19. yüzyılda zirveye tırmanan ateizmin en önemli sözde bilimsel dayanağı, Darwin'in evrim teorisiydi. Darwin, hiçbir bilimsel delili olmamasına rağmen insanın ve tüm diğer canlıların kökeninin bilinçsiz doğa mekanizmaları olduğunu ileri sürdü ve böylece ateistlerin asırlardır açıklayamadıkları bu konuya bilim dışı bir açıklama getirdi. Nitekim devrin ateistleri Darwin'in teorisini büyük bir sevinçle karşıladı. Marx ve Engels başta olmak üzere, 19. yüzyılın ateist düşünürleri bu teoriyi felsefelerinin temeli olarak belirlediler.
Ancak ateizmin bu en büyük dayanağı da 20. yüzyıldaki bilimsel bulgularla yıkıldı. Fosil bilimi, biyokimya, anatomi, genetik gibi farklı bilim dallarının ortaya koyduğu kanıtlar, evrim teorisini çok farklı yönlerden çürüttü.
Darwin canlı türlerinin hepsinin hayali tek bir ortak atadan geldiği, çok uzun zaman içinde küçük ve aşamalı değişimlerle farklılaştıklarını öne sürmüştü. Bu iddianın kanıtlarının ise fosillerde, yani canlıların katılaşmış kalıntılarında bulunacağını ummuştu. Ancak 20. yüzyıl boyunca yürütülen fosil araştırmaları bunun tam aksi bir tablo ortaya çıkardı. Kazılarda yaklaşık 700 milyon fosil elde edildi ama bunların arasında Darwin'in teorisini kanıtlayacak tek bir tane bile ara tür fosili yoktu. Elde edilen bütün fosiller tüm uzuvları ve özellikleri ile tam ve kusursuz canlılara aitti.
Dahası, bilinen tüm temel canlı grupları, fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkmaktadır, kendilerinden önce herhangi bir "ataları" bulunduğuna dair hiçbir iz kesin olarak yoktur. Örneğin "Kambriyen Patlaması" olarak bilinen olgu evrim teorisini yıkmaya yeterlidir. Bu erken jeolojik dönemde, hayvanlar alemindeki temel kategorilerin tamamına yakını aniden belirmiştir. Vücut yapıları birbirlerinden tümüyle farklı olan yumuşakçalar, omurgalılar, eklembacaklılar, derisidikenliler gibi çok farklı kategorilerdeki canlılar son derece kompleks organ ve sistemleriyle aniden ortaya çıkmışlardır. Fosil kayıtlarının ortaya koyduğu bu gerçek, evrim teorisini çürütmekte ve yaratılışı kanıtlamaktadır.
Darwin, teorisini ortaya atarken hayvan yetiştiricilerinin farklı köpek veya at cinsleri türetmeleri gibi örneklere dayanmıştı. Her canlının bu şekilde ortak bir atadan gelmiş olabileceğini savunmuştu. Ancak 19. yüzyılın yetersiz bilim düzeyi içinde ortaya atılan bu iddia da 20. yüzyıldaki bulgularla çürüdü. Farklı hayvan ve bitki türleri üzerinde onyıllar boyu yapılan gözlemler, canlılardaki çeşitlenmenin hiçbir zaman için belirli bir genetik sınırın ötesine geçmediğini gösterdi. Öte yandan genetik deneyler, neo-Darwinizm'in bir "evrim mekanizması" olarak tanımladığı mutasyonların da canlılara hiçbir yeni genetik bilgi eklemediğini, aksine onlara hep zarar verdiğini ortaya koydu. Meyve sinekleri üzerinde yapılan sayısız mutasyon deneyinde hep sakat bireyler ortaya çıktı.
Darwin'in teorisine göre yeryüzündeki yaşamın cansız maddelerden başlamış olması gerekir. Peki ileri sürülen bu ilk canlı nasıl ortaya çıkmıştır? Darwin bu konuya değinmemiş sadece “ilk canlı hücre küçük sıcak bir göletin içinde ortaya çıkmış olabilir” diye yazmıştı. Darwinizm'in bu açığını kapatmak niyetiyle konuya eğilen evrimci biyologlar, hayalkırıklığına uğradılar. Tüm gözlem ve deneyler, cansız maddenin içinden canlı bir hücrenin doğmasının tek kelimeyle imkansız olduğunu gösterdi.
20. yüzyılın ikinci yarısında bilim adamları birşeyi daha keşfettiler: Başta canlı hücresi ve içindeki kompleks organeller olmak üzere canlılık son derece kompleks yapılarla doludur. Hiçbir kameranın kendisiyle boy ölçüşemeyeceği gözlerimiz; kuşların, uçuş teknolojisine ilham kaynağı olan kanatları; canlı hücresinin içiçe geçmiş kompleks sistemleri; veya DNA'daki olağanüstü bilgi... Tüm bunlar açık birer yaratılış örneğidir ve canlılığı kör rastlantıların ürünü sayan evrim teorisini çaresiz bırakmaktadır.
Bu bilimsel gerçekler, 20. yüzyılın sonunda Darwinizm'i köşeye sıkıştırmış durumdadır. Bugün başta ABD olmak üzere pek çok Batılı ülkede bilim adamları Darwinizm'i reddetmekte ve onun yerine yaratılışı savunmaktadır. Kısacası bilim, tüm canlıları Allah'ın yaratmış olduğu gerçeğini bir kez daha tasdik etmektedir…