Harika Bilim - 9. Bölüm

43947

A9TV Televizyonu Adnan Oktar Harun Yahya Sohbetler Belgeseller A9 TV Yeni Frekansımız: Türksat 3A Uydusu FREKANS: 12524 Dikey Batı Sembol Oranı: 22500

HARİKA BİLİM 9

SUNUCU: Harika Bilim’e hoş geldiniz. Bu bölümde yine sizler için bilim dünyasındaki son gelişmeleri, en merak ettiğiniz soruların cevaplarını, son günlerin en çok izlenen videolarını, hayvanlar dünyasındaki en son keşifleri ekrana getireceğiz. Dopdolu bir içerikle Harika Bilim başlıyor.

 

Doğadaki harikalıklar bilim insanlarının keşiflerine ilham vermeye devam ediyor. Çoğumuz farkında değiliz ancak şu an kullandığımız akıllı teknolojilerin pek çoğu hayvanların yaratılıştan sahip oldukları mükemmel özellikler taklit edilerek tasarlanıyor. Şu an AR-GE çalışmaları devam eden bu yeni teknolojilerden biri de yapışkansız yapışma özelliğine sahip insansız hava araçları. Peki, bu araçlar hangi alanda kullanılacak, bilim insanları bunun için hangi canlının özelliklerini taklit ediyorlar, izleyelim.

 

DIŞ SES: Dünyaca ünlü teknoloji firmaları gelecekte ürün teslimatları için insansız hava araçlarını kullanmayı düşünüyorlar. Eğer başarılı olurlarsa, bir gün sipariş ettiğiniz pizzanızı ya da internetten satın aldığınız müzik cd’lerinizi kapınıza bir insansız hava aracı getirebilir. Ancak bu teknolojinin önünde hala birçok engel var. Örneğin uygun bir iniş alanı olmazsa araçlar düzgün iniş yapamayıp, devriliyorlar. Ama açıdan etkilenmeden, herhangi bir yüzeye yapışabilselerdi bu sorun çözülmüş olurdu. Bu problemi çözmek için araştırmacılar doğadaki muhteşem yaratılış harikası gekolardan ilham aldılar.

 

SUNUCU: Bilim insanları, kurye görevi yapacak insansız hava araçlarında neden gekoları taklit ettiler dersiniz? Sorunun cevabı çok basit. Çünkü gekolar ayaklarının altında herhangi bir yapışkan madde olmamasına rağmen her yüzeye çok güçlü bir şekilde yapışabiliyorlar. Gekoların ayaklarının altında milyarlarca minik tüycük bulunur. Bu tüyler bir araya gelince muhteşem bir moleküler çekim kuvveti oluşturuyorlar. Bu öyle bir kuvvet ki geko, oldukça küçük olmasına rağmen bu tüylü ayaklar ona 120 kg kaldırabilecek bir kuvvet sağlıyor. Mükemmel bir mekanizma, bununla bitmiyor. Geko çok güçlü bir şekilde yüzeylere yapışabiliyor peki ya yüzeyden ayrılma? Sıkı durun gekolar saniyede 15 kez ayaklarını yapıştırıp tekrar geri kaldırabilirler. Bu olağanüstü yaratılışı fark eden bilim insanları, yapışkan madde kullanmadan zeminlere yapışma özelliğine sahip insansız hava araçları üzerinde çalışıyorlar. Eğer başarılı olurlarsa 14 katlı bir binanın camına yapışarak pizzayı camdan teslim eden bir insansız hava aracı görmemiz işten bile değil.

 

Şimdi sırada ayın sevimlisi videomuz var. İzleyelim.

 

SUNUCU: Sizce dünyanın en güçlü organik maddesi nedir? Fillerin dev dişleri mi? Yoksa kalbi küçük bir araba büyüklüğünde olan mavi balinaların dev kasları mı? Ya da neredeyse bir araba kadar hızlı koşabilen çitanın kemikleri mi? Aslında doğru cevap bunların hiçbiri. Bu konuda şampiyonluk çok daha mütevazi bir canlıda. Bir ipucu vereceğim. Bu canlı denizde yaşıyor ve her çocuk sahilde bu canlılara mutlaka rastlamıştır. Evet, sanırım tahmininiz doğru. O halde izleyelim.

 

DIŞ SES: Bugüne kadar bilim dünyasında örümcek ipeğinin en güçlü biyolojik materyal olduğu kabul görmüştü. Ancak İngiliz bilim insanları deniz minaresinin minik dişlerinin örümcek ipinden beş kat daha fazla mukavemet gücüne sahip olduğunu keşfettiler. Deniz minareleri bu süper güçlü dişlerini kullanarak deniz kenarındaki kayalara tutunup, oradaki yosunları dişleriyle kazırlar. Ve bazen kaya parçaları da kopardıkları olur. Deniz minarelerinin dişleri bir protein yapısı olan demir-dolgulu gotit nano-liflerinden meydana geliyor. Bu yapı, insan saçından 100 kat daha ince ama 3 ila 6.5 gigapaskal gerilime dayanabiliyor.

 

SUNUCU: Peki bu rakamlar neyi ifade ediyor? Bir spagettti’nin bir arabayı kaldırabileceğini düşünün. İşte deniz minaresinin dişleri bu kadar güçlü. Deniz minaresinin dişleri 1360 kg ağırlığı kaldırabilecek güçte. Evet, canlıların yaratılışındaki harikalıkları öğrendikçe düşünce ufkumuz biraz daha genişliyor. Allah’ı ve onun yarattıklarını daha iyi takdir edebiliyoruz. Bilim bizi her geçen gün Allah’a daha da yakınlaştırıyor.

 

SUNUCU: Ve şimdi sırada taklit yetenekleriyle en usta sanatçılara taş çıkaracak canlılar var. Bunlar minik canlılar... Pek çoğu bugüne kadar fark edilmediler çünkü daha önce makro merceklere hiç yakalanmamışlardı. Ama bir fotoğrafçı onları fark etti. Nicky Bay, Singapur’un çevre adalarında doğuştan yetenekli bu canlıları bakın hangi pozlarda yakaladı?

 

Bu gördüğünüz bir uğur böceği değil, uğur böceği taklidi yapan bir örümcek. Avcı hayvanlar uğur böceğinin kötü tadını bildiklerinden bu taklitçi örümceğe yanaşmıyorlar bile. Evet, ustaca bir savunma taktiği.

Sırada ayna örümceği var. Karnının üzerindeki bu ilginç ayna benzeri desenler, dinlenme durumunda genişleyen, korktuğunda ya da hareket ettiğinde küçülen yapılar. Örümceğin karnındaki bu yantısıcı ayna benzeri yapıların guanin kristallerinin karışımından meydana geldiği düşünülüyor. Stres anında bir disko topu gibi pırıl pırıl olan ayna örümceği, dinlenme halinde ise tamamen gümüş bir aynaya benziyor.

 

Ve bu gördüğünüz de taklitçi örümceklerin en ustalarından biri: Karınca taklidi yapan zıplayan örümcek. Bu canlının karnı diğer örümceklerin aksine aynı karıncalardaki gibi ince. Ön ayaklarını da anten gibi havaya kaldırınca karşınızda tam bir karınca var. Ama aslında bu bir zıplayan örümcek. Zıplayan örümceğin maharetleri bunlarla da sınırlı değil. Zıplayabilmesine rağmen kimliği ortaya çıkmasın diye zıplamaz ve karıncalar gibi zikzak çizerek yürür. Gözlerinin etrafındaki renkli desenler de bu örümceklerde aynı karıncalar gibi bileşik göz görünümü verir. Vücutlarında ise karıncalarda olduğu gibi minik parlak tüyler vardır.

 

Sıradaki canlı sekiz-noktalı yengeç örümceği. Hem yengece benzemesi hem de zehir habercisi olan  parlak sarı rengi ile avcılardan kolaylıkla korunabiliyor.

 

Şimdi asıl sürprize hazır olun. Burada ne görüyorsunuz? Hayır bu bir ağaç değil. Ağaç taklidi yapan bir örümcek. Korktuğunda hemen bacaklarını altına saklayıp yüzünü kapatıyor ve ağaç gövdesinden farksız bir hale geliyor.

 

Bunlar ise neon sarı renkleriyle son derece dikkat çekici geniş çeneli Viciria örümceklerinin yavruları. Renkleriyle böcekler aleminin en yakışıklılarının arasına girmeye adaylar.

 

Geçtiğimiz günlerde hayvanların muhteşem yaratılışından yola çıkılarak yeni bir keşfe daha imza atıldı. Amerikalı bilim insanları karanlıkta görmeyi sağlayan bir damla geliştirdi. Bu damlaların gece kurtarma çalışmalarına yardımcı olabileceği vurgulandı. Peki, bu buluşun kaynağı nedir? İzleyelim ardından devam edeceğiz.

 

DIŞ SES: Amerikalı bilim insanları, ışığın olmadığı bölgelerde yaşayan balıkların göz yapısını araştırdılar. Bu araştırma sonunda Chlorin e6 adlı bir kimyasal keşfettiler. Bu kimyasalı bir göz damlasının içine katarak gece körlüğü tedavisinde kullanmayı denediler. Sonuç mükemmeldi. Chlorin e6 damlatılan gözler, zifiri karanlıkta görebiliyordu.

SUNUCU: Mükemmel değil mi? Derin denizlerde yaşayan canlıların gözlerindeki bu muhteşem yaratılışı pekçok alanda kullanmak mümkün. Örneğin gece kurtarma çalışmaları. Bu araştırmaya imza atanlardan biyokimya uzmanı Gabriel Licina göz retinasına bu sıvıyı damlattıktan sonra karanlık bir ortamda 50 metre uzaktaki insan ve cisimleri ayırt edebildi.  Birkaç saat sonra Licina'nın gözleri normale döndü ve aydınlıkta da hiçbir görme problemi oluşmadı. Bilim insanları hayvanların yaratılışındaki harika mekanizmaların sırrını çözdükçe teknolojinin gelişimine katkı da artıyor.

 

Sırada denizlerden bir haber ama bu kez çok eskiye gideceğiz. 60 milyon yıl önce Kanada sahillerinde yüzen balıklar bakın neler yapıyorlar?

 

DIŞ SES: Kanada'nın Calgary kentinde, bir inşaat kazısında, 60 milyon yıllık balık sürüsü fosilleri bulundu. Edgar Nernberg, ev yaptırmak için kazdırdığı temel çukurundan çıkan kayalarda bazı şekillere rastladı. Kazıyı durduran Nernberg, Calgary Üniversitesi'ne müracaat ederek kayaların incelenmesini istedi. Fosillerin bulunduğu kayaları inceleyen paleontolojist Darla Zelenitsky, 5 balık fosili buldu ve bunların 60 milyon yıllık oldukları tespit edildi.
 

SUNUCU: Dünyanın dört bir yanında yapılan paleontolojik kazılarda her gün yüzlerce fosil toprak altından çıkarılıyor. Kanada’dan Lübnan’a, Almanya’dan Kenya’ya kadar yerin altı canlı fosilleriyle dolu. Peki, bu kadar çok canlı nasıl bozulmadan fosilleşip, bugüne kadar saklı kaldılar? Fosiller bize ne anlatıyor? Sizin için hazırladığımız kısa filmde bu soruların cevabını bulacaksınız.

 

DIŞ SES: Fosil, uzun zaman önce yaşamış canlıların, doğal koşullar altında korunarak günümüze kadar ulaşan izidir. Ölen hayvan ve bitkilerin, çürümeden korunarak, yer kabuğunun bir parçası haline gelmesiyle fosil oluşur. Fosilleşmenin meydana gelebilmesi için, hayvanın veya bitkinin ani ve hızlı bir şekilde gömülmesi gerekir. Bu gömülmeyi genellikle kimyasal bir süreç takip eder. Bu süreçte yaşanan mineral değişimleriyle de koruma sağlanmış olur. Fosiller canlılık hakkında verdikleri bilginin yanı sıra, kıta hareketlerinin yeryüzü yüzeyini nasıl değiştirdiği, dünya tarihinde yaşanan iklimsel değişikliklerinin neler olduğu gibi yeryüzünün geçmişiyle ilgili de önemli bilgiler sunarlar.

Jeolojik bilgiler, fosilleşen canlıların çok uzun dönemler içinde, kayaların oluşumu sırasında yeryüzünün kabuğuna doğru yükseldiklerini gösterdi. Fosillerin bulunduğu kayaların bazıları, yüz milyonlarca yıl öncesine aittir.

 

SUNUCU: Evet, kaya katmanları arasında sıkışarak fosilleşen canlılar, doğa tarihi hakkında bize önemli bilgiler veriyor. Peki, bu bilgiler ne olabilir dersiniz? Öncelikle fosillere bakarak bundan milyonlarca yıl önce dünyada hangi canlıların yaşadığını öğrenebiliriz. Bu canlılar hangi coğrafi şartlarda yaşadılar? Neyle beslendiler, davranışları nasıldı? Nerelerde yuva yaptılar? Vücut yapıları, metabolizmaları nasıldı? Tüm bunları fosilleri inceleyerek öğreniriz.

 

Örneğin ekranda gördüğünüz 65 milyon yıllık Kretase dönemine ait bir timsah fosili. Bu fosil Asya’da bulundu. Şimdi günümüzde yaşayan timsahları diğer ekrana getirelim. Evet, gördüğünüz gibi görünümleri birebir aynı. Uzun ve geniş kafatası yapısı, uzun bedeni, dişleri, kısa bacakları, derisindeki detaylar... Şimdi bu fosili bir de yakından görelim.

 

Burun delikleri önde ve yukarda. Bu yaratılışları sayesinde timsahlar burun ve gözleri dışarıda kalacak şekilde, uzun süre su içerisinde kalabilirler. Ayak iskeletleri gördüğünüz gibi günümüzdeki timsahlar gibi oldukça kısa. Bu timsahın derisi neredeyse canlı timsah derisi gibi duruyor. Fosil timsahın iri yapılı, kalın ve kabuksu derisi bugünkü timsahların aynısı. Konik yapılı dişler fosilde de günümüzdeki timsahların dişlerinde de aynı. Hatta bu fosilin dişi, çalışmalar esnasında kırılınca içindeki kök kanalına kadar tüm detaylar ortaya çıkmış.

 

Evet gördünüz dişlerin iç kesitine kadar incelenebilen  65 milyon yıllık bu timsah fosili başından kuyruğuna kadar mükemmel bir canlı. Hiçbir eksik, hiç bir kusur yok. Bugünkü timsahlar gibi 65 milyon yıl önce yaşayan bu timsah da mükemmel bir avcıydı, dişleri kırıldıkça yerine yenileri çıkıyordu, vücut yapısı ve metabolizması sayesinde hem suda hem karada yaşayabiliyordu. Allah tüm canlıları var oldukları ilk andan itibaren mükemmel özelliklerle yaratmıştır. Gördüğünüz fosil örnekleri de bunun ispatı.

 

Ekranda gördüğünüz bu harika mineralin adı Pirit. Sülfür ve demir atomlarının birbirine bağlanmasıyla oluşan metalik bir mineral. Mineraller yer katmanlarının başkalaşımı sırasında milyonlarca yıllık bir süreç içerisinde oluşurlar. Minerallerin hepsi görünümleri, renkleri, kristal yapılarıyla doğadaki yaratılışın harika örnekleridir. Doğada hiçbir şey tesadüfen oluşmadı. Canlılar dünyasının en miniklerinden olan tardigradlardan, dev balinalara kadar her canlıda mükemmellik hakim. İnorganik dünyaya gözümüzü çevirdiğimizde de yine harikalıklar karşımıza çıkıyor. Ekranda gördüğünüz bu mineraller müthiş bir matematiksel dizayna ve kusursuz bir kimyasal bileşime sahipler. Minerallerin içinden ufak bir parça aldığımızda bütününün tüm özelliklerine sahip olduğunu görürüz. İç ve dış yapıları mikroskop altında düzgün geometrik şekillerden oluşur. Bu müthiş matematiksel yapıdaki taşlar belirli ısı, basınç ve daha pek çok çevresel faktörün bir araya gelmesiyle oluşuyor. İnorganik yani cansız olan bu minerallerin oluşumunda tesadüfe asla yer yok. Allah’ın aklı evrenin her köşesine hakim. Matematiğin, kimyanın, fiziğin tüm formülleri Allah’ın yaratma gücünün delilleri olarak karşımıza çıkıyor.

 

Evet Prit mineralleriyle başlamıştık. Prit mineralleri genellikle altı yüzlü kübik, sekiz üçgen yüzden oluşan oktahedral ya da oniki pentagonal yüzden oluşan piritohedron şekillerinde doğada bulunurlar. Hatta bazen bu şekillerden birkaç tanesini aynı anda üzerlerinde taşıyabilirler. Bu mükemmel matematiksel şekillerin tesadüfen oluştuğunu iddia etmek tamamen akıl ve mantık dışı. Pritlerin doğada bulunduğu bir başka yer var ki bu da başka bir harikalık. Prit bazen de fosillerin içine yerleşerek, canlının kemiğinin yerini alır. Bu gördüğünüz fosilde ammonitin kabuğunun yerini prit minerali doldurmuş ve muhteşem görünümlü fosiller ortaya çıkmış.

 

Bu hafta süremizin sonuna geldik. Programı haftanın en çok izlenen videolarından birisiyle kapatıyoruz. Rusya’nın Kamçatka bölgesinde çığ düştüğü esnada bir tavşanın kar yığının içinden geçtiği bu görüntüler çok konuşuldu. Ve son bir hatırlatma, bize soru ve fikirlerinizi Twitter’da @harika_bilim adresine yazabilirsiniz. Ayrıca Harika Bilim’in kısa videoları ve fotoğraflarına Instagram’da @harikabilim hesabını takip ederek ulaşabilirsiniz.  Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, hoşçakalın.

 

 

 

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER