SUNUCU: Ekolojik dengenin en önemli unsurlarından birisi, bütün çeşitliliği ve canlılığıyla hayvanlardır. Yeryüzündeki binlerce çeşidiyle ekosistemin devamlılığının vazgeçilmez unsuru olan hayvanların bazı türlerinin nesli maalesef şuan yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Nesli tükenen hayvanların sayısı günümüzde hızla artıyor. Bu hayvanat bahçesi de insanlara bilmedikleri hayvanları tanıtmak ve aynı zamanda hayvan türlerini doğadakine en yakın şekilde yetiştirmek için var olsa da, bunun yanısıra nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bazı türlerin korunmasına da yardımcı oluyor.
Şimdi bu hayvanat bahçesini birlikte gezelim ve her zamanki gibi yine “ya olmasaydı” diye soralım.
SUNUCU: Hayvanların olmadığı bir dünya nasıl olurdu ve bu durum bizi nasıl etkilerdi? Hayvanlar dünyadaki ekolojik dengenin temel unsurlarından. Sadece arıların bile neslinin tükenmesi dünyadaki tüm canlılığı ciddi anlamda etkiler hatta dünyanın sonunu yaklaştırırdı. Einstein’ın biz sözü var: “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır. Sadece tek bir kovandaki arıların 1 gün içinde 1 milyon çiçeği döllediği düşünülürse, arıların yok olması demek, dünyada bitkilerin yok olması demektir. Bitkiler olmazsa onlarla beslenen hayvanların nesli tükenir ve dolayısıyla hayvanlarla beslenen bizler de hayatta kalamayız. İşte ya arılar olmasaydı sorusunun cevabı: Dünyada canlı hayatı kısa süre içinde yok olurdu. Şimdi arıların bu zorlu görevin üstesinden nasıl geldiklerini sizin için hazırladığımız kısa filmimizde izleyelim.
DIŞ SES: Arılar gün boyunca bir çiçekten diğerine gezerek büyük bir itinayla polen toplarlar. Bunun için vücutlarında özel taşıma keseleri var. Bu keseler arka bacaklarının dış tarafındaki çukur kısımdan oluşuyor. Dolaştıkları çiçeklerden aldıkları bu polenleri çukur kapta biriktirip sonra kovana doğru yola çıkıyorlar. Peki toz şeklindeki polenleri gün boyu uçarken nasıl düşürmeden taşıyorlar? Bu hassas taşıma işlemi için arı vücudunu çok iyi kullanıyor. Arıların karınları yumuşak tüylerle kaplı. Bu yüzden polen toplarken üzerlerine çiçek tozları yapışıyor. Yapışan polenleri dökmeden kovana taşıyabilmek için arı, özel bir sistemle yaratılmış uzun tüylü bacaklarını kullanıyor. Bu tüyleri adeta bir fırça gibi kullanarak karnına yapışan polenleri bacaklarındaki polen keselerine doğru itiyor. Arılar o kadar yetenekliler ki polenleri keseye doğru süpürme işlemini uçarken bile yapıyorlar. Hiç vakit kaybetmiyorlar. Bir çiçekten başka bir çiçeğe doğru uçarken bir yandan arka bacaklarında bulunan fırçalarla vücutlarına yapışan polenleri keselerde topluyorlar. Polenlerin düşmemesi için de arada sırada bacaklarıyla sepetçiğin dış tarafından vurup, polenleri sepete iyice yerleştiriyorlar. Sepetler dolunca artık kovana dönüş vakti. 2 dolu sepet, kovandaki petek gözüne boşaltılır. Arı 2 sepeti doldurmak için yaklaşık 50 ila 100 çiçeği ziyaret eder. Ancak sadece tek bir petek gözünü doldurması için en az 20 tur daha yapması gerekir. Bu bal üretiminin çok ufak bir bölümü. Biliyor musunuz yarım kilo balı üretebilmek için 900 bin arının bir gün boyunca çalışması gerekir. Arılar müthiş çalışkanlar. Arılar olmasaydı çiçekler, meyve ağaçları döllenemez ve soyları tükenirdi. Arılar olmasaydı bal gibi müthiş lezzetli, bozulmayan, sağlıklı doğal bir gıdadan mahrum kalırdık.
SUNUCU: Hayvanlar dünyasında tespit edilebilen 1 milyonun üzerinde tür var. Bunlardan yüzde 80'i böcekler sınıfından.Yapılan çalışmalarla dünya genelinde 170 bin tür kelebek tespit edilmiş durumda. Bunun tam 5 bin türü Türkiye'de yaşıyor. Belki bir çoğumuzun bile fark etmediği ama her biri birer sanat eseri olan 5 bin farklı çeşit kelebek etrafımızda uçuşuyor. Uçarken etraflarına titreşimli bir pırıltı saçan kelebekler, çiçeklerin tohumlarını birbirine aktarıyorlar. Yani bitkilerin döllenmesine yardımcı oluyorlar. Bu sebeple eğer kelebekler olmasaydı, çiçeklerin döllenmesinde büyük oranda azalma olacağından çiçeklerin ve meyvelerin de miktarında ve çeşitliliğinde aynı oranda azalma gerçekleşirdi. Allah yeryüzünde muhteşem bir denge yaratmış. Her canlı birbiriyle uyumlu, hepsinin görevi var ve hepsi görevlerini büyük bir titizlikle yerine getiriyor. Örneğin kelebekler çok kısa olan ömürlerini çiçek döllemeye adamışlar. Bunun için kimi zaman binlerce kilometre yol kateden kelebek türleri de var. Örneğin monarklar. Şimdi monarkların kıtalararası bu maceralı yolcu nerede başlıyor, nerede son buluyor izleyelim. Biz sonra yine burdayız.
DIŞ SES: Monarklar, 3 bin 200 kilometrelik yolculuğun kahramanları. Bilim insanları uzun yıllardır bu minik canlıların zorlu doğa şartlarına karşı koyarak, kıtalararası yolculuğu nasıl tamamladıklarını araştırıyorlar. Göç, çok ilginç bir biçimde, tam sonbaharda gecenin gündüze eşitlendiği gecede başlıyor. Monarklar, Kuzey Amerika'nın Ağustos’ta başlayan soğuk havalarından kaçarak Meksika'nın ılıman ikliminde bulunan bir dağ ormanındaki ağaçta toplanarak kış uykusuna yatıyorlar. Kanada'nın soğuyan havasından uzaklaşan bu dev kelebek bulutunun hedefi ılıman iklimli Meksika. Bu ülkeler arası yolculukta izlenen rota son derece hassas ayarlanmış. Kelebekler Meksika'da her defasında hep aynı ağaçların yamaçlarını buluyor, kışı buradaki volkanik kayalıklarla kaplı arazide geçiriyorlar. Burada kelebekler Aralık'tan Mart'a kadar 4 ay boyunca hiçbir şey yemezler. Sadece su içerek vücutlarındaki yağ stoklarını kullanırlar. Ve ilkbahar geldiğinde nektar ziyafeti başlar. Monarklar artık yolculuğa kaldığı yerden devam etmeye hazırlar. Yine bir harika gerçekleşir. Tam gece ile gündüzün eşitlendiği gün koloni tekrar geldiği yere dönmek üzere, kuzeye doğru yolculuğa başlar. Ve monark kelebekleri geçen Ağustos ayında çıktıkları yolculuğun başlangıç noktasına yani Kanada’ya bir yıl sonra geri dönerler. Peki 6 hafta gibi kısa bir ömürleri olan monark kelebekleri bu uzun yolculuğu nasıl tamamlarlar? Tam 4 nesil boyunca. Yolculuğa Kanada’dan başlayan monark kelebekleriyle yolculuğu tamamlayanlar arasında nesiller geçer. Yolculuğu başlatan ilk nesil süper nesil olarak adlandırılır. Çünkü bu nesil diğerlerinin aksine tam 6 ay yaşar. Meksika’nın ılıman ikliminde 4 ay boyunca hiçbirşey yemeden bekleyen bu nesil, baharın gelmesiyle birlikte çiftleşip geri dönüş yolculuğu başlar. Amerika’nın güney kıyılarında durup yumurtlarlar. Birinci neslin görevi burada tamamlanır ve hayatlarını kaybederler. Yolculuğu devam ettirme görevi artık ikinci nesildedir. Yumurtadan çıkan ikinci nesil monark kelebekleri hızlı olmak zorundadırlar. Çünkü onlar süper nesil olan ebeveynleri gibi uzun ömürlü değildirler. 6 haftalık ömürlerinde göç yolunu tamamlayabilmek için Kanada'ya doğru yola çıkarlar. Amerika'nın kuzeyine geldiklerinde durur ve burada yumurtlarlar. Yumurtalarını bıraktıktan sonra bu nesilin de hayatı sona erer. Sırada yumurtadan çıkan 3. nesil var. Bu yeni nesil de bir yaratılış harikası olarak tüm yolculuğun rotasını, başlangıç ve bitiş noktalarını bilir. Yolculuğu tamamlamak için çok hızlı olmalıdırlar. Yumurtadan çıktıktan sonra hızla Kanada'nın kuzeyine doğru hareket ederler. Temmuz ayında Kuzey Kanada’da olmak zorundadırlar. Yolculuk tam da planlandığı gibi gerçekleşir ve 3. nesil monark kelebekleri yolculuğun başlangıç noktasına varıp yumurtalarlar. Burada ölen 3. Nesil monarkların yumurtalarından doğacak olanlar yeni bir süper nesildir. Bu göçün her aşaması bir harikadır. Allah bu minik kelebekleri öyle bir bilgiyle yaratmış ki kıtalararası rotaları hiç şaşırmadan, zamanlamada en ufak bir aksama yapmadan, rota bilgisini bir sonraki nesle hatasız aktararak bu göç yolculuğunu milyonlarca yıldır devam ettiriyorlar.
SUNUCU: Burada bir çok kuş türü var ama biz şuan papağanların olduğu yerdeyiz. Bayağı da şamata yapıyorlar, sesleri de çok fazla çıkıyor. Umarım sesimi duyurabiliyorumdur. Birazdan göreceğiniz bu kuşların kanat yapıları uçmaya elverişli olarak yaratılmış. Kanadın her bölümündeki tüylerin apayrı görevleri var. Uzun kuyruk tüyleri dümen ve fren görevini üstlenirken kanat tüyleri geniş ve kaldırma kuvveti sağlar. Ayrıca kuşların kemik yapıları da diğer hayvanlardan tamamen farklı. Bilirsiniz kuşlar tüy gibi hafiftirler. Bunun nedeni kemiklerinin içinin boş olmasıdır. Bu hafiflik onlara uçuş sırasında ciddi bir enerji verimliliği sağlar. Şimdi bu harika kuşların kanat yapıları, solunum sistemleri, kemik yapıları bu şekilde yaratılmış olmasaydı ne olurdu? Kısa filmimizi izleyelim. Sırada bizi bekleyen harika bir süpriz var.
DIŞ SES: Yeni doğan bir kuş yavrusu, insanların ancak yüksek teknoloji ile başarabildiği uçuşu, çok kısa bir süre içinde öğrenir. Uçabilen araçlar ancak 20. yüzyılda yapılabildi. Oysa kuşlar milyonlarca yıl önce var oldukları ilk andan itibaren kusursuz uçuş yeteneğine sahipler.Yeryüzünde yaşayan on binden fazla kuş türü birbirinden farklı mükemmel özelliklere sahiptir.
Örneğin şahinin keskin gözleri, geniş kanatları ve sivri pençeleri vardır. Yüzlerce metre yükseklikte süzülürken, yukarıdan yavru bir tavşanı fark edebilecek kadar keskin gözlere sahiptir. Birkaç yüz gramlık yağmur kuşları, her yıl kışı geçirmek üzere 4.000 kilometrelik yolu 88 saat boyunca kanat çırparak ve okyanus üzerinde rotalarını şaşırmadan katederler.
Papağanlar, ses taklidi yetenekleri ile en zeki birkaç canlıdan biri. Papağanlar, çok farklı bir ses organı anatomileri olduğu halde -örneğin dişleri ve dudakları olmamasına rağmen- insanların çıkardığı seslere çok benzer sesler çıkarabilirler.
Bilinen en küçük kuş olan sinek kuşu, uzun gagasıyla çiçek nektarları ve çiçeklerin içinde bulunan küçük böceklerle beslenir. Besin alabilmek için çiçeğin önünde havada asılı olarak kalması gerekir. Sinek kuşu sahip olduğu özel yaratılış sayesinde bunu yapabilen tek kuş türüdür.
Baykuş tüy ve kanat yapılarındaki harika yaratılışla geceleri yaptığı av uçuşu sırasında tam bir sessizlik elde eder. Bugün bilim insanları baykuşun kanatlarındaki bu mükemmel tasarımı taklit ederek hava türbülansını engelleyici mekanizmalar üzerinde çalışıyorlar.
Kanat açıklığı 3.5 metre olan dev albatroslar. Yaşamlarının %92'sini açık denizlerde geçirirler ve neredeyse hiç karaya inmezler. Albatrosların çok uzun süre hiç durmadan uçabilmeleri, kanatlarını olabildiğince geniş açarak, kanat çırpmadan, hava akımlarını kullanarak uçmalarıyla mümkün olur.
SUNUCU: Hepsi rengarenk, hepsi çok çok güzel. Allah Kuran’da bu muhteşem yaratma sanatına şöyle işaret ediyor. Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. “O Allah ki, Yaratan'dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)
SUNUCU: Bu gördüğünüz dev albatra kaplumbağası. 95 yaşında, 1920 doğumlu. Yaklaşık 200 yıl ömrü var. Ve 300 kilo ağırlığında. Kaplumbağaların sırtlarında kemik plakalardan oluşan kabukları, bir dış iskeletleri var. hem yetişkin kaplumbağalar hem de yavru kaplumbağalar daha yumurtadan çıkmadan kalsiyum ihtiyaçlarını bu dış kabuktan sağlıyorlar. Aynı zamanda bu sayede güçlü bir zırha sahipler. Kaplumbağalar oldukça yavaş hareket ettikleri için başka canlılar tarafından kolayca av olabilir diye düşünebilirsiniz. Ancak bu böyle olmaz. Sahip oldukları kabuk sayesinde, herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarında başlarını, ayaklarını ve kuyruklarını kabuğunun içine çekerek kendilerine güçlü bir koruma sağlamış oluyorlar.
Daha yakından görebiliriz.
Şimdi kaplumbağalarla ilgili eğlenceli bir videomuz var. Kaplumbağalar herhangi bir nedenle ters döndüklerinde birbirlerini çevirerek nasıl kurtarıyorlar izleyelim, birazdan devam edeceğiz.
SUNUCU: Timsahlar, yeryüzünün en güçlü çene yapısına sahip hayvanlarından bir tanesi. Çene yapıları o kadar güçlü ki, az önce gördüğünüz kaplumbağanın sırtındaki kabuğu bile parçalayabilir hatta bir çeliği bile parçalayabilir. Timsahlar sahip oldukları bu güçlü çene yapısıyla yaptıkları ısırıklarda bazen dişlerini kaybedeler. Ama bu timsah için hiç sorun olmaz. Çünkü o kaybedilen dişlerin yerine bir süre sonra yenileri gelir. Tipik bir timsah ömrü boyunca yaklaşık 2000-3000 arasında yeni diş üretir. Timsahlar sürekli yeni diş üreten bu çene yapısına sahip olmasalardı iyi yeterince beslenemezlerdi ve soyları çoktan tükenirdi. Oysa tam aksine timsahlar yeryüzünün en eski sakinlerinden. Geçtiğimiz yıl Çin’de bir timsah fosili bulundu. Bulunan fosil birazdan burada göreceğiniz timsahlarla birebir aynı. Kafatası yapısı, çene yapısı, uzun kuyrukları kısacası herşeyi aynı. Bu fosili merak ettiniz değil mi? Öyleyse bu fosille ilgili videomuzu izleyelim, bu fosili inceleyelim. Birazdan tekrar devam edeceğiz.
DIŞ SES: Kaya katmanları arasında sıkışarak fosilleşen canlılar doğa tarihi hakkında bize önemli bilgiler verir. Fosillere bakarak bundan milyonlarca yıl once dünya da hangi canlıların yaşadığını öğrenebiliriz. Bu canlılar hangi coğrafi şartlarda yaşadılar, neyle beslendiler, davranışları nasıldı, nerelerde yuva yaptılar, vücut yapıları nasıldı, metabolizmaları nasıl işlerdi? Tüm bunları fosilleri inceleyerek öğreniriz. Örneğin ekranda gördüğünüz 65 milyon yıllık Kreatese dönemine ait bir timsah fosili. Gördüğünüz gibi bugün yaşayan timsahlarla, 65 milyon yıl once yaşayan timsahların görünümleri birebir aynı. Uzun ve geniş kafatası yapısı, uzun bedeni, dişleri, kısa bacakları, derisindeki detaylar. Göz çukurları bugün yaşayan timsah fosillerinde olduğu gibi kafatasının üst kısmında. Burun delikleri önde ve yukarıda. Bu yaratılışları sayesinde timsahlar, burun ve gözleri dışarıda kalacak şekilde uzun sure su içerisinde kalabilirler. Ayak iskeletleri gördüğünüz gibi günümüz timsahlar gibi oldukça kısa. Bu timsahın derisi neredeyse canlı timsah derisi gibi duruyor. Fosil timsahın iri yapılı, kalın ve kabuksu derisi bugünkü timsahların aynısı. Konik yapılı dişler fosilde de, günümüzdeki timsahların dişlerinde de aynı. Hatta bu fosilin dişi çalışmalar esnasında kırılınca, içindeki kök kanalına kadar tüm detaylar ortaya çıkmış. 65 milyon yıllık bu timsah fosili, başından kuyruğuna kadar mükemmel bir canlı. Hiçbir eksik, hiçbir kusur yok. Bugünkü timsahlar gibi 65 milyon yıl once yaşayan bu timsah da mükemmel bir avcıydı. Dişleri kırıldıkça yerine yenileri çıkıyordu. Vücut yapısı ve metabolizması sayesinde hem suda hem karada yaşıyordu. Allah tüm canlıları var oldukları ilk andan itibaren mükemmel özelliklerle yaratmıştır. Milyonlarca fosil örneği de bunun ispatı.
SUNUCU: Hayvanat bahçesi yetkilileri sibirya kaplanını beslemeye hazırlanıyorlar. Yemeği aslında hazır. Şu ağacın arkasında bir direk var. Direğin üstüne hayvanın yemesi için bir et asacaklar. Hayvanın kas gelişiminin devam etmesi için bunu yapıyolar. Kas gelişimi zayıflamasın diye eti direğin üzerine asıyorlar. Sibinrya kaplanı da birazdan kafesinden çıkarılacak. Direğin üzerine çıkıp oradaki eti alacak ve bir nevi görsel bir şov yapmış olacak. Biz de bunu görüntüleyeceğiz. Açıldı.
Anne, baba ve yavrulardan oluşan bir kemirgen ailesini izliyorsunuz şu an. Aslında şu an tapir kafesindeyiz. Ama onunla birlikte yaşayan başka hayvanlar da var. Şu an izlediğiniz hayvan kapibara adında bir tür kemirgen. Tapir de hemen arkamızda kaldı, onu da görüntüleyebiliriz. Bakıcısı şu an bakımını yapıyorlar. Ne oluyor böyle tarayınca?
HAYVANAT BAHÇESİ GÖREVLİSİ: Rahatlıyor.
SUNUCU: Bayağı hoşuna gidiyor şu an.
SUNUCU: Evet, bu hayvanat bahçesinde göreceğimiz daha birbirinden harika hayvanlar var. ancak süremizi doldurduk. Ama merak etmeyin, haftaya kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ve buradaki birbirinden harika yaratılışa sahip hayvanları tek tek tanıtacağız. Bizi ekranda gördüğünüz sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın. Haftaya görüşmez üzere. Hoşçakalın.
A9TV Televizyonu Adnan Oktar Harun Yahya Sohbetler Belgeseller A9 TV Yeni Frekansımız: Türksat 3A Uydusu FREKANS: 12524 Dikey Batı Sembol Oranı: 22500