` Arı gözündeki hangi özellik, körlük tedavisine ışık tutuyor?
` Balın tıp alanındaki faydaları nelerdir?
` Arılar diyabet hastalarının sorununa nasıl çözüm olacaklar?
Arıların gözlerinde 3000 ila 4000 küçük lens bulunur. Her lens içinde birden fazla alıcı vardır. Ortadaki lens yan alıcılardan daha geniştir. Dolayısıyla arılar, tam önlerini daha iyi görürler. Bir mikron büyüklüğündeki bu küçük alıcılar, son derece özel optik oluşumlardır. Çünkü arı gözleri UV ışınına duyarlıdır ve görünür ışığın polarizasyonunu algılayabilir.
Arıların gözlerinin polarize ışığı algılaması, yönlerini bulmaları için de çok özel bir iletişim sistemi geliştirmelerini sağlamıştır. Yönlerini polarize ışığa göre bulan arılar, besin kaynağını bulduktan sonra kovana dönüp diğer arılara besin kaynağının uzaklığını ve yönünü bildirmek için özel bir görsel kod (dans) kullanırlar. Bu iletişim arıların çok mükemmel bir görsel süreç ve algılama sistemine sahip olduğunu ortaya koymuştur.
California Üniversitesi’nden bilim adamları arı gözünün bu özelliklerini taklit ederek, yapay bir göz yapmışlardır. 8500’den fazla altıgen lensten oluşan bu gözü bir iğne ucuna sığdırmayı başarmışlardır. Araştırmacılar bu çalışma ile yapay retinalar gerçekleştirerek körlere yardımcı olan tedaviler geliştirmeyi hedeflemektedirler.
www.arimucizesi.imanisiteler.com
Arı Zehri Hipertansiyon Tedavisinde Kullanılabilir
Araştırmacılar bal arılarının sıvı zehrinin hipertansiyon üzerindeki etkisini incelemiş ve iyon kanallarının kalp atışını kontrol eden kısımlarında ve böbreklerin tuzu geri dönüştürmesi üzerinde çalışmışlardır. Zehir, kalp krizini önlemeye yönelik damarları tıkayan yabancı maddelerin oluşumunu ortadan kaldırmıştır.
Arılar, Diyabetik ve Metabolik Rahatsızlıklara Işık Tutmaktadır
Arıların tat alma organları, ağız boşluklarında ve hortumlarında bulunur. Arılar tatlıyı, acıyı, ekşiyi ve tuzluyu ayırt edebilirler. Bal toplayan arılar için bunlardan en önemlisi tatlılıktır. Arılar özellikle şekerin kendilerine gerekli olan cinslerini çok iyi ayırt ederler. Burada arılarla insanlar arasında şöyle bir karşılaştırma yapılabilir. İnsanlar besin değeri olmayan tatlandırıcı maddeler ile şeker arasındaki farkı çok iyi anlayamayabilirler. Oysa arıları tatlandırıcı maddelerle kandırmak mümkün değildir. Bir arı gerçek şeker ile tatlandırıcı maddeler arasındaki farkı hemen anlayacak ve tatlandırıcılı sudan besin almayacaktır. Bu hassas tat alma sistemi arılar açısından çok önemli bir özelliktir. Çünkü arı topladığı nektarı kullanarak bal üretir. Dolayısıyla kokunun ve şekerin hatalı algılanması balın ya hiç oluşmamasına veya sağlıksız olmasına sebep olacaktır. Bal arılarının bu özelliği, bilim adamlarına beslenmenin metabolizma ile olan ilişkisini ve bu metabolik aktivitelerin nasıl kontrol edileceğini anlamalarına yardımcı olmuştur. Arizona Eyalet Üniversitesi’ndeki bilim adamları bal arılarının tat alma duyusu ile metabolik bozukluklar arasındaki bazı basit ilişkileri gösterebileceğini keşfetmişler ve bal arılarının genetiğini test ederek şeker hastaları, diyabet hastaları ve karbonhidrat metabolizması arasındaki ilişkiyi bulmuşlardır.
Balın Tıp Alanına Katkıları
Balın ana malzemesi, arıların çiçeklerden ve meyve tomurcuklarından topladıkları nektarlardır. Arılar nektarı bala çevirirler. Polenlerin ise bal yapımında bir etkisi bulunmaz, arılar tarafından sadece protein ihtiyaçlarını gidermek için kullanılır.
Balın hiç şüphesiz ilk akla gelen özelliği tatlı olmasıdır. Bunun sebebi balın içindeki üzüm şekeri (% 34), sakroz (% 2) ve levulose (meyve şekeri % 40) adı verilen üç şekerdir. Bundan başka balın % 17’si su, geri kalan % 7’lik bölümü ise demir, sodyum, sülfür, magnezyum, fosfor, polen, manganez, alüminyum, gümüş, albümin, dekstrin, nitrojen, protein ve asitlerden oluşur. Balın kalitesini belirleyen, bu % 7’lik karışımdır. Balı bildiğimiz şekerden ayıran çok önemli bir fark vardır. Şeker ancak sindirim sisteminde değişime uğradıktan sonra kana karışırken, bal sindirime gerek olmadan çok süratli bir şekilde kana karışır. Çünkü içerdiği meyve şekeri ve üzüm şekeri, ilk başta oranı oldukça fazla olan sakrozun ters-yüz olmasıyla meydana gelir. Bu yüzden bu şekerlere “basit şekerler” denir. Kısacası bal insan vücudunun en yüksek derecede ve en hızlı şekilde faydalanacağı şekilde yaratılmış bir gıdadır. Ilık su ile karıştırılan balın birkaç dakika içinde vücuda enerji verdiği tespit edilmiştir. Allah Kuran’da balı insanlar için şifa kaynağı olarak yarattığını şöyle bildirmiştir:
“Rabbin balarısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uç. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.” (Nahl Suresi, 68-69)
Balın diğer şifa veren özellikleri şöyle sıralanabilir:
Bal, içinde bakteri barındırmaz. Aynı zamanda bakterileri yok etmek için de kullanılır. Örneğin antibiyotiklere karşı dirençli olduğu bilinen MRSA bakterisinin bala karşı koyamadığı tespit edilmiştir. Dr. W. Sackett bal sayesinde tifo mikroplarını 48 saat içinde yok etmiştir. Dizanteri mikropları 10 saat içinde ölmüştür.
Araştırmacılar balın anti bakteriyel etkisinin, moleküler temelini keşfetmişlerdir. Balarılarının bağışıklık sisteminin bir parçası olan ve arılar tarafından da bala eklenen defensin-1 proteinini incelemişler ve balın anti bakteriyel özelliklerinin büyük çoğunluğunun bu proteinden geldiği sonucuna varmışlardır. Araştırmacılar baldan izole ettikleri bu bileşiğin yanık ve deri enfeksiyonlarının tedavisinde, antibiyotiğe dirençli enfeksiyonlarla mücadele edebilecek yeni ilaçların geliştirilmesinde kullanılabileceğini ve böylece bakteri enfeksiyonlarından kaynaklanan sıkıntıların sonlanabileceğini düşünmektedirler.
Yeni Zellanda Waikata Üniversitesi Biyokimya uzmanı Başkanı Doç. Dr.Peter Molan diş çürüğünden sorumlu bakterilerden Streptococcus mitis, Streptococcus Sabrinus ve Lactobacillus casii’nin ürettikleri asit miktarını balın önemli ölçüde azalttığını belirtmiştir. Bu durumun balın dental plaktaki dextran üretimini engellediği ve baldaki bir enzimin Hidrojen Peroksit ürettiği görülmüştür. Hidrojen Peroksit balın anti bakteriyel etkisini arttırdığı için diş eti enfeksiyonlarının tedavisinde balın bu etkisinden faydalanılabileceği bildirilmiştir. Enfeksiyon engelleyici etkisi nedeniyle şişliği ve ağrıyı azaltan özelliği ile balın yaraları iyileştirme konusunda mükemmel bir sonuç verdiği saptanmıştır.
Propolis, arılar tarafından değişik bitki tomurcuklarından yaprak ve gövdelerinden toplanıp biriktirilen reçinemsi bir maddedir. Arılar kovanı dış etkenlerden, mikroorganizmalardan ve diğer zararlılardan korumak için üzerini propolisle kaplarlar. Bu madde yüzyıllardır doğal bir ilaç olarak kullanılır. Fakat bileşik hücreler üzerindeki etkisi tam olarak bilinmiyordu. Bu konudaki bilinmezlik Chicago Tıp Üniversitesi’nin, kobaylar üzerinde yaptığı araştırmayla çözülmüş ve propolisin, prostat hücre çoğalmasını yavaşlattığı bu şekilde prostat kanserinin tedavisine vesile olabileceği tespit edilmiştir.
Arılar en iyi mavi rengi seçerler ama insanların gördükleri diğer renkleri de algılarlar. Burada evrimciler yine bir açmaz ile karşı karşıya kalırlar. Çünkü onların hayali evrim basamaklarında atlar ve köpekler, daha üst basamaklarda yer almalarına rağmen gri tonlarda bir görüntü algılar ve renkleri seçemezken alt basamaklarda yer alan arıların renkli görmesi açıklanamaz. Renkli görmek, üstün bir özelliktir. Bu özelliğin evrimin üst basamaklarında yer alan bazı canlılarda kaybolması ve tekrar insanda ortaya çıkması aşamalı gelişim iddialarına ters düşmektedir. Oysa Yüce Allah her canlıya kendi ihtiyacına yönelik özellikler bahşetmiştir. Arılar da, çiçeklerin yerlerini belirlemeleri ve beslenebilmeleri için renkli görme özelliğine sahip olarak yaratılmışlardır. Sonsuz güç sahibi olan Allah’ın ilmi bir ayette şöyle haber verilmiştir:
“Sizin İlahınız yalnızca Allah’tır ki, O’nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır.” (Taha Suresi, 98)
Arılar da Tüm Canlılar Gibi Tüm Özellikleriyle Bir Anda Yaratılmışlardır
Bir arının yaşamını devam ettirebilmesi için şu anda sahip olduğu özelliklerin tümünün aynı anda var olması zorunludur. Kovanı savunmak için gerekli olan zehirli iğneler, nektarı çiçeklerden toplamak için kullandıkları uzun dil, çiçek tozlarının vücutlarına yapışmasını sağlayan tüyler, bacaklarına monte edilmiş fırça benzeri tüyler ve daha pek çok yapı, arılar ilk ortaya çıktıklarından beri mevcuttur. Bundan başka arılarda evrimcilerin içgüdü olarak nitelendirdikleri davranışların da ilk ortaya çıktıkları anda var olması gereklidir. Bir arı, larvaları nasıl besleyeceğini, kraliçeye nasıl bir ihtimam göstermesi gerektiğini, petekleri hangi açı ile yaparsa balın rahatlıkla depolanabileceğini, balmumundan nasıl tasarruf yapacağını, kovanı nasıl koruyacağını, propolisi nasıl toplayacağını, yiyeceğin yerini diğerlerine nasıl bildireceğini doğduğu anda bilmek zorundadır. Kısacası arıların sahip oldukları tüm yeteneklerin ilk ortaya çıktıkları anda var olması gereklidir. Rabbimiz’in göklerde ve yerde herşeyin tek sahibi olduğu Kuran’da şöyle bildirilmiştir:
“(Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Sizin Allah’tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.” (Bakara Suresi, 107)
Arılar da yeryüzündeki diğer canlılar gibi Allah’ın ilhamıyla hareket ederler. Evrendeki tüm canlılar, atlar, kuşlar, böcekler, ağaçlar, çiçekler, kaplanlar, filler Allah’a boyun eğmiştir. Yaptıkları her hareketi Allah’ın ilhamıyla yapmaktadırlar. Allah Hud Suresi’nde canlılar üzerindeki hakimiyetini bize şöyle bildirmektedir:
“...O’nun alnından yakalayıp denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerindedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır).” (Hud Suresi, 56)