BÜLENT SEZGİN: İyi geceler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Ne güzel.
Dinliyorum buyurun.
KARTAL GÖKTAN: Başbakan Binali Yıldırım Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve Kuvvet Komutanlarıyla Eğirdir Dağ Komando Okulu ve Dağ Eğitim Merkezi Komutanlığı’nı ziyaret etti. Fotoğraflar vardı.
ADNAN OKTAR: Bakayım.
KARTAL GÖKTAN: Başbakan Yıldırım burada yaptığı konuşmada “Burada yetişen komandolar Türk milletinin gururusunuz, baş tacısınız. Türk ordusu mazlumların ordusudur. Türk komandosu dünyanın neresinde olursa olsun huzurun, güvenin teminatıdır. Fırat Kalkanı operasyonunda yazdığınız destanı dünya gördü. Eşkıyayı nasıl yendiğinizi, sivil halkı nasıl kurtardığınızı bütün dünya şahit oldu. Bu donanımlı okuldan mezun olan her bir komando Türkiye’nin yarınları için çok önemli görevler alacak” dedi.
ADNAN OKTAR: Çok mübarek bir insan çok güzel olmuş o tavrı. Böyle ziyaretler askeri açar, kalbine inşirah verir sahiplenilmek çok güzel bir olay. Bizzat olay yerine gitmesi çok güzel. Komando parkası giymiş o da iyi olmuş. Evet çok iyi olmuş. Genel anlamda çok faydası olur.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yılbaşını Şırnak’ın Beytüşşebap İlçesi’nde bulunan Kato Dağı’ndaki geçen Nisan ayından bu yana PKK’ya yönelik operasyon yapan güvenlik güçleriyle geçirdi Adnan Bey.
ADNAN OKTAR: O da çok iyi olmuş. Çok çok iyi olmuş. Aslanları görüyor musun aslanları? Cennet kuzusu onlar cennet. Aferin benim aslanlarıma, maşaAllah. Felaket soğuk orası, sürekli ayaz esiyor hiç, Allah için o çocuklar orada güzel bir ibadetle ibadetlerini eda ediyorlar. Çünkü her dakikaları ibadet, her saniyeleri ibadet. Nöbet, ayette de var Kuran’da açıkça ibadet olarak belirtiyor namaz gibi ibadettir, maşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba Adnan Hocam. Ben Çağatay Çağlar, İzmit’te yaşıyorum. Dünyadaki ateist oranını nasıl düşürebiliriz?
ADNAN OKTAR: Kuran Müslümanlığı anlatılırsa, Kuran Müslümanlığını reddeden hiçbir ateist ben görmedim. Biz hangi ateistle konuşsak “Sizin anlattığınız dini biz severek yaşarız” diyorlar. Gayet güzel, gayet özgür, gayet ferah, sanatın, bilimin, güzelliğin, estetiğin, demokrasinin, cumhuriyetin aydınlığın, ferahlığın, zenginliğin, bereketin, bolluğun olduğu bir sistem. “Biz bunu niye reddedelim ki?” diyorlar. Kim reddeder?
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben Umut Can Yılmaz. İnsanlar neden spor yerine kötü alışkanlıklara yöneliyor?
ADNAN OKTAR: Aferin benim canıma aferin benim aslanıma. Aslında sporu sevdirmek kolay bir mesele değil. Bir kere uygun bir alan gerekiyor, biraz da alet-edevat. Bir de propagandasının yapılması lazım. Mesela kuvvetli olmanın iyi olduğu, iyi bir fiziğin iyi olacağı, sağlığına sıhhatine fayda vereceği, ömür boyu ona iyilik getireceğini bilmesi lazım. Mesela bir dolabı bile yerden kaldırmak için kuvvetli bir insana ihtiyaç oluyor. Zayıf adalesi olan adam kaldırdığında beli çıkıyor, disk kayması oluyor yahut kolu tendon kopması oluyor falan. Ama sporcu aslan gibi oluyor. Mesela tuttu mu dolabı tek başına alıp kenara koyuyor. Hayatın pratiğinde çok çok önemli ayrıca, her yerde önemli. Dolayısıyla önce sporun felsefesini teşvik etmek lazım. Din açısından nasıl faydası olduğunu söylemek lazım. İslami yönüyle, Kurani yönüyle de açıklayıp pratik hayat yönüyle de bunu pekiştirerek, önemine atıfta bulunduktan sonra uygun alan sağlamak gerekiyor. Çünkü soğuk bir yerde spor yapamaz bir insan, çok sıcak bir yerde de yapamaz, havasız bir yerde de yapamaz. Uygun alan gerekiyor yani spor salonu tarzı yerler gerekiyor. Biraz da tabii alet-edevat gerekiyor. İşte halter şu bu yay falan. Olmaz mı? Olur kolay yani her mahallede yapılabilir. Ama bilmiyorum, Türkiye zor bir dönemden geçtiği için belki şu an böyle şeyler ikinci plana düşüyor olabilir. Ama bence birinci planda olması lazım. Çünkü sıhhatli bir nesil Türkiye’nin geleceği için de çok önemli bir imkan. Bedenen zayıf bir nesil risklidir. Savunma açısından da risklidir, hayat açısından da risklidir. Her yönden risklidir.
Evet, dinliyorum.
VTR: İslam Teşkilatı ne iş yapıyor?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım, tabii sen sitem etmekte haklısın. İslam teşkilatı uyuyor tabii yani genel anlamda. Mesela toplantıya çağrılıyorlar “hadi yemek yiyeceğiz” falan diyorlar. Büyük bir iştahla yemek yiyor, hıçkırıncaya kadar yemek yiyorlar. Sonra uyku bastırıyor “hadi buyurun konferansa geçelim” diyorlar. Ondan sonra kendini bırakıyor takma dişler falan düşüyor feci şekilde uyumaya başlıyorlar. Birçoğu öyle hem de horlayarak kendini kaybederek uyuyor. Baksana toplantıdan notlar. İnsan uykusunu alır dinlenir ondan sonra buraya gelir. Ora uyuma yeri mi? Otele git yat işte uyu, yemeğini ye hazırlık yap ondan sonra konferansa gel. Dinç ve dikkatli olmaları lazım.
Kısa bir ara verelim.
BÜLENT SEZGİN: Kısa videolarla programımız devam ediyor. Birazdan birlikteyiz, inşaAllah.
ASLI HANTAL: Yayınımıza devam ediyoruz.
ADNAN OKTAR: Ne güzel. Evet, yayın dediğin böyle olacak güzel.
ASLI HANTAL: İran’daki protestolarda dün gece 10 kişi öldü. Yüzlerce kişi gözaltına alındı. İran Devlet Televizyonu bir grup silahlı sivilin askeri üsleri ele geçirmeye çalıştığı, protestocuları püskürttüğünü açıkladı. Protesto gösterilerini bazı devletler halkın barışçıl gösterileri olarak nitelendirirken, İran yönetimi bu devletleri içişlerine karışmakla suçladı. Protestocuların kullandığı Farsça hashtagların yüzde 27’sinin Suudi Arabistan’dan, yüzde 26’sının İran’dan, yüzde 7’sinin İngiltere’den, yüzde 5’inin Fransa’dan, yüzde 5’inin Almanya’dan, yüzde 4’ünün Birleşik Arap Emirlikleri’nden ve gerisinin de diğer ülkelerden atıldığı söylendi.
ADNAN OKTAR: İşte olayın haritası. İngiliz derin devletinin kontrol ettiği ülkeler. Etkilediği ülkeler konu açık. Tam dediğimiz gibi. Bir de o yöntemlerle netice alacağını zannediyor. 150 yıl önceki yöntemleri kullanıyor İngiliz derin devleti. Her şeyleri bayat, yöntemleri de bayat. Artık bu sistemin yürümeyeceğini anlamadılar.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, benim ismim Selman Faruk Yılmaz. Sakarya Üniversitesi 1. Sınıf okuyorum. 18 yaşındayım. Sorum ise, anlatmak istediğiniz asıl mesaj niçin çabalıyorsunuz, neyin uğruna çabalıyorsunuz? Bunu öğrenmek istiyorum. Nereden doğru bilgiye ulaşabilirim?
ADNAN OKTAR: Aferin benim canıma bayağı nezaketli, çok efendi delikanlı. Selman, şimdi biz dünyaya geldiğimizde ne olduğumuzu anlamaya çalışırız. Yani bu görüntü ne, bu görüntüyü kim bize gösteriyor, bu ses ne, bu sesi kim bize duyuruyor, bu dokunma hissi nedir, bu kokuyu kim alıyor, bu duyguları alan varlık kim? Bu uçsuz bucaksız uzayda biz neden varız, bunu düşündüğümüzde bir tane kanaat oluşuyor hemen tek; bir Yaratıcı. O zaman bir Yaratıcının bizden ne istediğine yönelik bir merakımız olur, ne istiyor olabilir? Bu kadar emek, bu kadar güzellik, bu kadar itina, bu kadar muazzam mühendislik. İnce mühendislik de var genel mühendislik de var muazzam, mikro makro diyorlar ya o tarz, hepsi tamam. O zaman baktığımızda imtihan, şimdi imtihan olup ne oluruz imtihan olan bir insan? İyi olduğu anlaşılır tamam evet iyi, sonra gider cennette oturur nimetlerle. Şimdi bu Kuran’ın mesajını dikkatlice incelediğimizde, Allah’ın mesajını dikkatlice incelediğimizde tek bir noktanın anlatıldığını görüyoruz. Bütün hepsinin amacını analiz ettiğimizde sevginin dışında hiçbir amaç olmadığını görüyoruz hepsi. Yani imtihan, dünya, cennet, cehennem, iyilikler, iyi olmak, kötü olmak, deccallar, firavunlar bunların hepsinin yaratılmasının gayesinin saf sevgi olduğunu görüyoruz. O zaman biz de dünyada ne istiyoruz? Bütün insanların Allah’ı sevmesini, Allah’ın da bütün insanları sevmesini amacımız bu. Yani rıza tabir edilir o, Allah’ın rızasını kazanmak. Rızadan kasıt sevgidir. Allah’ın rızasını kazanmak demek Allah’ın sevgisini kazanmak demektir. Saf ve gerçek sevgi. Çünkü Allah’ın ahirette sorduğu bir soru var diyor ki “Siz Benden razı oldunuz mu? Ben de sizden razı oldum” diyor yani “Siz Beni sevdiniz mi? Ben de sizi sevdim” diyor Allah başka bir şey demiyor o kadar. Amacının bu kadarını açıklıyor Allah. Müminlerin de zaten dünyadaki tek amacı Allah’ın rızasıdır. Niye yaşıyorsun? Allah rızası için. Niye şunu yapıyorsun? Allah rızası için. Niye evleniyorsun? Allah rızası için. Niye okula gidiyorsun? Allah rızası için. Niye askere gidiyorsun? Allah rızası, hepsinde Allah rızası olduğuna göre konu çok açık. Bir tane hedef var Allah’ın sevgisi. Rızayla sevgi aynı kelimedir. Mesela Allah’ın rızası için diyor ya, dilenci de mesela diyor ki “Allah rızası için bana para verir misiniz?” diyor. “Allah sevgisi için bana para verir misiniz?” diyor. “Allah’ın sevgisini kazanmak istiyorsanız bunu yapın” diyor. “Allah sizi sevsin siz de Allah’ı sevin bunun için istiyorum” diyor. Dolayısıyla amacımız Allah’ın rızası yani Allah’ın sevgisi. Benim yakışıklım güzel bir soru sormuş benim cevabım da bu şekilde.
VTR: Din için yapılan savaşları ne kadar doğru buluyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Aferin benim canıma, benim canım herhalde okuyan araştıran bir genç kız. Ama tipi çok güzel bayağı tatlı. Yeni olgunluğa doğru gidiyor ama çok okuyup araştırdığı, ince düşündüğü anlaşılıyor, vicdanlı olduğu anlaşılıyor. Çünkü din için yapılan savaşları çok korkunç buluyor doğru. Hakikaten Haçlı Seferleri oldu, diğer mesela bazı Müslümanlar da din adına insanları mahvettiler bazı yerlerde bazı olaylarda. Halbuki Allah’ın öyle bir emri yok. Allah sadece saldıran olursa kendinizi savunun diyor. Gidip milleti doğrayın demiyor Allah. “Dinde zorlama yoktur” diyor. Adam zorluyor, kılıç zoruyla Müslüman ediyor. Öyle bir şeyde adam münafık olur ondan sonra olmaz. Dolayısıyla canımın ifadesi doğru. Din adına dehşet saçılmaz. Din adına sevgi saçılır dünyaya, muhabbet saçılır, güzellik saçılır. İyilik güzellik öğretilir, barış öğretilir, kan dökme durdurulur. Din adına kan dökülmez din adına kan durdurulur. Hz. Mehdi (as)’ın adı ne? “Mehdiyyül Dem” diyor Peygamberimiz (sav) “kan durduran Mehdi” kan dökücü Mehdi demiyor “kan durduran Mehdi” kanı durduran Mehdi “Mehdiyyül Dem.” Dolayısıyla Hz. Mehdi (as)’ın kan durdurmasının nedeni Allah’ın emrinin kanı durdurmak olmasıdır. Çünkü melekler ne diyor? “Kan akıtacak, insan kanı akıtacak insanlar mı yaratacaksın” diyor melekler. Şeytanın vasfıdır kan dökmek. İnsanları tahrik eder kan akıttırır. Bak “kan akıtacak kan dökecek insanlar mı yaratacaksın?” Bu şeytani bir eylem. Kan demek ne demek? Savaş, kan demek savaş. “Savaşlar çıkaracak, kan dökecek insanlar mı yaratacaksın?” diyor Allah’a melekler. Baştan biliyorlar, Allah’ın bildirmesiyle biliyorlar. Dolayısıyla savaşlara karşı olmak müminin vasfıdır.
Evet.
VTR: Allah’ın bize verdiği en büyük nimet nedir?
ADNAN OKTAR: Hayret, ben gençlere çok şaşırıyorum. Allah’ın verdiği en büyük nimet tabii ki imandır yani Allah sevgisidir. Ruhu’l Kudüs’le Allah’ın bir mümini desteklemesidir. Ruh sahibi olmasıdır. Ruh sahibi mümin cehenneme gitmez. Ölü olan gider cehenneme. Samimi olan, ruh sahibi olan bir mümin cehenneme gitmez. Ruh sahibi olanın zaten Allah’ı inkar edecek gücü olmaz, inkar ettiğinde ölür. Yani farz edelim hayal edelim, olmaz da faraza olsa cinnet geçirip ölür yaşayamaz. O yüzden mümkün değildir yani hem ruh sahibi olacak hem de Allah’ı inkar edecek imkansızdır. Allah’ın dilemesiyle.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben bir tıp doktoru olarak, eskiden Adnan Oktar’ın internetten bilgilerine baktım. Kan hücrelerinin, savunma hücrelerinin çok hayret ettim bilgilerine. Çok derin bir insan olduğunu düşünüyorum. Ben başarılar diliyorum onun hayatında.
ADNAN OKTAR: Canım benim, Allah sana da uzun ömür versin, hayır versin, bereket versin, sana cennet nasip etsin. Mümin muttaki bir insan olduğu anlaşılıyor. Çünkü ehli tefekkürse, Allah’ın sanatını takdir ediyorsa o ruh sahibidir. Allah’a hayransa o ruh sahibidir. Üslubu da güzel, nezaketi de güzel. Zaten doktorlar genelinde imanlı olurlar. Çünkü Allah’ın sanatını gördükleri için hayretler içinde kalırlar, kalp, böbrek, karaciğer onları okuyup inceledikçe Allah’ın detay sanatını görüp Allah’a derin iman ederler. Çok nadirdir Allah’ı inkar eden doktor, çok çok nadir yani binde bir. Genellikle hep ehli imandırlar, hep Allah’ı anarak konuşurlar dikkat ederseniz. “İnşaAllah şöyle olur, Allah’ın izniyle,” işte “Allah bilir” derler, değil mi? Benim canımın içi de öyle. Cennet kuzusuna benziyor Allah ömrünü uzun etsin, hayırla bereketle sarsın, sağlık sıhhat afiyet versin Allah ona. Cennette kardeş etsin.
Evet, dinliyorum.
GÜLEN BATURALP: Kardeşlerimizin Azerbaycan’dan size bir mesajı var. “Selam Adnan Hocam. Ben Azerbaycan’dan Vildan. Bugün kardeşlerle bir araya gelip Kuran-ı Kerim ve sizin kitaplarınızdan okuduk. Ayaz kardeşimiz Moskova’dan misafir geldi. Hatayi, Muhammed, Ayaz, Vildan ve küçük kızlarımız hepimiz sizi çok sevirik. Dualarınızı istiyoruz.”
ADNAN OKTAR: Yalnız şu küçük köfteleri bana yaklaştır bakayım biraz fazla tatlı onlar. Nedir bu şekerlik, bir de pembeler falan. Bakışa bak sen, bunlar kedi aslında tam kedi. Benim dünyalar tatlılarım, maşaAllah. Allah o meleklere uzun ömür versin. Benim canlarıma da Allah uzun ömür versin, hidayet versin. Hz. İsa Mesih (as)’a, Hz. Mehdi (as)’a hepimizi talebe etsin Allah.
2018 bakalım neler meydana getirecek önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Dünkü bu yemek davetlerinin resimlerini ben bir görebilir miyim? Fotoğrafları var mı?
ASLI HANTAL: Evet, görebiliriz.
ADNAN OKTAR: Vay vay vay maşaAllah. Kardeşim böyle sofra yok. Hanımefendilerin sofrası da muhteşemdi. Beylerin sofrası da çok muhteşemdi, maşaAllah.
ASLI HANTAL: Sofra çok muhteşemdi Adnan Bey, maşaAllah.
GÜLEN BATURALP: Konsept smokin ve papyondu. Altın, siyah ve beyaz renkler kullanıldı. Pastalar ve cup kekler dikkat çekiciydi. Smokin ve papyon şeklindeydi. Ana yemek kestaneli iç pilav, dolgulu hindi tandır, orman meyveli sos ile servis edildi. Menüden bazı yemekler ise istiridye mantarlı taze baharatlı ıspanak bohça krep. Cevizli taze domates soslu patlıcanlı kızarmış keçi peynirli domates marmelatlı. Kırmızı, siyah havyarlı kanepeler, karidesli kanepe, çıtır ekmekle somon füme. Karides cipsi, beybi patatesler baharatlı, biberli, çıtır kabak soslu mini köfte wrapler. Peynir çeşitleri üzüm ile sunuldu. Kabaklı Ege bruschetta, domatesli bruschetta. Grissiniye sarılı somon füme ve grissiniye sarılı füme et. Sweet chili soslu şişte karides. Yılbaşı yemeğinde renkler ve konsept gördüğümüz gibi çok muhteşemdi. Sofra büyüklüğü ve ihtişamıyla da göz kamaştırıcıydı, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah ne güzel.
ASLI HANTAL: Videomuz var.
ADNAN OKTAR: Bakayım. Şahane. Hanımefendilerle olan. Evet.
ASLI HANTAL: Görebiliriz.
ADNAN OKTAR: İşte olay bu. MaşaAllah cennet hurisi gibisiniz, maşaAllah. MaşaAllah tertemiz, güzel, bakımlı, mis gibisiniz, maşaAllah. İmanlı, akıllı, kültürlü, görgülü, nezih ve çok güzel fizikleriniz çok güzel, cildiniz çok güzel, sevginiz çok güzel. Derinliğiniz, imanınız hepsi çok güzel, maşaAllah. Mümin hayatıyla İslam’ı yaşayıp gösterecek. Sözde güzel ama fiille en mükemmeldir. Kuran’ın bize getireceği güzelliği insanlara göstermek çok önemli. Kuran bize akıl, kalite, güzellik, klaslık ifade eder ve bunu ister bizden Allah. Bütün bu nimetleri yaratan Allah. Daha kainat yaratılmadan bunlar vardı ama biz daha yeni görüyoruz.
GÜLEN BATURALP: Allah ayette “dünyada sizin, ahirette yalnızca sizin” diye Müslümanlara müjdeliyor.
ADNAN OKTAR: Tabii. En ince detayına kadar yaratan Allah’tır tek tek. Hangi yiyecek nerede duracak tek tek hepsi Allah Katında belli. Işığı yaratan, rengi yaratan hepsini, Allah’tır. Dışarıda ışık yok, renk de yoktur. Hepiniz kusursuz güzelsiniz, maşaAllah.
GÜLEN BATURALP: Videosunu görebiliriz.
ADNAN OKTAR: Vay olaya bak. Allah bize cennetin nasıl olacağına dair bir ön fikir veriyor. “Eğer Benim yolumda ilerlerseniz size işte böyle nimetler veririm, güzellikler veririm, güvenlik ortamı veririm, sağlık sıhhat veririm. İlim irfan veririm, Allah’a muhabbet veririm.” Kalbimize değil mi Allah muhabbet veriyor. “Ve sizi böyle huzur, zenginlik ve güzellik içinde yaşatırım.” Ama ne yaparsak? Şükredersek. Allah’a hamdolsun. Allah’a hamd ettikçe Allah nimetini artırıyor ve herkes bunu görüyor. Bu Allah’ın bir mucizesidir çok açık, çok aleni. En güzel rızıklar, en güzel yiyecekler, en güzel kıyafetler, en güzel evler, en güzel sözler, en güzel mücadele. Ve Allah diyor ki bakın “bu size dünyada sunduğum, ahirette bunun kıyaslanmayacak şekilde güzellerini sunacağım” diyor. “Tek istediğim Bana teşekkür edin” diyor Allah “ve Beni sevin.” Biz de Rabbimizi çok seviyoruz, Rabbimize teşekkür ediyoruz hamd ediyoruz elhamdülillah verdiği nimetlere.
AYLİN KOCAMAN: O gece her şey çok güzeldi ama sen ayrı bir güzeldin.
ADNAN OKTAR: Kambersiz düğün olmaz derler. Biz gelmeden olmaz. Olur ama eksik olur. Ha eğlence bu kadar mıydı? Bu çok küçük bir bölümü, maşaAllah.
Likud Milletvekili Haham Yehuda Glick’in eşi Yaffa Glick vefat etmiş. Allah gani gani rahmet etsin. 51 yaşında 8 çocuk sahibiydi. Çok hanımefendi, kibar, değerli bir insandı. Allah cennetle şereflendirsin. Çocuklarını görebiliyor muyum? Çok şeker hepsi. Bayağı tatlılar. Biraz Şeyh Nazım Hocamız’ın ekibini çok andırıyorlar, değil mi? Genellikle Museviler öyle çok andırıyorlar. Ama çocukların şekerliğini görüyor musun? Ne olacakmış biliyor musun? Taşlar haber verecekmiş, bu sabiler var ya el kadar çocuklar, taşlar haber verecekmiş, ağaçlar haber verecekmiş. Şaman dininin özelliği olarak büyü etkisiyle taşlardan şeytan bağıracakmış ve müminler de gidip bu mazlum Müslümanları gidip öldüreceklermiş, şehit edeceklermiş. Büyük bir heyecanla bu günü bekliyor adamlar. Bir daha gösterelim bu çocukları. Bak bu el kadar çocukları öldürmek için adamlar sabırsızlanıyor. Ben de diyorum ki, elinizi kaldırırsanız elinizi kırarız. İsrail’i yok etmeye kalkarsanız gök kubbeyi tepenize geçiririz. Ne Filistin’i yok ettiririz, ne İsrail’i, ne Müslümanları. Hiçbir yerde zulüm istemiyoruz, ne Filistin’de zulüm istiyoruz ne İsrail’de. Her yerde barış, kardeşlik, sevgi olsun istiyoruz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Adnan Bey, hiç namaz kılmayan ancak namaz kılmak isteyen birine namaz nasıl sevdirilir?
ADNAN OKTAR: Ah benim canımın içi, benim nurlu kuzum, benim imanlı canım. Bak görüyor musun tebliğ yapmak için, İslam’ı yaymak için nasıl gayretli benim canımın içi. Canım benim bu güzel yüzlerin, bu başörtülü hanımefendilerin birçoğu böyle. Yani İslam’ı nasıl yayabiliriz, namaza insanları nasıl davet edebiliriz. Bazen tabii çok zorlanıyorlar, çok üzüldükleri de oluyor ben duyuyorum. Mesela adam namaz kılmıyor yahut kılmışken vazgeçiyor, çok müteessir oluyorlar. O usulen yapıyor, laf olsun diye yapıyor bazen. Halbuki benim canım ruh sahibi. Ruh sahibi olduğu için o namaz kılıyor. Önce ruh sahibi olması lazım o insanın. Ruh sahibi olmayan birisi namaz kılsa da vazgeçer o, zaten ölünün namazıdır, ceset namaz kılar. Allah diyor ayette “…Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar.” (Nisa Suresi 142) Usulen kılarlar diyor namazlarını. Yani sırf bir gösteri olsun diye eda ederler. Aslında onlar bir ölü.
Dolayısıyla bu canım kardeşimin sorusuna şöyle cevap verebiliriz. Tabii o daha çok hanımlara hitap edecektir, öyle olacaktır. Onlarla çok samimi arkadaş olsun önce, kendini sevdirsin, güven sağlasın. Tevazuuyla, güzel ahlakıyla, sevecenliğiyle iyi bir arkadaş olsun. Zaten onun namaz kıldığını biliyordur arkadaşı. Bak ben ona söyleyeyim, ondan gelir teklif, arkadaşından gelir. “Bana namaz öğretir misin?” der. En iyisi bu yöntem olur. Onun yapacağı en çok arkadaşının gönlünü almak, kendini sevdirmek. Ara ara iman hakikatleri anlatsın. Allah’ın varlığının, birliğinin önemi ve gerçekliğini anlatsın. Mesela Kuran mucizelerinden anlatabilir kısa kısa, fazla onu sıkmadan. Kuran’daki matematiksel mucizeleri anlatabilir, Kuran’daki ebcetle gizli olan sırlardan anlatabilir. Ama genellikle benim yöntemim, ben hiç namazdan bahsetmiyorum. Kendilerinden teklif ediyorlar namaz kılmayı, “Bana namaz öğretir misin?” diye soruyorlar. Bizde hep öyle olmuştur. Ben namaz kıl diye hiç kimseye teklif etmedim şu ana kadar, hep onlardan geldi teklif. Sevdirmek çok önemli; İslam’ı sevdirmek, Müslümanların kaliteli, iyi insanlar olduğunu, barış aradıklarını, İslam’ın akıl dini olduğunu, kadınların lehine olduğunu, kadınların aleyhine hükümlerin yalan olduğunu eğer vurgularsa benim canım çok iyi olur.
Ama o minik canıyla tebliğ etmek istemesi nasıl güzel benim bir tanemin maşaAllah. Bir daha göreyim bakalım.
VTR: Adnan Bey, hiç namaz kılmayan ancak namaz kılmak isteyen birine namaz nasıl sevdirilir?
ADNAN OKTAR: Canımın içi bir de makyajsız olduğun halde çok çok güzelsin, harikulade güzelsin. Allah güzelliğini kat kat arttırsın. Allah sana cennet nasip etsin, Ruhu’l-Kudüs’le Allah seni desteklesin. Allah tebliğinde seni başarılı kılsın, etkili kılsın, tesir gücü versin Allah sana. Kötülerden seni Allah uzak tutsun, kötü insanlardan mahfuz etsin. Cennette bana kardeş etsin, arkadaş, dost etsin inşaAllah. Çok sevdim seni, aferin sana.
ASLI HANTAL: Timurtaş Hoca sizin için şöyle söylemişti Adnan Bey: “Adnan Oktar’ın keskin bir bakışı, etkileyici bir hitabı var. Sanki Allah’ın Hadi ismi üzerinde tecelli etmiş. On dakika bir gençle konuşsa, o genç mutlaka namaza başlar.”
ADNAN OKTAR: Canım benim o çok halim, çok efendi bir insandı. Fakat o hapse girince Müslümanlar da çok ilgilenmediler. Dikkat edin, dağılıp gittiler. On binlerce insan dinlerdi, camiler tıklım tıklım dolardı, acayip sloganlar atılırdı “Tekbir!” diye bas bas bağırarak yüksek sesle, hocanın ismini de anarlardı. Tutuklanınca herkes arazide. Küstü, darıldı.
Ben bir konferansa çağırılmıştım. Herkes orada konuşuyordu. Bir ara beni de çağırdılar, ortalık tekbirle yıkıldı. Büyük bir sinema salonundaydı. Gelenekçi Ortodoks Müslümanların yaptığı bir toplantıydı. Konuşanların birçoğundan sıkıldılar. Edebi konuşuyor, ilmini, ilminin vüsatini gösteriyor, karihasını, ne kadar zeki olduğunu, hafızasının gücünü gösteriyor. Bayağı sıkıldı insanlar. Ben çıktım, tekbirlerle inledi salon, yıkıldı, acayip sloganlar attılar. Ben çok kısa konuştum, toplam dört-beş dakika falandır. İslam’ın hakimiyetinden bahsettim, İttihad-ı İslam’dan. Mehdiyet’i anlattım dolaylı yoldan, İslam’ın hakim olacağını anlattım. “Hocam sen çok ihlaslı, çok samimi konuştun.” dediler. “Çok içten konuştuğun için etkisi de çok büyük oldu.” Dediler. Hakikaten çok heyecanlanmışlardı maşaAllah.
Evet dinliyorum.
GÜLEN BATURALP: Kabine toplantısında konuşan İran Cumhurbaşkanı Ruhani: “Şiddet ve kamusal alanlara zarar vermek eleştiri değildir.” dedi ve ekledi: “Anayasaya göre halkın eleştiri ve protesto yapma hakkı vardır. Hükümet yasal eleştirilere ve protestolara alan sağlamalı. Ama eleştiri ve protestoların ülkenin ve halkın durumunu iyileştirmesi için çaba harcamalıyız. Hükümet vandallık yapan ve çevreye zarar veren gruplara tolerans göstermeyecektir. Bazı sorunlarımızı çözmek zaman alıyor ve hükümet ile halk bu sorunları aşmak için el ele vermeli.
ADNAN OKTAR: Evet bu doğru. Biz İran’da fitne istemiyoruz.
Yehuda Glick ile Tayyip Hocam’ı bir karşılaştıralım. Aslında Tayyip Hocam’ı görse çok sever Yehuda. Bilmiyor ama İsrail dışına çıkması biraz sorun oluyor onun. Hukuki yönünü bir çözelim. Tayyip Hocam ile konuşturalım. Tayyip Hocam’ı tanısa o bayağı sever. Tayyip Hocam samimi bir insan, Musevileri de seven bir insan. Bir yanlış anlaşılma var, yanlış anlaşılmayı rahatça ortadan kaldırabiliriz. Çünkü daha önce gelen hahamlarla biz görüştürmüştük Tayyip Hocam’ı. Bayağı dostça, arkadaşça samimi bir ortam olmuştu, sevgi dolu bir ortam olmuştu. Yine aynı ortam olacaktır. Onu halledelim.
VTR: Esas özgürlük insanın içinde mi?
ADNAN OKTAR: Hokka gibi derler ya acayip güzel maşaAllah kusursuz güzel. Jilet gibi maşaAllah çok güzel. Tabii ki yani şimdi bir yönüyle öyle ama şimdi adamı hapse koyarsan adam özgür olmaz. Dünyada insanlar şu an özgür değiller. Hiçbir yerde özgür değiller. Gençler özellikle, kadınlar hiç özgür değiller. Ağır bir baskıyı insanlar kendi kendilerine uyguluyorlar. Bak, ortada hiçbir şey yok. Kendi kendilerine iş çıkarıp, kendilerine eziyet ediyorlar. Herkes kendine göre bir baskı ortamı meydana getirmiş, bir baskı stili getirmiş. Amerika kendi stilini uyguluyor. Türkiye’de kendi stilini uygulayanlar var. Mısır’da kendi stilini uygulayanlar var ama mesela Mısır kan ağlıyor. Irak, Suriye, Libya oralar zaten kan ağlıyor. Oralar dehşet verici ama dünyanın genelinde tabii kadınlara karşı şeytanın bir oyunu olduğu için muazzam bir baskı sistemi var. Ama içte özgürlük şöyle oluyor; mesela İsa Mesih zamanı çok zor. Yahya (as) şehit edilmiş. Kadın diyor ki, içmiş “Bana” diyor “Yahya’nın başını getir.” Adam da alkollü “Emrin olur sultanım” diyor. “Derhal, kesin kafasını getirin” diyor. Yahya Peygamber (as) nur gibi benim canım. Gidip başını kesip getiriyorlar, tepsinin içerisinde. “İstediğin bu muydu?” diyor. Kadın içiyor şarabı da, çok seviniyor. “Teşekkür ederim, kırmadın beni” diyor. “Kırar mıyım ben seni” diyor. “İstediğin bu olsun” diyor. “Başka bir isteğin varsa yapayım” diyor. Böyle ahlaksız ve alçak bir sistem. Zekeriya (as) canım benim. O da bu azgın şerirlerden kaçıyor. Yapacak bir şey yok. Roma derin devletinin azgın dönemi. Bakıyor kof bir ağaç kütüğü var, boş. Onun içine giriyor. Nereye saklansın? Saklandığı eteği dışarda kalıyor. Adamlar geliyorlar, birbirlerine bakıyorlar. Pislik herifler sanki bir kurnazlık yapmışlar gibi halbuki onu yaratan da Allah, akılları sarmıyor. O mesela iki dakika sonra cennete gidecek. Sen sürüneceksin avanak. Neyine seviniyorsun? O sonsuza kadar cennete gidecek. Zaten “Allahümme entel baki, Allahümme entel baki” diyor. “Allah’tan başka baki olan yok.” Anında cennete alınıyor. E sen? O katillerle beraber sürünüyorsun. Sonra Peygamber katili olarak cehenneme getiriliyorsun. “Bu adamın suçu ne?” diyorlar. Peygamber katili. Herkes yüzüne tükürür. Rezalet durumu. Sürükleyerek cehennemin en dibine, gayya kuyusuna. Ne kadar süre? Sonsuza kadar. Sanki bir şey yaptığını zannediyor. Peygamberin anında cennete alınmasına vesile oluyorsun sen. Zaten zor ortam. Bak, hiç fütur vermiyor görüyor musun? “Allahümme entel baki, Allahümme entel baki” Peygamber güzelliğini görüyor musun? Hızarla kesiyorlar. Bedenine dokunuyor hızar, kesmeye başlıyor. Hiç fütur vermiyor. İmanında en ufak bir sarsılma yok. Oradan cennete, anında. Uyanır gibi. Dolayısıyla müminler için tabii ki ruhlarında bir özgürlük vardır. Özgürlük tabii ki kafadadır. Ama fiilen özgürlük olması da şart. Bunu Müslümanlar sağlayacak. Çünkü şirk sistemi, şeytan baskıcıdır. Şeytan hep baskıyı istemiştir insanlara. Yüzyıllardan beri. Kadınlara baskı, delikanlılara baskı.
Bak gençlere bile nefes aldırmıyor. Diyor ki, “18 misli daha etkileyicidir” diyor erkek için. E ne yapacak? “O da dışarı çıkmasın” diyor. Görüyor musun bak özgürlük yok. “Kadın, o da etkileyebilir, evde kalsın.” “Peki, bahçeden, duvardan nasibi nedir?” diyoruz. “Şimdi” diyor, “eğer pencereye bakarız” diyor. “Sokağı görüyorsa, insanları görüyorsa kesinlikle olmaz” diyor. Ne yapacağız? “Briketle öreceksin pencereyi” diyor. “Sahabe” diyor bak yalan söylüyorlar, utanmadan yalan söylüyorlar. “Sahabe evlerini” diyor, “sokağa bakan bütün evleri briketle ördü” diyor sahabeler. Ev hapishaneye dönmüş. “Kadını da içeriye koydular” diyor. “Kadınları dışarı çıkartmıyorlardı” diyor. Görüyor musun cehennemi? Başka? “Ne derse tersini yapın” diyor. “Ayrıca sopayı da duvara asın. En ufak bir harekette veyahut gerginsen, deşarj olmak istiyorsan sopayla gireceksiniz” diyor. “Bir de unutmayın ki” diyor, “bunlar yüzde 99’u cehennemi dolduracak mahluklardır. Çünkü bunlar mahluktur, insan değiller” diyor. “İnsanla hayvan arasıdırlar” diyor. “Buçuktur” diyor. Ve gelenekçi Ortodoks İslam anlayışında Müslüman genç kızlara bunu söyletiyorlar. Mesela alime kadınlara gidin sorun, iftiharla buçuk olduğunu söylüyor. “Böyle bir ifade var, hakaret size” diyorlar. Müslüman kadına bunu nasıl söyler? “Olur mu?” diyor. “Doğru o” diyor, “tabii ki buçuktur kadınlar” diyor. Bunu söyleyen kadın. “Cehennemin yüzde 99’unu kadınlar dolduracak diyorlar” diyor. “Bu doğru” diyor. Peki, kadın ne derse tersini yapın diye bir düşünce var, ifade var. Güya hadis diyorlar, uydurma. “Yok” diyor. “Uydurma değil, doğru” diyor. “Kadın ne derse tersi yapılması lazım” diyor. Bunu kim söylüyor biliyor musun? Kadın söylüyor, kadın. Kadınlara söyletiyorlar. Allah vermesin. Diyor ki, “kadın konuşurken ağzına çakıl taşı doldursun. Öbür türlü etkileyici olur” diyor. Bak ağzında bile çakıl taşı var. Sokağa çıkamıyor, briketle örülüyor. Şu eziyete bak.
Kadınlara layık gördükleri eziyetin haddi hesabı yok. Sopa başta olmak üzere. Ağzında çakıl taşıyla gezecekmiş. Ne kadar zor bir hayat, çakıl taşıyla ağzında gezmek. Konuşacağı vakit hemen cebinden çıkaracak çakıl taşlarını, ağzına dolduracak. “Bir dakika” diyecek. Adam soru soruyor. “Kardeşim” diyor mesela, “bu yol nereye gidiyor?” Eliyle işaret edecek, bir dakika. Hemen çakıl taşlarını ağzına doldurup ondan sonra konuşmaya başlayacakmış. Şu zulme bak. Kim bilir hangi cahil şeytanın etkisiyle bu yalanı ortaya attı.
Evet, dinliyorum.
GÜLEN BATURALP: Kardeşlerimiz size bir resim göndermişler. Ayrıca bir de videoları var.
ADNAN OKTAR: Münafıkla mücadele ibadettir. Onun için sürekli gündemde tutacağız. Çünkü münafıkla mücadele şeytanla mücadeledir. Müslümanlarda münafıkla mücadele sembolik hale getirilmiştir biliyorsunuz. Yani sürekli mücadele, hacda münafık taşlanır. Şeytan taşlama demek münafık taşlamadır yani taşlama demek yani onu aşağılamak, adiliğini, ahlaksızlığını vurgulamak anlamına gelir. Taşlama ama o sembolik olduğu halde o gerçekten şeytanın kafasına taş attığını düşünüyor. Halbuki taşlama demek halk arasında da bilinir onu aşağılamaktır şeytan aşağılanmış oluyor ama orada sembolik aşağılanmış oluyor. Halbuki münafıkları ve şeytanı ilimle irfanla, akılla fikirle gerçek anlamda aşağılamak gerekir. Ne kadar? Ömür boyu. Bu ibadettir yani namaz gibi, oruç gibi ibadettir.
Evet dinliyorum.
VTR: Ben Trabzon'dan Yunus Adnan Bey’e bir sorum var. “Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?” ayetini açıklayabilir misiniz?
ADNAN OKTAR: Ne güzel insanlar Karadenizli kardeşlerimiz ne güzel insanlar. Canımın içi Allah seni nuru ile sarsın ne güzel insansın ki camiden çıkmıyorsun, namazına niyazına titizsin ve Kuran'ı da ince ince öğrenmeye çalışıyorsun, detay detay kavramaya çalışıyorsun ve kavradıklarından da hoşnut oluyorsun. Zaten biliyorsundur zaten senin bilgin dahilindedir ama bana sorduğun için de teşekkür ediyorum. Dua Allah'a sevgidir yani “Bana sevginiz olmasaydı hiçbir şeyin anlamı olmazdı” diyor Allah “Bana sevginiz için sizi yarattım” diyor bu yani özeti anlamı budur. Dua çünkü Allah'a teslimiyet ve sevginin en mükemmel vurgulama şeklidir. Bağlantı kuruyorsun Allah'la değil mi? Allah'a hitap ediyorsun sesini duyduğunu biliyorsun seni dinlediğini biliyorsun sevgi gösteriyorsun. “Ya Rabbi Senin yolundan beni ayırma” diyorsun. “Beni hidayetinle sar, bana cennetini nasip et, seni seviyorum” diyorsun. “Çok çok seviyorum Senin yolundan beni ayırma” diyorsun. “Elhamdülillahi Rabb’il alemin” diyorsun. “Errahmânir'rahim, Rahman ve Rahimsin, din gününün malikisin” diyorsun değil mi? Hep bunlar sevgi. Fatiha mesela Fatiha Suresi sevgi suresidir baştan sona sevgidir Fatiha. “Delalete düşürdüklerinin yoluna değil” diyor mesela “deccalin yoluna değil Mehdiyet’in yoluna bizlere gark eyle Mehdiyet’in yoluna doğdu bizi götür. O yoldan bizi ayırma” diyorsun. “Sırata’l müstakim, müstakim olan doğru yoldan, sevginin, dostluğun, iyiliğin, güzelliğin, kalitenin yaşandığı doğru yoldan bizi hiç ayırma, hep bizle beraber ol, bizi koru kolla” diyorsun. Fatiha Suresi’nde anlatılan sevgiyi ve Kuran'ın başından sonuna kadar anlatılan sevgiyi Allah duayla da bizden istemiş oluyor ama duada artık fiili bağlantı var Allah'la. Çünkü konuşuyorsun, söylüyorsun Allah’a.
Evet dinliyorum.
VTR: Sizce toplumda erkekler de şiddet görüyor mu?
ADNAN OKTAR: Tabii her yerde dövüyorlar gençleri, delikanlıları, insanları, yaşlıları da dövüyorlar. “Niye koluma çarptın?” diyor sille tokat dövüyor. Bunların çoğu karakollara intikal etmiyor, adliyeye de intikal etmiyor. Basına hiç intikal etmiyor. Özellikle böyle eğlence yerlerinde diskolarda falan genç mesela diyor ki “Dışarıda bekliyorum” diyor “Çık dışarı” diyor. Zaten çıkacağı mecbur çünkü bir şekilde çıkacak. “Kapıda bekliyorum” diyor çıktı mı da ağzını burnunu kırıyor dövüyor yani hatta silah çekiyor, silahla da vuranlar oluyor görüyorsunuz yayınlanıyor. Yani şiddet bir tek kadına değil her yerde var. Allah kalplerine sevgi, şefkat, merhamet duygusunu ve hepsinin üstünde imanı Allah'a imanı nasip etsin. Öbür türlü kendilerine de acı, yaşayanlara da acı. Mesela liselerde de öyle. Dün duydum diyor ki sınıflarda birçok okulda böyle işte reis denen çeteler, küçük çeteler oluşmuş. Reis diyorlarmış mesela erkek çocuğu daha ilkokulda bile varmış. Etrafına 5-10 kişi topluyor mesela gidip başka mazlum, efendi çocukları mesela dövüyorlar onu zora sokuyor. Gidip mesela kalemini kırıyor, defterini yırtıyor falan yahut yiyeceğini elinden alıyor. Bunlar seyredilmemesi lazım yani ilkokulda da, ortaokulda da, lisede de her yerde polis bulunması lazım. Yani çocukların tabii ki gidip polis ağzını burnunu kıracak hali yok ama polise götürülür de ifadesi alınırsa çocuğun “Neden bunu yaptın?” gibisinden. Orada bir psikolog da bulunabilir yanlarında, doktor, psikolog, uzman da olabilir yani konunun kökenine inip kardeşliğin, sevginin önemini anlatıp “Siz kardeşsiniz, Allah sizi mümin olarak Müslüman olarak yaratmış, birbirinizi sevmeniz gerekir” denilirse bir üst otoriteden, adam anlar ki öyle efelik yapamayacak yani öyle reislik falan yapamayacağını anlamış olur. Onun için böyle ilkokul, ortaokul, lisede bu reislerin türemesi falan normal değil yahut işte mafya yapılanması gibi. Tehlikeli. Bir kere bu önlem alınırsa bir daha olmaz. Çocuklara yazık yani korku içinde yaşamasınlar. İlkokul, ortaokul, lisede öyle, genç kızlar da öyle dehşet içinde yaşıyorlar. Kızların da çetesi oluyor, bir azgın bir kız oluyor baş diğer kızları çok zor durumda bırakıyor.
Evet dinliyorum.
VTR: Namazı geciktirmek münafıklık alameti midir?
ADNAN OKTAR: Fısktır yakışıklım fısk yani fasık denir. Allah'ın emirlerine özen göstermeyene fasık denir. Münafıklık değildir o. Mesela şarap içer fasık olur ama İslam'a, Kuran'a bağlıdır Müslümanları koruyup kollar, Müslümanlar aleyhine hiçbir faaliyet ettirmez, Allah’a dine çok titizdir ama şarap içer çoktur öyle. Mesela; Ben hatırlarım, Ramazan'da zil, zurna içmiş bir tip vardı, oruç tutmayanlara gidip saldırıyordu içmiş fasık ama tabii anormal bir şey saldırması o hareketi ama imanı olduğu her halükarda hissediliyor. Dolayısıyla, İslam'ın hükümlerini yapmayana fasık diyoruz, münafık diyemeyiz. Çünkü; Müslümana karşı bir zoru yok, İslam'a karşı bir sözü yok, İslam'ı, Kuran'ı savunuyor, Müslümanları savunuyor, Müslümanların iyi olmasını istiyor, Allah'ın dinine karşı saygılı, hükümlere karşı saygılı ama yapmıyorum diyor kendisi yapamıyorum diyor, fısk içinde olur sadece.
Evet dinliyorum.
VTR: Samsun'dan selamlar. Ben spor yapıyorum, futbol oynuyorum. Bütün gençlere sporu öneriyorum.
ADNAN OKTAR: Senin peki tatlılığına ne demek lazım, şu şekerliğine, güzelliğinin artık doruk noktasında olduğunu da artık fark ediyorsundur sen. Hayret şu tatlılığa bak sen, nasıl zeki, Allah seni korusun, kollasın, kötülerden seni uzak tutsun. Annesi, babası deli oluyordur buna acayip şeker saçı da çok güzel olmuş, bayağı yakışıklı maşaAllah. Aleykümselam canımın içi, sen çok güzel bir temennide bulunuyorsun, tavsiyede bulunuyorsun arkadaşların da duydu. Aferin sporculuğa devam et, aslan gibi olacaksın zaten göreceksin geniş omuzlu, Herkül gibi bir delikanlı olacaksın inşaAllah. Spora devam ama yemeklerine de zaten özen gösteriyorsundur, bol bol ye, iç. Bütün gençler için de bunu söylüyorum gelişme çağında olanlar kalsiyum, magnezyum çok hayati ve d vitamini ona çok dikkat etsinler. D vitamini noksanlığı Türkiye'de çok büyük problem, çok düşük d vitamini genelde, bir de kalsiyum, magnezyum peynir, süt ürünlerinde çoktur onlara ağırlık versinler. A vitamini tehlikeli bir vitamindir, kontrollü almak lazım.
Kehf Suresi,28'de Cenab-ı Allah diyor ki, şeytandan Allah'a sığınırım. “Sen de sabah akşam” yani 24 saat “Allah’ın rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle” yani Müminlerle “birlikte” olmaya “sabret.” Yani münafıklar gibi çıkıp Müslümanların aleyhine faaliyet değil, Müslümanlarla 24 saat birlikte olarak mücadele etmeye sabret. “Dünya hayatının” sokağın “(aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan” Müslümanlardan başka yana “kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.” (Kehf Suresi, 28) Yani münafıklara, ehli dünya kafasında olanlara itaat etme.
Ve “Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra,” Kuran'ın hükümleri açıkça açıklandıktan sonra, Kuran'ın hükümlerini açıkça gördükten sonra, “parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın.” Tam münafıkların ruhunu anlatıyor, parçalanıyor, ayrılıyor ve anlaşmazlığa düşüyor. “İşte onlar için büyük bir azap vardır” diyor Allah, Al-i İmran Suresi,105'te. Münafıklar ne diyor? “Oh ne güzelmiş” diyor, “geziyoruz, tozuyoruz, namaz yok, oruç yok, tebliğ yok hayvan gibi yaşıyoruz” diyor, “ne kadar güzelmiş” diyor.
Allah ayette “Sabah akşam O'nun (Allah’ın) rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan” Müslümanlardan başka yere “kaydırma.” Münafık da tam aksini savunuyor, “Müslümanlarla beraber olmayalım çok rahat ederiz” diyor. Rahat mı ediyorsun? Yok, sürünüyorsun rahat ediyorum demeyle rahat edilmez. Ta ciğerinin içi yanıyor, rahat ediyorum diye şeytanın propagandasını yapmana gerek yok. Şeytan böyle söyle diyor, hem ciğeri yanıyor, hem de diyor ki çok rahat ediyorum. Şimdi ne yapıyoruz?
Evet dinliyorum.
ASLI HANTAL: Yeni Akit Gazetesi'nden Vehbi Kara, “İslam Deccali Fethullah Gülen” başlıklı bir yazı yazdı. Şunları söylüyor yazısında. Mehdi (as), Deccal meseleleri Kuran'da açık bir şekilde geçmemekle birlikte, hadislerde yeterince izah edilmiştir. Aslında Kuran'ın derinliklerine nüfuz edebilen İslam alimleri için bu konuda çok sayıda işaret ve delil vardır. Deccal kelimesi Arapça dici kökünden gelmekte ve aldatıcı anlamına gelmektedir. Bu konuda Bediüzzaman, Şualar isimli kitabında şöyle der. “Hem de İnna A'tayna'nın sırrı kısmen tahakkuk etmiş. Çünkü Süfyani'nin dört rükunundan en kuvvetlisi ve en dehşetlisi bütün bütün çekildi.” İşte burada geçen ifadelerden, İslam Deccali'nin bir komite olduğu ve manevi bir şahsiyeti olduğu gibi büyük başları olduğunu anlayabiliyoruz. Bediüzzaman ilk üçü hakkında açık ve ismen belirttiği halde Süfyaniyetin dördüncü rüknu hakkında isim vermemiş meçhul bırakmıştır. Çünkü bu ileri karakoldan tam 100 sene sonra zuhur edeceğini Kuran ve hadislerden yola çıkarak keşfetmiştir.” Vehbi Kara yazısının devamında, Bediüzzaman'ın bu konu hakkındaki görüşlerini dile getirdikten sonra dördüncü rükun Fethullah Gülen olabileceğini gündeme getiriyor.
ADNAN OKTAR: Evet. Fethullah Gülen Deccal'in etkisinde olan, Deccal'in büyüsünün etkisine girmiş, Deccal'in harikalarını görmüş, ondan etkilenmiş bir adam. Herhalde anladığım kadarıyla o ağabey denilen adamları da yanında götürmüş. Onlar da etkilenmiş. Baksana adam diyor sarıldığını, öptüğünü söylüyor boynuna falan. Adam yani dağılmış artık, darmadağın olmuş. Metafizik özellikler iddiası var. Hakikaten de öyle şeyler de görüm de almış olabilir bunlar, o tip şeyler olmuş olabilir. Deccal bir gösteri yapmış. Papa'ya da yapmış. Papa diyor bak, “yenilmez” diyor. “Baş edilecek gibi değil” diyor. Ama Fethullah Gülen yakayı kaptırmış gördüğüm kadarıyla. Papa da yakayı kaptırmış aslında.
Evet dinliyorum.
VTR: İnsan kendini yeterli görmeli mi?
ADNAN OKTAR: Yabancı asıllı herhalde, Türkmen falan olabilir, Özbek falan. İnsan kendini yeterli görmeli mi? Yani hani ben mükemmel oldum, iyi oldum. Zaten bu olmaz. Bu aklı başında bir adamın yapacağı bir şey değil. Ama münafıklarda bu delilik vardır. Yani acayip mükemmel görürler kendilerini. Çünkü Allah'ı eleştiriyor, peygamberi eleştiriyor, imamı eleştiriyor. Sonra takva müminleri eleştirir. Yani haşa Allah'ta kusur bulur, peygamberde kusur bulur, dinde kusur bulur. Kendisini Allah'tan daha üstün görür. Dolayısıyla yeterli görmenin en yüksek sınırındadır münafık.
Evet dinliyorum.
VTR: İnsan yanıldığında ve unuttuğunda ne yapmalı?
ADNAN OKTAR: Yanıldığında aczini görür. Daha iyi düşünebilecekken, düşünemediğini görür. Her şeyin Allah'ın kontrolünde olduğunu daha iyi anlar. İyi bir tecrübe olur. Unutma sık rastlanan bir şeydir, insan unutur. Beynin kendini dinlendirmesidir unutma. Boş şeyleri unutur. Ama tehlikeli şeyleri unutmak olmaz tabii. Ama boş şeyleri unutmak faydalıdır. Bütün bilginler, alimler falan hep unutkan olurlar. Ciddi şekilde unutkandırlar. Unutunca Allah'ı anmak lazım. Bir de sıkıntı unutkanlık meydana getirir. İnsanın kendini sıkmaması lazım. Yani organik nedenden meydana gelir. Mesela beyin damarları kasılır, hafıza merkezine kan gitmez. Dolayısıyla hatırlama güçlüğü çekmeye başlar şahıs, vesile olarak, vesile olarak. Ama nihayetinde Allah hatırlatmaz. “Allah'ı anın.” (Kehf Suresi, 24) diyor Allah ayette, Allah'ı anmak lazım.
Evet dinliyorum.
VTR: Kuran genellikle evlerin yüksek yerlerine konulup niye okunmuyor?
ADNAN OKTAR: Canımın içi o eski bir hastalıktı ama şu an artık o yani yüzde 95 oranda dağıldı benim gördüğüm. Artık öyle bir şey yok. Kuran ortada. Yıllardan beri uğraşıyoruz. Kuran artık ekmek gibi. İnsanlar yastığın altına koyup yatıyorlar Kuran'la. Kuran'a sarılıp yatıyorlar. Kuran artık insanlardan uzak değil. Bir de internette Kuran çok rahat ulaşılacak şekilde. Dolayısıyla artık Allah'a şükür insanlar Kuran'la iç içeler. O devir bitti. O dönem bitti Allah'a şükür. Evet vesile olduk.
Evet.
GÜLEN BATURALP: ABD merkezli Geoscience Araştırma Enstitüsü, Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda olduğuna dair kanıt bulduklarını açıkladı. İngiliz Daily Mail Gazetesi'ndeki habere göre ekipten Profesör Raul Esperante, elde ettikleri yeni bulguların çok güçlü olduğunu belirterek, “Nuh'un Gemisi'nin kalıntılarını Ağrı Dağı'nda bulmamız an meselesi” dedi. Haberde aynı grubun 2010'da da Nuh'un Gemisi'ne ait parçaları bulduklarını iddia ettikleri ancak uzmanların bu iddiaya mesafeli yaklaştığı hatırlatıldı.
ADNAN OKTAR: Bulunması an meselesi falan ne uzatıyorlar işte gidip baksınlar. Hükümet bir kolaylık göstersin. Uzatmak yersiz, baksınlar. Ama cidden öyle yer var, öyle olaylar var, öyle parçalar var. Yani görünümü çok ciddi andırıyor. Ama flu yani konuşulamıyor. Bunda ne var? İncil bulunuyor, çıt yok. İçinde ne yazıyor, çıt yok. Ne oluyorsunuz ya? Devlet sırrı mı? Açıklayın. Etnografya Müzesi'nde mesela duruyor. 1500 yıllık İncil. “İçinde ne var?” diyoruz, “bilmiyoruz” diyorlar. Bilmiyorsan niye koyuyorsun oraya? Getir, uzmanı baksın. Ne olduğunu söylesin. Böyle şey olur mu? Adam buluyor. Bulan adamdan alıyorsun. Bulan adamda dursa belki okuyacak, söyleyecek. Sen alıyorsun fakat anlatmıyorsun. Olmaz o. Dilekçe verelim. Etnografya Müzesi'ndeki o İncil, bakıp uzmanları okusun, ne yazdığını anlatsınlar bize. Bir şey oluyor aman aman yanaşmayın. Gizli araştırma. Kardeşim tamam ne aradığını söyle. Bulunan bütün millete ait. Ne var yani gizlenecek. Bir daha.
GÜLEN BATURALP: ABD merkezli Geoscience Araştırma Enstitüsü, Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda olduğuna dair kanıt bulduklarını açıkladı. İngiliz Daily Mail Gazetesi'ndeki habere göre ekipten Profesör Raul Esperante, elde ettikleri yeni bulguların çok güçlü olduğunu belirterek, “Nuh'un Gemisi'nin kalıntılarını Ağrı Dağı'nda bulmamız an meselesi” dedi. Haberde aynı grubun 2010'da da Nuh'un Gemisi'ne ait parçaları bulduklarını iddia ettikleri ancak uzmanların bu iddiaya mesafeli yaklaştığı hatırlatıldı.
ADNAN OKTAR: Olabilir mesela Şırnak, şehir, Nuh şehri anlamına geliyor. Nak. Nak, Nuh'tan geliyor. Şırnak, şehr-i Nuh anlamına geliyor. Şehr-i Nuh. Nuh şehri. Nuh'un ilk defa şehri orada kurduğu şeklinde tarihten geliyor. Şırnak çok eski isimdir. Binlerce yıllık eski isim. O da bu kanıtı güçlendiriyor.
Evet dinliyorum.
VTR: Merhaba Adnan Bey, ben Yasemin. Sağlık sektöründe daha hızlı hizmet alabilmek için neler yapılabilir?
ADNAN OKTAR: Bayağı güzel. Başörtülü, tesettür kastıyla örtmüş, olur. Çok güzel olmuş. Allah ibadetini kabul etsin. Bir daha.
VTR: Merhaba Adnan Bey, ben Yasemin. Sağlık sektöründe daha hızlı hizmet alabilmek için neler yapılabilir?
ADNAN OKTAR: Bir kere sağlıkçılara ve doktorlara halk yardım etmesi lazım. Yani oturuyorlar. Hastaneye gelen hasta yakınları, hastaneye destek olması lazım. Herkesin hastaneye destek olması lazım. Bahçesine bakım yapması, el birliğiyle olur bunlar. Çok güzel olur. Hastalara yardım edilebilir. Mesela hastaları orada gezdiriyor hemşireler. Hanımlar, genç kızlar gönüllü hemşire olsun onlar gezdirsinler. Gençler de yani. Her türlü, her şeyle ilgilenebilirler. Orada insanların üzerindeki yükü almak lazım. Doktorlara da yani çok fazla yükleniliyor. Çok iyi destek verilmesi gerekir. Dinlenmeleri için, huzurları için. Bir de gelip kafa tutuyorlar. Yani çok berbat bir mantık. Çok berbat bir kafa yapısı. Doktorlar bir kere çok saygı ve hürmet görmesi gereken insanlar. Asil bir meslektir, soylu bir meslek ve bu insanların görevi de çok kutsal. Yani sen cami hocasına saygı gösteriyorsun, en az onlar kadar kutsaldır. En az onlar kadar değerlidir, doktorlar. Her yerde hürmet edip, saygı göstermek, ilgi alaka göstermek, destekçi olmak lazım. Bir de onları ekonomik dertlerle boğuşturmak olmaz. Mesela lokantaya geldi, para alma. “Doktorum” dersin “biz geliyoruz hastaneye, bizleri muayene ediyorsun sen.” Değil mi? “Hastamız geliyor, muayene ediyorsun. Biz senden ücret almayız.” Alma. Mesela ailece geliyor niye ücret alıyorsun doktordan? Doktordan ücret alınır mı? Onunla ihya mı olacaksın sen? Mesela şehit babası geliyor, ücret alıyor. İhya mı olacaksın? Ayda, yılda bir gelir. Sana bereket getirir. Doktor, her Allah'ın günü, her gün gelsin bereketiyle gelir. Para alma. O daha kendine daha iyi bakabilir. Daha dinamik olur. Sen onu ekonomik dertlerle boğuşturursan gücü, kuvveti kalmaz. Nasıl hasta muayene etsin o? Değil mi? Ne yapacak, nasıl yapsın? Çocuğuna mı baksın, sana mı baksın? Ne yapsın? Onun için manevi destekte fayda var.
Evet dinliyorum.
VTR: Merhaba, ben Trabzon'dan Tolunay. Adnan Bey, Hz. Yusuf (as)'un öldürülmeden kuyuya atılmasını sağlayan, ayette geçen “içlerinden bir sözcü” kimdir?
ADNAN OKTAR: O, o anda kardeşleri konumunda görünüyor. İşte nerede ortaya çıkacağı belli olmuyor Hızır (as)'ın. Bir Musa (as)'nın olayında çıkıyor. Mesela bilmiyor kardeşi zannediyor orada, o ekipten. Halbuki o değil, o. O, onun farkına varmaz. Bir anda onların kardeşi görünümüne giriyor. Yani kendi görünümünde değil. Kendi halinde değil. Hiçbir neden yok, durduk yere onu söylemesi için. Çünkü hepsi öldürmede ittifak halindeler. Normalde hepsi düşman. Ama bir tek o, “içlerinden bir sözcü.” (Yusuf Suresi, 10) diyor. Mesela Ashab-ı Kehf'te de öyledir. İçlerinden bir sözcü çıkıyor diyor ki, işte “...şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin." (Kehf Suresi, 19). “Eğer sizi sezerlerse ya dinlerine çevirirler yahut öldürürler sizi” diyor. Bak durduk yere. Yani devreye giriş şekli tahmin edilecek gibi olmuyor Hızır (as)'ın. Yani bir bilinç oynaması oluyor. O bilinç oynamasının arasına saklanmış oluyor. Yani insanda bir hafıza oynaması oluyor, o hafıza oynamasının arasına saklanıyor Hızır (as). Mesela bir 15 dakikalık vakit gerekiyor. Orada bir hafıza atlaması oluyor ilgili kişi için. O, o kısmı görememiş oluyor. Dolayısıyla o onun adına konuşuyor. Haberi bile yok ve gidiyor olay, devam ediyor. Bunun sırrını anlamak çok güç. Yani Allah'ın aklı tabii çok yüksek bir akıl olduğu için, sonsuz akıl olduğu için hafıza oynamaları, akıldaki sıçramalar fark edilecek gibi olmuyor. İnsan istese de onu akıl edemez, fark edemez. Mesela rüya görüyor, daha yeni görmüş. Şak, hafızasından kayboluyor. Gidecek gidecek diyor, eyvah diyor tak eriyip gidiyor. Yedi sülalesi bir araya gelse bir daha onu artık hatırlayamaz. Çok eminim diyor, nasıl unuturum diyor hayret, neydi neydi diyor. Neydisi yok, hatırlayamazsın. Mesela bir hafıza oynaması oluyor, görüyor musun? Bir parça. Bitti, o kadar. Allah onu güvenceye almış oluyor. Artık bir daha onu hatırlayamaz. Bu tarz hafıza oynamalarıyla oluşuyor. Mesela adam dalıp gidiyor falan, şöyle düşünüyor gibi yapıyor. O arada bambaşka bir şey olmuş oluyor. Ama o onun farkına varmıyor. Yani bilinç oynamaları, hafıza oynamaları sürekli olan bir şeydir. Allah bunu kullanır. Yani boyut değiştirmede mesela rüyaya giriyor boyut değiştiriyor. Rüyada bile çeşit çeşit boyutlar vardır. Mesela sadık rüyalar var. Daha keskin rüyalar var, daha flu rüyalar vardır. Mesela dikkat ederseniz rüyaların netlik ayarları farklıdır. Bazıları çok net olur. Hatta uyandığını zannediyor. Adam diyor ki, rüya görüyordum uyandım, oh Allah'a şükür, kabusmuş diyor. Halbuki rüyada. Gayet emin. Ondan sonra okula gidiyor, hazırlanıyor falan. Arabaya biniyor böyle sallana, silkelene gidiyor. Bayağı uğraşıyor. Hayat normal devam ediyor. Tak, bir de bakıyor yatakta. Hayretler içinde kalıyor. Bak, kaç aşamalı görüyor musun? Bir, ondan evvel bir, bir de rüya aşaması var. Bir de daha flu rüya aşaması vardır, daha flu rüya. Genellikle benim anladığım insanlar flu rüyalar görüyorlar daha çok. Net rüya nadir görülür. Yani o zaten bir işarete mebni oluyor. Yani bir şey, önemli bir şey olduğunda görülüyor o tip rüyalar, daha net olanlar. Yani işaret alınır tabii rüyada.
Mesela, şeytandan Allah'a sığınırım, Yusuf Suresi, 9, “Öldürün Yusuf (as)'u” direkt öldürme talimatı var. Münafıklarda ilk istek öldürmedir. Bak, Ömer (ra)'i şehit ettiler. Hazreti Osman (ra)'ı şehit ettiler. Ali (kv)'yi şehit ettiler ve onun evlatlarını. Ehl-i Beyt'i şehit ettiler. Hep münafıklarda istek budur. Öldürme isteği vardır. Yani küfreder, bağırır çağırır ama münafık, o onu hiç doyurmaz. Asıl isteği ölümdür yani öldürmektir. “veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Münafığın hasetlikten kaynaklanan psikopatlık yaptığını buradan anlıyoruz. Asıl derdinin hasetlik olduğunu. Yani kendinin büyük olmasını istiyor, derdi bu. Bak “bir kuyuya atın”,
hapse de atılmasına vesile olabilirler müminlerin, münafıklar. “Ondan sonra daha salih bir topluluk olursunuz.” (Yusuf Suresi, 9). Görüyor musun, bir de samimi ve mükemmel bir mümin olacağı kanaatinde, münafık olduğu halde. Yani normalde münafık ahlakı gösterdiği ahlak. “İçlerinden bir sözcü dedi ki” 10. ayette, “mutlaka bir şey yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u.” Yani bak bir tek onda bir öldürmeme isteği var. Şimdi burada ayrılıyor. Daha önce “öldürün” diyorlar. Şimdi birden bir tanesi diyor ki öldürmeyin. “Onu kuyunun derinliklerine bırakın da, bir yolcu kafilesi alsın.” (Yusuf Suresi, 10) Kuyunun derinliklerine, mesela bak Şiiler hep Mehdi (as)'nin kuyunun derinliklerinden çıkacağını söylerler. Halbuki ledüni bir taktiktir bu. Yani gerçek Şii alimler bilirler kuyunun içinde adam olmadığını herkes bilir. Kuyunun içinde ne işi var Mehdi (as)'nin? “Bir yolcu kafilesi alsın.” Kafileyi de biliyor, canlı kalacağını biliyor, kuyunun içinde kalan bir çocuk sağ kalmaz. Kuyular genellikle öldürücüdür yani. En azından açlıktan ölür, susuzluktan ölür. Çünkü ne zaman kafile geleceği belli değil ki. Bir de buradaki ifadeden de öyle ölü bir kuyu olmadığı anlaşılıyor. Su da olan bir kuyu. Onun içine bırakıyorlar çocuğu. Yani ölüm riski daha da yüksek. “Bu kararı verdikten sonra, “Ey Babamız,” dediler. “Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun?” Münafık taktiğini görüyor musun? “Sen bize güvenmiyor musun?” diyor. Etrafta dostluk arar münafıklar. Yani müttefik ararlar. “Bize güvenmiyor musun, işte bak dürüst adamız, samimi adamız.” Müttefik arıyor. “Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” Ne diyor münafıklar? “Biz Müslümanların iyiliğini istiyoruz. Kötülüğe düşmesini istemeyiz, iyilik için dağılmalarını istiyoruz Müslümanların” diyor. “İyilik için küfürle mücadelelerini durdurmalarını istiyoruz. Darwinizm'e, İngiliz derin devletine, homoseksüelliğe karşı mücadelelerine gerek yok biz iyilik yapıyoruz” diyor. “Durdurun” diyor yani. “Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz." (Yusuf Suresi, 11) diyorlar. Bu tip önemli olaylarda Hızır (as) mutlaka devreye girer. Yani mesela Müslümanlara toplu bir saldırıda, bir şeyde melekler de mutlaka ataktadır. Yani başıboş olmaz. Mesela Müslümanlara büyük bir atak varsa mutlaka melekler iş başındadır. Yani her şeyi yapabilirler. Melekler yetkili oluyorlar. Deprem dahil, deprem dahil, her şeyi yapabilirler. Bir de olay yerinde olur melekler de. Mesela belalı bir durum oluyor, olay yerinde melekler bulunur. Tabii, o onları hiç tahmin etmiyor. Mesela buraya gelir mi falan diye, halbuki orada olay yerinde oluyorlar. Hatta mühim eşhas da orada olur. Yani konuyla ilgili kişiler de orada olurlar. Yani öyle başıboş olmaz öyle bir yer.
Bak münafık üslubunu görüyor musun? Şeytandan Allah'a sığınırım. “Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın...” Münafık hep iyilik yapmak iddiasında ya. Bak diyorlar ki, “gönlünce gezsin” özgür olsun, “oynasın.” Münafığın üslubunu görüyor musun? Eğlensin. “...Elbette biz onu koruyup-gözetiriz." (Yusuf Suresi, 12) diyor. Münafık zaten böyle demiyor mu? Koruyup gözetiriz diyor, aynısı. “Dedi ki,” İsrail (as), Yakup (as), "Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum." (Yusuf Suresi, 13). Bak zaafını söylüyor. Münafığa zaaf söylenir mi? Zaten aranıyor o. Müminlerde zaaf arar münafık. Eksik nokta arar ki oradan kendince saldırsın, saldıracağını zanneder. Bak, “siz ondan habersizken,” bir de yol da gösteriyor farkına varmadan, “habersizken” o zaman diyecek ki, “ben de habersizdim” diyecek. Onun için münafığa çok dikkat etmek lazım, şeytana. Mümin zaaf noktasını hiç bırakmaması lazım. Çünkü şeytana her türlü kapıyı kapatmak gerekir. “Dediler ki: “Andolsun”” bak bir de yemin ediyor. “Biz, birbirini kollayan bir topluluk iken,” münafıklarda öyle bir iddiada bulunur. Birbirlerine destek olduklarını iddia ederler münafıklar. Küçük bir topluluktur ama korurlar kendi kafalarınca. “Kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz.” (Yusuf Suresi, 13). “Olur mu?” diyorlar, “biz kaçın adamıyız, öyle bir şeye müsaade eder miyiz? Yaptırmayız” diyorlar, “biz koruruz” diyorlar. “Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya,” kuyunun derinliklerine bak götürdükleri yer kuyunun derinliklerine, “atmaya topluca davrandıkları zaman,” topluca karar alıyorlar, ittifakla. “Biz ona (şöyle) vahyettik,” Yusuf (as)'a, "Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin." (Yusuf Suresi, 15) Bu ona çocuk olmasına rağmen vahyediliyor. O çok şaşırtıcı. Küçük çocuk bu ama vahyediliyor.
AYLİN KOCAMAN: Farkında mı vahiy olduğunun?
ADNAN OKTAR: Evet, ileride bunu onlara haber vereceksin, yani onları böyle mahcup edeceğini içinde hissediyor. Yani güçlü bir şey olarak. Hani diyor ya, ben bunları yanına koymam falan derler insanlar. Onun gibi yani. Kesin hissediyor. Ben batarım, mahvolurum şeyinde değil yani. Mutlaka ben bunlarla karşılaşır, bunlara gereğini yaparım diyor. Bak, “Akşamüstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” (Yusuf Suresi, 16) Münafıkların böyle oyunculuğu, rolcülüğü, üçkağıtçılığına dikkat çekiliyor. Bir de akşamüstü yani akşamlar savunma için daha zor vakitlerdir. Bu tip olaylarda hep akşamüstü seçilir. Kuran'da da mesela “gece baskın düzenleyenler” diyor. Hep geceyi düşünürler gecenin şerri gündüzün ayrı.
“Dediler ki: "Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk.” Münafık yalanları çok berbat olur, çok düzmece yalanlar uydururlar, çok akılsızca. “Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş.” Ne kadar inandırıcı, tam münafık akılsızlığı görüyor musun? Klasik. “Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” (Yusuf Suresi, 17) Bak yine bu da bir münafık taktiğidir. Ama inanan yok ki falan biz doğruyu söylüyoruz gibi yani hep münafık bunun üstünde çok durur yani hep doğru söylediğinin inanılması gerektiğine yönelik propaganda yapar. “Ve (bunun) üzerine” yani gömleğin üzerine “yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler.” Münafıklar aleyhte Müslümanlara delil de oluşturabilir sahtekar oldukları için Kuran ona dikkat çekiyor. Aleyhinize sahte delil oluşturabilirler, size iftira atmak için oyun oynayabilirler dikkatli olun yani ona işaret ediyor. Babası "Hayır" dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş.” Aslında şeytan ama o “nefsiniz” diyor. Çünkü şeytan yönetiyor onları. “Sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır.” Mesela bu tamam bu peygamber üslubu; güzel bir sabırdır. “Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı” münafıklar hep düzüp uydururlar yalancıdırlar ya Kuran ona dikkat çekiyor bak düzüp uydurma. “(kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır.” (Yusuf Suresi, 18) Yani “Sizi de bu hale getiren, yaratan, bu halde size güç veren de Allah olduğu için ben Allah’tan yardım isterim” diyor.
Şeytandan Allah’a sığınırım. “Bir yolcu-kafilesi geldi,” (19’da, 2-19) 2019 gibi olmuş. “Bir yolcu-kafilesi geldi,” demek ki bir kafile gelecek inşaAllah. “Sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler.” 2019’un önemine dair bir şey bu. “O da kovasını sarkıttı.” Niye kova? Kap her şey denebilir, kovayı niye vurgulasın Allah? İncil’de de kova geçiyor. Ve bak beş bin yıllık, yedi bin yıllık, on iki bin yıllık kabartmalar hep elinde kova olan adamdan bahsedilir. “Kovasını sarkıttı.” Bak “Hey müjde” diyor o zaman on dokuzdan başlıyorlar demek ki. Bak “Hey müjde... Bu bir çocuk.” Demek ki belli olacak aşağı yukarı. “Ve onu (kuyudan çıkarıp),” gizlendiği yerden çıkarıp, “ticaret konusu bir mal' olarak sakladılar.” Onu alıp götürüyorlar, onu satacaklar köle olarak. Ama onun, kurtuluşun başlangıcı o ama başlangıçta farkına varıyorlar mı? Varmıyorlar. O ne zannediyorlar? Herhangi bir köle, herhangi bir insan. Bak bir peygamberin farkında değiller. Büyük bir peygamberin farkında değiller. Ne zannediyorlar? Avamdan bir insan herhangi bir insan ne olur? En fazla köle olarak verilir o kadar. “Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi.” (Yusuf Suresi, 19) Bunu Allah meydana getiriyordu diyor Allah. “Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar.” Bak dikkat et, “Onu pek önemsemediler.” (Yusuf Suresi, 20) Mehdi (as)’nin işte yetmiş perdesine işaret ediyor, farkına bile varmıyor, önemsemiyor adam. “Oo” diyor “bu nedir hiçbir şey çıkmaz bundan” diyor. Farkına varamıyor Allah’ın hikmeti önemsemiyor. Halbuki mühim Ulu’l Azm peygamberlerden birisi, büyük peygamberlerden birisi Hz. Yusuf (as). Onu pek önemsemiyorlar halbuki çok önemli. “Onu satın alan bir Mısırlı (aziz,) karısına,” Mısırlı kelimesi de geçtiği için Mısır’ın bir kilit görev yapacağı da anlaşılıyor, alenen Mısırlı geçiyor. “Karısına, onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur.” 21. Ayet. Tireyle çekersen 2021’e bakıyor inşaAllah. “Onun yerini üstün tut” yani değerini anlamaya başlıyorlar halk, insanlar onu fark etmişler artık. “Ona güzel bak, umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz.” “Değerli birine benziyor” diyorlar. Anlaşılıyor yani onu devlet fark ediyor. Devlet bu açıklamayı yapan burada. 2021’de açıklama yapıyor. “Böylelikle Biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik.” “Kendi söylemiyor” diyor Allah, “Ben söyletiyorum” diyor Allah. “Allah, emrinde galib olandır.” “Ben bir kere hakimiyet emrini verdim bu olacak” diyor. “Ancak insanların çoğu” Benim bu gücümü anlamazlar” diyor Allah “bilmezler.” (Yusuf Suresi, 21) 2022’ye bakan ayet de. “Erginlik çağına erişince” diyor. 22 bak söylüyoruz. Önemli bir tarihtir. Bak erginlik çağına erişince, ergenlik vaktine erişince. “Kendisine hüküm ve ilim verdik.” Hükmetme ve ilim. “İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.” (Yusuf Suresi, 22) “Sezdirmeden yaparız Biz bunu” diyor Allah. 23. Ayette şeytandan Allah’a sığınırım. “Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi.” Kadın evin içinde dekolte geziniyor, gayet güzel bir kadın. Ama Yusuf (as) gelişiyor böyle atletik yapılı bir delikanlı haline geliyor. Daha önce gözü var ama daha o zaman çocuk gibi gördüğü için bir şey demiyor. Ama gelişip yakışıklı delikanlı olunca artık onunla fiili cinsel ilişkiye girmek istiyor yoksa yani Yusuf (as)’la hiç bağlantısı yok değil bağlantıda yani yanında çünkü dekolte geziyor, Yusuf (as) da onun yanında rahat geziyor öyle bir şey yok evde beraberler zaten. “Kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi” diyor. Bir an onun için o işte kapıları kapatarak Müslümanın da bu kapı kapanmasına karşı dikkatli olması gerekiyor. Mutlaka bir kapı çünkü kapıları diyor bak kapıyı demiyor başka kapılar da var. Müslüman bir kurtuluş kapısını mutlaka açık bırakması lazım ona dikkat edecek. ““İsteklerim senin içindir, gelsene” dedi” diyor. Şimdi bu kadın erkek bulamayacak bir kadın değil. Mısır dolu erkeklerle çaka çaka dolu yani çok yakışıklı. Yusuf (as)’tan da güzel de insanlar var boylu poslu çok güzel insanlar var. Kadın Yusuf (as)’tan niye etkileniyor? Aklından, derinliğinden, tutkusundan, aşkından ve onun üzerindeki olan o muhteşem elektrikten. Yoksa Mısır’da erkek o kadın için dert değil ki zaten. Kadın devletin en yüksek görevlisinin karısı ne derse olur, ne isterse bulur öyle bir dert değil. Derdi et kemik değil kadının, onun kişiliği, derinliği, tutkusu, aklı, tarif edilemeyecek çekiciliği onu etkiliyor. Yoksa Yusuf (as) gibi o ende, o boyda delikanlı yok anlamına gelmiyor bu. Bak “gelsene” diyor. “(Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.” (Yusuf Suresi, 23) İşte çekiciliğini sağlayan onun bu iffeti ve temizliği yoksa varlar laubali erkekler var istediği kadınla ilişkiye giriyor falan fahişe gibi erkekler. Ama bak onun iffeti, imanı, aklı, derinliği kadın imanı zayıf olmasına rağmen onu olağanüstü etkiliyor ve cinnet derecesinde etkiliyor artık kapıyı mapıyı kilitleyip direkt tecavüz edecek Hz. Yusuf (as)’a o şekilde. “Andolsun kadın onu arzulamıştı” diyor Cenab-ı Allah. “Eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi,” ki babası zaten Peygamber biliyor yani o anda söylenmiş değil biliyor yani o eğitimini almış. Çünkü babası İsrail Yakup (as), Peygamber zaten. “O da (Yusuf da) onu arzulamıştı.” Bak o onu arzuluyor birbirini görüyorlar hani peygamberlerde böyle bir şey olmazdı, arzulamıştı diyor işte görmüş kadını. Kadın dekolte evde beraber geziyorlar, yalnızlar kadına bakıyor, kadını istiyor ama cinsel ilişkiye yanaşmıyor. Haram olan fiili yapmıyor kadını görmesinde bir şey yok, beğenmesinde de bir şey yok, arzulamasında da bir şey yok. Peygamber harama mı girdi burada? Yok. “Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik)” diyor onu parantez içinde demişler. “Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirdik” diyor Allah. “Çünkü o, muhlis” halis yani samimi “kullarımızdandı.” (Yusuf Suresi, 24) Bak muhlis samimi demektir. “Kapıya doğru ikisi de koştular.” İşte bir kurtuluş yeri olması çok önemli. “Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar.” Mesela Allah karşılaştırıyor normalde niye karşılaşsın? Adamın ne işi var orada kadın zaten onu ayarlamıştır olmaz öyle bir şey. O imtihanın bir gereği olarak oluyor, kaderi öyle olduğu için. “Kadın dedi ki:” Bak imanla yaklaşmayıp sadece şehvetle yaklaştığı için ahlakındaki imanındaki çöküntüye bak kadının? “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?” Bak egoist görüyor musun? Hani seviyordun? Hemen oyuna geçiyor bakın hemen kahpelik, hemen kalleşlik. “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?” (Yusuf Suresi, 25) Adama yol gösteriyor kendince bak şeytani bir üslupla. Bunu ona söyleten kim? Şeytan. Şeytan vahyediyor şeytanın vahyini olduğu gibi aktarıyor kadın, ne diyorsa aynısını aktarıyor. “(Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak istedi." Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti.” İşte burada da bak devreye girmiş kişi yoksa yani direkt kadından yana olurlar. Adam böyle bir şey yapmaz direkt kadından yana olur, burada olayda açık öyle gibi görülür. Çünkü kadın şikayeti önemlidir asıl, hukukta hep öyle bakılır yani kadının şikayetini esas alınır bütün toplumlarda öyledir. Erkek olanın kendini savunduğu düşünülür, kadının doğru söylediği düşünülür. “Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.” (Yusuf Suresi, 26) “Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.” (Yusuf Suresi, 27) Özellikle onu ortaya koyuyor. Halbuki gömleği yırttıran Allah. Arkadan gömleği normalde eli kayabilir gömlek niye yırtılsın? Yırtılmaz gömlek adamın, kaçar öyle bir şey olmaz. Çok zor rastlanacak bir şeydir gömleğin yırtılması. Çok çaplı yırtılmış çünkü. “Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizdendir.” Telkinin önemi de görülüyor görüyor musunuz? Mesela bir adam hemen inanıyor orda bak. Adam acaba demiyor. Bak kadın da telkin yapıyor, adam da telkin yapıyor. “Doğrusu, bu sizin düzeninizdendir.” Onun düzen kurduğunu söylüyor, zaten şüpheleniyor. “Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür.” (Yusuf Suresi, 28) “Oyuncusun sen” diyor. “Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın)” diyor karısına “günahın dolayısıyla bağışlanma dile.” Adam mümin Müslüman bir adam. “Doğrusu sen günahkarlardan oldun.” (Yusuf Suresi, 29) “Günaha girdin” diyor. Hayret o dönemde. Ama Hz. Yusuf (as)’un terbiyesi de orda görülüyor adama etki etmiş. Mesela kadına etki edememiş ama adama etki etmiş. İsrail’den aldığı bilgiyi bak adama aktarmış adam bayağı düzelmiş ama kadın düzelmemiş kadın kalleş. “Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.” dedi.” (Yusuf Suresi, 30) Kadınlar da erkekler de meraklı böyle insanların cinselliğine, cinsel gücüne. Kadını aslında kıskanıyorlar benim gördüğüm. Nesine razı bunların o kadar kapsamlı kendilerine dert edinmeleri çünkü nihayet onlarla ilgili bir konu yok. Bu kadar eziyet edecekleri bir konu da yok. “Açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.” Diyor. Kadının cinsi sapık olduğunu o yüzden böyle bir tavır gösterdiğini söylüyorlar. Kadın tabii o da çok yaman bir kadın onlar yaman ama o da yaman. “(Kadın) Onların düzenlerini işitince,” bak hep düzen onlar da düzen kuruyor, onlar da düzen kuruyor çünkü iş güç yok, din olmayınca, din eğitimi olmayınca böyle olur. “Onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı.” Koltuk gibi dayanacakları yerler hazırladı. “Ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler.” (Yusuf Suresi, 31) diyor. Bak benzetme şekline bakıyor musunuz? Ondaki o ruhaniyet ve yüzündeki heybet, o peygamber halleri ona bir anlam veremiyor o müthiş bir çekicilik meydana getiriyor. Bu et kemik olayı değil, ete kemiğe adam böyle demez. Bak ““Bu, ancak üstün bir melektir” dediler.” Herhangi bir melek de değil. ““Üstün bir melektir” dediler” diyor. “Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu.” Bu sefer de doğru söylüyor. “Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa,” yine vazgeçmiyor görüyor musun bak kadındaki deliliğe? “Eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak.” (Yusuf Suresi, 32) “(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir.” Yalnız bak dikkat edersen bu seferde “bunların” diyor. Diğerleri de istiyorlar Yusuf (as)’u. Diğerleri de ilişkiye girmek istiyorlar bir kişi, iki kişi değil. “Kendisine çağırdıkları” yani gayrimeşru ilişki kadınlara bakmak değil bakıyor kadınlara zaten kadınları beğeniyor kadınlar da onu beğeniyorlar öyle bir konu yok, karşılıklı beğenme var cinsel ilişki burada haram olan. “(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan,” diyor bak “zindan” diyor zindan razı olduğu şeye bak? Zindan bak 33. Ayette. Mertebeyi görüyor musun? “Bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.” (Yusuf Suresi, 33) Çünkü kadınlara gücü yetmeyebilir orada yani tecavüz etmeye kalkarlarsa cinsel ilişkiye girebilirler. Bak “uzaklaştırmazsan, kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan” çünkü çok şiddetli baskı var. “Ya dövdüreceğiz seni” diyorlar, “ya zindana atacağız, ya ilişkiye gireceksin” diyorlar. Bir de kadınlar öyle genç delikanlı bu daha yani hepsine gücü yetmeyebilir. “Onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.” Bak ne kadar çekiniyor “Ya Rabbi beni koru” diyor.
ASLI HANTAL: İngiliz gizli servisi MI6’ın 1987’de dönemin İrlanda Başbakanı Charles Haughey'i terör örgütleri aracılığıyla öldürmeye çalıştığı iddia edildi. Kamuoyuyla paylaşılan yeni gizli belgelerde MI6’ın suikast teklifini reddeden milis gurupların İrlanda Başbakanını öldürmek yerine konudan haberdar ettikleri bilgisi yer alıyor.
ADNAN OKTAR: Aferin delikanlıymışlar. MI6 böyle pislik işlerde demek ki böyle insanları kullanabiliyor ama tabii dikkatli olmak lazım her yerde her şeyde.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Begüm. Tövbe etmek, tövbenin bağışlanacağı anlamına mı gelir?
ADNAN OKTAR: Bu sevimlilik nedir böyle? Tövbe etmek tabii durduk yere insana tövbe ilham olmaz. Çünkü Allah vahyettiği için tövbe ediyor. Samimiyse tabii ki, zaten tövbe sevgi gösterisidir. Allah’a karşı sevgi, teslimiyet, saygı, güven onu ifadesidir.
Evet.
VTR: Çok yemin etmek doğru mu?
ADNAN OKTAR: Hakikaten öyle konuşanlar var. Mesela “vAllahi bilmiyorum ki, vAllahi ne bileyim” diyor. Ağız alışkanlığı, Kuran’da da ona dikkat çekiliyor. Ağız alışkanlığıyla yapılan yeminler doğru değil tabii. Gerektiği yerde yemin edilir.
Evet.
VTR: “Allah çile vermesin” demek yanlış değil mi?
ADNAN OKTAR: Yani “zorluk vermesin” diyebilir mümin, bir şey yok onda. Allah tabii onu yine nimet olarak verir. Mesela uzun ömür istersin, aslında kısa ömür birçok insan için daha hayırlıdır. Yani çünkü günaha girmez, bir an önce cennete kavuşmuş olur ama uzun ömür istenir. Onun gibi yani “Allah çile” yani “zorluklar vermesin, kolaylık versin” diyebilir. Mesela “Allah kolaylık versin” diyoruz. Denebilir. Ama tabii izafidir zaten, her halükarda çile gelir ve zor da olmaz. Ama mümin bunu diyebilir, bunda bir şey yok. Ama “çile vermesin” yani imtihan anlamındaysa onun bir mantığı yok ama zorluk anlamında kullanıyorsa tahammülü zor olan şey zaten Allah yapmaz. Ama belki içindeki bir tedirginlik olarak onu ifade ediyor olabilir bir insan. Zor olan. “Ya Rabbi hayırlısını ver” demek lazım aslında, doğrusu budur. Yani en doğru, en sağlıklı olan budur, hayırlısını istemektir.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Ertuğrul. Sayın Adnan Bey, insanlar neden bekletilmeyi sevmez?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım saygıya uygun değil yani çok anormal bir hareket. Şimdi mesela diyor ki “yarım saat sonra geliyorum.” Evet, adam bekliyor. Yarım saat geçiyor yok, bir yarım saat geçiyor yok. Çok anormal bir hareket. Anlamı da anormal, mantığı da anormal. Ona göre ayarlayacak yani erkenden çıkacak. O ferahlık alameti demektir. Adam uçağı kaçırıyor, otobüsü kaçırıyor, ferah yani umursuz, olmaz. Yani bir saygı, akıl gereği olarak.
Evet, dinliyorum.
GÜLEN BATURALP: İsrail’in Haaretz Gazetesi İran’ın Ortadoğu operasyonlarını yürüten General Kasım Süleymani’nin öldürülmesi için ABD’nin İsrail ile anlaştığını yazdı. İsrail’in üç yıl önce de Süleymani’yi öldürmenin eşiğine geldiği, ancak ABD’nin Tahran’ı uyarması üzerine planın başarısız olduğu söyleniyor. Söz konusu girişim Suriye’nin başkenti Şam yakınlarında planlanmıştı.
ADNAN OKTAR: Bir anlamı yok ki. Bu bir mafya yapılanması falan olsa yahut bir terör grubu falan, başı belki etkili olabilir ama böyle şeylerde mutlaka hemen yerine bir baş geçer. Ama İran’da generalden bol ne var ya? Ne kadar mantıksız bir şey. Adamı öldürürsün, şak öbür general hemen devreye girer. Kaldığı yerden devreye girer. Hiçbir etkisi olmaz ve boş bir eylem olur.
Evet.
VTR: Kuran Müslümanlarına hayat nasıldır?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım insanın aklının alabileceği en mükemmel hayattır, yani bir uzmana sorsan uzmanlar topluluğuna insanlık alemi için bir hayat tarzı düşünün, en mükemmeli olsun diye düşünseniz işte en mükemmeli Kuran çıkar, başka bir şey çıkmaz. Her konuda en mükemmel hayat. Özgürlük, demokrasi, huzur, sevinç, kalite, güzellik, nezaket, klaslık, ne istiyorsan. Hayır, bereket, zenginlik, ferahlık…
Şimdi dinliyorum.
VTR: İsmim Aygül. Biz Türkiye ve Türk halkını çok seviyoruz. Adnan Bey, Kazakistan ile Türkiye arasındaki ilişki nasıl güzelleştirilebilir söyler misiniz?
ADNAN OKTAR: Bu şekerlik bu ne bu? Kazak mı? Acayip şeker. Ne kadar güzel oluyor Kazaklar. Yani zaten Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkistan yani Türkmenistan ayrı olması mucize bu ya. Yani dünyada böyle bir skandal yoktur. Böyle bir olay yok. Mesela bak, Kuzey Kore, Güney Kore ayrı, cinnet geçiriyorlar. Doğu Almanya, Batı Almanya ayrıydı, cinnet geçirdiler, hemen birleştirdiler. Nerede görülmüş böyle bir şey? Millet bu ya, sen nasıl bölersin bunu? Tek bir milleti bölmüşler. Facia. Derhal birleşmeleri lazım, derhal. Azerbaycan inanılır gibi değil ayrı olmamız, yani tek millet olarak hemen birleşmeleri lazım. Devletler olabilir, çünkü idari mekanizma açısından kolaylık olur o ama millet olarak tek millet, hemen. Pasaport, vize ne alaka ya kendi arkadaşına, ahbabına, dostuna, baba oğuldan, oğul babadan pasaport istiyor, vize istiyor olacak iş değil. Derhal düzeltilmesi lazım.
Evet.
VTR: Osmanlı’da en başarılı olduğumuz dönem hangisidir?
ADNAN OKTAR: Senin bu şekerliğini önce bir değerlendirelim. Şimdi kusursuz güzel, sevimlilik, bakıştaki tatlılık, burun, dişler, gözler, kaşlar, alın, saçlar, her şey şeker, cildi mükemmel maşaAllah. Kanuni devri iyi görünüyor, Kanuni Sultan Süleyman. Süleyman isminden böyle etkilenmiş de olabilir. Ya “şu isme uygun bir hayat yaşayayım” demiş de olabilir. Hakikaten Süleyman Peygamber (as) gibi muazzam bir zenginlik, güzellik ve ihtişam meydana getirmiş. O devirde yaşayanlar bayağı yaşamışlar yani. O zamanki manda sayısı, inek sayısı akıl almaz yüksek yani nüfusun kat kat fazlası.
VTR: Şeytan insanın içine nasıl girer?
ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin yakışıklılığını, Karadenizli herhalde çok şeker. Şeytan bir tek insana değil, domuzun içine de girer, akrebin içine de girer, yılanın içine de girer. Ama genellikle titiz olduğu bir domuz, bir de münafık. Bu ikisinin içine girer yani en çok onlarda olur. Bazen insanlara da musallat oluyor cinni şeytanlar. O zaman ondan o çıkartıldığında mutlaka bir yere gitmek ister. O zaman işte domuzun üstüne gönderiliyor, domuzun üstüne gidiyor. O şekilde bir rahatlığa erişiyor. Yani doğrudan serbest bırakılmak istemiyorlar. Domuzlar da deliriyor domuzun içine girdi miydi şeytan, hayvanlar cinnet geçiriyorlar. İncil’de de geçer. Topluca kendilerini uçurumdan aşağı atıyorlar içlerine şeytan girdiğinde. Bak, domuz bile kabul etmiyor ama münafık kabul ediyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Adnan Hocam seyrediyorum seni ama soracak soru bulamıyorum sana, ne sorabilirim?
ADNAN OKTAR: Şekerliğe bak, şekerliğe, tatlılığa, güzelliğe bak. Anadolu insanı hepsi böyledir. Onlarla Anadolu güzel oluyor. Git kahvehaneye bu şekerlerle doludur böyle. Köy evlerine git bu şeker, güzel insanlarla doludur. Bir tanesi bile binlerce pırlanta çuvalı olsa, binlerce pırlanta denizi olsa hiçbirine tercih edilmez. O kadar değerliler. Tertemiz, mübarek, muhterem insanlar.
Soru, arkadaşlarımız istediği gibi sorabilirler. Rize’den bir arkadaşımız yazmış “soru sorabilir miyiz?” diye. Niye olmasın? İstediği gibi soru sorabilir. Sadece kin dolu oluyor mesela insanlara karşı sevgisi yok, kendine sevgisi yok, saygısı yok. Enaniyetli, kibirli, öfke dolu bir adam, herkese saldırgan. Soru soruya benzemiyor, yani zırvalama tarzında oluyor. Tabii ki onunla muhatap olmayız çünkü amacı soru sormak değil. İçindeki o uçsuz bucaksız kini ve öfkeyi kaynatmak. O olmaz, onun bir anlamı olmaz. Ne cevap vereceksin adam zaten delirmiş yani. Sevgiyi, muhabbeti, aklı, fikri kaybetmiş. Ama samimi olarak aklı takılanlar olabilir. İstedikleri gibi soru sorabilir. Genellikle dekolteye kafaları takılıyor. Ama onu hiç incelemeden, benim sitelere bakmadan direkt soruyorlar. Hayret ediyorlar. “Bu nasıl olabilir?” Şirk dininin yüzyıllardan beri onları eğittiğini unutuyorlar. Yeni bir açıklama yaptığımı zannediyorlar. Halbuki direkt Kuran’a göre konuşuyorum.
AYLİN KOCAMAN: Bayağı değiştiler vesilenizle.
ADNAN OKTAR: Dolayısıyla yüzde doksan dokuz virgül doksan dokuz değiştiler ama çok ender nadirattan duymayanlar oluyor yoksa herkes duymuş. Duymayan yok.
Evet, dinliyorum.
VTR: Adnan Hocam, merhaba. Sigara içmek haram mıdır, değil midir? Çok hocalara sordum bazıları israf olduğu için “haram” diyor, bazıları “mekruh” diyor. Bu sorunun cevabını çok merak ediyorum. Ben de sigara kullanıyorum. Haram mıdır değil midir?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım şimdi sigara içen adama bakıyoruz aylar içerisinde, yıllar içerisinde çöküyor ve yaşlanıyor ve mutlaka hastalanıyor ve ölüyor yani sağlam kalmıyor. Sigara içip de sağlam kalan bir insan olmuyor. Bir kere gençliği, dinçliği falan tamamen çöküyor. Vücuda zararlı olan her şey haramdır. Mesela adam benzin içiyorsa haramdır, gazyağı içiyorsa haramdır, sigara içiyorsa haramdır. Mesela katran dumanı çekiyorsa haramdır. Yahut gidip bir yerde ateş yakıp onun dumanının içine girip o dumanı çekiyorsa haramdır. Yani Müslüman aklı başında bir insan, kendine zarar veren bir şeyi yapamaz ve yapmaz o yönüyle haramdır.
Evet, dinliyorum.
GÜLEN BATURALP: Oyuncak atın üstünde uyuyan bir kedi var.
ADNAN OKTAR: Yalnız kediler tabii doyulacak gibi varlıklar değil. Bunları cennette şimdi herkesin sevdiği kediler de gelecek, bir hayli kedi olacak cennette. Hiçbir görüntü, hiçbir varlık yok olmaz. Yani kedi de Allah’ın ruhunu üzerinde taşıyan bir varlık. Yani Allah’ın sürekli vahyiyle hareket eden bir varlık ama şuur yok yalnız, bilinç yoktur, yani ruh vardır fakat bilinç yoktur. Dolayısıyla kıymetli varlıklar, kıymetli tecelliler. Bunların hepsini ahirette göreceğiz, inşaAllah. Yani hiçbir görüntü zaten bilimsel olarak kaybolmaz, hiçbir ses kaybolmaz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben Trabzon’dan Gizem. Bir Müslüman ile Hristiyan’ın arkadaş olabileceğini düşünüyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Gizem, aslan gibi delikanlı kız, güzel maşaAllah. Bir de çok zeki olduğu anlaşılıyor. “Bir Müslüman ile Hristiyan’ın arkadaş olabileceğini düşünüyor musunuz?” Güzel yüzlüm Allah ne diyor? “…Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin…” (Ankebut Suresi, 46) Ne diyecek Müslüman? “…Ve deyin ki: “Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz.” (Ankebut Suresi, 46) O kadar. “Sakın onları üzmeyin, kırmayın. Onları rencide edecek söz söylemeyin.” “…(Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir...” (Maide Suresi, 5) Ehli kitap, yani Museviler de dahil. Ve “…sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.)…” (Maide Suresi, 5) diyor Allah. Dolayısıyla onlarla arkadaş olabileceğimiz, dost olabileceğimiz, onları sevebileceğimiz ve sevmemiz gerektiği, dost olmamız gerektiği Kuran’ın hükmüyle açık. Ama Peygamber Efendimiz (sav) zamanında Hristiyan ve Musevilerden kendilerine vali edinmek, yönetici edinmek isteyenler vardı. Allah “Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanları dostlar (yöneticiler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar…” (Maide Suresi, 51) diyor, bu. Yani “Müslümanlara karşı onları görevlendirmeyin.” Çünkü savaş ortamı zaten. “Bunu yapmayın” diyor Allah. Çünkü inanç çatışması var, olmaz öyle bir şey, Müslüman’ı Müslüman idare etmesi lazım.
Evet, dinliyorum.
VTR: Diyanet İşleri neden Hanefi mezhebine daha ağırlık veriyor ve diğer mezheplere hiç saygı göstermiyor?
ADNAN OKTAR: Oradaki hocalar evet, genellikle Sünni, Hanefi eğitimi aldıkları için Şafi bilgisine sahip değiller. Ama sorulsa da bilgili olurlar yani fetva olarak sorulsa bilgi verirler. Ama Hanefi’ye göre eğitilmişlerdir yani bütün cami hocaları hep öyledir, Hanefi bilgisine göredir. Ama Güneydoğu’daki hocalara da Şafi bilgisi veriliyor benim bildiğim kadarıyla. Ama Maliki ve Hanbeli hiç verilmiyor ona kalırsa. Yani Maliki ve Hanbeli’yi hiç bilmezler. Ki bayağı Maliki, Hanbeli var Türkiye’de ama Diyanet’te öyle alim, hoca bulamazsın, çok zor.
Evet.
VTR: Yakınınızdaki insanlar zengin oldukları için mi yakınınızdalar, yoksa farklı açıdan mı?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım güzel yüzlüm Müslümanlarda biliyorsun zenginlik, fakirlik, başka diğer işte teknik özellikler esas değildir, iman esası vardır. Benim arkadaşlarım da zaten görüyorsun gündüzün bu vakti oldu, gece saat en geç vakitlerden itibaren bu vakte kadar Allah için, İslam için gayret ediyorlar. Yani bu eğer dikkatlice bakarsanız çok anormal bir durum var yani çok çok anormal bir durum var. Ama Allah onu sizin gözünüzden örtülüyor yani dikkatinizi çekmiyor o. Bu kadar insanın dinç ve dikkatli olarak gece ondan, dokuzdan itibaren sabahın onuna kadar on iki saat kesintisiz tebliğ yapması İslam tarihinde görülmemiş bir şeydir. Yani Peygamberimiz (sav) hariç İslam tarihinde görülmemiş bir şeydir. Bu bir fevkaladelik ama tabii biz bunu fevkaladeliğini siz görün diye söylemiyorum. Ama dikkatlice bakan bir göz burada nefes kesecek bir gariplik, harikuladelik, mükemmellik ve olağanüstü bir takva görür. Olağanüstü bir iman ve olağanüstü bir azim görür. Kim yapar böyle bir şeyi? Bu ancak Allah için yapılabilir. Hiç kimsenin de bir çıkarı yok. Kimse maaş falan da almıyor. Bak, gayet diri ve dinç olarak. Ve sabah da yine işlerine de devam ediyorlar yani. Çok az bir uykuyla bütün güçleriyle İslam’ı, Kuran’ı yaşayarak da göstererek tebliğ etmeye gayret ediyorlar.
YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Sen bütün bu süre boyunca canlı yayında konu anlatıyorsun. Çok farklı her konuyu açıklıyorsun aralıksız.
ADNAN OKTAR: Yani biz bunun takdirini insanlardan beklemiyoruz. Ama şöyle bir dikkatlice baksan hatta için korkuyla dolar yani “bu neyin nesidir?” dersin. Çünkü çok şaşırtıcı bir şey bu. Görülmemiş bir şey. Kimse beş kuruş para istemiyor, reklam almıyor, geceli gündüzlü kitap dağıtılıyor, tebliğ yapılıyor ve en güzel şekilde İslam’ın tanıtılması gerektiği için bu büyük bir gayretle deruhte ediliyor. O arada İngiliz derin devletiyle onun casuslarıyla, münafıklarla da ayrıca mücadele ederek, onların engellemeleriyle uğraşarak, küfrün ve dalaletin, Darwinistlerin, materyalistlerin, PKK’nın, El Kaide’nin, Taliban’ın, IŞİD’in, şunun, bunun çeşitli engellemelerine rağmen, çeşitli baskılarına rağmen cansiperane buradaki kardeşlerimizle İslam’ı anlatmaya devam ediyoruz ve en etkili İslam’ı anlatan grubuz. İman hakikatlerini, Kuran mucizelerini bu kadar etkili ve bu kadar dünya çapında anlatan kimse yok. Darwinizm Allah’ın inkarı olan deccaliyet dinidir. Bu deccaliyet dinine dünyada bizim dışımızda karşı olan yok. Sadece biz varız ve deccaliyetin dinini parçalayan da sadece biz varız. İngiliz derin devletine meydan okuyan, onu rezil kepaze eden sadece biziz. Homoseksüelliğe karşı büyük bir mücadele verip başarılı olan yine biziz. Saymaya kalksak sabahlara kadar sayarız. Say say bitmez. Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar, din Allah’ın oluncaya kadar azmetmiş insanlar İslam’ı anlatıyorlar. Dolayısıyla bu fevkaladeliğin takdirini biz Allah’a bırakıyoruz yani insanlardan bir takdir beklemiyoruz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhabalar Adnan Bey ben Tuğçe. Özgürlük canımızın istediğini yapmak mıdır?
ADNAN OKTAR: Tuğçe sen çok şeker bir kızsın. Makyajın çok güzel olmuş canımın içi, bayağı da güzelsin. Saçın çok hoş, çok güzel bir tarz yapmışsın. Özgürlük tabii ki canının istediğini yapmaktır ama kimseye zarar vermeden. Kendine zarar vermemen ve etrafına zarar vermemen. O zaman istediğin gibi yaparsın. Ama tabii Kuran ölçüleri içerisinde. Zaten Kuran sana o özgürlüğü verir. Kuran’ın getirdiği özgürlük dünyadaki en yüksek özgürlüktür. Dünyada gelmiş geçmiş en yüksek özgürlüğü Kuran insanlara verir. Allah Kuran vesilesiyle verir. Kuran’daki özgürlük hiçbir sistemde yoktur. Ne Danimarka’da ne Norveç’te ne Amerika’da hiçbir yerde bulmazsın. Ama bu özgürlük anlayışında özen gösterilecek şey Kuran’a uygun olması ve insanlara zarar vermemesi. O kadar. Ki zaten bu doğal yapısı içerisinde Kuran’a uygulandığında kimseye zarar vermez o. Yani Kuran’a uyan bir insanın kimseye zarar vermesi mümkün değildir zaten.
Evet, dinliyorum.
ASLI HANTAL: Suudi Arabistan yönetimi özel bir yılbaşı videosu hazırlattı. Videoda özellikle kadınlar üzerinden verilen mesajlarda başı açık, yarım kapalı ve başörtülü Suudilerle tüm dünyaya ılımlı İslam projesi doğrultusunda biz değiştik mesajı verildiği söyleniyor. Videoyu görebiliriz.
ADNAN OKTAR: Ilımlı İslam projesini kasten söylüyorlar ılımlı İslam değil gerçek İslam. Nerenin ılımlı İslam’ı. Ilımlıkla ne alakası var? Kuran’ın anlattığı İslam bu. Dolayısıyla İslam alemine bu muhteşem damgamızı nasip ettiği için Allah’a hamdolsun. Suudi Arabistan’a bu düşünceyi, bu anlayışı bütün ihtişamıyla anlatan, anlattıran, vesile olan bizleriz. Ve diğer ülkelerde de etkimiz buram buram görülüyor. Her yerde buram buram görülüyor bu bizim damgamızdır. Manevi damgamız elhamdülillah. Suudi Arabistan Prensi’ni de tebrik ediyoruz Allah yardımcısı olsun. Çok seviyoruz, destekliyoruz. Sonuna kadar da yanındayız. Çok iyi gidiyor devam etsin.
Evet.
VTR: Hocam çok güzel resim çiziyorsunuz, bu yetenek nereden acaba?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım ben de yaptığımda şaşırıyorum her seferinde. Ben resmi güzel yapabilirim diye başlamıyorum Allah’a bırakıyorum. Bitirdiğimde ben de hakikaten her seferinde şaşırıyorum. Gayet güzel oluyor. Ki yani zor çalışmalar mesela o özellikle yüz kısımları vücut çok özen gösterilmesi gerekir. Benim yaptığım süratle mutlaka bozukluk olması gerekir olmuyor çok mükemmel oluyor.
ASLI HANTAL: Arzu isimli tablonuz bu.
ADNAN OKTAR: Ve tablom da üç boyutlu oluyor maşaAllah.
ASLI HANTAL: Yeşil Tutku tablonuz. Bahar tablonuz.
ADNAN OKTAR: Kadın güzelliğini muhteşem vurgulayan resimler.
ASLI HANTAL: Çıplak Dans.
ADNAN OKTAR: Ki hiç kullanılmayan yağlıboya teknikleri bunlar.
ASLI HANTAL: Kitap Sevgisi. Ormandaki Güzel Kadın.
ADNAN OKTAR: Hepsi birbirinden güzel maşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: Hocam ben Giresun’dan Abdulbaki. Kehf Mağarası’na sığınmak isteyenlere bugün neyi tavsiye edesiniz?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım tabii Allah’a sığınacaklar. Bir araya gelecekler. Kehf Suresi bize neyi anlatıyor? Bir Mehdi hareketini anlatıyor. Çift koldan İslam hakim oluyor. Nasıl oluyor? Bir Kef ehli var, bir de Rakim ehli var. Yani Mehdi (as) ve İsa Mesih’in talebeleri. O kod isimleridir. Özellikleri ne? Gençlerden oluşuyor. Başka? Toplum tarafından baskı görüyorlar. Ve kendi dinlerine, kendi inançlarına toplum tarafından çekilmek isteniyorlar. Ama kabul etmedikleri için de baskı görüyorlar. O yüzden bir arada yaşıyorlar. Temizliğe çok dikkat ediyorlar, çok özenliler helale harama çok dikkat ediyorlar. Birbirlerine çok bağlılar. Bu gençlerin olduğu dönemde büyükçe bir cami yapılıyor. Yine ayrıca büyük güzel bir muhteşem bina yapılıyor. Ver sonunda İslam hakim oluyor. Bu konular ilerlerken Hızır (as)’la karşılaşılıyor. Zülkarneyn yani Mehdi (as) devreye giriyor. Ve İslam dünyaya hakim oluyor. Kehf Suresi Mehdiyet’in kısa bir özetidir. Bütün detaylarıyla Mehdiyet’e ait her türlü özellik sembollerle nezaketiyle anlatılmıştır. Mehdiyet’e ait her türlü bilgiyi Kehf Suresi’nde bulabilirsin. Dikkatli bir göz baktı mı hemen anlar.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhabalar adım Sıla. Çile çeken insanlar her zaman daha mı olgun olurlar?
ADNAN OKTAR: Evet Sıla, güzeller güzeli Sıla. Daha aşkı tutkuyu bilirler, daha derin düşünürler. Daha girift olaylara vakıf olurlar. Zaten Mehdi (as)’ye Allah’ın o kadar çile çektirmesinin nedeni Tevrat’ta geçiyor. “Bizim acılarımızı yüklendi” diyor. “Bizim acılarımızı yüklendi. Allah onu sevmediği için değil ona verdiği acılar, zorluklar” diyor. Tevrat uzun uzun anlatıyor Mehdi (as)’den bahsederken. Birçok zorlukla karşılaşacaktır. Nedir amaç? Onun olgunlaşması ve derinleşmesi başka bir amacı yok. Çünkü başka türlü derinleşemez, olgunlaşamaz bu şart.
AYLİN KOCAMAN: Çile yönünden Hz. Eyüp (as)’e benzer deniliyor Mehdi (as) için.
ADNAN OKTAR: Tabii. Peygamberimiz (sav)’in hadisi o da evet.
Dinliyorum.
ASLI HANTAL: Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün yaptığı konuşmada “Zaman zaman bazı dostlar söylüyor “Ya Cumhurbaşkanım sen hiç yorulmaz mısın? Dün şuradaydın bugün buradasın bu nasıl oluyor?” Aşk ile çalışan yorulmaz. Öyle çalışacağız ki muhasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkacağız” dedi. Sabah Gazetesi Sayın Erdoğan’ın 2017’deki yoğun temposuyla ilgili yaptığı haberde şu bilgileri verdi. Sayın Erdoğan 2017’deki seyahatlerinde 144 bin kilometre katederek dünyanın etrafını yaklaşık dört kez dolaşmış kadar yol yaptı. Yılın ilk yurtdışı ziyaretini Tanzanya’ya gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan toplam yirmi iki devlet başkanıyla bir araya geldi. On yabancı hükümet başkanını kabul etti. Yurt içi ve yurt dışında yıl boyunca ulusal ve uluslararası organizasyonlara katılan Erdoğan kırk iki programda katılımcılara hitap ederken Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde on defa muhtarları ağırladı.
ADNAN OKTAR: İşte tam Mehdiyet alametleri. Mehdiyet devrinin özellikleri. Ama biz de oturup seyretmeyelim tabii hiç olmazsa manen destekle, duayla destekle, sözle destekle yardımcı olalım. Bazı tipler var böyle alenen gladyatör seyreder gibi seyrediyor. Eleştiriyor, kızıyor bir de “oy vermeyeceğim” diyor “İyi Parti’ye vereceğim” diyor. Ne konuştuğunu anlamak mümkün değil. Dolayısıyla böyle gayretli, çalışkan bir insana, samimi insana, İttihad-ı İslam için cansiperane gayret eden, kendini Allah’a adamış bir insana bütün gücüyle destek olmak müminler için farz benim gördüğüm. Çünkü dürüstlüğü, samimiyeti tescilli görüyoruz. İngiliz derin devletinin demagoji şamatasını bir kenara bıraksınlar yok yetmiş kamyon parayı aldı götürdü falan. Yetmiş tır parayı ne yapsın o? Akıl var yakın var. Yetmiş tır dolusu para. Ne yapacak? Bu demagojiyi bırakacaklar. Tayyip Hocam’ı destekliyoruz 2019’da evvelAllah gürül gürül başta. 19’da da, 29’da da Allah’ın izniyle 39’da da Tayyip Hocam’la devam inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: Hocam merhabalar ben İzmir’den Kader. Bu bağnaz yaşam bizi çok yoruyor, ne zaman İslam anlayışında çağdaş modern bir yaşama geçeceğiz?
ADNAN OKTAR: Mehdiyet devri ferahlık ve rahatlık devri. Benim gördüğüm anladığım, gökteki alametler yerdeki alametler her şey tam Allah’ın dediği gibi oluyor. Peygamber (sav)’in dediği gibi oluyor. Üç, beş, yedi sene artık kırk sene bak emek verdik. Biz hiçbir şey demedik elhamdülillah. Artık siz de üç-beş sene bekleyeceksiniz. İnşaAllah.
VTR: Hocam ismim Abdullah. Ankara müziklerini çok seviyorum.
ADNAN OKTAR: Abdullah biz de seni çok seviyoruz. Ağabeyinin aslanı. Ağabeyinin güzel yüzlüsü kuzusu. Cennet kuzusu. Ankara havalarında inşaAllah cennette de eğleniriz.
Evet.
VTR: Merhaba, insanlar yalan hadislere sahip çıkıyorlar, neden gerçek ayetlere sahip çıkmıyorlar acaba?
ADNAN OKTAR: Aferin benim aslanıma. Aferin benim güzel yüzlüme. Bak hiç ummazlar çok modern bir delikanlı. Hepsi sakallı gençlerin hep Adnan ağabeylerine benziyorlar. Ağabeyinin kuzusu bunlar canları. Sahte hadislere sahip çıkma hırsları hakikaten acayip yüksek. Ölümüne, delicesine. Cübbeli Ahmet kendini parçalıyor sahte hadislere sahip çıkacağım diye. Ama ayet konusu oldu mu “keçi yedi” diyor. “Nesh oldu” diyor. Tabii ahirette hesabını verecek. Bir ara “Kuran’ın yeterliliğini anladım” dedi ama baktık yok. Yarım kaldı o. Sözde kaldı.
Evet.
VTR: Ben iki tane kanser tümörü vücudumda taşıyan bir kanser hastasıyım, beyin tümörü ve akciğer kanseri sizlerden ben ve diğer bütün kanser hastaları için dua istiyorum.
ADNAN OKTAR: Ah benim canımın içi, ah benim güzel yüzlüm. Ne mutlu sana ki seni Allah böyle güzel bir imtihanla imtihan ediyor. MaşaAllah canım benim tevekkülün de çok güzel aferin. Çünkü başkası olsa manen çöker, psikolojik olarak çöker. Aslan gibi bak ne güzel imanla, Allah sevgisiyle olayı çok güzel karşılamış. Duayla, sevgiyle, imanla meseleleri değerlendiriyor. Helal olsun sana Allah seni cennetiyle şereflendirsin, nimetlendirsin. İnşaAllah Allah şifa verir. Çünkü imkansız bir şey yok. Tedavisi olabiliyor biliyorum ben gördüm çünkü. İnşaAllah Allah şifa verir. Ama tabii hayırlısı ne ise o olur. Allah hayırlısını nasip etsin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Mevlana evrimi neden desteklemiştir?
ADNAN OKTAR: Önce senin şu şekerliğin konusunu bir inceleyelim. Sütlaç, keşkül falan. Bayram şekeri karışık. Tatlılığı görüyor musun sen? Mis gibi benim canım tertemiz. Allah seni nuruyla sarsın. Seni hep iyilerle beraber etsin, seni kötülüklerden, üzüntülerden korusun. Hayırlı bereketli uzun ömürle yaşatsın seni. Cennetle şereflendirsin. Seni Ruhu’l Kudüs’le desteklesin. Çok şeker tatlı bir şeysin. Cennette de bana dost etsin seni Cenab-ı Allah. Çünkü cennet dostu cennet arkadaşı olarak süpersin sen. Ben balımı bir daha dinleyeyim.
VTR: Mevlana evrimi neden desteklemiştir?
ADNAN OKTAR: Canımın içi şimdi bu Mevlana işi gibi görünmüyor. Hülagü’den gelen bir şey gibi görünüyor. Hülagü deccaldi. Bütün deccallerin üslubu aynı hepsi homoseksüeldir. Homoseksüel destekçisi hepsi evrimcidir. Hepsi kendini Allah’tan büyük görür. Hepsi hak dinleri kabul etmez. Hepsi kan dökücüdür. Hepsi enaniyet ve kibirden adeta delirmiştir. Bizim gördüğümüz Mevlana’nın eserlerinde Allah, din, iman, Kitap hepsi inkar ediliyor. Aman ben Mevlana’nın onu yazdığına inanmıyorum adamı ele geçirmişler veyahut kitaplarını ele geçirmişler. Hülagü azgın bir adam. O devirde Mevlana’yı kontrol altına almıştı. Mevlana onun emrine girmişti. Bu tarihi bir gerçek herkes biliyor bunu. Muhtemelen yaz dedi o da yazdı. Veyahut kendi adamlarına yazdırıp bunun altına imza at dedi. Böyle olabilir. Ama kitaplara baktığımızda dehşet verici. Ne diyor? “Bizim yolumuzda Müslümanlık diye bir şey yoktur” diyor. Başkası da çıkıyor diyor “bunda ince mana var sen anlamazsın.” Adam diyor ki Allah’ı inkar ettiğini söylüyor “burada ince mana vardır anlamazsın” diyor. Hz. Muhammed (sav)’i inkar ediyor “Orada ince mana vardır anlamazsın.” Kardeşim şimdi ince manası kalmış mı bu işin? Niye şeytana uyuyorsun? Açıkça Allah’ı dini inkar ediyor bu kadar açık. O zaman “Stalin ince mana var diyeceksin sen onun dediğine bakma adam Müslüman muttaki.” Lenin’in sözüne bakacaksın “yok ya onda ince mana var sen çıkaramıyorsun.” Nereden çıkıyor adam daha ne desin “bizim yolumuzda Müslümanlık diye bir şey yok” diyor net. Peygamber (sav)’e hitabına bak “Mustafa” diyor “aklına geldikçe intihar etmek isterdi” diyor. “Sana mal mülk verilecek denirdi vazgeçerdi” diyor. “defalarca intihar teşebbüsünde bulundu” diyor “Mustafa” diyor. Peygamber (sav)’e. Ve adamlara münafıklara Peygamber (sav)’le böyle laubali konuşma hakkını tanıtıyor onlara. Gösteriyor, yol gösteriyor yani. Ben onu yazmıştır demiyorum kim yazdıysa Allah karşılığını versin ona. Müslümanın söyleyeceği bir söz değil. “Şarap içmek Müslümana yasak tamam biliyoruz” diyor “ama onların kafası çalışmıyor” diyor özetle. Çok çirkin koşuyor da ben söylemiyorum. “Müstahaktır onlara” diyor. “Ama Rumi olan benim inancımda olanlara şarap helal” diyor. “Haramlar da helal” diyor. “İstediğinizi yapın” diyor. “Güzel sevmek” diyor bak “kadın sevmek” demiyor. “Güzel sevmek” diyor “çenk” diyor. “Şarap haslara helaldir” diyor. “Ye kebabı iç şarabı” diyor yani. “İşine bak” diyor. Bu kafada yani.
YASEMİN AYŞE KİRİŞ: “Mesnevi Kuran’dan üstündür” diyor.
ADNAN OKTAR: Tabii. “Mesnevi-i Kerim diyor. “Kuran aracıyla geldi” diyor. “Aracıyla gelen kitap kaybolur” diyor. “Ama bana gelen Mesnevi’yi ben Allah’tan doğrudan aldım dolayısıyla kaybolmaz” diyor. “Allah’tan kastın nedir?” diyorsun. “Ne biçim konuşuyorsun terbiyesiz” diyor “ben karşındayım görmüyor musun?” diyor. Yani “Allah benim, kitabı da ben yazdım” diyor. Buna getiriyor. Adam da diyor ki, “Ya sen bunda ince mana var anlamıyorsun” diyor. O zaman Stalin’in, Lenin’in, Abdullah Öcalan’ın sözlerinde ince mana varmış biz anlamamışız buna getiriyorsun. Adamlar nasıl küfür içindeyse, buradaki ifadeler de küfür ifadeler. Bunun lamı cimi yok. Ama adam yazmamıştır o ayrı. Hülagü yazdırmış olabilir, orada birilerini tutturmuş yazdırmıştır gayet de rahat yapabilir. “Altına da bas imzayı” demiştir imzayı attırmıştır. Ama bunların hepsi küfür sözler. Ballandıra ballandıra homoseksüelliği anlatıyor. “Bundan ince mana çıkar” diyor, seks filmi gibi, sapık seks filmleri gibi yani. Böyle Müslümanlık olur mu? İnce mana falan yok. Direkt şeytani mana var. Ama kim yazdı ben bilmiyorum. Üç yüz yıllık eserlere bakıyoruz var, aynısı var, doğru, yazılmış. Ama şimdi biz hükümetten bunu isteyemeyiz. “Çıkın bunu açıklayın, Mevleviliğin, deccaliyetin etkisi altında yazılmış kitaplar olduğunu söyleyin.” Hükümeti yıkmaya kalkarlar, diyemez bunu. Onu biz yapabiliriz. Yani Tayyip Hoca’dan ben bunu bekleyemem şu an. Başbakan’dan da bekleyemem. Diyemezler yani çok zor. Bütün dünyada homoseksüeller hep Rumiler. Bütün dünyadaki ateistler Rumiler. İngiliz derin devletinin resmi dini haline geldi Rumilik. Bütün Amerika’daki Allah, din, Peygamber düşmanları hepsi Rumi. FETÖ’cüler de Rumi Forum diye yer açmışlar. İngiliz derin devletinin resmi dini. Ama Tayyip Hoca tabii mesela çıkıp savunuyor falan öbür türlü hükümeti yıkarlar. Bizim ona Tayyip Hoca’ya bir sözümüz olmaz. “Niye aksini söylemiyorsun, niye doğrusunu söylemiyorsun?” diyemem ben. Bunu biz yapacağız.
Bir de Tayyip Hoca’nın anlattığı tabii İngiliz Rumiliği değil yani bu tarz değil, Anadolu’da bilinen halk arasında dilden dile dolaşan Rumiliği kastediyor o. Beş vakit namazında kendi halinde insanlar bunlar, tertemiz insanlar. Yani kitapta ne yazdığını bilmez onlar. Yani Mesnevi’nin içinde neler var bilmez. “Ben Rumi’yim” der o kadar. Mesela Nakşibendi de oturup Nakşibendiliği incelemez. Yani derin bir incelemeye dayalı değil yani kendi Anadolu Rumiliği yorumu yaşanan, Anadolu’da yaşanan budur.
Evet dinliyorum.
VTR: Selamün aleyküm, ben Muhammed, İranlıyım. Tıp Fakültesi öğrencisiyim. Hocam size bir şey soracaktım. Ben İran’da Sünni olduğum için baskı görüyordum. Şimdi halk bu baskıdan nasıl kurtulur? Bir de İranlılar hakkında ne düşünüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm İranlılar çok aklı başında, kibar, saygılı insanlardır, nezaketliler. Bir yanlışlık olmuştur. Sen bana bilgi ver ben konuşayım. İran’da çünkü milyonlarca Sünni var. Yani en az yirmi milyon falan Sünni vardır İran’da. Nasıl öyle bir şey olsun ki? Çok fazla Sünni var. Mesela Ayetullah Şeriatmedari Sünni’ydi. Sünni ayetullahlar var. Ama halk içinde olabilir. Adam homurdanıyordur falan cahildir. Var burada da, yobazlar var. Mesela “Aleviyim” diyor” adam homurdanıyor. “Bektaşi’yim” diyor homurdanıyor. “Şii’yim” diyor homurdanıyor. Cübbeli akıl almaz laflar ediyor Şiilere. Dolayısıyla olur öyle şeyler. Onları kaale almana gerek yok. Devlet politikası önemlidir. Devlet politikası olarak böyle bir şey yoksa sorun yok. Devlet olarak da öyle bir şey yok. İran çok mükemmel, mübarek bir topluluk, mübarek bir millet, mübarek bir devlet. Allah güç, kuvvetlerini arttırsın. Allah hayır, bereket versin, iyilik, güzellik versin, oradaki fitneyi söndürsün. Allah Mehdiyet’le bereketlendirsin. Mehdi (as)’ı zahir etsin, İran halkını Mehdi (as)’a tabi kılsın. İran’ın anayasası biliyorsunuz Mehdi (as) gelince kalkacak. İran anayasasının birinci maddesi ne diyor? “Bu anayasa Mehdi (as) gelinceye kadar geçerlidir.” Madde iki; “Mehdi (as) çıkınca sadece onun dediği geçerli olur” diyor.
İsrail’de de böyle. “İsrail devleti Moşiyah çıkıncaya kadar geçerlidir” diyor. İsrail’in gizli anayasasıdır bu. Yani hahamların, oradaki asıl ruhani idarecilerin aldığı karardır. Birinci madde “Mehdi (as) çıkıncaya kadar İsrail devleti geçerli.” İkinci madde; “Mehdi (as) çıkınca o ne diyorsa o olur.” Bütün İsrail için bu geçerli. Mehdi (as)’a uymak bütün İsrail için farzdır, kesintisiz, kayıtsız şartsız. Mesela Musa (as)’da öyle değil, Musa (as)’a tavır alabiliyorlar. Ama Moşiyah’a itiraz yoktur. Yani o ne derse ona uymak durumundalar. Mesela Tevrat’ta düzenleme yapıyor. Mesela “Tevrat’ın şu kısımları yanlış” bir şey diyemiyorlar. Yani Sanhedrin “Falanca kişi Moşiyah’tır” dediğinde bitti. Çünkü bak kendileri diyor. “Tevrat’ta düzenleme yapacak, Tevrat’ın yanlış kısımlarını düzeltecek. Doğru kısımlarını tarif edecek. Gerçek kısımlarını ortaya çıkaracak” diyorlar. Daha ne desinler? Mehdi (as)’a uymak bütün İsrail için farzdır doğru, aynı şekilde İran için de farzdır. Yani İsrail’e de farzdır Moşiyah olarak. Ve itirazı yok “Ne diyorsa doğrudur” deniliyor. Çünkü masum biliniyor, İsrail’de de masum biliniyor. “Ne derse doğrudur” diyor.
Evet dinliyorum.
VTR: Dünyevi korkularımızdan nasıl kurtuluruz?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım Allah’ın büyüklüğünü iyi kavrayarak olur. Allah çok büyük de insanların tabii akılları bir dereceye kadar yatıyor. Ondan gerisini çok acayip karşılıyorlar. Halbuki Allah çok büyük. Onu bir türlü akıllarına sığdıramıyorlar. Şimdi mesela halının tüyleri tek tek hangi tüyün nereye yerleşeceği bellidir. Allah Katında her tüy biliniyor nerde olacağı. Mesela bu çok büyük mucizedir Allah’ın büyüklüğü açısından. Peki o tüyün atomları içindeki yerleri? Onlar da belli. Atomların kaç tur atacağı belli. Kim kimin etrafında kaç defa dönecek, nasıl dönecek belli. Mesela diyorlar ki “Belirsiz o dönme şekli” diyorlar. O belirsiz dönme şekli denen şekil Allah Katında belli. Tabii. Yani Allah çok büyük, amansız bir büyüklük, amansız bir güç. Ama insanın bileceği ne kadar? İşte insanları tanır, Türkiye’deki Müslümanları tanır, bir cennet yapar, bir de cehennem yapar. İşte uzay yapar, uzayla da pek ilgilenmez diye düşünüyorlar. O kadar. İşte dünyayı cennet haline getirecek yani biliyorsunuz ay, güneş ve dünya onu kullanıyor. Halbuki Allah onları sebep ediyor, onlara hiç ihtiyaç yok. Alakası da yok onlarla. Sadece görüntüde öyle bir şey var. Görüntü yani böyle bir rüya gibi. Dolayısıyla önce Allah’ın büyüklüğünü iyi bir kavramak lazım. Bir dereceden sonra diyorlar ki haşa “Bu kadar da büyük olamaz herhalde” diyorlar. Senin o düşündüğünün sonsuz misli büyük. Yani hani “Bu kadar olamaz” dediğinin sonsuz misli büyük. Müthiş bir güç Allah. O yüzden “Ya benim duamı nasıl duyacak” diyor. İşte “Bacağımın ağrısını nasıl gidersin ki?” diyor. Ağrıyı O yaratıyor zaten, mucize olarak yaratıyor. Yani Allah’a inanmak da tamam, büyüklüğüne inanmak da tamam çok güzel ama belirli bir derecede büyüklüğü kabul ediliyor Allah’ın. Yani o dediklerinin sonsuz çapta büyüğü Allah. O yüzden biraz daha düşünmeye teşvik edip büyüklüğü iyi kavratmak lazım, Allah’ın büyüklüğünü, gücünü. Mesela bak her atomu tanıyor Allah. Mesela 15 milyar yıldan beri dönen her atomu biliyor. Her atomun nerden nasıl döneceğini biliyor. Her elektronun, protonun nerede nasıl döneceğini biliyor, kaç tur atacağını biliyor. Şimdi bu nasıl bir akıl oluyor? Tarif edilecek gibi değil. Dolayısıyla insanlar en fazla işte aklımdan geçeni düşünür gibi. Hastalığı varsa onu eğer haber alırsa kısmen düzeltir, bazen de gücü yetmez gibi düşünüyor. Bazen ağır müdahale. Yani önce dünyadaki en büyük sorun Allah'ın büyüklüğünün iyi kavranması. Aslında kavrasalar sabahtan akşama kadar Allah'tan başka bir şey konuşmazlar ama dünya ona gelecek. Şimdi Tevrat'ta da belirtiliyor; “Moşiyah zamanında” diyor “Allah'tan başka bir şeyden konuşmaz insanlar” diyor. Olayın büyüklüğünü kavrayabilmiş değil insanlar. Yani olay çok çok büyük bir olaydır Allah. Ne kadar anlatılırsa anlatılsın belirli bir derecede bir çerçeve çiziyor insanlar. O çerçeveyi kaldırmak gerekiyor. Yani alenen sonsuz büyük yani sonsuz akıl. Bunun kavranması çok önemli. Onun basit menfaatlerini yapamayacağını zannediyor Allah’ın. Yani ona para getiremez, işte ömrünü uzatamaz, bazen duyar, bazen duymaz öyle gibi düşünüyorlar. Onun için Allah diyor, şeytandan Allah’a sığınırım; “Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler” büyüklüğünü fark edemediler diyor Allah. Allah anlatıyor ama düşünürse hemen bulunacak gibi. “Hepsini Ben yarattım” diyor Allah. Bak “zerre kadar olan her şey Allah'ın bilgisi dâhilindedir” diyor. Zerre demek, insanın aklının alacağı en küçük şey demektir. Mesela elektron, kuarklar var. Onun daha küçükleri var, esir var. Esiri meydana getiren daha küçük maddeler var. Onun daha küçükleri var ama onlar bir âlem olmuş oluyor. Yani bu kadar büyük bir gücün insanların farkına varmaması facia. Kendileri açısından facia. O yüzden de insanlar sürünüyorlar, boş yere. Yani bu Allah’ı öfkelendiren bir şey. Aklı ortadayken, gücü ortadayken bunu fark etmiyor tavrı göstermek Allah'ı öfkelendirir. Bizim bildiğimiz bir öfke değil tabii bu. Dünyanın sürünmesinin nedeni de bu, açıkça söyleyeyim başka bir nedeni yok. Ve alenen bütün dünya sürünüyor, yüzde 99,99'u sürünüyor. Net sürünme şeklinde.
AYLİN KOCAMAN: Hatta “dünya kıyameti hak etti” demiştiniz.
ADNAN OKTAR: Çoktan hak ediyor. Bir de evrimle oldu diyorlar arkasından da. Yani böyle nefes kesici bir aklı kenara koyuyor “olur mu ya?” diyor “kör tesadüf yaptı” diyor. Alay eder gibi.
EBRU ALTAN: Bütün bilimsel deliller de yaratılışı göstermesine rağmen.
ADNAN OKTAR: Kardeşim zaten “Madde nerede?” diyorsun “kafamın içinde” diyor. “Dışarıda olduğuna emin misin?” diyorsun, “yok emin olamam” diyor, “ne bileyim ben beynimin içinde seyrediyorum” diyor. Ya bilmediğin şey hakkında nasıl konuşuyorsun? Kafanın içinde bir ekran seyrediyorsan sen nasıl büyükleniyorsun ya?
Evet dinliyorum.
VTR: Kız arkadaşlarınıza hediye alır mısınız?
ADNAN OKTAR: Evet, en sevdiğim olaylardan birisi de odur. Kız arkadaşlarıma hediye almak. Kadınlar hediyeyi çok severler, kadınların güzel yönüdür o. Yani çok pahalı olması şart değil ama hediye. Yani insanların kalbini açar. Peygamberimiz (sav) de “hediyeleşin” diyor “karşılıklı sevgiyi arttırır” diyor. Kadınlara hediye onların kalbini çok olumlu yönde etkiler, kalbine ferahlık verir. Çünkü bir kere cömertlik alametidir. Cömertlik bir sevgi gösterisidir. Senin hediye ettiğin şeyi Allah hediye eder zaten, sen hediye etmezsin. Sen vesile olursun, kimse kimseye hediye veremez, Allah hediye verir. Allah'ın hediyesine vesile olmak çok etkileyicidir ve çok güzeldir.
Evet dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Trabzon’dan Arda Akkaya. Hocam ben büyüyünce ne olayım?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, canımın içi, ağabeyinin efendi kuzusu, minik burunlusu, güzel kaşlısı. Sen çok güzelsin canımın içi. Allah seni korusun, kollasın, sana hayır, bereket versin, sana cennet nasip etsin. Senden kötüleri uzak tutsun, hep iyilerle beraber olmanı Allah nasip etsin. Güzel yüzlüm doktor ol doktor. Halimsin, gerçi zordur ama doktorluk daha güzel olur, daha maneviyatın artar. Zorsa da bir kolay dal seçersin ama doktor ol. Çok efendi, bayağı şeker. Allah cennette kardeş etsin inşaAllah.
Evet dinliyorum.
VTR: Ben İzmir'den Helin. Sürekli genç, kaliteli ve iyi bir yaşam sunmamız için ne yapmamız gerekiyor Adnan Hocam?
ADNAN OKTAR: Helin, iç dünyana bir dön. Allah'ın yaratılışına bir bak, Allah’ı çok sev. Allah sonsuz büyük yani o büyüklüğü bir iyice kavramaya çalış. Yani orta derecede büyük biliniyor Allah. Orta derecede, bu çok büyük bir hata. İşte Kuran'da kastedilen o. “Allah'ın şanını hakkıyla takdir edemediler” diyor Allah. Orta derecede büyük bilinmesi, o çok büyük bir zulüm. Yani “olamaz ya o kadar da artık” diyor. Mesela bak halının tüylerinin tek tek hepsini, tamamını bilir Allah. Her ilmeği, her ipi bilir. Yerin altını üstünü hepsini biliyor, yerin merkezi. Bütün bu evrendeki bütün yıldızları falan hepsinin yerini tek tek bilir. İçindeki atomlarını teker teker hepsini bilir. Elektronları, protonları hepsini bilir. Yani çok büyük bir güç. Bunun kavranması ve anlaşılması lazım. Öbür türlü Allah'a karşı saygıda çok büyük kusur yapılır. Yani orta güç vermek istemek bu şeytandan, çok anormal bir hareket. Allah’ı kabul ediyor ama orta bir gücü kabul ediyor. “Bu kadar da büyük olamaz” diyor. Sonsuz büyük, ne güzel elhamdülillah sonsuz büyük olması daha ne istiyorsun? Niye orta güçte olmasını istiyorsun yani? Onu kabul ettikten sonra zaten gençlik de gelir, güzellik de gelir, sağlık sıhhat de gelir. Sen Allah'a kendini bir bırak, okyanusa bırakmış gibi, sonsuz okyanusa bırakmış gibi son derece rahat edersin.
Evet.
GÜLEN BATURALP: Ağustos ayında istifa eden ve bugün itibari ile görevi sona eren İngiltere Polis Federasyonu Başkanı Steve White, ülkedeki polis reformunu Masonların engellediğini söyledi. BBC Türkçe’de yer alan habere göre üç yıl boyunca federasyon başkanlığı görevini yürüten White, İngiliz Guardian Gazetesi’ne yaptığı açıklamada Masonların ülkenin emniyet teşkilatında hala etkili olduklarını düşündüğünü belirtti. White, Masonların kadınların ve etnik azınlıkların teşkilat içindeki gelişimini engellediğini de öne sürdü.
ADNAN OKTAR: Yani biraz gereksiz açıklama yapmış. Emniyet içinde ne diyor?
ASLI HANTAL: Masonların, kadınların ve etnik azınlıkların teşkilat içindeki gelişimini engellediğini söylemiş.
ADNAN OKTAR: Yok, yok. Masonlar bilakis daha kolaylık sağlıyorlar ama ateist Masonlar var onlar sorun. Yani deccaliyetin tarafında olanlar var. Yoksa klasik Masonluk olumlu. Ateist Masonluk var İngiltere'de büyük bir tehlike olan budur. Yani asıl güç, deccaliyet onu kullanıyor. Yalnız arkadaş yanlış biliyor. İngiltere'de kilit noktaların tamamı Masonların kontrolündedir, yani tamamı istisnasız. Emniyet, yargı yani aklına gelen her yer, tamamı Masonların kontrolündedir. Amerika'da da o şekildedir. Otuz milyon Mason var. Yani İngiltere'de de Mason sayısı yaklaşık beş milyon falandır. Çok yüksek bir sayıdır. Dolayısıyla arkadaş biraz açmaza girmiş anladığım kadarıyla. Çok çaresiz bir açıklama yapmış, çok fazladır sayısı.
Evet dinliyorum.
VTR: Dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı doğru mu?
ADNAN OKTAR: Sen ne güzel annesin, sen ne güzel insansın sen. Tabii ki olmaz, bin yıl yaşamasın. Onu etkisiz hale getirmek lazım, hapsedeceksin. Benim güzel annem çok şeker, İzmirlidir herhalde. Değil mi? İzmirli tatlılığı var üstünde.
Evet dinliyorum.
VTR: Sevdiğimiz şey bizim için nasıl şer olabilir?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım adam şarap içiyordur, seviyordur şer olur. Zinadan hoşlanır, şer olur. Yani sevdiği şey hoşuna gidebilir. Hırsızlık yapmaya kalkar, hoşuna gidiyordur ama şer olur. Adam döver, hoşuna gidiyordur şer olur, olmaz.
Evet dinliyorum.
VTR: Zayıflatan besin var mıdır?
ADNAN OKTAR: Dünyalar tatlım, sen bir kere çok güzelsin, kilon da çok ideal. Sakın kilo falan verme, muhteşem güzelsin. Bakışların çok güzel, yüzün de çok güzel, çok anlamlı bakıyorsun. Bayağı güzel değil mi? Yani yüzündeki anlam muhteşem. Zaten fizik olarak kusursuz güzelsin ama anlam çok çok güzel, derinliğin nefes kesici, çok hoş. Allah sana uzun ömür, hayır, bereket nasip etsin. Cennetin güzellikleri içerisinde seninle dost, arkadaş olmayı Allah nasip etsin.
Zayıflatıcı besin, kalorisiz şeylerin hepsi zayıflatır. Yani sebzeler, bütün sebze çeşitleri zayıflatır. Şeker yemedikten sonra, hamur işi yani unlu gıdalar yemedikten sonra zayıflama Allah’ın izniyle mukadderdir. Ama hiç alınmaması gerekiyor şeker ve unlu. Yani et de yese hiçbir şey olmaz, zayıflar. Şekerden sorun kaynaklanıyor, un ve şekerden.
Evet dinliyorum.
VTR: İnsanın kendisine her gün sorması gereken soru nedir?
ADNAN OKTAR: Bir kere şu tatlılık hakkında bir yorum yapalım. Bayağı şeker ama ne güzel evde böyle bir varlık olması ya. Çok hoş bir şey. Allah sana uzun ömür versin canımın içi. Sana zorlanacağın, üzüleceğin hiçbir şey nasip etmesin. Hep seni mutlu edecek, hoşuna gidecek şeyleri Allah yaratsın. Cennet bahçelerinde seninle dost olmayı, arkadaş olmayı Allah nasip etsin.
Şirk, Allah'ın büyüklüğünü iyi kavrama ve samimiyet. Yani ben samimi miyim şu an? Allah'ın büyüklüğünün farkında mıyım? Mesela bak yüzde yetmiş de Allah’a büyüklük verebilir bir insan. Böyle değil, yüzde yüz büyüklük verecek. Mesela benim bildiğim yarı yarıya gibi yani. İnsanların konuşmalarından onu çıkarıyorum. Bu dünyayı yaratır işte öyle biliyorlar yani. Hatta Venüs, Merkür falan onlarla pek ilgilenmediğini düşünüyorlar. Dünyada işte Müslümanlarla ilgilenir, bir kısmını unutur falan gibi öyle biliyorlar. Bu vahşet, bu çok vahim, böyle olmaz. Yani sonsuz büyük, onu iyice genişletecekler. Onu o zaman yazılı hale getirelim de ben o zaman bir kitap haline getireyim. “Allah'ın şanını hakkıyla bilmek” diye bir kitap hazırlayayım. Evet, o şekilde yapalım. Yoksa anlatmayla pek tamamen bitecek gibi değil. Çok hayati bir konudur bu. Allah'ın içerlediği bir konudur bu, Allah'ın zoruna gider bu. Bir şirk çok Allah'ın zoruna gider. Çünkü Kendi yaptığı açıkken yalan söylemiş oluyorsun. Bir de büyüklüğünü anlamazdan gelmek. Ya niye orta derece? Allah “Ben sonsuz büyüğüm” diyor, gösteriyor, ispat ediyor, yaratıyor işte. Haberi olmadığını iddia ediyor, bu rezalet bu. Allah sonsuz büyük, bunu iyice kavrayacak mümin. Bunu kavradığında çok rahat eder. Yani yarım büyük görürse yarım hayat yaşar. Sonsuz büyük görürse ucu bucağı olmayan bereket içinde yaşar. Sakın ha, çok tehlikeli bir şey o. Çünkü Allah'a iftira o.
Evet dinliyorum.
VTR: Olayların hikmetini nasıl anlarız?
ADNAN OKTAR: Benim canım bir kere çok kişilikli, çok şahsiyetli, o güzel. Yüzü kusursuz güzel, o çok hoş. Bakışları nefis, bayağı güzel. Cildi çok güzel, her yerin, her şeyin çok güzel. Allah sana uzun ömür versin, hayırla, bereketle yaşatsın. Sevinçle, hayat enerjisiyle seni doldursun. Senden kötüleri ve kötülükleri uzak kılsın. Cennet evlerinde, cennet bahçelerinde seninle dost olmayı, arkadaş olmayı Allah nasip etsin. Sana uzun ömür versin. Eğer Allah'ı çok seviyorsa Allah ona ayrıca hikmet veriyor. İnsanlara hikmet ayrı verilir, hikmet özel bir şeydir. Mesela hidayet verilir ama hikmet ayrıdır. Mesela Peygamberlere özel olarak hikmet verilir. Olaylardaki inceliği çözme ve hikmetli konuşma yeteneği verilir. Mesela Peygamberimiz (sav) bir şey konuşuyor, acayip hikmetli, kısa ve özlü. Ve hikmeti çözme Allah’tan özel bir yetenektir. Mesela Hz. Yusuf’a (as) verilmiştir. Ve birçok peygambere de mesela bizim Peygamberimiz (sav)’e de verilmiştir. Allah’tan hikmet verildi mi, çok büyük nimet verilmiş oluyor. Dikkatle Allah’a sığınarak, gücü Allah’a vererek bir şeydeki hikmeti çözmek mümkün olabilir, Allah’ın dilediği kadar. Hikmet, gün içinde yağar adeta çok fazladır. İyi dikkatli olan, Allah ile gönül bağı çok güçlü olan insanlar, o hikmetleri tek tek gördükçe müthiş zevk alırlar. Çok fazla işaret vardır, işaretleri çözerler. Çok fazla hikmet vardır, hikmetleri çözerler. Bundan büyük zevk alırlar. Masonlukta da vardır hikmetleri çözme. Mesela sembolleri çözme, yüzlerce sembol olur mason mabedinde, adamlara hiç açıklama yapılmaz. Kendileri çözerler onu yani uzun yıllar içerisinde çözerler, düşüne düşüne bulurlar. Bakara Suresi 269’da Cenab-ı Allah: “Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.” (Bakara Suresi, 269) diyor Allah. Akıl, bir kere temiz olacak kafa. Şeytan kirletmeyecek. Kirli akılda sarhoş gibi oluyor insanlar. Konuşmak mümkün değil. Mesela bir şey söylüyorsun, “aklım bir şeye takıldı” diyor. “Niye durgunsun?” “Ya bir şey düşünüyorum aklım bir şeye takıldı” diyor. Kafa kirlenmiş. Kirlenmesine müsaade etmiş, olmaz.
Her gün biraz daha arttırırız. Bugün bu kadar yeter.
ASLI HANTAL: Yayınımız sona erdi. Yarın görüşmek üzere inşaAllah.