Tarih boyunca insanoğlu hep adaletin peşinde koşmuştur. Bu adalet arayışı Habil ile Kabil dönemine kadar uzanır. Günümüzde ise gelişmiş bir adalet bilincinin ve vicdanlara hitap eden bir hukuk anlayışının varlığı o toplumun kalkınmışlığı ile doğru orantılı kabul ediliyor. Kendi ülkesinde adaleti bulamadığını düşünenler ise uluslararası mahkemelere başvuruyorlar.
Peki böylesine yoğun bir adalet arayışı varken herkes aradığını bulabiliyor mu? Bu sorunun cevabı şu an için “hayır”. Ancak geçmişte adaletin tam gerektiği gibi yaşandığı bir dönem vardı. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) adaletli bir liderdi ve onun adil uygulamaları günümüze ışık tutmaya devam ediyor.
Müslüman için koşulsuz-şartsız şekilde herkes için adaleti ayakta tutmak farz ibadetlerden biridir, çünkü adaletli olmak Kuran’ın temel hükümlerinden biridir. Bu hükmü en güzel uygulayan da hiç kuşkusuz ki Peygamberimiz (sav) olmuştur.
Peygamberimiz (sav) Medine’ye geldikten sonra kardeşliği ve sevgiyi pekiştirmiştir. Onun Medine’deki uygulamaları, farklı ırklara, dinlere ve dillere sahip insanların bir arada huzur içerisinde yaşayabileceğini ispatlaması bakımından son derece önemlidir.
Onun barış ve sevgi davetçisi olduğunun en büyük delillerinden birisi kendisinin yazdırdığı ilk metnin bir barış sözleşmesi olmasıdır. Hz. Muhammed (sav), Mekke’yi fethettikten sonra, daha önce Müslümanlara işkence eden müşrikleri dahi serbest bırakmış, onlara büyük bir merhamet göstermiştir. Bu üstün ahlak, daha önce Arap toplumunda benzerine rastlanmamış bir durumdu ve insanlar arasında takdirle karşılanmaktaydı.
Peygamber Efendimiz (sav) fethedilen ülkelerin yerli halklarına karşı Kuran’da bildirilen adaleti uygulamış, onlarla her iki tarafın da memnun kalacağı ve kimsenin en ufak bir mağduriyet dahi yaşamayacağı anlaşmalar yapmıştır. Bu nedenle hangi dine veya ırka mensup olursa olsun, fethedilen ülkelerin halkı İslam’ın getirdiği adaletten her zaman hoşnut kalmıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve yanındaki sahabeler, “Yarattıklarımızdan, hakka yöneltip-ileten ve onunla adaleti kılan (uygulayan) bir ümmet vardır.” (Araf Suresi, 181) ayetinde söz edildiği gibi, insanlar arasında adaleti sağlayan bir ümmet olmuşlardır.
Peygamberimiz (sav)’in hazırlattığı ve İslam tarihindeki ilk anayasa olan Medine vesikası, tarihteki demokratik ve çok sesli anayasanın ilk ve en mükemmel örneğidir. Günümüzde hiçbir demokratik sistem, Peygamberimiz (sav)’in yürürlüğe koyduğu Medine anayasası gibi bir düzeni getirememiş ve hiçbiri bunu Peygamberimiz (sav)’in uyguladığı şekilde uygulayamamıştır.
Yazılı olarak Medine devletinin ilk anayasasını teşkil eden bu sözleşme ile Peygamberimiz (sav); çeşitli ırk, din ve kabilelerden oluşan bir şehir topluluğuna, Arabistan yarımadasında daha önce hiç görülmemiş demokratik ve barışçıl bir yapıyı getirmiştir.
Söz konusu anayasaya göre, Medine’de bulunan bütün topluluklar, barış içinde bir arada yaşayacaklar, yaşantılarını kendi din ve inançlarına göre düzenleyecekler, hem kendi kurumlarına ve kanunlarına işlerlik kazandıracak, hem de bunları tatbik edecek güce sahip olacaklardır. Bunu yaparken, Medine’de bulunan tüm topluluklarla barış ve birlik içinde yaşayacaklardır.
Medine sözleşmesine göre herkes hiçbir baskı olmadan istediği dini, inancı, siyasi ya da felsefi seçimi yapmakta özgürdür. Kendi görüşlerine sahip insanlarla bir topluluk oluşturabilir. Kendi hukukunu uygulamakta özgürdür. Ancak suç işleyen kimse hiç kimse tarafından korunmayacaktır. Sözleşmeye taraf olan gruplar birbirleriyle yardımlaşacak, birbirlerine destek olacaklardır ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in himayesi, yani koruması altındadırlar. Karşılıklı taraflar arasındaki anlaşmazlıklar Allah’ın Resulü’ne götürülecektir. Nitekim müşrikler bile, en adaletli kişi olarak Peygamberimiz (sav)’in hakemliğini daima tercih etmişlerdir.
Peygamber Efendimiz (sav)’in hazırlattığı bu sözleşme kademeli bir biçimde 622 yılından 632’ye kadar uygulanmıştır. Bu vesika ile kan ve akrabalık bağlarına dayalı kabile tarzı yapılanma aşılmış; coğrafi, kültürel ve etnik kökeni tamamen birbirinden farklı insanlar bir araya gelerek birlik oluşturmuşlardır.
Medine sözleşmesinin birlik ve beraberliğin, şefkat ve sevginin, dostluk ve barışın çekirdeklerini içerisinde barındıran çok önemli bir tarihi belge olarak kabul edildiği bir gerçektir. Müslümanların tüm gayrimüslimlerle nasıl bir diyalog içinde olmalarını ortaya koyan örnek bir uygulamadır Peygamberimiz (sav)’in o dönemdeki bu sevgi ve barışçıl anlayışını yaşayabilen bir Müslüman toplumu görmek şu anda zor olsa da, bu adaletli liderin adalet arayan takipçilerinin neler yapması gerektiği açıktır.
Müslümanlar, Peygamberimizin üstün ahlakını kendilerine örnek alarak tüm insanlara karşı aynı adaletli ve merhametli tavrı göstermekle sorumludurlar. Bu kişi Musevi, Hıristiyan, Budist, putperest veya ateist olabilir. Neye ve kime inanırsa inansın, ya da hiçbir inancı olmasın Allah'ın emrettiği bu adil ve dürüst tavırlar kaçınılmaz olarak her birinin üzerinde çok olumlu etki uyandıracak, kalbinin İslam'a ısınmasına vesile olacaktır.
Adnan Oktar'ın Indian Muslim Observer & Al Hikmat Dergisi'nde yayınlanan makalesi: