Yaşadığımız dünya ile ilgili tüm bilgilerimiz bize beş duyumuz aracılığı ile gelir. Yani biz gözümüzün gördüğü, elimizin dokunduğu, burnumuzun kokladığı, dilimizin tattığı, kulağımızın duyduğu bir dünyayı tanırız. Doğumumuzdan itibaren bu duyulara bağlı olduğumuz için "dış dünya"nın, duyularımızın bize tanıttığından farklı olabileceğini hiç düşünmemişizdir. Oysa, bugün birçok bilim dalında yapılan araştırmalar son derece farklı bir anlayışı beraberinde getirmiştir. Kendi vücudumuz da dahil olmak üzere, "dış dünyayı tümüyle beynimizdeki duyu merkezlerinde algıladığımız" gerçeği, son 1000 yılda ortaya çıkarılan en büyük bilimsel keşiftir. İşte bu nedenle, biz de bu sayımızın kapak konusunu "Sanal Dünyalar" olarak belirledik. Çünkü, maddenin insan beyninde algılandığı gerçeği, insanın "hayat"ı yorumlayışını ve yaşayışını temelden etkileyecek çok önemli bir gerçeği ortaya koyar: Beynin içinde, göze ihtiyaç duymadan gören, kulağa ihtiyaç duymadan işiten, burna ihtiyaç duymadan koklayan, dile ihtiyaç duymadan tad alan, ele ihtiyaç duymadan dokunan bir şuur vardır. Bu şuur Allah’ın yarattığı ruhtur.