Toplumda ‘herşeyi en iyi kendisinin bildiğini düşünerek hemen her konuda öne atılan ve insanlara bilgiçlik taslayan kimseler ‘bilmiş’ olarak adlandırılır. Bu özelliğe sahip olan insanlar genellikle, bahsi geçen hemen her konuda, -bilgileri olsa da olmasa da- mutlaka bir fikir öne sürmeleriyle ve her konuşma ortamında mutlaka söyleyecek bir şeyleri olmasıyla bilinirler.
Bilmiş insanlar, kendilerini dünya yalnızca kendi etraflarında dönüyormuşçasına önemli görürler. Her olayın merkezinde kendilerinin olduğunu sanırlar. O olmasa, o konuşmasa, o fikir vermese, insanların pek çok önemli bilgiden mahrum kalacaklarına inanırlar. Bu yüzden de yanlarında konuşulan her konuya karışmadan, duramazlar. Bu davranış şekli, bu kimselerde adeta bir hastalık halini almıştır. Kendilerini ilgilendirmeyen ve hiçbir bilgilerinin olmadığı konularda bile en önemli sözleri kendilerinin söylediğine inanırlar. Kendilerinden herhangi bir yardım talep edilmediği, fikirlerinin sorulmadığı, hatta karışmamasının rica edildiği durumlarda dahi, kendilerine hakim olamaz ve olaylara müdahale etmek isterler.
Bu tavır bozukluğunun önemli göstergelerinden biri ise, başkalarının çok rahat akledebilecekleri konuları sürekli olarak onlara hatırlatmak, onlar daha söze başlamadan önce davranarak sanki ilk kendisi keşfetmiş ve başkaları bunları bilmiyormuş gibi söylemektir. Örneğin bir yere gitmenin iki alternatifi varsa, belli ki ilgili kişi de bunlardan birini tercih edecektir. Bu bilinen bir gerçektir. Ama bilmiş insan bunu da söylemeden duramaz. Sanki o iki alternatifi de sanki ilk kez kendisi keşfetmişçesine, “Burdan git, o olmazsa o zaman şurdan da gidebilirsin” der.
Bu kişilerin yanılgıya kapıldıkları en önemli konulardan biri ise, gösterdikleri bu davranış şekline rağmen, çevrelerindeki insanlar tarafından son derece sempatik bulunduklarını sanmalarıdır. Konuşmalarının herkes tarafından çok beğenildiğine, fikirlerinin çok önemsendiğine ve çevrelerindeki insanların onlardan gelecek olan bilgilendirmelere çok ihtiyaç duyduklarını zannederler. Eğer kendileri konuşulan konulara katılmayacak, fikir vermeyecek ve düşüncelerini belirtmeyecek olurlarsa, olayların aksayacağına, konuların halledilemeyeceğine ve insanların yapılması gerekenleri düşünemeyeceklerine inanırlar.
Oysa ki ortada zannettikleri gibi bir durum hiç yoktur. Hatta sempatiklik bir yana, bilmiş bir ruh hali, o kişi üzerinde çok ciddi şekilde bir iticilik meydana getirir. Söyledikleri gerçekten çok doğru olsa, gerçekten ihtiyaç olan bir konuyu ya da detayı gündeme getirse dahi, insanlar onun bu katılımından rahatsızlık duyarlar. Çünkü bir olayda önemli olan sadece o konunun halledilip sonuçlandırılması değildir; bu süreç içerisinde yaşanan ahlak; insanların toplu olarak huzurlu, rahat, konforlu bir ortam içerisinde olmaları da en az hedeflenen bu sonuç kadar önemlidir. Bilmişlik, beraberinde çevreye gerilim, huzursuzluk ve rahatsızlık getirebilir. İnsanlar böyle şartlarla muhatap olmaktansa, fayda verecek bile olsa o kişinin fikirlerinden istifade etmek yerine, huzurlu olup konuyu daha karışık bir yoldan halletmeyi tercih ederler.
Ancak burada önemli olan, herkesin çok açık bir şekilde farkında olduğu ve rahatsızlığını yaşadığı bu durumun, bilmişlik yapan kişi tarafından neredeyse hiç fark edilmemesidir. O kişi, hayatın normal akışının devam ettiğini ve verdiği fikirlerle sadece çevresindeki insanlara yardımcı olduğunu sanır. Oysa ki oluşturduğu rahatsızlığın, verdiği fikirlerin sağlayacağı faydadan daha önemli olabileceğinin şuurunda değildir.
Böyle bir durumda bu kişinin yapması gereken, kendisi olmasa da dünyanın döndüğünü, olayların akıp gittiğini hiç unutmamasıdır. O olmasa da konular halledilecek, o olmasa da insanlar güzel fikirler sunarak konuları çözüme kavuşturacaklardır. Herşey ‘o var olduğu için’ mükemmel işliyor değildir.
Bu durumu bu kişiye anlatmanın yollarından birisi ise, ondan, çevresinde gördüğü bilmiş bir insanı analiz etmesini istemektir. O da, kendisine karşı bilmişlik yapan, talep edilmediği halde her işe gereksiz yere karışan, sürekli birşeyler hakkında fikir yürüten, akıl veren, eleştiren, başkalarının yöntemlerini, tavırlarını beğenmediğini ifade eden, ‘herşeyi en iyi ben bilirim’ mantığındaki bir insandan çok rahatsız olduğunu dile getirecektir. Ancak buna rağmen, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, kendisinin de başkalarına yaptığının farkında değildir. Bu yönde nefsi üzerinde derin ve detaylı düşünmediği için, bilmişliğin üzerinde oluşturduğu iticiliğin ve bu tavrıyla çevresinde oluşturduğu rahatsızlığın da boyutlarını görememiştir.
İşte bu gerçeği ona göstermek, bu kişinin -Allah'ın izniyle- daha samimi düşünmesini ve ahlakını değiştirmeye yönelmesini sağlayacak olabilir. Bu gerçeğin çok az dahi farkına vardığında, inşaAllah bütün karakterini değiştirecek; ve daha samimi, daha güzel bir ahlak elde edecektir.