Bu insanlar, Kuran'da bildirildiğine göre, "yeryüzünde haksız yere bir büyüklenme" içindedirler. (Araf Suresi, 146) Tüm gücün Allah'a ait olduğunu ve O'ndan bağımsız hareket edemeyeceklerini kavrayamazlar. O'na "muhtaç" olduklarını düşünmezler. Bu nedenle doğruyu yanlıştan ayırt edemezler. Yanlış seçimlerinden dolayı da dünyada adeta cehenneme benzer bir ortam oluştururlar. Bu ortamda yaşamlarını sürdürürken aslında kendi elleriyle kendilerine zulmetmektedirler. Ama bu gerçeği bir türlü göremezler.
Kuran ahlakını yaşayan insanlar ise bu kültürün karanlık ruhundan tamamen uzaktırlar. Herşeyden önce Allah'a karşı acizliklerini tam olarak bildikleri için, "büyüklük" iddiası içerisinde değillerdir. Sürekli itidalli ve dengeli bir tavır sergiler ve bu sayede her zaman yanlarında rahat edilen insanlar olurlar. Ayrıca üstünlüğün "kaba davranışlarla" ya da "şiddetle" değil, "takva" ve "güzel ahlak" ile elde edilebileceğini bilirler. Hiçbir zaman tek söz sahibi olma saplantısı içine girmezler. Ayette belirtildiği gibi her zaman "doğru olana" uyarlar. Çünkü Allah Kuran'da inananlara hoşgörüyü ve adaleti emretmiştir:
"Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitabı ve mizanı indirdik..." (Hadid Suresi, 25)
"Saldırgan-kavgacı" denince akla ilk gelen kişiler genellikle "erkekler" olur. Oysa din ahlakını yaşamayan toplumlarda bu ahlak, kadın ya da erkek ayrımı olmadan yaşanmaktadır. Bu kötü ahlak kadın erkek demeden Allah'tan gereği gibi korkmayan herkeste görülebilir.