Adnan Oktar'ın 5 Ocak 2010 tarihli Mavi Karadeniz ve Kocaeli TV röportajından
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Hiç şüphesiz benim velim, kitabı indiren Allah’tır.” Yani beni koruyan, Kuran’ı indiren Allah’tır. “O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor.” Allah yolunda olan herkesin koruyucusu; Mehdi (a.s.)’nin, Hz. Mesih (a.s.)’in, Mehdi (a.s.)’nin talebelerinin, Mesih (a.s.)’in talebelerinin, ahir zaman Müslümanlarının. “Onlara bir ayet getirmediğin zaman:” sen onu, (inmeyen ayeti) derleyip-toplasana derler.” Yani Peygamber (s.a.v.)’in Kuran’ı kendi yazdığına inanan birçok sapık var, şu anda da var öyle tipler. O zaman da bu tip adamlar var. “De ki: ‘Ben, yalnızca bana Rabbimden vahyolunana uyarım’.” Yani vahiye uyuyorum ben diyor, kendi kendime aklımdan bir şey yapmam diyor Peygamber (a.s.). “Bu, Rabbinizden olan basiretlerdir;” Basiret, basiret, yani akılcı, güzel, doğru düşünme. “...İman edecek bir topluluk için bir hidayet ve bir rahmettir. Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun.” Haramdır. Mesela Kuran okunuyor, ben Topkapı’da da gördüm, mesela Kuran okunuyor, turistler bağırıyor-çağırıyor, konuşuyorlar, yani bu çok acayip bir şey. Bak, “Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun.” diyor Allah. Mesela kahvelerde de Kuran okunuyor, millet işinde gücünde, bağırıp-çağırıyorlar. Olmaz, haramdır. Susup dinlemek lazım. “...Umulur ki esirgenmiş olursunuz.” Bu bilinmeyen farzlardandır. Bakın, “Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin.” Bakın bu bir farz, muhkem bir hüküm. Bir kere dinleyecek, dinlemek farz. İkincisi, konuşmak haram, susulacak Kuran okunurken. Ya kapatsın televizyonu, yahut o okuyan adam dursun veyahut dinleyecekler. Kuran’a saygıya uygun olmaz aksi, ve haramdır. “...Umulur ki esirgenmiş olursunuz.” Bak, Allah tehdit ediyor, yani nezaketli bir üslup ile Cenab-ı Allah, her zaman Cenab-ı Allah, Kuran’da, Cenab-ı Allah’ın bir güzelliğidir o, nezaketli bir üslup kullanmıştır. Bak, “...umulur ki esirgenmiş olursunuz.” Aksinde ne olur? Esirgenmemiş oluruz. “Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpetiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma.” Bakın, “Rabbini sabah akşam” yani sürekli, sık sık. “Yüksek olmayan bir sesle”, bağıra bağıra değil. “Kendi kendine” yani kendi kendinin duyacağı kadar. “Ürpertiyle” yani derin konsantre olarak, aşk ile, derinlikle, tutkuyla. “Yalvara yalvara”, aczini bilerek, yalvarma tarzında. “İçin için” yani içten gelerek, vicdanın içinden gelerek “zikret”, dua et. Allah’a yaklaş, Allah’ı o şekilde zikret. ”...Gaflete kapılanlardan olma.” Şimdi, bu da farz. Bak, sabah akşam 1, yüksek olmayan bir ses 2, kendi kendine 3, yani içinden ürperti ile, yalvara yalvara, yani coşku ile, heyecan ile ve derinlik ile, için için zikret. Ne olur der adam, mesela öbür türlü dua etsem. Duada bir sır var. Yani dua, hakkı ile yapıldığında çok büyük netice alınır, çok büyük netice. İnsanlar bunu bilmiyorlar. Yani dua ediyorum, olmuyor diyor. Her dua kabul olur. Tecelli etmeyebilir, ama onun sevabını alırsın. Anlaşıldı mı? Bir ibadettir dua. İbadet kastıyla yapılır ve Allah rızası için yapılır. Olmuyorsa hayır var. Diyor ki, mesela Amerika’ya gideceğim. Kardeşim, ya gangsterler seni orada öldürecekse, ya başına bir şey gelecekse, Allah onu engellemiş oluyor, bir hayır var. Kurdeşen döküyor gidemedim diye. Allah’a hamd edecek. Ya Rabbi diyecek, bunda bir hayır, hikmet vardır diyecek. Mesela otobüsü kaçırıyor, deliriyor. Tevekkül et, vardır bir hayır. Mesela trafik kazası geçiriyor, bir hayır vardır. Allah onu çok daha büyük bir beladan kurtarmıştır, Allah Kendine döndürmek istemiştir, derin düşünmesine vesile olmuştur, belki dünyaya dalmıştır, belki de bunun sonucunda Cehenneme gidecektir, Allah Kendine döndürmek için bir kaza meydana getirir; o, ölümü düşünür, Ahireti düşünür, artık dünyadan geçer, Allah’a teslim olur. Daha mütevazi, daha şefkatli, daha sevgi dolu olur, o bir sevap kazanır. Etrafındaki insanlar onunla ilgilenir, alaka göstertir, şefkat göstertir oradan bir sevap kazanır o etrafındaki insanlar. Ayrıca imtihanın doğal ortamı olmuş olur ve bütün insanlara bir ibret olur, bu yönden de ayrı bir sevabı vardır ve kaderdedir o. Yani diyor ki mesela, ben diyor, sağa sola baksaydım, o araba bana çarpmazdı. Sağa sola değil, istersen böyle teleskop ile bak, büyüteç ile bak, kuzu kuzu gider o arabanın altına yatarsın sen. Yani onu sana kimse engelleyemez, o kaderde ise olacak o, yani tedbir takdiri bozmaz. Onun için pişmanlık şöyle; pişmanlıktan amaç bir daha yapmayındır. Ama bu hikmet ile, hayır ile oldu diyecek adam. Yani bu, bunun oluşunda bir hikmet var, hayır var. Yani mutlaka hayır var. Ama bir daha olmaması için bana tecrübe oldu diyecek, bilgi olarak. Yoksa hani var ya, vah vah pişman oluyor, keşke şunu yapmasaydım, işte gidiyor meyhanede içiyor, kafasını duvarlara vuruyor falan bunlar rezillik, yani rezalet. Bunlara gerek yok. Doğrusu, hayır var deyip ondan sonrasına devam edilmesidir. Çünkü burası imtahan meydanı. Trafik kazası da olur, hastalık da olur, bela da olur, ölümler olur değil mi? İşte genç yaşta öldü, 90 yaşında dede ölüyor, ona da ağlıyorlar hüngür hüngür. 100 yaşında ölüyor, ona da ağlıyorlar. Kardeşim ne istiyorsunuz yani? Siz mi yarattınız onu, Allah yarattı. Allah verdi, Allah aldı. Sizin ne zorunuz? Niye derdine düşüyorsunuz yani? Bir de niye ağlıyorsun ki? Cennete gittiyse sevin, hem ne sevin yani. Ne yapacak dünyada durup adam? Cennet kıyas mı olur dünyaya? Ve sonsuz hayata kavuşmuş oluyor. Cehenneme gittiyse hak etmiştir zaten, ona da sevin, değil mi?