İslam için zararlı olanı her zaman dışarda aramamak lazım. Önce kendi içimize bakmamız gerekiyor. Suriye ve Irak’ta IŞİD, Somali’de Eş Şebap, Afganistan’da Taliban’ın insanlık dışı ve nefret dolu uygulamaları gibi Nijerya’da da Boko Haram’ın vahşi uygulamaları İslamofobi’ye sebebiyet vermekte. Bağnazların yaptığı hatalar bütün İslam aleminin başına belalar getiriyor. Bir avuç bağnaz yüzünden bütün dünyada İslamofobi yayılıyor. Bağnaz inancın vahşet uygulamaları bütün dünyayı korkutuyor.
Nisan 15’te Nijerya’nın Borno Eyaleti’nde 12-15 yaşları arasındaki 200 kız öğrenci kaçırılmıştı. Mayıs 6’da 8 kız çocuğu daha kaçırıldı. Bu kabul edilemez vahşi eylemleri ise El Kaide bağlantılı olduğu iddia edilen Boko Haram örgütü üstlendi. Örgüt lideri Ebubekir Şekau, kızları köle olarak satacaklarını söyleyerek meydan okumasını sürdürüyor.
Son 50 yıldır Afrika’da, sözde İslam adına hareket eden birçok bağnaz/radikal yapılanmanın yüzlerce terör eylemine şahit olundu. Bu örgütler kendi inanç ve yaşam biçimlerini şiddet yoluyla bulundukları topluma dayatma gayreti içindeler. Boko Haram da Nijerya’da bilimsel ve Avrupa tarzı bir eğitim sistemini istemediğini belirtiyor. Zaten Boko Haram 'Batı (eğitimi) haramdır' anlamına geliyor. Bu yüzden okullara, öğrencilere ve devlet birimlerine saldırıyorlar. Eylül 2013’te de Yobe eyaletinde bir öğrenci yurduna saldıran terör örgütü 42’si öğrenci 50 kişiyi öldürmüştü. Bu radikal örgüt son bir yılda ülkenin kuzey doğusundaki üç eyalette düzenlediği saldırılarla 1500'den fazla kişinin ölümüne neden oldu. http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/05/140506_nijerya_sekizkiz.shtml
Kız öğrencilerin kaçırılması eylemlerinden sonra ABD Nijerya’ya yardım önerdi. Ancak radikalizmi geriletme konusunda ABD ve Avrupa ülkeleri başarı sağlayacak politikalar üretemiyor. Batıdan “radikalizmi şiddetle ortadan kaldırma” sesleri yükseldikçe bu ses “Batı dünyasını düşman ve haram” olarak nitelendiren radikallerin de daha çok şiddete sarılmasına neden oluyor. Radikaller, Batı’nın kendilerini yok etmeye hazırlanan bir düşman olduğu propagandasını yaparak kendilerine taraftar topluyor. Şiddeti gören şiddete, silahı gören silaha sarılıyor. Nefret nefreti, şiddet şiddeti körüklüyor. Sonuçta her ölüm, her işgal ve her savaş, radikallerin propagandasını güçlendiren birer etmene dönüşüyor.
Bağnazlık zannedildiği gibi bilinçsiz ve körü körüne uygulanan bir sistem değil. Bağnazlık, yanlış bilgilerle donatılmış bir “karanlık hayat felsefesi”ne verilen isim. Bu yapıdaki insanlar sevgisiz oluyor, ruhları hasta oluyor.
Örneğin, Boko Haram batı eğitim sistemine karşı, ama kendi hurafe dolu kaynaklarıyla çok yoğun bir eğitim veriyorlar. İslam dininin ana kaynağı Kuran-ı Kerim’i –haşa- yetersiz görerek, uydurma ve gerçekdışı yüzlerce kaynakla kendi kafalarınca yüzlerce kural çıkarıyorlar. İşte bu sapkın ve karanlık felsefeleri sonucu kız öğrencileri kaçırmak, onları bir meta gibi satmak veya şiddete maruz bırakmaya dahi fetvalar veriyorlar. Dolayısıyla bu gruplar içinde yaşayanlar, İslam’ı gerçek kaynağıyla değerlendirme/sorgulama kabiliyetlerini yitirdiklerinden kendilerinin de doğru yolda olduklarını düşünüyorlar. İşte bu noktada durup yeniden düşünmek lazım. Radikalizm, yanlış inançlarla ortaya çıktığından bu yapının ihtiyacı olan tek şey de doğrularla yapılacak olan eğitimdir. Nitekim, İslam’ı gerçek kaynağıyla anlatabilecek, sevgi, dostluk, kardeşlik, barış ve akılla insanlara yaklaşabilecek, merhameti ve şefkati insanlara anlatabilecek sevgi öğretmenlerinin desteklenmesi lazım.
Bağnazlık tedavi edilebilir. Bağnazlardan nefret etmeden, sistemli ve bilimsel bir eğitim seferberliğiyle hastalıkları, korkuları ve endişeleri giderilebilir. Bu insanlar böylelikle topluma kazandırılabilir. Radikalizmle mücadele ederken onları rahatsız eden şeyleri de anlayabilmek ve çözümü bunların üzerine de bina etmek önemli.
Bağnaz bir insanın bilime, teknolojiye ve batı tipi eğitime karşı olmasının altında aslında kendi inançlarına karşı çıkılacağı düşüncesi yer alıyor. Bilimin dine karşı kullanıldığını düşünerek karşı çıkıyor. Oysa bilimsel tüm gelişmeler, hak dinlerin savunduğu gerçeklikleri ispatlıyor. Eğitim sistemlerinde bu bilimsel gelişmelere de yer verilmesiyle bağnazların düşmanca tutumları çok rahat ortadan kaldırılır. Aynı zamanda bu eğitim sistemi yeni bağnazların yetişmesine de engel olur. Taban desteklerinin kaybolmasını da sağlar. Eğer insanlar ilmi, felsefi ve kültürel olarak İslam ve Kuran hakkında doğru bilgilerle donatılırlarsa bağnazlık toplumda aradığı desteği de tümden kaybedecektir.
Kadın düşmanlığı da aslında tarihi bir sorun. Bunu sadece bağnaz İslami gruplar içinde de görmemek gerekir. Dünya çapında kadınlara seçme ve seçilme hakkının 20. yüzyıldan sonra verildiğini düşünürsek, kadınlara bakış açısının birçok toplum ve inanç yapısında da çok çarpık olduğunu görürüz. Fransa’da 1944’te, İsviçre’de 1971’de bu hak tanınıyor. En medeni olduğunu düşündüğümüz Avrupa ülkelerinde dahi kadın istismarı ve şiddet çok yüksek boyutlarda. Kadın belki de binlerce yıldır yarı insan olarak görülmüş. Oysa Kuran’da kadın ve erkek her açıdan eşit. Bir Kuran ayetinde bu husus şöyle bildirilmiş; “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” Hucurat Suresi 13. ayet.
İnsanların üstünlüğü cinsiyetleri değil güzel ahlakları, samimiyetleri ve vicdanlarıdır. Peygamberimiz (sav) zamanında sahabeler içinde kadınların da çok aktif olması, Peygamber Efendimizin eşi Hz Hatice’nin ticaretle uğraşması, Hz. Süleyman döneminde Sebe Melikesinin devlet yöneticisi olması, Hz. Meryem’in toplumca çok saygın ve ilim sahibi bir insan oluşu, Firavun’un eşinin bulunduğu ortam içinde imanlı bir insan olarak hayatına devam edebiliyor oluşu kadınların sosyal yaşam içindeki önemini de gösteriyor. Görüldüğü üzere İslam’ın gerçek kaynağı Kuran’la bağnazların yalan yanlış kaynakları arasında dağlar kadar fark var. Tek yapılması gerekeni yeniden tekrarlamakta fayda var, “eğitim.”
Sonuç olarak; hem Müslümanlar, hem de dünya sevgi öğretmenine bir an önce kavuşmalı. Sevgiyle tüm insanları kucaklayan, inancı, rengi, dili, fikri her ne olursa olsun herkese hoşgörüyle yaklaşan bir öğretmen. Sevgi ve hoşgörüyle farklılıkların kucaklanmasını öğütleyebilen bir öğretmen. Uyuyanı uyandırmadan, bir kişinin dahi burnunu kanatmadan, yakınlarının aleyhine olacak dahi olsa adaletten sapmadan sevgi ve samimiyetle karar verecek bir öğretmen.
Adnan Oktar'ın Harakah Daily'de yayınlanan makalesi: