15 Temmuz gecesi dünya sivil toplum tarihine altın harflerle yazılacak bir gecedir. Modern tarihin en büyük ve en geniş kapsamlı sivil hareketi gerçekleşmiştir. Bu kara darbe gecesinde Türk halkı demokrasisine sahip çıkmıştır. Bomba yağdıran uçaklara, havadan tarayan helikopterlere, insanları ezerek geçen tanklara, silahsız insanları sorgusuz sualsiz infaz eden askerlere, nerden geldiği belli olmayan sniper kurşunlarına rağmen mücadeleyi sürdürmüşlerdir. Türk milleti, gecelerdir ülkenin yüzlerce meydanında, ellerinde Türk bayrakları ile vatan nöbeti tutmaktadır. Her partiden, her etnik kökenden, her dini inançtan 5 milyon insan bu saygın duruşu göstermeye devam etmektedir.
Halkımız bu güzel mücadelesinde yabancı dostlarından da destek bekliyor. Dünyanın dört bir yanındaki demokrasi savunucularını, darbe karşıtlarını, insan hakları aktivistlerini, barış gönüllülerini, sınır tanımayan doktorları-avukatları, yanında görmek istiyor. Onların destek mesajlarını görmek, seslerini duymak istiyor. Gerçekten demokrasinin, insan haklarının ve adaletin yanında olduklarını görmek istiyor.
Ancak, maalesef bir kısım uluslararası medya, bu samimiyet sınavında her gün biraz daha başarısız oluyor. Darbenin ilk anından beri tüm dünya karanlık analizlere ve dezenformasyona boğulmuş durumda. Yurt dışında TV kanallarında ve sosyal medyada, son derece gizlilikle hareket etmesi gereken cumhurbaşkanı uçağının gizli rotasını yayınlayanlar, darbenin son umut olduğunu söyleyenler, milletin direnişini küçük göstermeye çalışanlar veya darbeyi açıkça destekleyenler kaplamış durumda. Türkiye medyası –istisnasız olarak- bu karanlık darbeyi her fırsatta lanetler ve devletin ve milletin yanında dururken, bir kısım uluslararası medyanın bu karalama kampanyasını kendisine görev edinmesi kuşkusuz düşündürücü. Şimdi, söz konusu Batı medyasının bu ikircikli tavrını bir zaman çizelgesi halinde görelim.:
Darbe girişiminin başlaması ile bir kısım yabancı haber kanallarında, çok hızlı bir şekilde, darbenin başarılı olduğuna dair haberler yayılmaya başladı. İngiltere’nin büyük bir kanalı, darbeyi bir ayaklanma gibi tanıtırken, Mısır’da olduğu gibi halk içerisinde iki ayrı grubun çatıştığı şeklinde bir tablo çizmeye çalıştı. Darbenin başarısızlıkla sonuçlandığının anlaşıldığı dakikalarda bile söz konusu medyada aksi yönde haberler geçiyordu.
Henüz darbe girişimi yeni yeni duyulmakta iken, diğer dezenformasyon haberler ise İngiliz, Alman, Amerikan bazı haber kanallarının twitter hesaplarından geldi. Bu haberlere göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa’ya sığınmaya çalışıyordu. Senaryo o kadar gelişmişti ki aynı yayınlarda, Almanya’nın bu isteği reddettiği bile iddia edildi. Bir Amerikan kanalı bu haberin kaynağını, Pentagon’da üst düzey bir askeri yetkili olarak açıklamaktaydı. Bir başka İngiliz gazetesi ise Erdoğan’ın özel bir jetle ülkeyi terk etmeye çalıştığını yazdı. Bir kısım ana akım medyaya göre cumhurbaşkanı çoktan Almanya’ya sığınmıştı. Bir Fransız kanalı, bir-iki bilindik darbe yanlısının tweetlerini haber olarak veriyor, Türk halkı darbeyi destekliyor gibi bir izlenim meydana getirmek istiyordu. Bu saatlerde bir başka ana akım medya, darbenin başarısız olması durumunda İslamcıların kazanıp batının kaybedeceğine dair skandal bir habere imza attı. Tüm bu haberler, darbe gecesinin psikolojik üstünlüğünü darbeciler lehine çevirmek içindi.
Darbenin başarısızlığının kesinleşmesi ile birlikte aynı yayın organlarında yeni bir manşet ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi planladığı sahte bir darbe yaşandığı iddiası bir anda neredeyse tüm batı medyasını kapladı. Türkiye’de her kanalda darbeci askerlerin kurşunları ile can veren sivil halk görüntüleri filmleri yayınlanırken, söz konusu gazeteler darbe haberini bir askeri tartaklayan 3 kişinin görüntüsü ile veriyordu. Kuşkusuz bu tartaklama ve linç görüntülerinin de kabul edilir hiçbir yönü yoktur. Türk halkı Askerimizi sevgiyle bağrına basar, darbeci caniler ile Askerimizin bir olmadığının da farkındadır. Görüntünün verildiği yer, 40’dan fazla sivilin darbecilerin kurşunlarıyla can verdiği Boğaz Köprüsü idi. Her nedense vahşice katledilen bu silahsız insanlardan hiçbir bahis yoktu. 24 saatten kısa bir süre içinde darbenin iddia ettikleri gibi bir sahneleme olmadığı ve son yılların en kanlı gecelerinden biri olduğu ortaya çıktı. Ama bu kanallarda bu kanlı darbeye karşı ayakta duran milyonlarca insan hakkında hiçbir güzel söz yer almadı. TV yorumlarında Allah rızası için vatanları, devletleri ve demokrasi uğruna can verenler hemen hemen hiç anılmadı.
Bugün gelinen noktada ise söz konusu medya tarafından sürekli bir felaket tablosu çiziliyor. Her nedense sokaktaki halkın sakin, barışsever ve şiddet karşıtı duruşu hiç konu yapılmıyor. Darbeyi yapanları anlamak, darbeci zihniyeti telin etmek, arkasında kimin olduğunu aramak, uluslararası bağlantılarını bulmak yerine sadece ve sadece diktatörleşme hikayeleri konu ediliyor. Avrupa ve Amerika’nın bir kısım ana akım medyaları sürekli olarak farklı başlıklara aynı yorumu yapıyorlar.
Batı dünyası, Türkiye’yi bir felaket çukurundaymış gibi göstermekten vazgeçip, korkunç darbe zihniyetinin destekçiliğini bırakıp darbenin arka planının aydınlatılmasında Türkiye’ye destek olmalıdır. İstikrarsız bir Türkiye, hiç de lehlerine değildir. Zaten Türkiye’nin kaderinde de bu yoktur.
Türk devleti elde edilen hukuki delillere dayanarak darbecilerin birçok kuruma sızmış bir kadro olduğunu düşünmektedir. Darbe sonrası devlet kurumları ile ilişiği kesilenler hükümet muhalifleri değil darbe arkasındaki mafyavari organizasyonun farklı kollarıdır. Türkiye ile ilgili biraz bilgisi olan her muhabir, bu gerçeği gayet iyi bilmektedir. Bir İngiliz gazetesi, darbecileri hoşnutsuz bir grup asker olarak tanıtmıştır. Halbuki bu kadrolar 40 yıldan beri devam eden bir plan doğrultusunda, devletin kilit noktalarına sızmış, daima darbe yapma hedefinde olmuş, on binlerce takipçisi olan bir örgütlenmedir.
Türk milleti olarak bizler, batıdan coşkulu kutlamalar bekliyoruz. Demokrasinin kazanmasından mutluluk duymalarını istiyoruz. Unutmayın ki 15 Temmuz gecesi sokakta karşı karşıya gelenler demokrasisini ve vatanını korumak isteyen bir millet ile silah ve zorbalıkla kanunu ve düzeni ele geçirmeye çalışan silahlı bir örgüttür. Eğer Batı, demokrasi yerine kalleşliğin arkasında yer alırsa, demokrasinin zarar gördüğü bu sistem, kaçınılmaz olarak kendilerini de vurur. Umarız, geç olmadan bunu fark edebilirler.
Türkiye’de yaşananları anlamak isteyenler, Türkiye’deki yayın organlarındaki ve Youtube, Facebook ya da Videoblog sitelerindeki saldırı görüntülerine bakmalılar. Bu korkunç görüntüler, o gecenin korkunçluğunu, darbecilerin gözü dönmüşlüğünü anlamak için yeterlidir. Bu, aynı zamanda, Türkiye’de hiçbir darbecinin, halka rağmen başarılı olmayacağını kanıtlar niteliktedir.
Bugün sivil dünyanın dayanışma günüdür. Dünyanın Türkiye’nin istikrarsızlığa yada iç savaşa düşmesine tahammülü yoktur. Vicdanın gereği 250 şehidin ve 1500 yaralının bu güzel mücadelesine saygı göstermektir.
Adnan Oktar'ın The Daily Star gazetesinde & Daily Mail'de yayınlanan makalesi:
http://dailymailnews.com/2016/08/13/is-global-media-on-the-side-of-democracy/