Celal Şengör, 26 Haziran 2009 tarihinde Cumhuriyet Bilim Teknik dergisindeki köşesinde, “İnsan Olmanın Zorluğu” başlıklı bir yazı yayınladı. Bu yazıda Şengör, yeryüzündeki pek çok keşif ve icadın başlangıç noktasının “yalan” olduğunu iddia ediyor ve sarf edilen bu yalan neticesinde önemli bilimsel buluşların ortaya çıktığını belirtiyordu. Buradan yola çıkarak Şengör, “doğru olmayan bir şeyi doğru farz edip dile getirmeden insan olunmayacağı” gibi son derece mantık dışı bir sonuca ulaşıyordu.
Buraya kadar, oldukça yanlış bir mantığın altını çizen ve “yalan olmadıkça insan olunmaz” gibi yanıltıcı bir sonuca varan Şengör’ün bu aşamada haklı olduğu bir nokta vardı: Şengör, söz konusu iddiasına Darwinizm’i delil olarak göstermişti. Darwin’in bir yalan ile ortaya çıktığını belirtmişti. 19. Yüzyılın cahil ortamında, yalnızca bir macera adına ortaya çıkmış olan Darwin’in teorisini bir aldatmaca üzerine kurduğunu kabul ediyordu. Ve bu gerçekten de doğru bir tespitti.
Darwin, hücrenin neye benzediğinin daha bilinmediği, tükenmez kalemin bile icat edilmediği bir dönemde, “bilimsel bir teori buldum!” diye ortaya çıkmıştı. Aslında yaptığı şey yalnızca bir gemi içinde oradan oraya seyahat etmek, sarhoş tayfalar ile sabahlara kadar içki içmek ve mola verdikleri adalarda yalnızca zevk için birkaç böcek toplamaktı. Darwin, kendi otobiyografisinde de açıkça belirttiği gibi, topladığı bu canlılarla hiç ilgilenmemiş, onları bir kenara atarak gençlik macerasına devam etmiştir. Aynı macera duygusuyla bir iddia ortaya atmış, iddiasının saçmalığını ve bu sebeple intihar etmek üzere olduğunu da sık sık mektuplarında dile getirmişti. İçi su dolu baloncuk zannettiği hücrenin bir galaksi sistemi ile karşılaştırılacak kadar kompleks olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden hücrenin tesadüfen oluştuğunu iddia etmekte sakınca görmemişti. Genetik kanunlarından haberi yoktu. Bu sebeple, canlıların sonradan edindikleri özelliklerin sonraki nesillere geçebileceğini zannediyordu. Bu yanılgıdan yola çıkarak canlıların birbirine dönüştüğü yalanını ortaya atmış, buna kendini inandırmaya çalışmış, bu sebeple de ara fosillerin yokluğuna yaşamı boyunca hep şaşırmıştı.
Darwin, Şengör’ün belirttiği gibi bir yalanla ortaya çıkmıştı. Fakat Şengör’ün yanıldığı nokta, o dönemden bu yana bu yalanın sonucunda büyük bir keşfe ulaşılmamış, tam tersine yalanın gitgide dallanıp budaklanmış olduğudur. Celal Şengör de çok iyi bilmektedir ki, genetik biliminin detayları Darwin’den sonra keşfedilmiştir. Genetik ve mikrobiyoloji, canlılarda, hücre zarı, ribozom, mitokondri, DNA, kloroplast, protein gibi olağanüstü yapıların varlığını göstermiş, tek bir proteinin tesadüfen oluşması ihtimalinin imkansız olduğu ortaya çıkmıştır. Hücrenin en küçük ve en temel parçalarının laboratuvar ortamında bile oluşturulamayacağı anlaşılmıştır. Darwinizm’e bundan sonraki ikinci büyük darbe ise paleontoloji biliminden gelmiştir. Darwin’den günümüze kadar geçen zamanda, yer katmanlarından 250 milyondan fazla fosil çıkarılmıştır. Ve Darwinistler, BUNLARIN BİR TANESİNİN DAHİ ARA FOSİL OLMADIĞI gerçeğinin Sayın Adnan Oktar’ın eserleri ile tüm dünyaya gösterilişine, büyük bir şok ve şaşkınlık içinde şahit olmuşlardır.
Bu gerçek açıkça ifade edildiğinde Darwinistler, Darwinizm’e özgü bir savunma mekanizması geliştirerek, gerçekte hiçbir araform özelliği göstermeyen Archaeopteryx ve Tiktaalik Rosaea’yı bir kurtarıcı olarak ortaya atarlar. (Ellerindeki tek spekülasyon malzemesi bunlardır.) Şengör de aynı yönteme sığınmış ve ara fosil yokluğu gündeme gelir gelmez bu iki fosili, Darwin’in sahte teorisini doğrulayan buluşlarmış gibi göstermeye kalkmıştır. OYSA BU BİR ALDATMACADIR.
Archaeopteryx konusundaki Darwinist iddialar, oldukça kapsamlı delillerle çürütülmüştür. Bu canlının mükemmel bir uçucu kuş olduğu tespit edilmiş daha da önemlisi, Archaeopteryx ile aynı dönemde yaşayan mükemmel kuşlar, söz konusu geçiş iddiasını tam anlamıyla ortadan kaldırmıştır. Archaeopteryx hakkındaki Darwinist iddiaların geçersizliği ile ilgili detaylı bilgileri buradan okuyabilirsiniz.
Archaeopteryx ve Tiktaalik Rosaea, uzun bir zamandır Darwinistlerin üzerinde spekülasyon yaptıkları fosillerdir. Fakat fosiller üzerinde detaylı incelemeler, bu canlıların hiçbir ara form özelliği göstermeyen tam ve mükemmel canlılar olduğunu ortaya koymuştur. |
Kuşkusuz Celal Şengör, yukarıda bahsettiğimiz gerçekleri, Archaeopteryx ve Tiktaalik Rosaea’nın birer ara form olmadığını, dahası Darwinistlerin elinde TEK BİR TANE BİLE ARA FORM BULUNMADIĞINI çok iyi bilmektedir. Fakat Darwinist ideolojiye duyulan bağlılık nedeniyle söz konusu sahte iddiaları savunması gerektiğini düşünmektedir. Sayın Şengör şu gerçeği mutlaka dikkate almalıdır: DARWİNİZM, BİR YALANLA BAŞLAMIŞTIR VE GİTGİDE GELİŞEN DAHA BÜYÜK BİR YALAN HALİNİ ALMIŞTIR. Ve en önemlisi, DARWİNİZM’İN BİR YALAN OLDUĞU TÜM DÜNYAYA AÇIK VE BİLİMSEL DELİLLERLE DEŞİFRE EDİLMİŞTİR. Şu an dünyada Darwinizm’in sahtekarlık olduğunu bilmeyen yoktur. Darwinizm, artık alay konusu olmuştur. Bu teoriye çocuklar bile inanmamakta, spekülasyonlara aldanmamaktadırlar. O yüzden bu yalanı korumak, Darwinizm yanlılarını yalnızca küçük duruma, hatta komik duruma düşürmektedir. 250 milyon fosil, canlıları Allah’ın bugünkü görünümleriyle, yoktan ve bir anda yarattığını açıkça göstermişken, Darwinizm’i savunma adına yapılan demagojiler oldukça aciz görünmektedir.
Celal Şengör şu konuda da yanılmaktadır: Bahsettiği büyük keşifler yalan üzerinden değil, yanlış veya eksik bilgiler üzerinden yola çıkılarak gerçekleştirilmiştir. Keşifleri yapan insanlar, bir şeyi anlayabilmek için varsayımlarda bulunmuş, sonra ARAŞTIRARAK VE İNCELEYEREK doğru sonuca ulaşmayı amaçlamışlardır. Örneğin, Dünya’nın düz olduğu zannedilen bir dönemde bilimsel bir keşif yapılmış, Dünya’nın yuvarlak olduğu anlaşılmış ve bilimsel kanıtı olan bu gerçeğe bugüne dek kimsenin bir itirazı olmamıştır. Dolayısıyla söz konusu kaşiflerin hiçbiri, Darwin gibi, ısrarla hiçbir bilimsel delili olmayan bir yalanın savunuculuğunu yapmamış, bilimsel deliller reddetmesine rağmen bu yalanı dallandırıp budaklandırmamışlardır. İnsan olmak, Şengör’ün zannettiği gibi yalan söylemekle değil; dürüst hareket etmekle, mutlaka hak olanı savunmakla, şartlar insanı zahiren zor bir duruma düşürecek olsa da mutlaka doğruluktan ayrılmamakla mümkün olur. Bunun için gerekli olan ise Allah korkusudur. İnsanı insan yapan, vicdana uymak, tüm deliller tek bir doğruyu gösteriyorken, vicdanının üzerini ezerek sahte ve batıl olanı tercih etmemektir.
Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz. (Bakara Suresi, 42)