Geçtiğimiz günlerde Facebook'un kurucu başkanı Sean Parker sosyal medyaya yönelik sert ifadeleri ile dünyayı şaşırttı. Facebook'un toplum üzerindeki zararlı etkilerinden yakınarak, çocukların gelişimi üzerindeki potansiyel tehlikelerine karşı uyarılarda bulundu. Facebook fikrini ilk ortaya attıklarında, insanları sisteme mümkün olduğunca bağımlı kılmak istediklerini itiraf etti ve "Beğen" butonunun bu arzunun bir sonucu olarak doğdunu belirtti.
Parker, "Beğen" butonu ve sosyal medyanın işlevini genel olarak "... İnsan psikolojisinin zayıflığını istismar etmek” şeklinde tanımlıyor. Bu acı bir gerçek. Çoğu insan kafasında, kendi seviyesinde olduğunu düşündükleri kişilerle bir bilinçaltı yarışa başlıyor. Bir süre sonra bu kişilerin onayını kazanmak ya da onlarda kıskançlık duygusu uyandırmak bir hayat gayesi halini alıyor. Bu tehlikeli bir düşünce biçimi. Bunun kimseye bir yararı olmadığı gibi aynı zamanda bu hedeflere ulaşamadıklarını düşündüklerinde insanların psikolojisini bozuyor. Sosyal medya bu zayıflıktan yararlanmaya başladığında, sonuçları endişe verici olabilir. Ancak, sosyal medyayı olumlu bir şekilde kullanarak bu eğilimi kolayca değiştirebiliriz.
Birçok çalışma bu tehdidin varlığını doğrulamakta ve sosyal medyanın yararından çok zararı olabileceğini göstermekte. Bir ankete göre 1.500 sosyal medya kullanıcısının %62'si kendisini yetersiz hissettiğini söylerken, %60'ı kendilerini başkalarıyla karşılaştırdıklarında kıskançlık hissettiklerini belirtti.
Sürekli onaylanma arayışında ve karşılaştırma yapma isteğinde olmak, çoğunlukla en savunmasız yaş grubu olan duygusal gençleri etkiliyor. Bu, kontrol altına alınmadığında, bu kişilerde sağlam ve güçlü karakterlerin oluşmasını engelleyebilir. Geçmişte, hiçbir sosyal medya olmadığı zamanlarda, onaylanma ihtiyacı az sayıda arkadaş ve tanıdıkla sınırlıydı. Sonuç olarak, beklentiler ve muhtemel hayal kırıklığı düzeyleri düşüktü. Ancak bugün, sanal yüzlerin sayısı gerçekçi olmayan beklentiler yaratıyor. Bunun sonucu olarak da ortaya çıkan hayal kırıklığı ezici olabiliyor. Başka bir deyişle, sosyal medya birçok yönden yararlı olsa da, buna benzer zararlı etkilere de sahip.
Gençler "Beğen" butonlarıyla, takipçilerle, sosyal medya statüsüne çok fazla önem vererek büyüyorlar. Peki gerçek dünya ile nasıl baş edecekler? Online dünyada aradıkları onaylanma duygusu gerçek dünyada karşılığını bulmazsa ne olacak? Bu konuların geç olmadan ele alınması çok önemli.
Aslında bu düşünce yapısını yapıcı ve yararlı hale çevirmek mümkün. Sosyal medya aracılığıyla sürekli olarak olumlu mesajlar yaymak, olumsuz etkilerini dengeleyebilir. Sosyal medya, önyargıların üstesinden gelmek, nefret kültürüne karşı koymak, sevgi, anlayış ve barış mesajlarını yaymak için son derece etkili bir araç olabilir. Bahsedilen onaylanma ve beğenilme arzusu ise bazı mesajlarla etkisiz hale getirilebilir:
Bu mesajlar ile umarız gençler, beğenilme ve onaylanma takıntısından kurtulacak ve daha az ben merkezli ve daha çok çevreye duyarlı güçlü ve bağımsız karakterlere sahip olacaklardır.