İslam dünyası yaklaşık 1.5 milyarlık nüfusu (Müslümanlar dünya nüfusunun yaklaşık 1/4'ini oluşturmaktadır), sahip olduğu yer altı zenginlikleri, coğrafyasının stratejik önemi ile büyük bir güçtür. Endonezya'dan Çad'a, Kafkasya'dan Tanzanya'ya, Fas'tan Fiji'ye kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayılmış olan İslam dünyası, tarihin büyük medeniyetlerinin doğup geliştiği bir havzada yer almaktadır. Bölgenin sahip olduğu jeopolitik, jeokültürel ve jeoekonomik özellikler, bu coğrafyayı bugün de uluslararası ilişkilerin ve dünya siyasetinin önemli bir yerine yerleştirmiştir.
Dünya ticaret yollarının önemli kesişme ve geçit bölgelerinin bu coğrafya içinde yer alıyor olması da önemli unsurlardandır. Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan, Akdeniz'i ve Basra Körfezi'ni Hint Okyanusu'na bağlayan boğaz ve kanalların ve Hint Okyanusu'ndaki ana geçit noktalarının Müslümanların kontrolünde olduğu düşünüldüğünde, İslam dünyasının küresel dengeler açısından taşıdığı önem daha iyi anlaşılacaktır. Buna bir de petrol, doğal gaz gibi stratejik yer altı kaynakları açısından dünyanın en zengin topraklarının İslam coğrafyasında bulunduğu gerçeği eklendiğinde, tablo daha da netleşmektedir. Bu özelliklerin hepsi İslam dünyası için birer stratejik imkandır ve bu imkanların iyi değerlendirilmesi Müslümanların dünya siyasetindeki etkinliklerinin artması anlamına gelmektedir.
Hangi devletler Türk İslam Birliği'nde yer alacaktır?
Adnan Oktar'ın Asia RFA Radyosu Haziran 2008 tarihli röportajından
Bugün gelinen noktada da Müslümanların doğrudan veya dolaylı olarak, 21. yüzyıldaki gelişmelerde rol oynayacağı açıkça görülmektedir. Ancak elbette önemli olan, bu rolün, başta İslam dünyası olmak üzere tüm insanlığın faydasına olmasıdır. Bu aşamada ilk akla gelen, İslam dünyasının mevcut konumu ile böyle bir rolü üstlenip üstlenemeyeceğidir. Kuşkusuz, Müslümanlar bu sorumluluğu üstlenecek yetkinliğe ve bilince sahiptirler. Ancak bugün İslam dünyasına bakıldığında, kimi ülkelerde demokrasi geleneğinin yeterince yerleşmemiş olması, teknolojide çağın gerisinde kalınmış olması, ekonomik geri kalmışlık gibi bazı sorunlar göze çarpmaktadır. Dünya siyasetinde aktif rol almaya hazırlanan bir İslam dünyasının, bunlar ve benzeri sorunları bir an önce çözüme kavuşturması zorunludur.
Ancak, İslam dünyasının tüm bunlardan önce aciliyetle çözüme kavuşturulması gereken çok daha hayati ve temel bir sorunu vardır: Parçalanmışlık. Dünya Müslümanlarının, güçlü ve aktif bir İslam Birliği sağlayamamış olmaları, günümüzde yaşanan çeşitli sorunların temelinde yer alan önemli bir eksikliktir. Güçlü bir birlik sağlandığında bugün yaşanan sorunların benzerleriyle ya hiç karşılaşılmayacak ya da karşılaşılan tüm sorunlar tahmin edilenden çok daha kısa süre içinde çözüme kavuşturulacaktır.
Burada hemen şunu belirtmek gerekir ki, bu parçalanmışlıkla dikkat çekilen husus, çoğulluk, yani İslam dünyası içinde farklı mezhepler ve uygulamaların var olması değildir. Müslümanların parçalanmışlıktan kurtulmaları da hepsinin tek bir uygulama ya da yöntem altında toplanması anlamını taşımaz. Önemli olan, bu farklılıkların inanç birliği altında, çoğulcu bir anlayış ve dayanışma içinde toplanmasının sağlanmasıdır. Görüş, düşünce ve uygulama farklılıkları her toplum içinde karşılaşılan olağan durumlardır. İslam ahlakının gereği tüm farklılıklara rağmen Müslümanların, birbirlerinin kardeşleri oldukları gerçeğini unutmamalarıdır. Irkı, dili, vatanı, mezhebi ne olursa olsun tüm Müslümanlar kardeştirler. Bu nedenle İslam dünyası içindeki farklılıklar birer zenginlik olarak değerlendirilmeli, bunlar, Müslümanların birbirleri ile çekişmesine neden olan, onları ana konulardan uzaklaştırıp, acil ve önemli sorunlara tedbir alınmasını engelleyen çatışma ve ayrılık nedenlerine dönüşmemelidir.
Çözüm, tüm Müslümanları birleştirecek ve onlara doğru yolu gösterecek bir Türk İslam Birliği'nin kurulmasıdır. Türk İslam Birliği'nin kurulması için çalışmak, her Müslümanın görevidir:
1. Tüm Müslüman hükümetler, Türk İslam Birliği'ne hazırlanmalıdır. Diğer Müslüman ülkelerle aralarındaki ilişkileri geliştirmeli, bir yandan da gerçek İslam ahlakının kendi ülkelerinde de daha iyi yerleşmesi için kültürel faaliyetlerde bulunmalıdırlar.
2. Tüm Müslüman sivil toplum kuruluşları, çeşitli organizasyonlar, vakıflar, medya mensupları, kanaat önderleri; Müslümanlar arasındaki ayrımların giderilmesi, birlik ve beraberliğin sağlanması için çaba göstermelidirler.
3. Her Müslüman birey, gittiği camide, okuduğu okulda, iş yerinde, ziyaret ettiği internet platformunda, üyesi olduğu vakıfta veya kuruluşta, dünya Müslümanlarının birliği için çaba göstermeli, diğer Müslümanları bu konuda teşvik etmelidir.
Dünyaya ışık tutacak, hem Müslümanlara hem gayrimüslimlere güzellik sunacak, yeryüzüne adalet ve barış getirecek o büyük İslam medeniyetinin yeniden yeşermesi tüm Müslümanların duasıdır. Allah'ın izni ile, Türk İslam Birliği'nin kurulması, tüm bu güzelliklere bir vesile olacaktır.
Türkiye Mehdiyetin merkezidir. Bütün Türklük alemini birleştirip, İslam aleminin tamamını kucaklayacak ve dev bir Türk İslam-Birliği oluşacak inşaAllah.
Adnan Oktar'ın 10 Mayıs 2010 tarihli Adıyaman Asu TV röportajından
Bu kutlu görevde hizmet yüklenmek isteyen Müslümanlar;
Gelin, Müslümanların arasını bulalım. Birbirinin camisinde namaz kılmayan, selamlaşmayan, birbirinin yazdığı kitabı okumayan, ufak bir fikir farklılığı nedeniyle kardeşine düşman kesilen Müslümanların arasını bulalım. Bu gibi yapay ayrımlar kalksın. Allah'ın evleri olan camiler, şu veya bu grubun, şu veya bu mezhebin değil, tüm Müslümanların mescidi olsun. Her Müslüman birbiriyle selamlaşsın, birbiri ile sohbet etsin. Birbirine hoşgörü göstersin. Cemaatsel veya kişisel uzlaşmazlıklar son bulsun. Ve tüm Müslümanlar, elbirliği yaparak, tevazu ve hoşgörü içinde, Allah'a daha çok yakınlaşmak, O'nun dinine daha çok hizmet etmek için çalışsınlar. Ve Allah'ın bizlere verdiği şu emri hiçbir zaman unutmasınlar;
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)