"Türk Milleti'nin bütün tarih boyunca bayraksız ve devletsiz kalmaması rastgele ve boşuna değildir. Onun çekirdeğindeki dinamizm, ona devlet kurma yatkınlığı getirmiş... Devlet kurmak başka bir şeydir, devleti yönetmek başka bir şeydir. Türk Milleti tarih boyunca devleti hem kurmada, hem yönetmede ustalık göstermiştir."
Prof. Dr. Kemal Tahir`in 1966 yılında söylediği yukarıdaki cümleler, Türk Milleti`nin dünya tarihine geçmiş devlet yönetim kabiliyetini ve tecrübesini oldukça iyi açıklamaktadır.
Tarihte iz bırakmış devletler kurmayı ve yönetmeyi başarmış Türk Milleti`nin, engin bir idare deneyimi bulunmaktadır. Özellikle Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve de Osmanlı Devletleri`nin, çok geniş toprakları uzun yıllar büyük başarıyla yönetmeleri böyle bir tecrübenin oluşmasına vesile olmuştur.
Büyük toprakları uzun yıllar barış ve huzur içinde yönetebilmek kuşkusuz çok zor bir iştir. Nitekim tarihte, farklı dinlere mensup ve ayrı etnik kökenlere sahip insanlardan oluşan bir halkı, asırlarca yönetebilme becerisini göstermiş olan çok az devlet bulunmaktadır.
Müslüman Türk Milleti`nin devlet yönetmekteki bu başarısı, yöneticilerinin, Türk İslam ahlakının özünü teşkil eden dürüst, mert, hoşgörülü ve adil uygulamaları vesilesi iledir. Din, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkese adil davranmaları, saygı ve sevgi göstermeleri, Müslüman Türk yöneticilerinin asil bir özelliği olarak tarihteki yerini almıştır. Yöneticilerin bu güzel vasıfları nesilden nesile geçerek, günümüzdeki köklü devlet geleneğinin temellerini meydana getirmiştir.
Bu geleneğin tarihteki en önemli örneği olan Osmanlı İmparatorluğu, adaletli ve merhametli yönetimiyle, bugün özlemi duyulan bir istikrar ortamı sağlamıştır. Bu sebeple, Müslüman halklar, adil ve hoşgörülü idare anlayışlarından dolayı Osmanlı Sultanlarına ve Müslüman Türk kardeşlerine büyük sempati duymuşlar ve onları "kavmi necip (soyu temiz millet)" olarak adlandırmışlardır. Gayrimüslimler de Osmanlı`nın kendilerine gösterdiği hoşgörü ve anlayıştan ötürü Osmanlı idaresinden hoşnut olmuş ve ona olan bağlılıklarını korumuşlardır.
Belirtmek gerekir ki, yönetmek elbette zeka ve beceri gerektirir. Ancak yöneticiler adil, şefkatli ve merhametli oldukları ölçüde başarılı olabilirler. Müslüman Türk yöneticileri hem zeki ve kabiliyetli, hem de koruyucu, kollayıcı ve bağışlayıcı olmalarından ötürü halktan her kesimin desteğini ve sevgisini kazanmışlardır. Bu nedenle, oluşturulacak iyi bir yönetim modeli kadar, görev başında erdemli ve ahlaklı yöneticilerin bulunması da istikrarlı ve huzurlu bir düzenin olmazsa olmaz koşuludur. Bugün yaşadığımız dünyanın, en acil ihtiyacı da budur. (Süleyman Kocabaş Tarihte Adil Türk İdaresi Vatan Yay., İst. 1994, s. 86)