YILDIZLARDAN DÜNYA’YA VE VÜCUDUMUZA “İNDİRİLEN” ELEMENTLER
Pek çok kişi için yıldızlar sadece geceleri parıldayan küçük noktalardır. Oysa yıldızlar gökyüzündeki minik süsler olmanın ötesinde tüm canlılar için yaşamsal bir öneme sahiptirler. Yeryüzündeki yaşamı etkileyen tek yıldız da Güneş değildir. Bizden milyonlarca kilometre uzaktaki yıldızların bile yeryüzünde yaşam olmasında rolü olduğunu biliyor musunuz?
www.tevrattayaratilis.beyazsiteler.com
Yıldızlar Dünya’ya çok uzak oldukları için Dünyamıza etkileri olduğunu düşünmek ilk başta çok mantıklı gelmeyebilir. Örneğin Güneş’e en yakın yıldız Alfa Centauri C veya bilim adamlarının Proxima Centauri dedikleri yıldız bizden tam 4,2 ışık yılı uzaktadır. Bu mesafeyi günlük hayatımıza uygun biçimde şöyle ifade edebiliriz. Saatteki hızı tam 20.000 km.yi bulan ve insan yapımı en hızlı araç olan uzay mekiği ile Dünyadan Proxima Centauri’ye gitmek mümkün olsaydı yolculuğumuz tam 162.000 yıl sürerdi.
Bize en yakın yıldız olan Proxima Centauri bile bizden çok uzakta iken bu yıldıza göre bunun belki milyonlarca katı uzaklıkta olan yıldızların yeryüzündeki yaşama etkileri nelerdir? Dahası bunca mesafeye rağmen Dünyamız üzerinde nasıl etkili olabilmektedirler?
Yıldızlar: Maden Üreten Dev Fabrikalar
Yıldızların yapısının anlaşılmasıyla birlikte, evrende en çok bulunan element olan hidrojenin dışındaki elementlerin nasıl oluştuğu açıklığa kavuşmuştur. Evrendeki, hidrojenden ağır demire kadar olan bütün elementler, yıldızların içerisinde oluşmaktadır yani yıldızları Dünya için üretim yapan bir devasa maden ocağı gibi düşünebiliriz.
Demirden ağır olanlar ise, bu yıldızların patlamalarıyla oluşan süpernovaların ortaya çıkardıkları çok büyük enerji sayesinde oluşmaktadır. Süpernova; enerjisi biten büyük kütleli yıldızların şiddetle patlamasıdır.
Yıldızlar maden ocağı olarak tanımlanmasına rağmen madenlerin yıldızın bir yerinde zaten var olduğu ve oradan uzaya salındığı düşünülmemelidir. Peki, bu devasa maden ocaklarında üretim nasıl gerçekleşir?
Yıldızlar uzaya yaydıkları her şeyi kendileri üretirler. Bu bakımdan bir maden ocağından daha çok üretim merkezi yapan fabrikalara benzetilebilirler. Ancak bildiğiniz fabrikalara da pek benzemezler. Fabrikalar malzeme üretebilmek için çok sayıda hammadde kullanırlar. Yıldızlarda ise ana hammadde hidrojendir. Dünyanın en sade atom yapısına sahip bu element, çeşitli safhalardan geçerek farklı elementlere dönüşür. En hafif gazlardan biri olan hidrojenden demir gibi ağır metallerin üretilmesi Yüce Allah’ın yıldızlar üzerinde gerçekleştirdiği büyük bir mucizedir.
Yıldızlardaki Üretim Bir Fabrikadaki Gibi Aşama Aşama Zamana Bağlı Olarak Gelişir
Yıldızlardaki maden üretimi kompleks ve peş peşe gelen kimyasal reaksiyonlar şeklindedir. Hidrojenler kaynaşarak (yanıp) helyum, helyumlar kaynaşıp karbon ve en sonunda da yanma reaksiyonları sonucu demir elementi oluşur. Her fabrikada olduğu gibi yıldızlarda da üretilen malzemeler istiflenir. Söz gelimi demirin yeri yıldızın en derinlerinde çekirdeğindedir.
En içte bulunan, yanmayı tamamlamış ve demirce zengin olan çekirdek, yıldızın ömrünün sonunun yaklaştığını habercisidir. Yaşam sürecinin bu aşamasındaki bir yıldız, kütlesi yeterli ise patlayıp parçalanarak bir süpernova haline gelecektir. Burada ‘yanma’ diye bahsettiğimiz nükleer reaksiyonların her biri çok yüksek sıcaklık, basınç ve enerji gerektirir. İşte her anı planlanmış olan bu reaksiyonlar zinciri Allah’ın sonsuz kudreti ile gerçekleşmektedir.
Bu elementler yıldızlarda oluştuktan sonra uzaya dağıtılır. Yaşam için özel olarak yaratılmış ve yıldızlardan yeryüzüne indirilmiş olan elementlerin oluşumunda Allah’ın sonsuz bilgi, akıl ve kudretini görmekteyiz.
Dünya Atmosferindeki Gazların Kaynağı Yıldızlardır
Evrende, yıldızlarda gerçekleşen ve yıldızlardan Dünya’ya ulaşan elementlerin oranı milyarlarca yıldır Dünya atmosferinde ve Dünya’nın diğer katmanlarında sabittir ve canlı yaşamına en uygun orandadır. Vücudumuzu ve etrafımızdaki her şeyi, soluduğumuz havadaki maddenin çoğunu, yıldızlarda ve süpernovalarda oluşan elementler ve gazlar meydana getirir.
Dünyamızın en dış tabakası olan atmosferimiz; azot, oksijen, karbon ve diğer bazı gazların oluşturduğu soluduğumuz hava tabakasıdır. Soluduğumuz havada, elementler belli bir orandadır. Bu oran yaklaşık olarak % 78 Azot, % 21 Oksijen, % 0,9 Argon, % 0,034 Karbondioksit ile diğer element ve gazlardan oluşmaktadır. Milyarlarca yıldır atmosferdeki bu oranın değişmemiş olması her an Allah’ın koruması altında olduğunun delilidir. Havadaki bu elementlerin, insanların ve diğer tüm canlıların yaşamı için gerekli oranda düzenlenmiş ve yıldızlardan tam da canlı yaşamı için gereken oranda indirilmiş olması çok büyük bir mucizedir. Ayrıca, evrende Dünya atmosferinin bir başka benzerinin bulunmaması Yüce Rabbimiz’in üstün aklının ve kudretinin delillerinden biridir.
Vücudumuzu Oluşturan Elementlerin Kaynağı Yıldızlardır
İnsan vücudunun % 62’si hidrojen, %24′ü oksijen, % 12’si karbon ve %1’i azottan oluşmaktadır. Bu oranlar toplandığında, insan vücudunun %99′unu oluşturan elementlerin çoğunun yıldızlarda oluştuğu söylenebilir. Peki, geriye kalan %1’lik oran nelerden oluşmaktadır? Bu %1’lik oran çok küçük gibi görünse de, yaşamın olabilmesi için olmazsa olmaz yapıtaşlarıdır. Aslında sayıca % 1’i oluştursalar da, kütleleri hidrojene göre çok daha büyük olduğundan, ağırlığımızın %1’den daha fazlasını oluşturmaktadırlar. Bu elementlerin bazısı evrende çok az miktarlarda bulunur. Günlük yaşamda da gıdalardan farkında olmadan aldıklarımız dışında pek karşımıza çıkmazlar.
Örneğin; molibden elementi, Güneş Sistemi’nin yalnızca 10 milyarda birini oluşturmaktadır. Ancak çok az miktarlarda da olsa, vücudumuzun çeşitli işlevlerini yerine getirebilmesi için gereksinim duyduğumuz bir elementtir. Bu element, Güneş’ten daha büyük kütleli yıldızların yaşamının son aşamalarında, yani yıldız ölürken oluşmaktadır. Vücudumuzda eser miktarda bulunan magnezyum elementi ise, çok daha büyük kütleli yıldızlarda meydana gelmektedir. Magnezyum, protein sentezi, kasların kasılması ve sinirler arası iletişimin gerçekleşebilmesi için hayati öneme sahip bir başka elementtir.
Vücudumuzdaki molibdenin çoğu, ayrıca stronsiyum, itriyum, baryum, lantan, seryum ve kurşunun tamamına yakını, bizim yıldızımız olan Güneş’ten önce yaşamış olan yıldızların içinde oluşmuştur. Güneş Sistemimiz de, bu yıldızların küllerinden var olmuş ve bu elementler insanlara ve diğer tüm canlılara yaşam vermiştir. Şuursuz atomlardan oluşan elementleri yaşam için kusursuz bir şekilde muazzam bir dengede yaratan ve düzenleyen üstün akıl sahibi olan Rabbimiz’dir.
Allah’ın, bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için yalnızca “Ol!” demesi yeterlidir. Bir ayette şöyle buyurulmaktadır:
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “OL” der, o da hemen olur. (Bakara Suresi, 117)
Süpernova Patlamalarındaki Hassas Denge
Bir yıldızın içinde oluşan elementler, vücudumuzun tüm gereksinimlerini karşılamaktadır. Ancak, örneğin iyot olmadan sağlıklı bir yaşam süremeyiz. Bu elementse yıldızların içinde üretilememektedir. Bunun için çok daha fazlası, ne kadar büyük olursa olsun bir yıldızın içinde oluşması mümkün olmayan koşullar gerekmektedir. İşte bu koşullar yalnızca süpernova patlaması denen çok güçlü patlamalar sırasında ortaya çıkabilmektedir.
Yıldızlar süpernova olarak patladıklarında, o kadar yoğun bir şekilde nötron bombardımanına uğrarlar ki, kendilerini dengeleyecek fırsatı bulamazlar. Çok büyük kütleli yıldızların patlamasıyla oluşan süpernovalarda, atom çekirdekleri nötronlar tarafından çok yoğun bir şekilde bombardımana tutulur. Bu sırada, nötron yoğunluğu santimetreküp başına yüz milyar kere trilyona çıkar. Bu süreç sırasında ortaya çıkan enerji, süpernovanın parlaklığını korumasına, hatta bir süre daha artırmasına neden olabilir. Bunların sonucunda ortaya, gümüş, altın ve platin gibi fazlaca değer verdiğimiz elementlerle birlikte vücudumuzda önemli işlevleri olan elementler ve yukarıda sözünü ettiğimiz iyot da ortaya çıkar. Ayrıca, bu süreç sonunda, vücudumuz için önemli daha birçok hafif element de oluşmuş olur. Kalsiyum, magnezyum, silisyum, kükürt ve titanyum bunlardan bazılarıdır. Örneğin, sağlıklı bir bağışıklık sistemi için gerekli olan selenyum elementi de yine süpernovalarda oluşmaktadır. Canlılar için vazgeçilmez bir element olan demir, süpernovalar sırasında uzaya belli ölçüde saçılmaktadır. Demir elementi kan hücrelerinde bulunan hemoglobin molekülünün yapısını oluşturmaktadır. Böylelikle de, kan hücrelerinde oksijenin taşınması mümkün olmaktadır. Güneş benzeri yıldızların ürünü olan beyaz cücelerin, Güneş Sistemi’ndeki demirin ana kaynağı olduğu tahmin edilmektedir.
Görüldüğü gibi ilk bakışta sıradan birer patlama gibi durabilecek olan süpernovalar, gerçekte çok hassas bazı dengeler üzerine kuruludur. Michael Denton, Nature’s Destiny adlı kitabında şöyle yazar:
Süpernovalar ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesafeler çok kritik bir konudur. Galaksimizde yıldızların birbirlerine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir. Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri istikrarsız hale gelirdi. Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova tarafından dağıtılan madde o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı. Eğer evren yaşam için uygun bir mekân olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda gerçekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki uzaklık, çok belirli bir uzaklık olmalıdır. Bu, şu an zaten var olan uzaklıktır. (Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 11)
Dünyamızda bulunan, bizi ve etrafımızdaki tüm cisimleri meydana getiren maddeyi hatta Dünyamızı oluşturan elementler, Allah’ın yaratması ile yıldızlardan indirilmiştir. Her an yıldızlar ile, süpernova patlamaları aracılığı ile oluşmakta ve son derece hassas süreçler sonucunda Dünyamıza ve tabi ki vücudumuza ulaşmaktadır. Bu kadar kompleks sistemleri iç içe yaratan ve her an kontrolünde tutan sonsuz kudret sahibi Yüce Allah’tır. Bir Kur’an ayetinde, 1400 yıl öncesinde Rabbimiz bu gerçeği şöyle bildirmiştir:
“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.” (Hadid Suresi, 4)
Materyalist felsefe, evrenin sonsuzdan beri var olan başıboş bir madde yığını olduğunu iddia eder. Ancak 20. yüzyıl biliminin bulguları bu iddiayı kesin olarak çürüt- müştür. Günümüzde bilim göstermektedir ki; evren Büyük Patlama (Big Bang) adı verilen bir patlama ile bir anda yoktan var edilmiştir. Dahası evrenin tüm fiziksel dengeleri, insan yaşamına imkan sağlayacak şekilde yaratılmıştır. Allah, yıldızların içindeki nükleer reaksiyonlardan karbon atomunun ya da su molekülünün kimyasal özelliklerine kadar her şeyi kusursuz bir uyumla yaratmıştır.