Yemen’deki iç çekişmenin bir dış müdahaleye ve sıcak savaşa dönüşmesinin tek nedeni siyaset değil şüphesiz. Haritayı önünüze koyup baktığınızda bunu hemen anlayabilirsiniz. Kimi ülkeler vardır ki, bulundukları konum, komşuları ve homojen nüfus yapıları risksiz bir siyasal hayata kaynaklık eder. Ancak Yemen ya da Türkiye gibi stratejik bölgelerde konumlanan ülkeler için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Böyle ülkeler şiddetli iç çekişmelere ya da dış müdahalelere çok sık maruz kalmaktadırlar.
Yemen de Kızıldeniz’in başını tutması nedeniyle Osmanlı’nın son günlerinden bu yana Batı dünyasının ilgisini çekiyor. Kızıldeniz’in güney ucunda yer alan Bab’ül Mendep Boğazı küresel ticaret yolları üzerindeki çok önemli bir kapı. Bu da Boğazın doğu yakasındaki Yemen’e stratejik bir önem kazandırıyor.
Bab-ül Mendep Boğazı dünya petrol ticaretindeki önemli geçiş noktalarından biri. 32 kilometre genişliğindeki boğaz, Kızıldeniz'i Hint Okyanusuna bağlıyor ve bu Boğaz sayesinde her yıl on binlerce ticarîi gemi Asya'dan Afrika'ya geçiş yapabiliyor. Basra Körfezine olan yakınlığı Boğazı önemli kılan bir başka unsur. Kızıldeniz'i Hint Okyanusuna bağlayan Boğaz, Ümit Burnu'nu dolaşmadan, mesafeyi dört kat kadar azaltıyor. Yani İran Körfezinden çıkan bir petrol tankerinin Kızıldeniz’e girmeden bir Akdeniz ülkesine gitmesi maliyeti en az 4-5 kat artıyor. Yolculuğun bir hayli uzayacağı da düşünülürse Bab’ül Mendep Boğazı’nın neden bu kadar cezbedici olduğu ortaya çıkıyor.
Bab’ül Mendep Boğazı’ndan yılda ortalama 33 bin ticari gemi geçiş yapıyor. Boğazın ticari hacim değeri yıllık 1,8 trilyon Amerikan doları. Sadece bir senede geçen petrolün değeri 315 milyar doların üzerinde. Dünya petrol ihracatının % 26'sı bu bölgeden geçiyor.
İşte bu nedenle de, Yemen dünya güçlerinin gözünü diktiği bir bölge. Özellikle de 19. yüzyılda Süveyş Kanalı’nın açılması Yemen’in önemini iyice artırdı. Petrol ticaretinin artmasıyla birlikte ise Bab’ül Mendep, mal ve yolcudan ziyade enerji akışını sağlayan bir Boğaz halini almış durumda. Bölgeden, aralarında Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve birçok Batılı ülkenin de bulunduğu ülkelere ait şirketler kazanç elde ediyor.
Uluslararası hukuka göre ülkeler bu tip boğazları açık tutup geçişlere izin vermek zorunda. Ne var ki savaş zamanında bu kural sekteye uğrayabiliyor. Aden Körfezi gibi yüksek trafiğe sahip bir yolun kısa süreli olarak kapanmasının dahi maliyetleri ne kadar yükselteceği açıktır. Bu nedenle stratejistler Bab’ül Mendep ve benzeri boğazları tıkanma noktaları (Chokepoints) olarak isimlendiriyorlar.
Körfez petrolünün ilk kapısı olan Hürmüz Boğazı’nda İran’ın etkisi malum. Sonraki kapı olan Bab’ül Mendep’in güvenliği birçok ülke açısından çok büyük önem taşıyor. Nitekim Yemen’deki Husi militanlarının Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan Bab’ül Mendep Boğazındaki üssün kontrolünü ele geçirdiklerine dair haber Yemen savaşının uluslararası bir soruna dönüşmesinde bir dönüm noktası oldu.
İnsanların kişisel çıkarları için başkalarının varlıklarına göz dikmeleri gibi bencil bir yaklaşımı bazen devletlerarasındaki ilişkilerde de görmek mümkün. Uluslararası siyasette “Güç politikası” olarak isimlendirilen bu durum, ülkelerin ilişkilerine tam bir çıkar çatışmasının hâkim olduğu kabulüne dayanıyor. Bu çatışmada mağlubiyeti yok olup gitmekle eş değer tutan ülkeler, güç kazanmak için başka ülkeleri güçsüz kılmayı, sömürmeyi, hatta yok etmeyi meşru görüyor.
Amerikan dışişleri bakanlığı eski danışmanlarından Hans J. Morgenthau’nun öncülüğünü yaptığı ve uluslararası siyasette realizm olarak bilinen bu dış politika anlayışı pek çok batılı ülkede benimseniyor. Şaşırtıcı gelse de İslam ile yönetildiğini söyleyen ülkeler bile bu anlayışa tabi olabiliyorlar.
Bu ülkeler için ebedi dostane ilişkiler yoktur, ancak çıkara dayalı dönemsel dayanışmalar mümkündür. Böyle bir çatışma hâkimiyetindeki ilişki türünün dünyaya barış getirmesi mümkün değildir, çünkü ülkeler kendilerini sürekli tehdit altında hissedecektir. Bu ilişki tarzı yeryüzünde savaşların yayılmasına, ekonomik ve siyasi krizlere yol açıyor. Hiçbir şeyden habersiz masum kadınlar ve çocuklar güçlü devletlerin çıkarları uğruna sıkıntı çekiyor, can veriyorlar.
Çatışmacı yaklaşımın nedeni, adları ister demokratik, ister teokratik, isterse sosyalist olsun devletlerdeki yöneticilerin Allah korkularının olmaması ve dünyaya maddeci bir şekilde bakmalarıdır. Öldüğünde Yemen’de hayatını kaybeden bir çocuğun hesabının kendisinden sorulacağını düşünmeyen bir yönetici rahatlıkla bir köyün bombalanması emrini verebilmektedir.
Bu nedenle özellikle Müslümanların Allah’ın yasakları ve tavsiyelerini dikkate alan bir yaşamı tercih etmeleri, aralarındaki sevgiyi ve dayanışmayı güçlendirecektir. Fas’tan Endonezya’ya yayılacak birlik duygusu, Yalnız Yemen’deki değil, Irak’taki, Arakan’daki Afganistan’daki çocukların da hayatını kurtaracaktır.
Adnan Oktar'ın National Yemen'de yayınlanan makalesi