Cumartesi gecesi Türkiye bir kez daha hain bir terör saldırısının hedefi oldu. Olayın gerçekleştiği Taksim’deki Beşiktaş Stadyumu, Cumhurbaşkanı'nın İstanbul'daki çalışma ofisi ile Dolmabahçe Sarayı'na aynı yakınlıktaydı.
Saldırı, Taksim futbol maçını izlemeye gelen 40.000 taraftarı korumakla görevli Çevik kuvvet polislerini hedef almıştı. Saldırı sonucunda 36'sı polis memuru, 8'i sivil olmak üzere 44 kişi şehit oldu, 150 kişi de yaralandı.
Saldırıyı TAK (Kürdistan Özrgürlük şahinleri) isimli bir örgüt üstlendi. TAK, PKK’nın özellikle batı bölgelerindeki şehirlere düzenlediği saldırılarda kullandığı taşeron örgütün ismi. Örneğin, 17 Şubat 2016 tarihinde Ankara'da 29 kişinin şehit olduğu bombalı saldırıda fail YPG üyesi gibi gösterilmiş olsa da, 3 gün sonra olayı TAK üstlenmişti.
Yapılan incelemeler sonrasında YPG ve TAK'dan olduğu söylenen iki ismin de aslında aynı kişi olduğu ortaya çıktı. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, TAK’ın PKK'nın kolu olan bir terör örgütü olduğunu, yani bağımsız olmadığını vurguladı. TAK, 2015 ve 2016 yıllarında yapılan birçok büyük saldırıyı üstlenmişti.
1977'de üniversitelerde bir öğrenci hareketi olarak başlayan PKK, Marksist-Leninist bir ideolojiye sahiptir. Zaman içinde sol grupların bir çoğu bu örgüt ile çeşitli bağlantılar kurmaya başlamıştır. Abdullah Öcalan'ın şu açıklamaları PKK'nın ilk kuruluş bildirgesi sayılabilir: "Bizler Marksizm ve Leninizm’i klasik anlamda araştırıp inceleyeceğiz. Bu ideolojilerin kılavuzluğunda dünyanın, Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin genel bir tahlilini yapacağız."
Güneydoğu Anadolu’yu 40 yıldır Türkiye'den ayırmak için kanlı bir mücadele sürdüren komünist PKK, saldırılarını 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından arttırdı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olmak üzere gerçekleştirdikleri onlarca korkunç terör saldırısında aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 19 sivil, 85 güvenlik görevlimiz şehit olmuş, 319 vatandaşımız, 202 polis memurumuz, 75 askerimiz ve 9 korucumuz yaralanmıştır.
Günümüzde PKK, Batı için en büyük itiraz konusu olan komünizm faktörünü gizlemek için sinsi oyunlara başvurup çeşitli kılıflara bürünüyor. PKK/PYD/YPG/TAK'ın Peru'daki Aydınlık Yol terör örgütünden, Nikaragua'daki Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi'nden, Küba'daki 26 Temmuz Hareketi'nden veya Avrupa'daki Kızıl Tugaylar'dan bir farkı yok. Bugün hain komünist teröristler, kimlik mücadelesi veren, haklarını arayan demokratik Kürt savaşçılar kisvesine büründüler. Ne var ki PKK’lar Kürt kimliği için mücadele eden kahraman savaşçılar değil, emperyalist maske altında gerçekte komünizmi yaymayı hedefleyen, Kürt milletinin çıkarlarını hiç bir şekilde gözetmeyen Marksist, Leninist teröristlerdir.
PKK'lı teröristlerle Kürt kardeşlerimiz arasındaki ayrımı çok iyi yapmak gerekmektedir. Kürtler bizim onurumuz, gururumuz, bizim kardeşlerimizdir. PKK/YPG/PYD ise bölgede komünist devlet kurabilmek için Kürt milliyetçiliğini bahane eden hain bir terör örgütüdür. Kürt halkının çoğunluğu PKK’ya karşı olan samimi dindar insanlardır. YPG güçlerinden kaçan Kürtlerin tamamı Türkiye'ye ve Kuzey Irak'a sığınmaktadırlar. Bunu kavramak Irak ve Suriye için de son derece önemlidir.
Amerikan hükümetinin Ortadoğu'da PYD/YPG'yi desteklemeye devam etmesi büyük bir hatadır. ABD'nin PYD/YPG'nin PKK'dan hiçbir farkı olmadığı gerçeğini gözardı etmemesi gerekir. PKK’nın tüm intihar bombacılarının Suriye'deki PYD kamplarında eğitildikleri bilinen bir gerçektir. YPG'yi eğitmek, operasyonlarını koordine etmek yada bu operasyonlarda yer almak, Türkiye’de olduğu gibi çevre bölgelerde meydana gelen sayısız sivil katliamı gerçekleştiren teröristlere destek olmak anlamına gelmektedir. Tüm bu gerçeklere rağmen, Amerikan Kongresi Başkan Trump'a PYD'ye MANPAD silahı gönderme yetkisi vermiştir. Bir önceki makalemde değindiğim ve Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham'ın adilane bir şekilde dile getirdiği gibi terörist bir grubu desteklemeye devam etmek ABD-Türkiye ilişkilerine zarar verecektir ve Ortadoğu'daki hali hazırdaki kırılgan dengeleri de tehlikeye atacaktır.
Şimdiye kadar 40.000 insanın hayatını yitirmesine sebep olan bu terör örgütü hala birçok ülkede farklı kisveler altında hain saldırılarına devam etmektedir. Yeni Amerikan hükümetinden beklentimiz, uzun süredir müttefiki olan NATO üyesi Türkiye ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açması ve konuyu bizim bakış açımızdan ele almasıdır. Ortadoğu'da barışın tohumlarını ekebilmek için ilk yapılması gereken, Türkiye ile ABD arasında barış ve saygıya dayalı güçlü bir ittifakın kurulmasıdır.
Adnan Oktar'ın The Hill'de yayınlanan makalesi: