Ekonomik krizin kendini gösterdiği bir zamanda Irak ve Afganistan’da savaşlara girmiş, füzelerini, askerlerini, gemilerini bu uğurda kullanmış ve karşılığında umduğunu bulamamış bir süper gücü devralmak elbette kolay değildi. Beklenti içindeydi Amerikan halkı. Bush döneminde Ortadoğu’nun zulüm, öfke ve savaş içindeki yüzüyle tanışmış, hiç tanımadıkları topraklarda kendi çocuklarını kaybetmiş ve Ortadoğu’dan dönen ve “biz ne yaptık” diyen psikolojik sorunlu binlerce gençle karşılaşmış Amerikan halkı bir çözüm bekliyordu. Amerikalılar, “Ortadoğu’dan çekileceğiz” diyecek bir lider istiyorlardı. Obama, işte tam bu anda gelmişti.
Ortadoğu’dan gitmek, oraya gelmek kadar kolay olmadı. Ortadoğu’da ABD müttefiki dost ülkeler, yapılan yatırımlar, petrol ve silah anlaşmaları, Ortadoğu’nun dört bir yanına konuşlanmış askeri üsler ve Irak ve Afganistan’da bırakılmış olan enkaz Amerika’yı buradan kolay ayıramayacaktı. Yine de uzaklaşmayı denedi Obama yönetimi. Irak’tan çekildi. Fakat Arap baharı işleri Ortadoğu’da güçleştirirken ABD’nin de işi zorlaşıyordu. Suçu ABD’ye atanlarla çözümü ABD’den bekleyenler aynı kişilerdi. Mısır’da çözüm beklediler, Suriye’de de. Fakat ABD, Ortadoğu’da sözü geçen bir süper güç olarak kalacak ama hiçbir soruna karışmayacak manevralarla uzaklaştı bu iki ülkeden.
Mısır, Suriye, Libya, Irak, Afganistan, Pakistan çözümsüz halde kalmışken ve Ortadoğu daha fazla bölünme senaryolarıyla karşı karşıyayken, Bush döneminin küçük grupları Obama’nın karşısına dev radikal gruplar olarak çıktılar. Daha güçlenmiş, insan ve silah bakımından gelişmiş, daha nefret ve öfke dolu olarak. Yıllarca Amerika müdahalesinin radikal grupları susturacak güce sahip olduğu sanılırdı. Fakat dünya öyle bir hal aldı ki, radikaller güçlenerek Amerika’ya meydan okumaya başladılar.
Ortadoğu’da savaşları kazanamayan, ağır kayıplar veren ve milyonlarca dolar harcama yaparak müthiş bir ekonomik darboğazın içine giren Amerika, şu anda Ortadoğu’nun pek çok ülkesinde “düşman” denince ilk akla gelen isim. Irak’ta El Kaide kalkışmaları daima Amerika’nın Irak işgali ile ilişkilendirilir. Afganistan ve Pakistan’da ise, her ne kadar karşı görünse de Amerika’nın Taliban’ı beslediği gibi bir yorum vardır. Masum halkı umarsızca katleden drone saldırıları ise halktaki nefret oklarını Amerika’ya yöneltmiştir, Taliban’a değil.
Gitgide karışan Ortadoğu’da “askerimizi çekelim, harcamaları kısalım ve bölgeye drone’larla nizam getirelim” anlayışı bugün Amerika’nın süper güç koltuğunu sallarken, bir yandan da Obama yönetiminin sorgulanmasına sebep oldu. Obama aslında bilindik politik taktiklerin en makulünü uygulamak istemişti. Amacı Bush’un Ortadoğu’da oluşturduğu Amerikan nefretini tersine çevirmekti. Radikalizm’in birkaç manevrayla güçsüz düşeceğini sandı belki de... Belki de en büyük yanılgısı bu olmuştu.
Radikalizm saldırı ve ataklarla sadece beslenir ve gelişir. Dronelardan daha fazla füze atılır, daha fazla masum ölür, daha fazla Amerikan nefreti yayılır, daha fazla maddi kayıp verilir ve radikaller her atılan füzeyle daha radikalleşirler. Amerika bu yöntemle kazanmaz, daima kaybeder.
Obama, şu an dünya için önemli bir lider. Makul ve akılcı bir lider. Bu kritik zamanları lehe çevirmeli ve burada verilen mesajı mutlaka dikkate almalı:
Radikalizm din adına ortaya çıkar; zaten bu yüzden güçlüdür, gözü karadır, bu sebeple hızla yaygınlaşır ve ölüme hazır taraftarlar toplar. Sorunu ise yanlış din anlayışıdır. Bir radikalin bildiği din ona nefret sunar, o da onu uygular. O dinin kurallarına sıkı sıkıya bağlıdır: Kin duyulması gerekenlerden ölümüne kin duyar, korunması gerekenleri korur, ölmek gerekiyorsa ölür, öldürmek gerekiyorsa öldürür. Onu böylesine kararlı bir militan yapan elindeki silah değil, beynindeki inançtır. Dolayısıyla onu yenmenin yolu silahına silahla karşılık vermek değil, beynindeki yanlış inanca doğru inançla cevap vermektir.
Burada hatırlatalım, radikalin öğrendiği bu din İslam değildir. Ama o, öyle olduğunu zanneder.
Bunun anlamı şudur: Bir radikali yenmek için elimizde çok güçlü bir silahımız var: Gerçek İslam. Kuran’daki İslam, sevginin ve barışın dinidir. Sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa sevgi getirmeyi hedefler. Bir radikalin nefreti, öfkesi, öldürme arzusu Kuran’da yoktur. Buradaki tek sorun, bir radikalin Kuran’daki dini bilmiyor olmasıdır. Eğer İslam dininin Kuran’da nasıl tarif edildiğini öğrenebilirse, bu defa o dinin –yani gerçek İslam dininin- gereğini yapmaya başlayacaktır. Ölümüne bir kararlılıkla.
Obama hem kendi ülkesinde hem de Ortadoğu’da barışı istiyor ve Amerika’nın süper güç olarak varlığını korumayı amaçlıyorsa, yanlış inancı doğru olanla değiştirecek bir çözüm yoluna gitmeli. Ortadoğu’da Kuran’ın özüne inanan aydın Müslümanlar, daima bu önemli amaç için ittifaka hazırlar. Hemen her yere ulaşacak kapsamlı bir eğitim politikası Amerika’nın desteğiyle kısa sürede gerçekleşebilir. Bunun için silahlar satın almaya, üsler kurmaya, milyarlarca dolar harcamaya ihtiyaç yoktur. Aydın ve akılcı Müslümanlarla birlikte yapılacak yoğunlaştırılmış bir eğitim programı oldukça kolaydır. Bu yöntem, Obama ve Amerika’nın tek seçeneğidir. Bu çağrıya kulak vermek, bu dünyayı başka bir dünya haline getirebilir.
Sayın Adnan Oktar'ın Arab News ve Pakistan Observer'da yayınlanan makalesi: