Güneş sistemimizin en küçük parçasından en uzak galaksilerdeki oluşumlara kadar tüm evreni inceleyen astronomi biliminde bilginin hiçbir sınırı yok… Şu ana kadar çok fazla araştırma ve keşif yapılmasına rağmen- evren hakkında öğrendiklerimiz ve bilgi birikimimiz -cevabını bilmediğimiz soruların yanında çok küçük bir yüzde teşkil ediyor.
Şimdi biraz da astronomi biliminde başlangıca dönelim ve gökbilimin tarihini inceleyelim…
Uygarlığın başlangıcından itibaren insanlar gökyüzündeki objelerin hareketlerini merak etmişler ve bir anlam vermeye çalışmışlardır.
Bu yüzden de Astronomi en eski bilim türü olarak bilinmektedir ve bu tanımlama çok doğrudur. Antik kalıntıları incelediğimiz zaman gözleme dayalı gökbilimin temellerinin binlerce yıl öncesine dayandığını görürüz.
İlk zamanlarda astronomi yıldız konumlarından yön bulmada, Ay ve Güneş'in konumlarından da zamanı belirlemede kullanılmıştır. Ay ve Güneş’in görünür hareketlerine dayalı olarak takvimler oluşturulmuştur
Bazı antik yapıların astronomi ile yakından ilişkisi de dikkat çeker. Örneğin İngiltere’deki Stonehenge Meksika’daki Chichen Itza ya da Maya piramitleri gibi eski çağlara ait yapıların yıldızlara atfedilerek inşa edildiğinin çok fazla kanıtı var. MÖ 2686’da inşa edilen Mısır Piramitlerinin konumlandırılmasında ise dönemin gökbiliminin önemli bir rolü olduğu düşünülüyor.
Bu örnekler tarihin en eski zamanlarından beri insanların evren ile ne kadar ilgili olduklarının ve meraklarının önemli bir göstergesi….
Tarihi bilgilere göre 5000 yıl önce Antik Çağda Çinliler en eski astronomik gözlemleri yapmışlar ve ayrıntılı gözlem kayıtları tutmuşlardı.
Çinliler MÖ 2679’da aniden parlayan bir yıldızı yani novayı, MÖ 2316’da ise bir kuyruklu yıldızı kayda geçirdiler.
Babilliler ise hayatlarında çok önemli bir yer teşkil eden güneş, ay ve gezegenlerin hareketlerini düzenli olarak haritaya çizdiler. İlk Babil takvimleri ayın birbirini izleyen iki dolunay arasındaki 29, 5 günlük hareketlerini temel alarak geliştirildi.
Güneş yılına dayanan ilk takvimi ise Antik Mısırlılar uygulamaya geçirdiler.
Ardından Eski Yunanlı düşünürler Babil ve Mısırlılardan etkilenerek astronomi diye adlandırabileceğimiz günümüz bilimine ilk şeklini verdiler.
Ortaçağda Arap astronomları ve düşünürleri bilimin gelişmesinde etkin rol almışlardır. Arap, Osmanlı ve Türk bilim adamlarının yayın ve gözlem dökümanları halen kayda değer bilgileri kapsamaktadır. Battani Farabi, Beyruni, Ömer Hayyam, Ali Kuşçu, döneminin ünlü isimleriydi. Onların geliştirdiği teoriler üzerine Rönesans sonrasında çok temel kuramlar kabul edilmeye başlanmıştır.
Rönesans döneminde ise Newton, Kepler, Galileo, Kopernik en bilinen isimlerdendir.
Kopernik, 16. Yüzyılda güneş sisteminin merkezinde güneşin yer aldığını ve dünyanın da onun çevresinde döndüğünü ileri sürerek dönemin bilim anlayışını değiştirmiştir.
19. yüzyıldan sonra ise Astronomi bilimi, teknolojiyi de yanına alarak müthiş bir hızla ilerlemiştir. Einstein bu dönemin en göze çarpan isimlerinden biriydi. 21. Yüzyılda ise teleskopların gelişmesi ve uzay araçları sayesinde milyonlarca veri elde edilebilmekte, bu bilgilere sürekli olarak yenileri eklenmektedir.
Neredeyse her gün yeni keşiflerin yapıldığı günümüz teknolojsi ile evrendeki mucizevi yapılar yavaş yavaş gün ışığına çıkıyor. Evren ile ilgili yakın zamana kadar hiç erişemeyeceğimiz görsellere ve bilgilere erişebiliyoruz. Tüm bunlar Allah’ın tüm kainatı ne kadar ihtişamlı, ne kadar olağanüstü bir düzende yarattığını bizlere gösteriyor. Gördüklerimiz ve öğrendiklerimiz Rabbimizin gücünü ve kudretini daha iyi anlamamızı ve takdir etmemizi sağlıyor.