Cahiliyedeki ev kadınlarının duygusal olmaları
ucgen

Cahiliyedeki ev kadınlarının duygusal olmaları

53006

Cahiliye kadınlarının hoş karşıladıkları özelliklerden biri de Kuran ahlakına taban tabana zıt olan duygusallıktır. Duygusallığın kadını tamamlayan ve hatta ona önemli ölçüde renk katan bir yapı olduğuna inanırlar. Cahiliye toplumunun kadından beklediği karakter de zaten bunu gerektirir. Onlara göre kadın her zaman için sığınan, kollanan ve güçsüz olan konumda olmalıdır.

Ev kadınları bu telkinlerin de etkisiyle zorlukla her karşılaştıklarında duygusal bir havaya girmekten hiç çekinmezler. Bunu bir zayıflık olarak görmez, aksine bu şekilde kendilerine şefkat duyulacağını ve ilgi gösterileceğini düşünerek kendilerini duygusallığa daha da kaptırırlar. Zaten bu yapıları çevreden de teşvik görür. Cahiliye sisteminde duygusallaşan bir insana gerçekten de sempati duyulur ve böylece bu tavrı uygulayan kişi istediği sonuca ulaşmış olur.

Bunun yanında cahiliye kadınında görülen daha şiddetli bir duygusallık türü vardır ki, bu artık kasıtlı olarak yapılan ve menfaat elde etme amacını aşmış, kişinin tüm karakterine hakim olmuştur. Yaşadığı huzursuz ortamdan ve bunun yanında Allah'a ve kadere teslim olmamasından kaynaklanan bu duygusallık şekli kadının tüm hayatına yansır. Öyle ki, duygusal bakış açıları nedeniyle asla sağlıklı düşünemez, akılcı kararlar alamaz ve mantıklı hareket edemezler. Olayların hep olumsuz yönlerini görür, hep ezildiklerini düşünür, hatta bu konuda kafalarında duygusal senaryolar kurarak bu ruh haline daha geniş çaplı bir zemin hazırlarlar. Evliliğe yönelik hayallerinin bekledikleri gibi gerçekleşmemiş olması, ilk günlerdeki heyecanlarını, sevgilerini ve saygılarını kaybettiklerini görmüş olmanın verdiği hayal kırıklığı onları bu ruh haline yöneltir. Bunun bir dışa vurumu olarak da sürekli gözleri dolan, hüzünlenen, mutsuz bir karakter geliştirirler. Söz gelimi özenle hazırladıkları yemekler hakkında tek bir iltifat gelmemesi, yeni alınan bir kıyafetin fark edilmemesi ya da isteklerinin yerine getirilmemesi hemen duygusallaşmalarına neden olur. Yanlışlıkla söylenen bir söz, bir espri hatta çoğu zaman tek bir kelime bile akıllarına takılması ve duygusallaşmaları için yeterlidir. Gün boyu bu olayı unutamaz ve zihinlerinde sürekli olarak bu konuya dair çıkarımlar yaparlar. Oysaki genellikle ortada hiçbir şey yoktur ve hatta belki de karşı taraf kullandığı bu kelimenin farkında bile değildir. Ama duygusallığı kişiliğinin bir parçası olarak benimsemiş olan cahiliye kadınlarının muhakemesi, bunu göremeyecek derecede zayıftır.

Bunun bir sonucu olarak cahiliye kadınlarının hayatlarına hakim olan bir diğer özellik de ağlamak olur. Evde gerçekleşen her türlü olay onlar için bir hüzün ve ağlama vesilesidir. Ailevi geçimsizlikler, çocukların büyütülmesinde karşılaşılan zorluklar, duygusal diziler ve bunlar gibi pek çok sebep, bu ahlakın yaşanması için onlara uygun bir zemin oluşturur. Özellikle de çocukları büyümeye başladıkça, eşleri tarafından ikinci plana atıldıkları izlenimine kapılır ve çocuklarına her öncelik tanınışında bir yandan sevinir, bir yandan da kendileri adına üzülerek duygusallaşırlar. Hatta bu yapıdaki insanlar duygusal olma konusunda o kadar ısrarlıdırlar ki, bulundukları ortamda sıkıntı verici bir şey olmasa bile ağlayacak, üzülecek bir konu bulabilirler. Örneğin televizyonda seyrettikleri bir dizide rol gereği ölen bir insanın ardından dakikalarca gözyaşı dökebilir veya 10 sene önce arkadaşlarıyla dinledikleri bir müziği duyduklarında aniden duygulanıp ağlamaya başlayabilirler. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Yaşadıkları bu ahlak cahiliye kadınlarının çok kısa süre içerisinde hem ruhen hem de bedenen çökmelerine neden olur. Elbette bu, Allah'ın, Kuran ahlakı yerine cahiliye hayatını seçmeleri nedeniyle onlara verdiği bu dünyadaki bir karşılıktır. Allah Kuran'da insanların ancak Kendisi'ni andıkları, O'na teslim oldukları, ahirete hazırlık yaptıkları sürece dünyada güzel bir hayat yaşayabileceklerini ve kalben huzur bulabileceklerini haber vermiştir. Ancak burada tarif ettiğimiz karakterdeki insanlar kendilerini yaratan sonsuz güç sahibi Allah'ı unutmuş ve bundan dolayı da büyük bir sıkıntı içine düşmüşlerdir. Bu dünyada sürekli üzülüp ağlayacak bir konu bulan bu insanlar unutmamalıdırlar ki, Allah'ın insanlar için yarattığı tüm nimetlere karşılık Allah'a nankörlük ettikleri için ahirette de sonsuza kadar hüsran içinde bir yaşam sürebilirler.


PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo