ile yaklaşmanın önemini daha iyi anlayabilirler. Sahip oldukları siyasi ve ekonomik güç, finansal kaynaklar, modern teknolojiler küresel sorunların çözümü için elbette gerekli ama kesinlikle yeterli değil. Köklü reformlar ve kalıcı çözümler için, çabalarının odağında manevi değerlerin yer alması zorunlu.
Evet, iddia ettiği gibi gerçekten dünyayı güzelleştirmek ve değiştirmek istiyorsa, en doğrusu, Davos Adamı’nın değişime öncelikle kendinden başlaması; küresel kapitalizmin ahlaki ve manevi değerleri yok eden uygulamalarına son vermesidir. Umulur ki, vicdanının sesini dinler ve vahşi kapitalizmin çıkarcı, duyarsız ve acımasız ruhunu bir an önce terk eder; paylaşma, dayanışma, yardımlaşma, tevazu, eşitlik, kardeşlik, adalet, sevgi gibi şiddetle ihtiyacı olan manevi değerlere dört elle sarılır. Hem zengin ve canlı bir küresel ekonominin, hem de sosyal adaletin, refahın ve huzurun hüküm sürdüğü bir dünya ancak bu şekilde mümkün.
Adnan Oktar'ın Gulf Times'da yayınlanan makalesi:
http://www.gulf-times.com/story/518508/Let-Davos-Man-listen-to-the-voice-of-his-conscienc