Her gün yaşanan olaylar, konuşulan konular, söylenen sözler, toplantılar, peşinden koşulan işler, hastalıklar, imtihanlar, binlerce detay var insanın hayatında. Her yeni güne büyük bir kargaşanın içine girmek üzere uyanıyor insan. Yatağından kalkıp gözünü açtığından yatağına yatıp gözlerini kapatana kadar bin bir çeşit görüntü gözünün önünden hızla akıp geçiyor. Ve insan kendisini ciddi bir karmaşanın, yoğunluğun, zorluğun ve detayların içinde buluyor.
Müminde aynı inkâr edenler gibi gözlerini sabah dünya hayatına açar, onu da yapılacak yüzlerce iş bekler. Her gün ayrı bir imtihandır mümin için. Kimi sabah hasta uyanır, kimi gün bir kaza ile karşılaşır, kimi gün parasını kaybeder, kimi gün de bir yakını hayatını kaybeder. Küçük ya da büyük, her gün farklı bir imtihan kaderine Allah tarafından yerleştirilmiştir.
Bu dünyanın karmaşası içinde yaşarken mümin ile inkâr edenler birbirlerinden çok önemli bir detay ile ayrılır. Mümin yaşadığı her olayın Allah’ın kontrolünde olduğunu çok iyi bilir ve olayları dışarıdan izler. Hayatındaki her insanın Allah’ın izniyle konuştuğunu, Allah’ın izin verdiği tavırları sergilediğini bilir. Hastalık Allah’tan, güzellik Allah’tan, bir kaza Allah’tan, bir bereket Allah’tan gelir. Hiçbir olay boş yere yaratılmaz. Mümin gözlerinin önünden akıp giden bu görüntülere bakarken sürekli duayla, tevekkülle, sabırla yüzünü hep Allah’a döner. Bilir ki karşısındaki insanların hiçbir gücü yok, bilir ki Allah’ın izni dışında bu kâinatta tek bir yaprak bile düşmez. Bilir ki tüm kâinatı gücü ve kudreti altında tutan Allah tüm insanları da, tüm olayları da dilediği gibi yönetir, dilediği sırayla insanın kaderine işler.
Mümin sürekli Allah’a yönelip dönmemin ve samimi iman etmenin bereketini her gün yaşar. Olayların, kargaşaların, iş dünyasının, para kazanmanın, zorlukların zahiren içindedir ama ruhu bütün bunların dışındadır. Müminin dünya hayatı ile arasında adeta görünmeyen camdan bir duvar vardır. Bu camdan duvar tevekkül duvarıdır, sabır duvarıdır, Allah’a sonsuz güven duvarıdır. Samimi ve ihlaslı müminde bu gözle görünmeyen camdan duvar o kadar sağlamdır ki yaşanan hiçbir olay diğer tarafa geçemez. O insanı şaşırtmaz, üzmez, kırmaz, kızdırmaz, tevekkülsüzlüğe ve isyankârlığa kaptırmaz.
Tıpkı peygamberlerde olduğu gibi. Onlarda samimi ruhlarını görünmez camdan duvarlarla öylesine dünya hayatından kopup ayırmışlardı ki, çelik gibi bir iradeye, sarsılmaz ve yıkılmaz bir güce sahiptiler. Çünkü Allah’a olan güvenleri sonsuzdu, Allah’a olan bağlılıkları sonsuzdu. Yaşadıkları her olayın, her saniyenin, her detayın Allah’ın kontrolünde olduğunu çok iyi biliyorlardı. Zahirle değil batın ile yaşıyorlardı. Kaderin asla değişmeyeceğini ve her olayın bir hayırla ve çok fazla hikmetle yaratıldığını biliyorlardı. Bu gerçeği kalplerine rabt etmişlerdi.
Dünya hayatı ile aralarına çektikleri bu görünmez perde onları şeytana uymaktan, zahire dalmaktan, şirke düşmekten koruyordu. Bu yüzden Hz. Yusuf küçük yaşta kuyuya atıldığında, ya da haksız yere yıllarca zindana atıldığında hiç isyan etmedi. Hz. Musa bir kavgaya karışıp adam öldürdüğünde hiç isyan etmedi. Hz. Nuh oğlu geride kalırken, Hz. Lut eşi geride kalıp helak olurken hiç isyan etmediler. Daima Allah’tan yana oldular, hep O’nu dost edindiler, daima O’na tevekkül ettiler. İmtihanları ne kadar zor olursa olsun güçlü imanları sayesinde bu imtihanları güzellikle, Allah’ın razı olacağı şekilde geçtiler. Onlar tüm gücün ve kudretin Allah’ta olduğunu çok iyi biliyorlardı, her imtihanın bir eğitim için yaratıldığını çok iyi biliyorlardı. Her zaman yaşadıkları olaylara hikmet gözüyle bakıyor ve asla Allah’a şirk koşmuyorlardı…
Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Ali İmran Suresi, 173)
Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi, 48)
Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve Yücedir. (Zümer Suresi, 67)
Şirk koşmak sadece putlara tapmak değildir, şirk koşmak aynı zamanda insanlara, olaylara değer verip onların Allah’tan bağımsız olduklarını düşünmektir. İnkâr edenler günlük hayatın kargaşası içinde Allah’ı tamamen unutarak şeytana kapılırlar. Şeytanda onları binlerce ayrıntıyla adeta boğar. Kişi başına gelen her olayın ardından üzüntüye, yasa ve isyana kapılır. Şirk tevekkülsüzlüğü, tevekkülsüzlük bunalımı ve sıkıntıları beraberinde getirir. Tüm dünyanın yükü o insanın sırtına biner. Şeytan onu sardıkça sarar, kapladıkça kaplar ve onu Allah’tan uzaklaştırdıkça uzaklaştırır. Bu insanın düşüncelerinde, kalbinde, dilinde Allah yoktur. Sadece kafasında insanlar, insanların söyledikleri ve yaşadığı olaylar vardır. Hepsinin Allah’ın kontrolünde olduğunun farkında bile değildir. Bu yüzden de müthiş bir bataklığın içine sürüklenmiştir.
Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim." Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Nisa Suresi, 119)
Mümin tüm gücünü, iradesini, kuvvetini toplayarak ihlasla Allah’a yönelip dönecek ve şirk belasından kendisini mutlaka kurtaracaktır. Şirk tehlikesine karşı hayatı boyunca uyanık olacak zahirle batın arasına çok sağlam camdan bir duvar örecektir. Bu duvarın dışında zorluklarla dolu dünya hayatı, içinde ise tertemiz bir kalple dolu bir cennet hayatı vardır. Mümin zahirle, dünya hayatı ile arasına mutlaka güçlü bir set çekmeli, tüm düşüncelerini, sevgisini, ilgisini, dikkatini yalnızca Allah’a yöneltmelidir. Allah’a sürekli bağlantıda olmak, olayların Allah’ın kontrolünde olduğunu düşünmek şirk belasının etkisini müminin üzerinden kaldırır. Üzerine keskin bir akıl, dürüst bir akıl gelir. Müminin kalbinde tarifsiz bir huzur ve sükûnet oluşur.
Müminin amacı bu dünyada tıpkı peygamberler gibi “Hakk-ul yakin” imana kavuşmaktır, derin imanla, Allah’a teslim olarak yaşamını sürdürmek ve bu şekilde ölmektir. Cennet kuşkusuz bu tertemiz imanı yakalamış insanlarla doludur, mümin de tüm hayatı boyunca heyecanla bu insanların arasına katılmayı bekleyecektir…
De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir." (Ali İmran Suresi, 15)