Kimi insanlar kendi hayatlarına etki etmeyen sorunlara karşı tamamen kayıtsız kalmayı tercih ederler. Çevrelerinde olup biten olaylar kendi ailelerine ve yakınlarına zarar vermediği sürece bu konularla ilgilenmez ve rahatsız olmazlar. Yakınları olan kişiler söz konusu olduğunda ise, her türlü fedakarlığı göze alabilirler. Bunların başında öz çocukları gelir. Bir çok insan kendi çocuklarının üzerine titrer; onların mutluluğu, sağlığı ve huzuru için gerekirse tüm imkanlarını seferber eder. Bu, elbette güzel, aynı zamanda da haklı bir tavırdır. Şaşırtıcı olan ise, çocuklarına büyük değer veren bu insanların büyük zorluklar içinde yaşayan diğer çocukları tam anlamıyla görmezden gelmeleridir.
Nitekim siz bu satırları okurken de, dünya üzerinde çok sayıda çocuk tehlikeler ve güçlüklerle iç içe, hayata tutunmaya çalışıyor…
Ortadoğu’da devam eden çatışma ve savaşlarda bombaların hedefi oluyor.
Mülteci kamplarında tecavüze ve cinsel tacize maruz kalıyor ya da para karşılığı fuhşa zorlanıyor.
Savaştan kaçıp Avrupa kıyılarına ulaşmaya çalışırken denizde boğuluyor.
Güney Asya’nın veya Afrika’nın fakir ülkelerinde yeterli gıdadan, temiz sudan, temel sağlık ve eğitim hizmetlerinden yoksun, sefalet içinde yaşıyor.
Küçük yaşta evlendiriliyor veya ağır işlerde köle gibi çalışmaya zorlanıyor.
Ailesinden veya arkadaş çevresinden şiddet görüyor.
Melek gibi masum ve temiz çocukların yaşadığı bu zulüm ve acılar yüreklerde derin yaralar açıyor şüphesiz. Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu’nun (UNICEF) geçtiğimiz günlerdeki raporu ise durumun ciddiyetini ve çözümün aciliyetini bir kez daha hatırlatıyor. UNICEF’in 70. kuruluş yılında yayınlanan bu rapora göre, bugün gerekli önlemler alınmadığı takdirde, muhtemelen 2030 yılına kadar 5 yaş altındaki 69 milyon çocuk ölecek, 167 milyon çocuk aşırı yoksulluk içinde yaşayacak, ilköğretim çağındaki 60 milyonu ise okula gidemeyecek.
Söz konusu rakamlar kesinlikle dehşet verici. Tek bir bebeğin, tek bir çocuğun dahi acı çekmesi kabul edilebilir bir şey değil. O halde, milyonlarcasının hayatını kaybetme tehlikesi nasıl kabul edilebilir? Milyonlarcasının açlığa ve sefalete mahkum olma ihtimali nasıl göz ardı edilebilir?
Vicdanlı, duyarlı, samimi, yardımsever, iyi insanlar için böyle bir kabus asla kabul edilemez, kayıtsız kalınamaz veya sineye çekilemez bir durum. Bu nedenle bireylerden devletlere, şirketlerden uluslararası kuruluşlara, medyadan sivil toplum örgütlerine ve üniversitelere kadar herkese büyük görev düşüyor. Üstelik de yardım elini bir an önce uzatmak da hayati bir önem taşıyor.
Muhtaç durumdaki çocuklara yardım konusu gündeme geldiğinde, genellikle ilk olarak finans bulmanın güçlüğü dile getirilir. Oysa gereken maddi destek gelişmiş Batılı ülkeler ve zengin İslam devletleri tarafından kolaylıkla sağlanabilir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin silahlanmaya ayırdıkları payın çok cüzi bir kısmı dahi bu sorunu çözmeye fazlasıyla yeterli olur. ABD’nin savunma harcamalarının yalnızca binde beşi ile dahi, açlık sınırındaki 66 milyon çocuk, yeterli ve dengeli beslenme imkanına kavuşabilir. Veya zengin ülkelerin sadece 6 günlük askeri harcama tutarı ile, dünyadaki tüm fakir çocuklar ilköğretime başlayabilir. Diğer bir ifadeyle, çözümü finanse edecek mali kaynak bulmak hiç de zor değil aslında.
Ancak ihtiyaç sahibi çocuklar için ayrılan fonların suistimal edilmeden, sadece onlara yönelik kullanımı da önemli bir konu. Ayrıca yasaların çocuk odaklı konular da dikkate alınarak hazırlanması, onlara ücretsiz sağlık hizmetleri ve temel eğitim sağlanması, onların haklarını koruyup ihtiyaçlarını karşılayacak önlemler alınması, hükümetlerin öncelikli sorumluluğu olmalı. Yine bu düzenlemelerin koordinasyonunda, toplumdaki tüm kesimlerin birlik içinde, planlı ve sistematik çalışmaları daha verimli sonuçlar verecektir. Tüm bunlar ise, hükümetlerin ciddi çabasını ve kesin kararlılığını gerektiriyor.
Onların iyiliğine, mutluluğuna, neşesine herkesin katkıda bulunması gerekir.
Günümüzün modern teknolojileri ile pek çok konuda hızlı ve teknik çözümler geliştirmek mümkün. Asıl sorun ise, dünyayı saran korkunç eşitsizlik, adaletsizlik, bencillik ve sevgisizlik. Milyonlarca çocuğun çektiği derin acıların, içinde bulundukları perişanlığın gerçek nedenleri bunlar aynı zamanda. Dolayısıyla, zengin ve gelişmiş ülkeler vahşi kapitalizmin azgın ve acımasız ruhunu bir kenara bırakmalı; savundukları eşitlik, kardeşlik, adalet, sevgi, dayanışma gibi güzel değerler doğrultusunda hareket etmeliler.
Şüphesiz, yardıma muhtaç çocukların sosyal, siyasal, ekonomik ve teknolojik destek ile birlikte, manevi desteğe de ihtiyacı var. Bu, çözümün genellikle ihmal edilen bir boyutu. Kesin çözüm için aynı zamanda onları sevgiyle kucaklamak, şefkatle, içtenlikle ve fedakarlıkla koruyup kollamak gerekiyor. Ayrıca onlara değer vermek ve saygı duymak; aklı yerinde, konuşulacak, görüş alışverişinde bulunulabilecek insanlar olduklarını onlara hissettirmek gerekiyor. Çocukları ve gençleri vahşi kapitalizmin, komünizmin yanlışlığına ve diğer zararlı ideolojilere karşı bilinçlendirmek, onlara sevgiyi öğretmek mutlaka şart.
Ancak kimi insanlar yardımı sadece maddi destekten ibaret zannediyor. Oysa çocukların olumlu ve sağlıklı gelişimi açısından, tüm bu anlatılanlar olmazsa olmaz bir öneme sahip. Bundan dolayı çocukların kişilik gelişiminde hayati rol oynayan ailesine, öğretmenlerine ve yakın çevresine büyük sorumluluk düşüyor.
Çocukların mutlu, rahat, huzurlu ve sağlıklı olmadığı bir dünyada barış, refah, istikrar da olmaz. Onların hayatı tehlike altındaysa, toplumun ve dünyanın geleceği de tehlike altında demektir. Kurtarılabilecekleri halde, eğer hala her geçen dakika, dünyada masum çocuklar can veriyorsa, açıktır ki bu konuda harekete geçmek için kaybedecek bir an dahi yoktur. Geleceğin teminatı olan çocuklarımızın iyiliğine, mutluluğuna, neşesine herkesin katkıda bulunması ve “kayıp nesiller” yetişmesinin önüne geçmek için bütün gücüyle çalışması gerekir.
Adnan Oktar'ın Gulf Times'da yayınlanan makalesi:
http://www.gulf-times.com/story/505260/The-world-must-rally-together-to-help-children-in-